Masâlîh
Burada masâlihderi maksat, nıasâlih-i mürseledir. O da, hakkında Kitab, Sünnet ve îcmâ'a dayanan müsbet veya menfî özel bir delil bulunmayan maslahatlardır. Tabiidir ki bunların, şeriatın kabul ettiği maslahatlardan olması gerekir. Mâlikîler, şeriatın genel amaç) larına uygun düşmek, herhangi bir güçlüğü kaldırmak ve bir nassa aykırı olmamak şartıyla bu türlü maslahatları kabul ederler.
Hanbelîlerle diğerleri, bu maslahatları kıyastan sayarlar. Çünkü bunlar, Kur'an ve Sünnet nass'larmm toplamından elde edilen umumî maslahatlardır. Gerçi bunlar, bizzat özel bir nass üzerine kıyas edilmemiştir.
Esasen, sahâbüer bu maslahatları kabul ettiği için Ahmed b. Hanbel de kabul etmiştir.
Ahmed b. Hanbel, siyaset-i şer'iyye'de maslahatı esas alır. Siyaset-i şer'iyye,1 İmam (halîfe)'m insanları ıslâh maksadıyla onları yararlı işlere teşvik etmek ve zararlı işlerden Uzaklaştırmak için takip etmiş olduğu yoldur. Ahmed b. Hanbel —Allah ondan razı olsun—- bir nass mevcut olmasa dahi bu konuda bir kısım cezaların tatbikini kabul etmiştir. Onun bu kabil' fetvalarından bâzıları şihit lardir: Fesat ve kötülük çıkaranlar, şerlerinden emin olunabilecek bir memlekete sürgün edilirler. Ramazanda gündüz şarap içenlerin cezaları artırılır. Sahâbi'ye dil Uzatan cezalandırılır. Yâni Ahmed b. Hanbel, sahâbi'ye dil Uzatanın cezalandırılmasını zaruri görür. Hükümdar, onu affedemez; mutlaka cezalandırır ve tevbeye davet eder. Eğer o, tevbesinde durursa mesele yok, durmazsa tekrar cezalandırılır.[101]
Hanbelîler, bu hususta Ahmed b. Hanbel'e uyarak ve şeriatın kabul ettiği maslahatlar nev'inden olan maslahatlara dayanarak birçok konularda fetvalar vermişlerdir. Meselâ : Bir ev sahibini, eğer evi müsaitse, barmacak yeri olmaya'n bir kimseyi evinde iskân etmesi için icbar etmek caizdir, diye fetva vermişlerdir. Bu hususta İbni Kayyim el-Cevziyye şöyle der: «Eğer bir cemâat herhangi bir şahsın evinde oturmak mecburiyetinde kalsa bundan başka bir yer veya bir han (otel) bulamasa, o şahsın münazaasız bir şekilde evini bunlara vermesi gerekir. Fakat, karşılığında bir ücret alabilir mi? Âlimler burada ayrı ayrı iki görüş beyan etmektedir. Bu görüşler, aslında Ahmed b. Hanbel'in talebelerine aittir. Bunlardan ücret almasını caiz görenler, ev sahibinin ecri misilden fazla bir ücret istemesinin haram olduğunu söylemişlerdir.»[102]
Ahmed b. Hanbel'in talebelerinin verdiği fetvalardan diğer bir misâl: «İnsanların muhtaç olduğu çiftçi vs. sanatkârlar, ecri misliyle çalışmak üzere icbar edilirler. Bu sanatkârların çalışmaktan imtina etme hakları yoktur. Eğer imtina ederlerse cezalandırılırlar.-Çünkü maslahat, ancak böyle tamam olur. Yine onlara göre korunması vacip olan maslahata dayanılarak sanatkâr yetiştirilmesi farz-ı kifâyedir. Çünkü insanların sanatkârlara ihtiyacı vardır.»[
]
Ahmed b. Hanbel, maslahatları kıyasın bölümlerine dâhil olan bir esas olarak kabul etmiş ve böylece kıyasın mânâsını genişletmiştir. Diyebiliriz ki, O, maslahatları umûmî olarak, îslâm fıkhında muteber olan ve belli bir nass'dan değil, topluca bütün nass'lardan çıkarılan maslahatlara kıyas etmiştir.
Maslahatlar, kıyasın bölümlerine dâhil olduğu için Ahmed b. Hanbel, bunları hadîslerden sonraya bırakır. Hadisler, isterse kuvvetli olmasın, yalan olduğu sabit olmadıkça kıyastan önce gelir Çunku Ahmed b. Hanbel'in kaidesine göre, kıyasla ancak zaruret anında Kıtab, Sünnet veya sahâbîlere ait bir nass (hüküm) bulunmadığı zaman amel edilir.[104]
İstihsan
Hanefîlere göre istihsân; nass, icmâ' ve zarurete dayanan bir delil veya zahir kıyam daha kuvvetli bir kıyas ile çatışması sebebiyle bir mes'eleye benzeri bir mes'elenin hükmünden başka bir hüküm vermektir. Şüphesiz bu esas, Hanbeli usûl-i fıkhı'na da dâhildir. Çünkü istihsân ya nass, ya icmâ' gibi bir delile dayanmakta veya zaruretin hükmüne uyularak kabul edilmektedir. Bunların hepsi Hanbelî mezhebinde muteber olup İmam Ahmed b. Hanbel'in bunlara muhalefet etmesi mümkün değildir.
Mâlikîlere göre istihsân, sabit bir kaideye dayanarak maslahatla hükmetmektir. Hanbelîlerin kabul ettiği maslahatlar da Mâliki mezhebine aykırı değildir. Çünkü bu, malsahatım hükmüne' uymak demektir. Hanbelîler, nass bulunmayan yerde Hulefâ-i Râşidîn ve diğer sahâbîlerin fakîhleri gibi selef-i sâlih'e uyarak, maslahatı esas olarak alırlar.[105]
Zerâyi
Bu fikhî esası Hanbelîler, İmamları Ahmed'e uyarak kabul ederler. Çünkü şeriatın yapılmasını istediği bir işe vâsıta olan her şey matluptur. Yasakladığı bir işe vâsıta olan her şey de memnu'dur. Zerâyi' İşte bu vâsıtalardır. Bunlar vâsıta olduğu şeyin hükmünü alır. Dolayısıyla bunlar, emredilen bir şeye vâsıta oluyorsa matlup, menedilen bir şeye vâsıta oluyorsa yasaktır.
