Yasin Suresi Tefsiri 1. Kısım (01-12. Ayetler)

Başlatan uyanangenclik, Nis 02, 2025, 06:49 ÖS

« önceki - sonraki »

uyanangenclik

Yâsîn sûresi Mekke'de nâzil olmuştur. 83 âyettir. İsmini birinci âyette geçen يٰسٓ  (Yâsîn) kelimesinden alır. Resmî sıralamada 36, iniş sırasına göre 41. sûredir.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur:
İnne likulli şey'in kalben ve kalbul-Kur'âni Yâsîn.
📖 Anlamı:"Her şeyin bir kalbi vardır; Kur'an'ın kalbi de Yâsîn'dir."

Yine Efendimiz (s.a.v.) buyurur:
İkrau Yâsîn alâ mevtâküm.
📖 Anlamı: Ölülerinizin yanında Yâsîn'i okuyun.

Bu hadis-i şerifi iki türlü anlamak mümkündür. Birincisi, "Ölmek üzere olanlarınıza okuyun." Çünkü Yâsîn sûresi hep imanî mevzulardan bahsettiği için, son nefeslerini vermekte olan bir kişi onu dinlediği zaman imanı takviye olacak ve biiznillâh imanla âhirete intikâline yardımcı olacaktır.
Bir kısım âlimlerimiz ise, hadisin zahiri mânasını dikkate alarak, "Yâsîn'i ölüp defnettiğiniz mevtâlarınız üzerine okuyun" şeklinde anlamışlardır. Her iki mânada dinimiz açısından doğrudur. Çünkü, ölülerimizin hayrına yaptığımız duaların, istiğfarların, kestiğimiz kurban ve verdiğimiz sadakaların onlara faydalı olacağını haber veren çok sayıda âyet-i kerîme ve hadis-i şerif vardır. Nitekim şu âyet-i kerîme bu açıdan dikkat çekicidir:

"...Rabbimiz bizi ve bizden önce geçmiş olan mü'min kardeşlerimizi bağışla! Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin ve kötü duygu bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin!" (Haşr 59/10)

Yine Efendimiz (s.a.v.) buyurur:
📖 "İnsan öldüğü zaman bütün amelleri kesilir. Ancak şu üç şey bunlardan müstesnadır: Sadaka-i câriye, istifade edilen ilim ve kendisine dua eden hayırlı evlat." (Müslim, Vasiyet 14)

Yâsîn sûresi İslâm toplumlarında öylesine mühim bir yere sahiptir ki hatta "Yâsîn sütü" diye bir tabir ortaya çıkmıştır. Nitekim anlatıldığına göre imanlı bir kadın, çocuğunu emzirirken daima Yâsîn sûresini baştan sona kadar okurdu. Kadın sûreyi bitirinceye kadar da çocuk emmeyi bitirir ve bu âdetini muntazaman devam ettirirdi. Çocuk büyüdü; hayırlı, âlim, fâzıl bir zat oldu. Kadın oğluna ara - sıra şöyle derdi:
"- Oğlum! Sakın bu fazileti hep kendinden bilme, zira ben seni Yâsîn sütü ile büyüttüm!.."

Yâsin Sûresinin Konusu ve İçeriği
Yâsin Sûresi, Kur'an-ı Kerim'in en önemli ve en çok okunan surelerinden biridir. İslam alimleri tarafından "Kur'an'ın kalbi" olarak nitelendirilen bu sure, pek çok derin anlam ve mesaj içermektedir. Yâsin Sûresi, üç ana konu etrafında şekillenir:

1. Peygamberlik ve İslâm'ın Tebliği:
Yâsin Sûresi, başta Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e hitap ederek, onun kesinlikle Allah tarafından gönderilen bir peygamber olduğunu vurgular. Kur'an-ı Kerim'in de Allah'tan geldiği açık bir şekilde beyan edilir. Bu, Müslümanların peygamberliğe olan inançlarını pekiştirmek ve şüpheleri ortadan kaldırmak için önemli bir hatırlatmadır.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.), İslam'ı tebliğ etmek için çok büyük zorluklarla karşı karşıya kalmıştır. Mekke'deki müşriklerin eziyetleri ve inkârlarına karşı sabır göstermesi gerektiği bildirilir. Bunun yanında, önceki peygamberlerin ve onların inanan halklarının da benzer zorluklarla karşılaştıkları ve bu zorluklara karşı sabrettikleri örneklerle Resûlullah'a teselli verilir.