Hanbelî mezhebi, zerâyi' ile amel etme bakımından, mezheble-rin en şiddetlisidir. Bu konuda İbni Kayyım el-Cevziyye şöyle der:
«Maksatlara, ancak onlara götüren vâsıta ve yollarla ulaşıldığına, göre, bu vâsıta ve yollar da onlara tâbi olur ve onların hükmünü alır. Dolayısıyla, haram ve mâsiyete vâsıta olan şeyler, sebep olduğu ve götürdüğü gayelere göre mekruh veya haramdır. Allah bir şeyi haram etmişse, bu haramın işlenmemesi için ona götüren birtakım yol ve vâsıtaları da haram etmiş demektir. Eğer Allah harama götüren vâsıtalar, (zerâyi) ı mubah kılsaydı, haram edişi (tahrimi) bozmuş ve ruhları ona teşvik etmiş olurdu. Allah'ın hikmet ve- ilmi buna mânidir. Meselâ, tabibler bir hastalığın önüne geçmek istediklerinde, hastayı buna sebep olan şeylerden menederler. Aksi takdirde iyileştirmek istedikleri hastayı fenalaştırmış olurlar. O halde hikmet, maslahat ve kemâl derecelerinin en üstünde olan bu şeriat hakkında ne düşünülür? Bir kimse, bu şeriatın kaynaklarını iyice incelerse, Allah ve Resûlullâh'm harama götüren yolları tıkadığını (seddü'z-zerâyi'ı), yâni harama sebep olan şeyleri yasakladığını görür.»[106]
Bundan anlaşılıyor ki Hanbelî mezhebi, Ahmed b. Hanbel'e uyarak, zerâyi'i hem emirler için, hem de nehiyler için bir esas olarak kabul etmiştir. Dolayısıyla, yapılması istenilen hususlara vâsıta olan şeyler matlup, yapılmaması istenilen hususlara vâsıta olan şeyler de, seddu'z-zerâyi' olmak üzere memnudur. Hanbelî mezhebinde zerâyi' iki türlü ele alınmaktadır:
1 — Fiillerin yapılmasına vâsıta oluşu yönünden; şahıs, bu fiilleri yapmakla haram mı, yoksa mubah mı işlemeyi kasdetmiştir. Çünkü Peygamber (S.A.V.) : «Ameller niyetlere bağlıdır. Herkesin amelî niyetine göredir.» buyurmuştur.
2 — Mücerret haller yönünden; isterse iyi niyete bağlı olsun. Meselâ, bir kimse putlara sövse, fakat bunu iyi niyetle yaptığı halde neticede bu, müşriklerin Allah'ın yüce zâtına sövmesine sebep olsa, o kimse kötü bir şey yapmış olur.
Buna göre zerâyi'ı ele almak, sırf niyete dayanmaz. Belki bazan niyete dayanır, çoğu zaman da sebep olduğu neticeye göre değerlendirilir. Hanbelîler, bu iki hususu da gözönüne alırlar. Bu sebeple zarar ve kötülüğe sebep olan şeyler menedilir; isterse bu şeyler aslında mefsedet (zararlı) olmasın. Bir kimse; bunları yapmakla şer kastederse ve bu fiili de kendisinin kötülük yapmasına sebep olursa günah işlemiş olur. Meselâ, bir kimse uyuyan herhangi bir insana, öldürmek kasdîyle ok atsa, fakat bu oku ona değmese, orada bulunan ve bu uyuyan şahsı sokmak isteyen yılana değse, o şahıs Allah huzurunda günahkârdır; isterse yaptığı işin neticesi iyilik olsun.
Hanbeli mezhebinin zerâyi'a göre vermiş olduğu fetvalar için birkaç misâl daha verelim:
a) Pazara gelmeden önce malı almak ve onu, pazara tahakküm etmek için elde tutmak menedilmiştir. Çünkü bu, ihtikâra ve satıcıyi fahiş fiyata sevkeder. Bu sebepledir ki, Ahmed b. Hanbel'e göre satıcının, malının değerinin sattığından başka olgunu anlasın veya anlamasın, muhayyerlik hakkı vardır. İsterse o, seddü'z-zerâyi'a uyarak akdi fesheder.
b) Ahnaed b. Hanbel'in zerâyi'a dayanarak verdiği fetvalardan birine göre, bir kimse herhangi bir şahsı yemek ve içmekten menetse, sonunda da o açlıktan ölse, diyet vermesi gerekir. Çünkü o kimsenin yemek ve içmekten menedişi, bu şahsın ölümüne sebep olmuştur.
c) Ahmed t». Hanbel, insanların komşusundan alış-veriş yapmasını önlemek için malın fiyatını indiren kimselerden bir şey sa-tmalmayı mekruh sayardı. Çünkü fiyatı indirmekle O, kardeşini zarara uğratmak istemektedir. Böyle bir adamdan alış - veriş etmemek, bu zararı önlemektir. Peygamber (S.A.V.) 'den vârid oldıiğuna göre O, birbiriyle yarış eden iki kişinin, yâni fiyat indiriminde birbirini geçmek isteyen kimselerin yemeğinden nehyetmiştir.
d) Ahmed b. Hanbel, fitne zamanı silâh satışının haram olduğunu söylemiştir. Çünkü bu, kötülüğe bir yardımdır. Yol kesenlere silâh satmak da böyledir; zira bu da, cürüm işlemeleri için onlara bir yardımdır. Şarap imal edenlere, şarap yaptığı kuvvetle tahmin edilen kimselere üzüm satmak da haramdır. İşte bu türlü alım - satımlar sahih değildir. Keza, haram olan eğlenceler ve raks gibi günah şeyler için kullanmak isteyen kimselere binayı icara vermek de haramdır.[107]
İstishâb
İstishâb'ın mânası, sabit bir hükmün, onu değiştiren bir delil bulununcaya kadar devam etmesidir.