Habîb-i Neccâr'ın kıssası, bu tür örneklerin en güzel misallerinden biridir. Habîb-i Neccâr, dinini savunmak uğruna canını feda eden ve şehit olan bir kişidir. Bu kıssa, peygamberler ve onlara inananların karşılaştıkları zorluklara ve bu zorluklara karşı gösterdikleri sabra dikkat çeker.

Ayrıca inkârcılara yönelik ciddi bir ikaz ve tehdit de yer almaktadır. Bu, onları doğru yola davet etmek amacıyla yapılan uyarılardır.

2. Allah'ın Varlığı, Birliği ve Kudreti:
Sûrede Allah'ın varlığı, birliği ve kudreti, kevnî delillerle anlatılmaktadır. Yâsin Sûresi, insanların Allah'ın varlığını ve birliğini anlamaları için gökler ve yerin yaratılışına dair ipuçları sunar. Doğanın işleyişi, evrendeki denge ve düzen, Allah'ın kudretini gösteren delillerdir.

Allah'ın insanlara olan müsteşnâ lutufları da vurgulanır. Bu lutuflar, insanların yaşamlarını kolaylaştıran, onlara sayısız nimetler sunan Allah'ın merhametinin bir göstergesidir. Bütün bunlar, insanları tevhide yani Allah'a inanıp yalnızca O'na kulluk etmeye çağırmak için birer uyarıdır.

3. Âhiret Gerçeği:
Yâsin Sûresi, âhiret gerçeğine de büyük bir yer ayırır. Ölüm, kıyamet, mahşer günü, cennet ve cehennem hakkında çok canlı ve etkileyici betimlemeler yapılır. Bu, insanları hem korkutmak hem de umutlandırmak amacı taşır.
    Cennet ve cehennem arasındaki farklar açık bir şekilde ortaya konur. Cennet, iman edenler için bir mükâfat ve ödüllerle dolu iken, cehennem inkâr edenler ve kötü amelleri olanlar için bir azap yeridir.
    Mahşer gününün dehşeti ve hesap gününün korkutucu gerçekleri anlatılır. İnsanların dünyada yaptıkları her şeyin hesabını verecekleri hatırlatılır.

İnsanın Kendi Yaratılışı Üzerinden Allah'ın Kudreti:

Sûrede, insanların dikkatini kendi yaratılışlarına çekmek için çok derin bir uyarı yapılır. İnsanların kendi bedenlerini ve doğal işleyişlerini göz önünde bulundurarak, Allah'ın kudretini anlamaları istenir. İnsanlar, kendi yaratılışlarındaki mükemmelliği ve düzeni düşünerek, bu evrende her şeyin düzenini sağlayan ve yöneten Allah'ın birliğini ve azametini daha iyi kavrayabilirler.
Sonuç:
Yâsin Sûresi, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'e verilen bir teselli, Allah'ın birliğini ve kudretini anlatan bir delil, ahiretteki sonuca dair korkutucu ve ümit verici bir hatırlatma sunar. İnsanlar, bu sureyi okuyarak hem dünyada doğru bir yaşam sürdürmek hem de âhiret için hazırlık yapmakla sorumludur. Yâsin, Allah'ın kudretini anlatan ve insanları hidayete çağıran bir sure olarak çok büyük bir anlam taşır.