Hanbelîler, bu esası da çok kullanmışlardır. Onların istishâba göre fetva vermiş oldukları bâzı meseleler şunlardır:
a) Menedildiğine dair bir delil bulununcaya kadar eşyada asıl olan ibahattır Cmübah olmaktır). Bunun içindir ki, akid ve şartlarda asıl olan ibahattır. Bunları meneden bir nass bulununcaya kadar akid ve şartlara bağlı kalmak vaciptir.
b) Pis olduğunu gösteren bir delil bulununcaya kadar suda aslolan temizliktir.
c) Bir kimse karısını boşasa, sonra bir talâkla mı, yoksa üç talâkla mı boşadığmda şüphe etse, onu bir talâkla boşamış olur.Çünkü bir talâkla boşadığı muhakkaktır.[108]
Hanbelî Mezhebinin Gelişmesi Ve Yayılışı[109]
Mezhebin Rivayeti
Ahmed b. Hanbel, fıkhını yazmamıştır. Hattâ O, fıkhının yazılmasını menetmiştir. Halbuki İmam Şafii, kendi fıkhını daha önce bizzat yazmıştır. Ahmed b. Hanbel'in bâzı fıkıh meseleleriyle ilgili birtakım yazılan mevcut ise de, bunlar, kendisi için tutmuş olduğu notlardır. O, bunları neşretmediği gibi başkalarının nakletmesine de müsaade etmemiştir. Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi insanlar, teklif ifade eden hükümleri öğrenmek için başvuımayı unutmasınlar diye Kitab ve Sünnet'ten başka hiçbir şeyin tedvinini hoşgörmezdi.
Hanbelî fıkhının nakil ve rivayeti şöyle olmuştur:
1 — Hanbelî fıkhı İmam Ahmed b. Hanbel'in talebeleri vasıtasıyla rivayet edilmiştir. Bunların başında Ahmed b. Hanbel'in oğlu Salih (öl. 266 H.) gelir. Bu, hem babasından hem de başkalarından fıkıh tahsil etmiştir. O, babasının fıkhını, yazdığı mektuplar vasıtasıyla yaymıştır. Çünkü O, kendisine gelen mektuplara cevap verirken babasının görüşlerine dayanıyordu. Salih, aynı zamanda kadılık vazifesine tâyin edildiği için babasının fıkhını, sadece gelecek nesillere nakletmekle kalmamış, aynı zamanda onu fiil ve tatbik sahasına' koymuştur.
2 — Ahmed b. Hanbel'in diğer oğlu Abdullah (öl. 290 H.) da, el-Müsned'i ve babasının fıkhını gelecek nesillere nakletmiştir. Gerçi Abdullah, hadîs rivâyetiyle daha çok uğraşıyordu.
3 — Ahmed b. Hanbel'in fıkhını nakleden talebelerinden biri de Ebû Bekr el-Esrem[110] (öl. 261 H.) dir. Bu, İmam Ahmed'in yanında Uzun zaman kalmış ve onun fıkhını nakletmiştir.
4 — Talebelerinden Abdülmelik el-Meymunî[111] (öl. 274 H.) de
Ahmed b. Hanbel'in yanında yirmi iki seneye yakm bir zaman kalmış ve hocasının kendisini menetmesine rağmen, açıkladığı mes'eleleri yazmıştır. Ahmed b. Hanbel'in fıkhını rivayet işinde onun büyük bir mevkii vardır.
5 — Ebû Bekr el-Mervezî[112] (öl. 275 H), Ahmed b, Hanbel'in en seçkin talebelerinden olup hocasının birçok meselelere ait görüşlerini nakletmiştir. El-Hallâl da ondan nakletmiş olup Efou Bekr el-Mervezî'ye karşı büyük bir hayranlık duyardı.
6 — Ahmed b. Hanbel'in fıkhını nakledenlerden biri de Harb[113] (öl. 280 H.)'dir. Bu zat, Ahmed b. Hanbel'in yanında kısa bir müddet kaldığı halde onun birçok fıkhî görüşlerini rivayet etmiştir. Ahmed b. Hanbel'in açıklamış olduğu hükümleri araştıran Harb'in rivayetleri arasında onun şu sözü de bulunmaktadır: «İnsanlar ilme, ekmek ve su kadar muhtaçtırlar.»
7 — Ahmed b. Hanbel'in talebelerinden İbrahim b. îshak el-Harbî (öl. 285 H.) de hocasının fıkıh ve hadîsini nakletmiştir. Bu zat, zühd ve takva bakımından tamamen hocasına uymakta idi. Rivayet edildiğine göre Halîfe el-Mu'tazıd kendisine onbin dirhem göndermiş, O da kabul etmemiştir. Halîfe, bunu alıp komşularına dağıtmasını istemiş ise de, İbrahim el-Harbi, elçiye şu cevabı vermiştir: «Emîru'l-Mü'minîn'e söyle, biz, toplamak için meşgul olmadığımız şeyi dağıtmakla da kendimizi meşgul etmeyiz. Yine Emîrul-Mü'minîn'e söyle, bizi bıraksın, yoksa civarından gideriz.»
Bunlardan başka daha birçokları, Hanbelî fıkhını nakletmişlerdir. Fakat buuydığımız zatların üstün bir yeri, vardır ve bunların çoğu, Uzun zaman Ahmed b. Hanbel'e arkadaşlık etmiştir.
İmam Ahmed b. Hanbel'den ayrılmayan bu talebelerinden sonra, Ebû Bekr el-Hallâl (öl. 311 H.) gelir. Bu zat, İmam Ahmed b. Hanbel'in ilimlerini cem'etmek için bütün gayretini sarfetmiş, bu maksatla seyahatlere çıkmış ve birçok kitap telif etmiştir. Onun, Ebû Bekr el-Mervezî ile Uzun zaman kalışı, Ahmed b. Hanbel'in fıkhını rivayet etme arzusunu kuvvetlendirmiştir. Dolayısıyla Ahmed b. Hanbel'in fıkhını rivayet eden herkesten nakillerde bulunmuştur. Meselâ; Ahmed b, Hanbel'in çocuklarından, Harb'den, el-Meymunî'-den ve bunlardan başka sayılamıyacak kadar çok kimselerden nakillerde bulunmuştur, Bu yüzden el-Hallâl, talebelerinden sonra Ah-med b. Hanbel'in fıkhının nâkili sayılmıştır. Ebû Bekr el-Hallâl'dan sonra Hanbelî mezhebini nakleden birçok kimse gelmiş ve bu mezheb insanlar arasında yayılmıştır.[114]
Mezheb'dekî Kaviller
Hanbelî mezhebinde birçok kaviller (görüşler) vardır. Bunun sebepleri çoktur:
1 — Ahmed b. Hanbel, selefiyeci bir fakih idi. Tercih yapmaktan sakınırdı. Sahâbîler veya tabiîlerden iki türlü kavil naklettiği zaman, bunlardan birini Veya birkaçını terketmeyi gerektiren herhangi bir nass bulunmazsa her iki veya daha çok kavli de mezhebinde ayrı ayrı kabul ederdi.
2 — Ahmed b. Hanbel, bâzı hallerde hüküm verirken iki görüş veya iki vecih arasında tereddüde düşer ve her ikisini de, herhangi bir tercihe tabi tutmaksızın açıklardı.
3 — Ahmed b. Hanbel'in bir kısım meselelere ait görüşü değişik şekilde rivayet edilmiştir. Birinin doğruluğunu diğerine tercih edecek bir şey bulunmadığı müddetçe, her rivayet mezheb'de ayrı bir kavil olarak kabul edilir.
4 — İmam Ahmed, herhangi bir durumda muayyen bir mesele hakkında fetva verirdi. Fakat, kendisine aynı mes'ele tekrar sorulduğunda, meseleyi soran kimsenin önceki durumu ile sonraki durumu arasındaki değişikliğe dikkat eder ve onun durumuna göre fetva verirdi. Halbuki bu fetvaları nakleden râvî, aynı mes'ele üzerinde Ahmed b. Hanbel'in iki görüşe sahip olduğunu zanneder. Lâkin hakîkatta, durum değiştiği için hüküm (fetva) de değişmiştir. Ahmed b. Hanbel, fetva verirken, fetva soran kimsenin durumunu tetkik ederdi. Zira fetva soran kimse, belki alacağı fetvayı haram bir şeye" vâsıta yapabilir.
5 — İmam Ahmed, maslahat veya kıyasa dayanan re'ye göre çok az fetva verirdi. Bu durumda değişik görüşler ortaya çıkarsa, herhangi bir tercih yapmaksızın onları olduğu gibi bırakırdı.[115]
Mezhebin Gelişmesi
Hanbelüer, ictihad kapısının kapanmadığını söylerler. Bâzı mezheblerin mutaassıb çevreleri, içtihad kapısının kapalı olduğunu ileri sürerken, Hanbelîler, müctehid olmaya ehil olan veya kendisinde ictihad şartlan bulunan herkes için bü kapıyı açık tutmuşlardır. Bunu kitabımızın baş tarafında da söyledik. Hattâ Hanbelîler, daha da ileri gitmişler ve her asırda bir müstakil (mutlak) müctehidin bulunmasını farz-ı kifâye saymışlardır. Çünkü, insanların karşılaştığı yeni olaylar da bunu zarurî kılmaktadır. Tâ ki sapıtmasınlar, bu müctehid yeni olaylar hakkında onlara fetva versin, Kitab ve Sünnet'e başvuracak yerde dînin bizzat esası imiş gibi mezheblere bağlanıp kalmasınlar ve mezhebleri Kitab ve Sünnetin üstüne çıkarmasınlar.
Bu ve başka âmiller sebebiyle Hanbeli mezhebi oldukça gelişmiştir. Bu mezhebin gelişmesi şu üç esasa dayanır:
1 — Mezhebin usûlü (dayandığı deliller),
2 — Fetvalar,
3 — Tahric.
Önce usûlü ele alalım:Hanbelî mezhebinin dayandığı usûlün çok zengin olduuğnu görüyorUz. Bunları yukarıda kısmen anlattık. Bu mezhebin gelişmesini sağlayan en büyük âmil, mezhebce hadîs, sünnet, sahâbî ve tabiîlerin fetvalarının geniş çapta ele alınması ve toplanmış olmasıdır. Daha sonra birçok fetvalar, bunların üzerine bina edilmiştir. Zira bunlar, müctehidler için bir kaynak teşkil etmiştir. Onlar, buna göre hüküm çıkarmışlar, kıyaslar yapmışlar ve yollarını tâyin etmişlerdir.
Sonra diğer deliller de çok verimli olmuştur. Özellikle masâlih ve zerâyi', ictihad için geniş bir kapı açmıştır. Bunun içindir ki Hanbelî mezhebinin fürû'u oldukça zenginleşmiştir. İstishâb babında da Hanbelî İmamları geniş çapta ictihadlar yapmışlardır. Bilhassa akid-lerle ilgili konularda en çok istishabdan istifade edilmiştir.
Fetvalara gelince; Hanbelîler' fetva verme (iftâ) şartlarını çok ağırlaştırmalardır. Buna göre fetva verecek kimsenin Kitab, Sünnet ilimlerinde, sahâbî-ve tabiîlerin fetvalarına vukufda, mezhebin usûl ve fürû' ilminde çok kudretli olması gerekir. Ayrıca müftinin idrâk edici bir akıl ve halis bir niyet sahibi olması, insanların hallerini ya-kinen bilmesi gerekir lş;c bu şartlan kendisinde' toplayan kimse, doğru ve insanların haline uygun, aynı zamanda usûlden aynlmak-sızın fetva verebilir.
Hanbeli mezhebi fakihlerınden çoğunun mutlak müctehid olduğu iddia edilmiştir. İbni Kayyım eî-Cevziyye şöyle der: «Hanbelî fa-kîhlerinden bir kısmı Ahmed b. Hanbel'in derecesine ulaşamamışsa da, mutlak (müstakil) ictihad mertebesine çıkmıştır. Bir kısmı da, bu dereceye yükselememişiır.Adı geçen müellif, Hanbelî faKînleri hakkında yine şöyle der : «Bir kimse bunların hallerini, fetvalarını ve tercihlerini incelerse, söyledikleri her konuda İmamlarını taklit etmediklerini, onlara muhalefet bile ettiklerini görür. Bu durum inkâr edilemiyecek kadar açıktır. Gerçi onlar arasında bu şekilde davrananlar az veya çok olabilir.»
Fetva ve fer'i meselelerle uğraşan bilginlerin ilmi kudreti nisbe-tinde mezheb gelişmiş ve isabetli tahricler yapılmıştır.