YASİN SURESİNİN TEFSİRİ

📖1. Yâ. Sîn.
"Ya. Sîn" harfleri, diğer sûre başlarındaki hece harfleri gibi, kendinden sonra gelecek âyetlerin mânasına dikkat çekmekte ve Kur'an'ın i'câzına işaret edip bununla Araplara meydan okumaktadır. "İşte Kur'an sizin kullandığınız bu harflerle telif edilmiştir. Siz ise ifade ve beyânda, söz ve üslupta zirvedesiniz. Gücünüz yetiyorsa, Kur'an gibi bir söz getirin" demektedir. Buna güç yetirememeleri, onları mahkûm eden bir delil olmuştur.
� Yasin, çoğunluğun görüşüne göre Halil ve Sibeveyh'in açıkladıkları gibi surenin ismidir. Bazılarına göre yemindir. Allah Teala'nm isimlerindendir. Bazılarına göre de Allah Teala'nın kelamını açtığı bir söz anahtarıdır. Burada özel olarak şu iki rivayet vardır: Birisi, İkrime vasıtasıyla İbnü Abbas'tan rivayet edildiği üzere, Ey insan! demek olmasıdır.
Birisi de Said b. Cübeyr'den rivayet edildiği üzere Hz. Peygamber'in bir ismi olmasıdır ki, "Emin ol ki sen, hiç şüphesiz gönderilen peygamberlerdensin. " hitabı bunu'andırır. Şifa-i Şeri'fte anlatıldığı üzere Nakkaş, Hz. Peygamber'den: "Benim Kur'an'da yedi ismim vardır: 'Muhammed, Ahmed, Taha, Yasin, Müddessir, Müzzemmil, Abdullah" diye rivayet etmiştir. "Hakayık Tefsiri" sahibi Sülemi, Vasıti'den ve Cafer b. Muhammed'den: "Yasin'in ya seyyid (ey efendi) demek olduğunu da anlatmıştır.

📖Velkur-âni-lhakîm
Hikmetli Kur'an'a yemin olsun.
"vav" kasem (yemin) içindir. Yalmz Yasin'de yemin manası bulunduğuna göre, atf için olmasını da caiz görenler '
olmuştur. Dilimizde ayrıca bir yemin harfi bulunmadığından, birçok yerlerde kasemi "hakkı için" diyerek ifade ediyoruz ki şöyle demek olur:  Hem Kur'an'ı Hakim hakkı için. Hakim: Hikmetli, hikmet söyleyen, hikmet sahibi
yahut çok hakim ve muhkem (sağlam) manalarına gelir ki, Kur'an hakkında hepsi de doğrudur.

📖İnneke lemine-l murselîn.
Emin ol ki sen, hiç şüphesiz risalet görevi ile, gönderilen peygamberlerdensin.
"Leminel" kelimesi burada "elbette, kesinlikle" anlamına gelir ve "mürselîn" kelimesi ise "gönderilen peygamberler" anlamına gelir. Yani bu ifade, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in Allah tarafından peygamber olarak gönderildiğini vurgular.
Bu ayette, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in peygamberliği kesin bir dille ilan edilmiştir. Bu tür ifadeler, Kur'an'ın mucizevi yönlerini ve Peygamberlik görevini pekiştiren, müminlere güven veren açıklamalardır.

📖'Alâ sirâtin mustakîm.
Dosdoğru bir yol üzerindesin. Hiç eğriliği olmayan, dosdoğru Allah'a götüren yeni bir cadde üzerinde gönderildin ki, o İslam şeriatıdır. İslam Şeriatı, İslam dininin temel öğretilerini, kurallarını ve yasalarını içeren bir sistemdir. Şeriat, kelime anlamı olarak "yol" demektir, yani insanları doğruya yönlendiren, onları huzura kavuşturan bir yoldur. İslam şeriatı, Allah'ın iradesine ve peygamberlerin öğretilerine dayalı olarak bireysel ve toplumsal yaşamı düzenler.