Tahric yapan mezheb bilginlerine ve bunların mezhebi geliştirmedeki hizmetlerine gelince; bunlar, mezhebi esaslı bir şekilde tertip etmişler, fetva ve fer'î meseleler üzerindeki çalışmalarını bir düzene bağlamışlardır. Onlara göre fetva ve kaviller üç kısma ayrılır :
1 — Rivayetler: Bunlar, Âhmed b. Hanbel'e nisbet edilen şeyler olup hükümleri açıktır. Tahriç yapan mezheb bilginleri, bu rivayetleri esas olarak almışlar, kendi çalışmalarını bunların üzerine bina etmişler, birçok fer'î mes'eleleri ortaya koymuşlar ve tahriçler-de bulunmuşlardır.
2 — Tenbihler: Bunlar, açık ifadelerle Ahmed b. Hanbel'e nisbet edilmeyen kaviller olup İmamın görüşünün ne olduğu, onun bir hükmü gösteren herhangi bir hadîsi söylemesi, bu hadîsin «Hasen» olduğunu açıklaması veya bir ifade ile o hadisi kuvvetlendirmesi gibi herhangi bir ibarenin işaret ettiği tenbih yoluyla anlaşılır. îşte bu tenbihler, mezhebde ayrı ayrı birer kavil (söz görüş) olarak benimsenmiş ve üzerine yeni mes'eleler bina edilmiş; bilginler de fıkhî istinbat kudretlerine ve sahâbî, tabiî ve diğerlerinden rivayet edilen fetvalar hakkındaki bilgilerine göre tahriclerde bulunmuşlardır.
3 — Vecihler: Bunlar ne nass, ne tenbih, ne de işaret ile İmama ait kavillerdir. Bunlar, mezhebde müctehid olanlarla tahriç yapanların sözleridir. İtfa rütbesine ulaşan fakîhlerin bütün ictihadları mezhebe nisbet edilir ve mezheb'de bir vecih sayılır. îmanım bu konuda, ibare (ifade) veya işaretle bir görüşü vârid olmadığı halde, ba-zan bunlar ona nisbet edilir. En doğrusu, bunların mezhebe ait kaviller olması ve İmama nisbet edilmemesidir.
Bu bilginler, kıyasla ilgili mes'elelerde İmama muhalefeti caiz görmüşlerdir. Böylece înıama nisbet edilmese dahi mezhebde diğer bir kısım vecihler meydana gelmiştir.
Hanbelî mezhebindeki tahric ehlinin bu mezhebe hizmet hususunda büyük gayretleri olmuştur. Belki bu gayretlerin en büyüğü, mezhebin fer'i ve dağınık mes'eleleri için küllî kaideleri ortaya koymuş olmalarıdır. Onlar, muhtelif bölümlerde dağmık bir şekilde yer alan mes'eleleri ve çeşitli bablarda belirtilen birbirine yakın hükümleri tesbit etmişler, sonra bunları biraraya toplamışlar, hüküm ve illeti aynı olan mes'eleleri küllî kaidelere bağlamışlardır. Böyle bir gurup teşkil eden fıkhî konular, mes'eleleri biraraya toplayan kaidelerin doğmasını sağlamıştır.
Bu kaideler, mezhebin umumî hükümlerinin kavranılmasını kolaylaştırmış, fürû'u öğrenmek için bir kapı olmuş, mezhebin mantık ve yönelişleri hakkında açık örnekler vermiştir.
Bu kaidelerle ilgili çeşitli kitaplar telif edilmiştir. Misâl olarak Necmeddin et-Tûfî (öl. 717 H.)'nin «el-Kavâid es-Bûğrâ»sını, İbni Receb[116] (Tin «el-Kavâid el-Kübrâ»smı ve Îbnuh'l-Lahham diye bilmen Alâuddîn b. Muhammed b. Abbas (öl. 803 H.)'in «el-Kavâid»ini zikredebiliriz.[117]
Mezhebin Yayılışı
Hanbeli mezhebi'nin fakîhleri çok güçlü olduğu halde bu mezheb; fakihlerin bu güçleri, istinbat imkânları ve ehline geniş ictihad hürriyeti tanımaları ile mütenasip bir şekilde yayılmamıştır. Halktan bu mezhebe bağlı olanlar azınlıkta kalmışlardır. Hatta hiçbir İslâm ülkesinde çoğunluğu teşkil edememişlerdir. Fakat Saud[118] ailesi Hicaz bölgesine hâkim olduktan sonra Arabistan yarımadasında Hanbeli mezhebi oldukça kuvvetlenmiştir.
Hanbelî mezhebi'nin böyle az yayılışının sebebi ne olabilir? Bu soruya cevap vermek için mezheb'in yayılışını yavaşlatan şu birkaç sebebi açıklamak gerekir:
1 — Hanbeli mezhebi ortaya çıktığı zaman, kendisinden önce teşekkül eden üç mezheb, İslâm ülkelerindeki büyük şehirlerde yayılmış bulunuyordu. Meselâ; Irak'da Hanefî mezhebi, Mısır'da Şafiî ve Mâliki mezhebi, Endülüs ve Mağrib'de yine Mâliki mezhebi hâkim durumda idi.
2 — Kadılardan Hanbeli mezhebine mensup olanlar yoktu. Halbuki kadılar, bağlı oldukları mezhebi yayıyorlardı. Meselâ, Ebû Yûsuf ve ondan sonra Muhammed b. el-Hasen, Irak mezhebini ve bilhassa Ebû Hanîfe'nin görüşlerini neşretmişlerdir. Mağrib'de Esed b. el-Furât [119] Mâlikî mezhebini neşretmiştir. Ayrıca Endülüs Emevî Devleti de Mâlikî mezhebini neşretmekte büyük bir âmil olmuştur. Hanbeli mezhebi, son zamanlarda böyle bir imkâna, ancak Arabistan yarımadasında kavuşmuştur.
3 — Hanbelîler çok şiddetli ve mutaassıb idiler. Başkalarıyla olan birçok ihtilâflarında hüccet ve delile değil, daha çok fiile başvuruyorlardı. Kuvvetleri arttıkça «Emri bi'1-ma'ruf ve nehyî nail-münker» Cîyiliği emr, kötülüğü yasak etme) adına insanlara baskı yapıyorlardı. Bu konuda, İbnu'l-Esîr'in «el-KâmiMnde yazmış olduğu şu satırları okumak kâfidir:
«323 H. yılında Hanbeliler işi büyütmüştü. Kuvvetleri artmıştı. Evlere ve halka hücum ediyorlardı. Buldukları içkileri döküyorlar, şarkıcıları dövüyorlar ve çalgı âletlerini kırıyorlardı. Alım-satım işlerine karışıyorlar,; erkeklerin kadın ve çocuklarla birlikte gitmesine mâni oluyorlardı. Gidenleri gördüklerinde: yanınızdaki kimdir? diye soruyorlardı. Kim olduğunu haber vermeyenleri dövüyorlar, emniyet müdürüne (Sahibu'ş-Şurta'ya) götürüyorlar ve bu fahişedir, diye onun aleyhinde şahitlik ediyorlardı. Böylece Bağdad'ı birbirine katıyorlardı...»
Hanbelîlerin bu gibi davranışları yüzünden, insanlar bu mez-hebden ürkmüşlerdir. Dolayısıyla Hanbelî mezhebi, fazla bir mensup bulamamıştır.
İşleri hikmet ve tedbiri ile yürüten, Yüce Allah'dır.[120]
[1] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/361.
[2] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/363.
[3] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/363-365.
[4] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/365-366.
[5] İbnu'l-Cevzî, Menakıbul-İmam Ahmed b. Hanbel, s. 185 (Bu eser, M. Emin el-Hancî tarafından 1349 H. yılında Mısır'da basılmıştır. Çeviren)
[6] İbnî Kesîr, Tarih c. X, s. 329.
[7] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/366-367.
[8] İbnul-Cevzî, Menakjbul-İmam Ahmed b. Hanbel, a. 190, 191.
[9] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/367-368.
[10] İshak b. Rahveyh (161- 238 H.) Mervli büyük bir hadîs bilgini olup Buharî, Müslim, Tirtaim, Nesai ve diğerleri ondan hadîs rivayet etmişlerdir. Kendisi Nisabur'a yerleşmiş ve orada 238 H. yılında vefat etmiştir.Çeviren.
[11] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/368-370.
[12] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/370.
[13] Mescid-i Hayf, Mekke'nin şarkmdaki dağlarda Arafat'a piden yolda Müzdetife ile Mekke arasında bulunan Mina'dadır. Selâhuddin Eyyubî tarafından ihya edilen bu mescid, Kölemen Sultanlarından Kayıtbay'ın emriyle yeniden inşâ edilmiş olup balen ma'mnrdar. Çeviren.
[14] Hilyetul-Evliyâ, c. IX, s. 169.
[15] Bak: Zehebi, Tercemetu Ahmed b. Hanbel. Bu faaltercemesî, Mektebetul-Marîf (Mısır) tarafından basılan Ahmed Şakir'in neşrettiği el-Mâsned'în baş tarafında yayımlanmıştır.
[16] Adı geçen eser.
[17] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/371-376.
[18] Şüphesiz bu bir mugalatadır. Çünkü îsâ; Allah'ın kelimesidir demek, Allah onu, kendinden bir kelime (künol emri) ile yaratmıştır demektir. Nitekim Kur'ân'm diğer âyetlerinde bu ve İsa'nın bizzat kelime olmadığı açıkça belirtilmiştir (Bak: Al-i İmran: 59; Nisa: 171, 172; Maide: 72-75).
[19] Ca'd b. Dirhem (öl. 124 H.), Emevîler devrinde Kur'ân'm nıulüûk olduğunu söyleyen ilk şahıstır. Bu fikri ileri sürdüğü için Küfe Valisi Hâlid b. Abdİllah el-Kasrî tarafından öldürülmüştür. Çeviren.
[20] Târihu't-Taberî.
[21] Bak: Muhammed Ebû Zehra, el-İmam Ahmed b. Hanbel, Kahire 1947, s. 46. Çeviren.
[22] el-Kavârîrî'nin adı Ubeydullah b. Ömer'dir. Seccâde'nin adı da el-Hasen b. Hammâd'dır. Çeviren.
[23] Bu zat, Halîfe Mu'tasım devrinde daha çok itibar görmüş ve başkadı (kâdil-kudât) olmuştur. Çeviren.
[24] Zehra, el-İmam Ahmed b. Hanbel, Kahire 1947, s. 66.Çeviren.
[25] el-Buvaytî, zindanda prangaya vurulmuş olarak ölmüştür (öl. 231 H.) Bak: Muhammed Ebû Zehra, aynı eser, aynı sahife. Çeviren.
[26] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/377-382.
[27] Mu'tezililere göre Kur'ân'ın kadîm oldtrağnu ileri süren müslümanlar, bir nevi Allah'a şirk koşmada hıristiyanlann durumuna düşmektedirler.Çeviren.
[28] Buruc sûresi, 16.
[29] Hüyetu'l-Evliyâ, c IX, s. 198.
[30] Yâni Uz. Peygamber, insanlara Kur'an'ın yaratılmış olduğunu bildirmemiş ve onları buna inanmaları için davet etmemiştir. Bu rivayete göm Ahmed b. Hanbel, bunu kendisine işkence edenlere de itiraf ettirmektedir. Çeviren.
[31] Cehmî, Cehm b. Safvân (81. 128 H.)'a nisbet edilen kîmsedir. Çünkü Kur'an'ra mahlûk oldnuğnu ve Allah'ın kelâm sıfatını ji bulunmadığım söyleyenler arasında Cehm b. Safvân da vardır.
[32] Tevbe Sûresi, 6.
[33] A'râf Sûresi, 54.
[34] Bu rivayetin baştarab şöyledir: «Bir kişi Uz. Ömer'e geldi. Ömer (R.A.), ona insanların durumnu sordu. O da: Yâ Emîrül-Mü'mmîn, insanlardan bâzısı Kur'an'ı şöyle şöyle okudu, dedi. Bunun üzerine ben (Abdullah b. Abbas) söze karışıp: Ben, bu günlerinde onların Kur'an üzerinde böyle münakaşa etmelerini sevmiyorum, dedim. Ömer de beni susturdu. Bunun üzerine ben üzgün bir şekilde evime gittim. Biraz sonra birisi geldi ve bana: Emîrül-Mü'mine'e cevap ver, dedi. Bir de baktun ki, Emîrul-Mü'minîn kapıda beni bekliyor. Elimden tuttu, beni bir, kenara çekti ve hoşlanmadığın şey nedir? dedi. Ben de şöyle cevap verdim:...» (Bak; Hılyetu'I-Evliyâ', Kahire 1938, c. IX, s. 216, 217) Çeviren.