📖 Tenzîle-l'azîzi-rrahîm
Azîz ve Rahîm olan (Allah tarafından) indirilen.
    Tenzîl: İndirilmiş olmak anlamına gelir. Bu kelime, bir şeyin yüksek bir kaynaktan, genellikle Allah'tan, indirildiğini belirtir. Kur'an da Allah'tan indirildiği için bu ifade kullanılır.
    Azîz: Aziz kelimesi "güçlü, üstün, yüce" anlamına gelir. Burada, Allah'ın kudreti ve üstünlüğü vurgulanmaktadır. Allah, her şeyin üstündedir ve her şeye gücü yeter.
    Rahîm: Rahîm kelimesi ise "çok merhametli" demektir. Allah, yaratıklarına karşı sonsuz merhamet sahibidir ve onları affetmeye, esirgemeye her zaman hazırdır.
Bu ifade, Kur'an'ın Allah tarafından indirilen bir vahiy olduğunu belirterek, Azîz (güçlü) ve Rahîm (merhametli) olan Allah'ın sıfatlarını hatırlatır. Bu sıfatlar, Allah'ın hem kudretini hem de merhametini gösterir. Bu nedenle, Kur'an'ın hükümleri ve öğretileri Allah'ın güçlü ve merhametli olan niteliklerine dayanır.
📖 Litunżira kavmen mâ unżira âbâuhum fehum ġâfilûn.
"Sana (ey Peygamber!) o kavmi uyarmak için (Kur'an) indirildi. Onların atalarına da uyarı yapılmıştı da onlar (bu uyarıya) karşı gaflet içinde idiler."
    Lītunżira (لِتُنذِرَ):
        Li: "için", "amacıyla" anlamında bir harf.
        Tunżira: "uyarmak" fiilinin 2. tekil şahıs (sen) için çekimi. Yani "sen uyarasın" veya "senin uyarman için" anlamına gelir.
Kur'an'ın indirilişinin hikmeti Lītunżira korkutup sakındırman için. Yani bu dünyanın bir ahireti hulunduğunu, sonunda hep o çok güçlü ve çok merhametli olan Allah'ın huzuruna vanlıp hesap verileceğini, doğru yoldan gitmeyenlerin, tehlikeden korunmayanların sonlannın kötü olduğunu haber verip sakındırasın diye.
    Kavmen (قَوْمًا):
        Kavm: "Kavim", "toplum", "millet" anlamına gelir.
        Kavmen: "Bir kavmi", "bir toplumu" anlamına gelir. Burada "kavmen" kelimesi, uyarılacak olan toplum veya toplumun bir grup insanı anlamında kullanılır.
        Âbâ: "Atalar", "babalar" anlamına gelir.
        Âbâuhum: "Onların ataları" veya "onların babaları" anlamına gelir. Yani burada, o kavmin geçmişteki büyükleri veya önceki nesilleri kastedilmektedir.
Öyle Bir kavim ki "âbâuhum fehum" babaları korkutulmadı. Pek uzak dedelerine değilse de yakın babalarına uyarıcı, yani Allah korkusunu anlatacak peygamber günderilmedi de onlar, o kavim gafil kimselerdir. Doğru yolun ne olduğundan, sonucun nereye varacağından haberleri yoktur.
Fehum (فَهُمْ):
        Fe: "O zaman", "bunun üzerine" veya "ve" anlamında bir bağlaçtır.
        Hum: "Onlar" anlamına gelir. Yani "fehum" burada "onlar" kelimesine işaret eder.
    Ghâfilûn (غَافِلُونَ):
        Ghâfil: "Gaflet içinde", "dalgın", "unutmuş", "duyarsız" anlamına gelir.
        Ghâfilûn: "Gaflette olanlar", "duyarsızlar", "umursamayanlar" anlamına gelir. Burada, uyarıya kulak asmayan ve gaflet içinde yaşayan insanları anlatır.

Musa(a.s.)'ya Tevrat, ilk kuşakların helak edilmesinden sonra verilmişti. O zamandan Hz. Muhammed'in peygamberliğine kadar geçen orta kuşaklar arasında İsrailoğullarına birçok peygamberler gönderilmiş olduğu
halde, Araplara doğrudan doğruya bir peygamber gönderilmemiş olduğundan büsbütün gaflet ve dini bilgilerden mahrumiyet içindeydiler. Böylece Allah'ın rahmeti, Kur'an'ın Arapça olmasını ve son peygamberin Araplardan gelmesini gerektirmişti.
   