[35] Kur'ân üzerinde münakaşa etmenin doğru olmadığını söylemeyiÇeviren.
[36] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/383-387.
[37] Tura, tıraz'ın çoğulu olup kumaş dokunan yere denir. Biz buna günümüzde (Mısır'da) «Anbar» adını veriyorUz. Anlaşıldığına göre Ahmed b. Hanbel'e bu miras olarak kalmıştır. Kendisi bunu icara verir ve onunla geçimini temin ederdi.
[38] Zira Peygamber Efendimiz üstteki (veren) d. alttaki (alan) elden hayırlıdır.» buyurmuştur.Çeviren.
[39] Zehebî, Tereeinetu Ahmed b. Hanbel,Bu haltetrcemesi, merhum Ahmed Şâkir'in neşrettiği el-Müsned’in baş tarafında yayımlanmıştır.
[40] Îbnul-Cevzî, Menakıbull-İmam Ahmed b. Hanbel.
[41] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/388-390.
[42] Halîfe Harım er-Reşid'm oğludur (öl. 198 H.). Çeviren.
[43] Adı geçen el-Menâkıb, s. 371.
[44] Adı geçen el-Menakib.
[45] Adı geçen el-Menakıb, s. 369.
[46] Aynı el-Menakib, s. 384.
[47] Aynı el-Menakıb.
[48] Teserrî, bir cariyeyi odalık edinmek manasınadır. Çeviren.
[49] Ahmed b. Hanbel, karısının müsaadesi üzerine az bir meblâğ karşıliğında bir câriye satın almış ve adını (Reyhâne) koymuştur. Pak: înbul-Cevzî, Menâkıbul-İmam Ahmed b. Hanbel, s. 177. Çeviren.
[50] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/391-395.
[51] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/396.
[52] Bu zat, İbrahim b. îshak el-Harbî'dir (51. 385 H.) Ahmed b. Hanbel'den rivayetlerde bulunmuştur. Birçok eserleri arasmda «Garibul-Hadîs» adlı eseri meşhurdur. Çeviren.
[53] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/396-397.
[54] Kur'an-ı Kerîm'de, Uz. Yakub'un kaybolan oğlu Yusuf için ettiği sabır, sabr-ı cemîl diye vasıflandırılır. Çeviren.
[55] Hüyetul-Evüyâ', c. IX. s. 186.
[56] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/397-398.
[57] Ra'd, 28.
[58] Aynı sure ve aynı ayet.
[59] Mâide, 87.
[60] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/399-400.
[61] Hılyetu'I-Evliyâ', c. IX, s. 181.
[62] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/400-401.
[63] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/401-402.
[64] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/402.
[65] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/403.
[66] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/403-404.
[67] İbnul-Cevzî Menâkıbu'1-lmam Ahmed b. Hanbel, s. 165. Çeviren.
[68] İbnul-Cevzî, Menakıbul-İmam Ahmed b, Hanbel, s. 168.
[69] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/404-405.
[70] Adı geçen eser, s. 176.
[71] Adı geçen eser, s. 156.
[72] Nisa, 164.
[73] Şûra Sûresi, 11.
[74] İbnu'l-Cevzî, Menakıbul-İmam Ahmed b. Hanbel
[75] Kıyamet günü Allah'ı görme meselesinde de Ahmed b. Hanbel, âyet ve hadislerin zahirine göre hareket eder ve onları te'vil etmezdi Ona göre, Peygamber'in Mi'râc'da Rabbini gördüğüne ve-mü'minlerin de kıyamet günü O'mı göreceklerine dair sahih hadîsler vardır. Elbette İranlara inanmak gerekir. Bunlar üzerinde) münakaşa etmek bid'attir. (Bak: İbnul-Gevzî, adı geçen el-Menakıb, s. 172, 173.) Çeviren.
[76] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/405.
[77] Şurâ Sûresi, 38.
[78] Emirlerin başkanlığı altında.Çeviren.
[79] Umul-Cevri, adı geçen el-Menakıb, s. 176.
[80] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/407-709.
[81] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/410-411.
[82] Ahmed b. Hanbel'in bu eseri, otUz binden fazla hadis tfhtivâ eder. O, bunları ikiyüzelli bin hadîs arasından seçtiğini ve bu eserinin hadîs konusunda İmam olduğunu söyler. Bak: Ahmed Muhammed Şâkir, el-Bâisul-Hasîs Şerhu thtisari Ulûmil Hadîs, Mısır 1951, s. 210.el-Müsneâ, birinci defa altı cilt halinde 1313 yılında Mısır'da basılmıştır, Ahmed Şâkir tarafından tahkik edilerek, ancak 15 cildi yeniden neşredilebilmiştir. Çeviren.
[83] Ahmed Şâkir'in neşrettiği el-Müsned'in mukaddimesine bakınız.
[84] İbni Ebî Ya'iâ, Tabakatul-Hanâbile el-Muhtasara, s. 133, Şam baskısı.
[85] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/411-413,
[86] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/413-414.
[87] Bu zat, Ebul-Fadl Abdurrahim b. ei-Hüseyin b. Abdirrahman olup Zeynüddin el-İrakî diye bilinir (öl. 806 H.). Çeviren.
[88] İbni Teymiyye, «Minhâcu's-Sünne» adlı eserinde bu konu üzerinde durur ve şöyle der: «Ahmed b. Hanbel'in el-Müsned'ine, Ebu Bekr el-Katiî (öl. 368 H.) birçok mevzu hadîs ilâve etmiştir. Câhiller de, bunları el-Müsned'de Ahmed b. Hanbel'in rivayet ettiğini sanmışlardır. Bu, çok çirkin bir yanlıştır.» Bak: Muhammed Ebû Zehra, el-îmam Ahmed b. Hanbel, Mısır 1947, s. 166. Çeviren.
[89] Diğer eserleri: Ahmed b. Hanbel, kitap telifini caiz görmediğinden eserleri kendisinin Ölümünden sonra rivayet ve nakledilmek suretiyle meydana getirilmiştir. Dolayisiyle onun el-Müsned'den başka birçok eserler bilinmektedir :
1 — Kitabu's-Sünne, 2 — Kitabu'z-Zühd, 3 — Kitabu's-Salât (1223 H. yi lında Kahire'de basılmıştır), 4 — Kitabul-Verâ vel-tmân, 5 — Kitabu'r Reddi ala'I-Cehmiyye Ve'z-Zenâdika, 6 — Kitâbu'I-Eşribe, 7 — Kitabu'l Mesâil, 8 — Cüz' fi UsûIi-Sünne, 9 — Fadâilu's-Sahâbe, 10 — er-Reddü alâ Men iddea't-Tenakuda fil-Kur'ân, 11 — et-Tefsîr, 12 — en-Nâsii vel-Mensûh, 13 — et-Tarîh, 14 — Hadîsu Şulte, 15 — el-Mukaddem veT Muahhar fil-Kur'ân, 16 — Vüeûbâtul-Kur'ân, 17 — Mcnâsiku'1-Kebî ve's-Sagîr, 18 — el-Ceirhu ve't-Ta'dil, 19 — Kitabul-İlel ve Ma'rifetu'r-Ricâl. (Bak: llmu'I Cevzî el-Menakib, s. 191; Brockelmann, GI. 181, SI 309.)
«Kitabul'İlel ve Ma'rifetü'r-Ricâl» adlı eserin Ayasofya (İstanbul) Kütüphanesinde bulunan tek nüshası, İlahiyat Fakültesi Profesörlerinde) Dr. Talât Koçyiğit ve Dr. îsmail Cerrahoğlu tarafından iki cilt halind neşredilmekte olup I. cildi Ankara'da 1963 yılında İlahiyat Fakültesi yi ymlan arasında çıkmıştır. Sayın Prof. M. Tayyib Mariclin hem Arapçi hem de Türkçe bir önsözünü ihtiva eden bu eilt'de Talât Koçyiğit'in d Türkçe uzun bir mukaddimesi vardır. Çeviren .
[90] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/414-415.
[91] Bu fetva, Uz. Ali'ye aittir. Yani böyle bir kadın hâmile olmasaydı dört ay on gün iddet bekliyecekti. Uz. Ali'ye göre kocasının Ölümünden hemen sonra doğum yapan kadımn îddetmi dört ay on süne tamamlar.Çeviren.
[92] İlam el-Mavakkün, c. I, ş. 22.
[93] Aynı eser.
[94] Bu zat, Ebû Bekr el-HalIâl diye bilinir, Asıl adı, Ahmed b. Muhammed b. Harun'dur (Öl. 311 H.). Ahmed b. Hanbel'in fıkhım yayan ve gelecek " nesillere intikal ettiren Ebû Bekr el-HallâTdır. Bu zat, Ahmed b. Hanbel'in fıkhı görüşlerini, mes'ele ve fetvalarım yirmi cildi aşan «Câmiu'I-Kebir»'inde toplamak suretiyle Hanbelî fıkhına en büyük hizmeti yapmış ve bu mezhebin hakikî nâkili sayılmıştır. (Bak: İbni Kayyım el-Cevziyye, İlâm el-Muvaklaîn, c. I, s. 23.) Çeviren,
[95] Aynı eser, s. 26.
[96] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/416-419.
[97] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/419-421.
[98] Hanefîlere göre kıyasın esası, asıl ile feri' arasında müşterek olan illettir, münasip vasıf değildir. Onlar, illetle münasip vasfı (hikmeti) birbirinden ayırırlar, onlara göre münasip vasıf, mazbut olmayan ve şeriatın emir ve nehiylerindeki maslahattır. İllet ise, mazbut olup hüküm balonundan emir ve nehyin esasım teşldl eder. Gerçi çoğu zaman illetle münasip vasıf birlikte bulunur. Fakat illet-, hikmetten kuvvetlidir. İbni Teymiyye ve İbni Kayyım el-Cevziyye gibi Hanbelüer ise, kıyasa esas olarak münasip vasfı, yani hükümdeki hikmeti kabul ederler. Bu da, şeriatın genel amaçlarından elde edilir, yani maslahatı celb, mazac-ratı defetme prensibine dayanır, (Bak : Muhammed Ebu Zehra, el-lmam Ahmed b. Hanbel, Mısır 194T, s. 276, 277.) Çeviren.
[99] Yâni Hanefîlerin kıyas prensiplerine güre borcun havalesi caiz olmamak gerekir. Fakat Hanefîler borcun havalesini, ilgililerin nzası varsa caiz görürler. Çünkü bunun cevazına delâlet eden bir hadîs-f şerîf vardır, (Bak: Mecma'u'l-Enmir, İstanbul 1310, c. II, s. 146.) Ayraca, havale, alım-satım nev'inden değil, hakkı Ödemek nev'indendü. Borçlu borcunu bîrine havale ettiği zaman kendisi bir nevi borçtan 'kurtuluyor ve borç havaleyi kabul eden kimsenin zimmetine giriyor. (Bak: Muhammed Ebû Zehra, el-lmam Ahmed b. Hanbel, s. 279, Mısır 1947.) Çeviren.
[100] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/421-422.
[101] İ’lamul-Muvakkım, c. IV, s. 313.
[102] İbnî Kayım el-Cevziyye, et-Turukul-Hikmiyye, s. 239.
[
] Aynı eser, s. 227.
[104] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/422-424.
[105] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/424.
[106] İ’lamul-Muvakkıin, c. I, s. 119.
[107] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/424-426.
[108] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/426-427.
[109] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/428.
[110] Asıl adı, Ahmed b. Muhammed b. Hâni'dir. Çeviren.
[111] Tam adı, Abdulmeük b. AbdoDıamid b. Mihran'dır. Çeviren.
[112] Asıl adı, Ahmed b. Muhammed b. el-Haccâc'dır. Çeviren.
[113] Tam adı, Harb b. İsmail el-Hanzali b-Kirmânî'dir. Çeviren.
[114] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/428-429.
[115] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/430.
[116] Adı, Abdurrahman b. Âhmed'dîr (Öl. 795 H.). Çeviren.
[117] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/430-433.
[118] Bu isim, Türkçemizde «Suud» şeklinde söylenmektedir. Çeviren.
[119] Esed b. el-Furât, bir ara Hanefi mezhebini benimsemiş ve Mağrib'de bu mezhebi yaymaya çalışmıştır. Çeviren.
[120] İslam’da Fıkhi Mezhepler Tarihi, Prof. Muhammed Ebu Zehra, Hisar Yayınevi: 2/433-434.