"Sana (ey Peygamber!) o kavmi uyarmak için (Kur'an) indirildi. Onların atalarına da uyarı yapılmıştı da onlar (bu uyarıya) karşı gaflet içinde idiler."

📖 Lekad hakka-lkavlu 'alâ ekśerihim fehum lâ yu/minûn:
Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.


Bu ayet, insanların çoğunluğunun doğruyu kabul etmeyip, inkâr ettiği ve iman etmediği gerçeğini ifade eder. Allah, bu ayetle, gerçekleri görmeyen ve uyarılara kulak asmayan insanlara dikkat çeker. Bu tür bir durum, peygamberlerin gönderildiği toplumlar için de bir hakikattir. Peygamberler ve ilahi mesajlar karşısında birçok insan, inkâr etmekte ve iman etmeyi reddetmektedir. Ayet, insanların bir kısmının bu yolu seçtiğini ve gerçekten uzaklaştığını anlatır.
İnkarcılık ve gaflet içinde olanlar, gerçekleri görseler dahi, onların gönüllerinde iman etme arzusunun olmadığı vurgulanmaktadır. Bu, insanların kalplerinin katılaşması ve Allah'ın vahyine kulak tıkamaları ile ilgilidir.

📖 İnnâ ce'alnâ fî a'nâkihim aġlâlen fehiye ilâ-l-eżkâni fehum mukmehûn.
📖 İnnâ (şüphesiz biz) ce'alnâ (yerleştirdik) fî (içine) a'nâkihim (boyunlarına) aġlâlen (zincirler) fehiye (ve o) ilâ-l-eżkâni (çenelere doğru, çenelerine dayanmış) fehum (onlar) mukmehûn (gururla başını yukarıya kaldırmak).
"Onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, o halkalar çenelerine dayanmıştır. Bu sebeple başları yukarıya kalkık durumdadır."

📖 Vece'alnâ min beyni eydîhim sedden vemin ḣalfihim sedden feaġşeynâhum fehum lâ yubsirûn.
Biz, onların önlerine bir set, arkalarına da bir set çekip gözlerini perdeledik. Artık görmezler.
"Önlerine ve arkalarına perde koymak", onların hem dışsal hem de içsel engellerle karşılaşmalarını ifade eder. Bu, zihinsel ve ruhsal bir karanlıkta yaşadıklarını belirtir.
"Gözlerini perdelemek", onların gerçekleri görmelerinin engellenmesi anlamına gelir. Bu kişiler kötü niyetleri ve inkârları nedeniyle Allah'ın mesajlarına karşı duyarsız hale gelirler.

📖 Vesevâun 'aleyhim eenżertehum em lem tunżirhum lâ yu/minûn.
Onları uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
Allah cc, peygamberine, inkârcıların inançsızlıklarını ne kadar uyarırsan uyar, onlara ne kadar mesaj ulaştırırsan ulaştır bir değişiklik olmayacağını belirtmektedir. Onlar iman etmeyeceklerdir. Uyarılar ve tebligatlar onların inançlarını değiştirmeye yeterli değildir çünkü kalpleri katılaşmış, zihinleri gerçeği görmeye kapalıdır.

📖 İnnemâ tunżiru meni-ttebe'a-żżikra veḣaşiye-rrahmâne bilġayb(i)(s) febeşşirhu bimaġfiratin veecrin kerîm.
Sen ancak Zikr'e (Kur'an'a) uyanı ve görmediği hâlde Rahmân'dan korkan kimseyi uyarırsın. İşte onu bir bağışlanma ve güzel bir mükâfatla müjdele.
Allah'a karşı derin bir saygı ve korku besleyen kişilerin Allah'ın rahmetine kavuşacaklarını ve ödüllendirileceklerini ifade eder. Aynı zamanda, insanın kalbinin ve niyetinin önemini gösterir. Gerçek mümin, Allah'a karşı derin bir korku ve sevgi besler, zikir ve Kur'an'a sıkı sıkıya bağlı kalır, bu da onun gerçek ödülleri almasına vesile olur.
Bu ayet, aynı zamanda peygamberlere ve Allah'ın elçilerine verilen büyük bir müjdedir: Onlar, doğru yolu gösteren ve insanları doğruya davet eden kimselerdir. Onların uyarıları, yalnızca doğru yolu takip edenler için anlam taşır.

📖 İnnâ nahnu nuhyî-lmevtâ venektubu mâ kaddemû ve âśârahum(c) ve kulle şey-in ahsaynâhu fî imâmin mubîn.
Şüphesiz biz, ölüleri mutlaka diriltiriz. Onların yaptıklarını ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) bir bir kaydetmişizdir.

�İnne Nahnu Gerçekten biz biziz. Bilinmektedir ki, Allah Teala'nın "biz" buyurması büyüklük ve yücelik içindir. Yani büyüklük şanımız olan biz, güç ve kuvveti bilinen Allah'ız, yahut biz başka değil, yalnız biz  nuhyî-l mevtâ ölüleri diriltiriz ve önceden gönderdikleri şeyleri; hayatlarında yaptıkları iyi ve
kötü bütün amelleri ve âśârahum ve eserlerini, yani geriye bıraktıkları faydalı veya zararlı eserlerini, gerek okuttuklan ilimler, yazdıkları kitaplar, yaptıkları vakıflar, medreseler, mescidler, mektebler, yollar, çeşmeler, köprüler, hastaneler, çeşitli imaretler gibi hayır ve hasenat kuruluşlarını ve gerek zulüm ve düşmanlık kanunlarını tesis, günah ve isyan örnekleri tertib eden fesat ocakları gibi uğursuz şer ve kötülüklerini ve hatta bütün izlerini ve gölgelerini yazarız, adlarına, hesaplarına geçiririz.
Sahih bir hadiste rivayet edilmiştir ki: "İnsan öldüğü zaman şu üçten başka bütün ameli kesilir:
Sadaka-i cariye (devam eden sadaka), kendisinden faydalanılan ilim, ona dua eden salih evlat.Demek ki, bu hadis-i şerif kalacak hayırlı eserlerin kısımlarını açıklamıştır. Ayet bunların zıddı olan kötü eserlerin de yazılacağını açıklıyor.

Burada, ölen kişilerin sadece bedenlerinin değil, aynı zamanda yapmış oldukları her şeyin kaydedildiği belirtilir. İnsanlar öldükten sonra diriltilecekler ve bu amellerinin karşılıklarını Allah'tan alacaklardır. Ayrıca, insanların bıraktıkları izler, eserler ve yaptıkları işler de kaydedilmektedir.
Allah, her ameli ve eylemi Levh-i Mahfuzda büyük bir titizlikle kaydeder. Bu, hem müminler için mükafat hem de inkârcılar için azap demektir. Ayrıca, bu ayet, ahiret hayatının kesinliğine de işaret eder; insanlar öldüklerinde hayatları sona ermiş gibi görünse de, diriliş günü her şey tekrar gözler önüne serilecek ve her amelin karşılığı verilecektir.

Ey Allah'ım! Bize doğruyu dinleyip en güzelini izleyenlerden eyle. Yapacağımız tüm amelleri sadece Senin rızan için kabul et. Bize ve tüm Müslümanlara, hayatta olanlara ve vefat etmiş olanları bağışla. Ey Allah'ım! Dünyada yapacağımız amelleri daimi kıl, bizlere sadaka-i cariye yapmayı, faydalı ilim edinmeyi ve salih evlatlar yetiştirmeyi nasip et, ki onlar bizim için dua etsin.

Ey Allah'ım! Kalplerimizi dinin üzerinde sabit kıl, bizlere sağlam bir iman nasip et. Bizi, her zaman hayırlı ameller yapan ve geriye bırakacağı hayırlı izler bırakanlardan eyle. Amin...