Ayasofya ve Fatih Sultan Mehmet Han'ın Laneti

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ayasofya ve Fatih Sultan Mehmet Han'ın Laneti
« : 13 Kasım 2010, 20:05:42 »
Tarihte bazı olaylar vardır ki, insan hafızasından asla silinmez. Hatta bu hadiseler gün geçtikçe canlılığını muhafaza ederler. Yine öyle hadiseler olmuştur ki, bunlar sebep ve neticelerdir. Mesela, Müslümanlarca; Mekke’nin Fethi, Afrika’nın Fethi, Malazgirt Meydan Muharebesi ve İstanbul’un Fethi olayları gibi.

Fetih, kalbi imanla dolu olan Hakka gönülden bağlanan, Allâh adını yüceltmek ideali uğruna kanının son damlasına kadar düşmanla çarpışan ölümsüz kahraman yazdığı bir destandır. Başını İslam’a adamış, canını mübarek dinin ve vatanın emrine âmede kılmış, malını İslam’ın zaferi için feda etmişlerin gayesidir. Fetih, asırların karanlık ufkunda çakar kutsal şimşeğin, İslam idealinin ruhunun derinliklerinde hisseden, gönüllerini bu kutsal inancın parıltılarıyla aydınlatan, ömürlerine gerçek değeri verebilenlerin yoludur.[1]

Her yıl Mayıs ayının son haftasında, ülkemizde çıkan süreli yayınlarda, mutlaka İstanbul’un fethinden, Fatih Sultan Mehmed Han’dan bahsedilir. Yazılar çıkar. Açık oturumlara, panellere yer verilir. Bütün bu yapılan ve bizlere tarihi anlar yaşatan, İstanbul’un fethini gözler önüne getiren faaliyetler sevinirken, iki konuda hep üzülürüm. Zira en az bahsedilen savaşa katılan askerlerin fetihten sonraki durumudur. Pek çok şehid verilmiş, geride pek çok gazi kalmıştır. Büyük Fatih, İstanbul surlarından içeriye, elini kolunu sallaya sallaya girmemiş; şehidlerin üstünden atlaya atlaya, yiğitleri kurban vere vere girmiştir.

Fethi müjdeleyen hadis-i şerifte: “Konstantiniyye elbette fetholunacaktır. O’nu fetheden komutan en güzel komutan ve O’nu fetheden asker ne güzel askerdir” buyurulmuş[2] komutan Fatih için “Ni’me’l-Emir” denilirken, askeri için de “Ni’me’l-Ceyş”denilmiştir.[3]

Üzüldüğüm ikini konu, büyük fethin yıldönümü geldiğinde yine birkaç saatliğine parlak nutuklar dinlememizdir. Yeniçeri kıyafeti giymiş askerler surlara dinlememizdir. Yeniçeri kıyafeti giymiş askerler surlara çıkarak Ulubatlı Hasan’ın şehid düşmesi temsili olarak canlandıralacak, surlara bayrak dikilecek. Yarım saatlik bu sahnelerden sonra surlara dikilen bayraklar toplanacak. Yeniçeri kıyafetleri dolaplara kilitlenecek ve bir merasim daha bitecek. Sahi Şanlı Fatih bugün kalkıp da ülkemize gelse ve şu halimizi görse ne derdi?

Bizans çizgisini devam ettirenlerin kıyafeti içindeki bizleri görse acaba ne derdi? Ya “Fethin sembolü” Ayasofya’nın mü’minlere kapalı oluşunu, bu mabedin mahzun halini görse ne derdi? Mü’minlere kapalı olan Ayasofya’nın bir gün çıplak dans eden tiyatro topluluğuna açıldığını görse ne yapardı?



Ayasofya ki, Fatih üzerinde titremiş ve bu mabed için şöyle vasiyet etmiştir: “Nefis kilise Ayasofya, kıyamete kadar cami olarak vakfedilmiştir. Bunu, Allâh’a, ahirete, O’nun heybetine inanan hiçbir mahluk, sultan olsun, hakim olsun, bir mütegallibe olsun, değiştiremez. Vakıf şarlarını kim değiştirirse, Allâh’ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine olsun. Yüzlerine bakan ve onlara şefaat eden hiçbir kimse bulunmasın.”[4]

Şimdi İstanbul’un Fethi’nin 544. yıldönümünü kutlarken, kendi parasıyla satın alıp vakfettiği Ayasofya minarelerinden ezanların okunacağı, mihrabında imamın cemaatle namaz kıldıracağı, kürsüsünden vaaz edileceği, minberinden hutbe okunacağı günleri bekliyor. Şimdi Ayasofya mahzun, Ayasofya üzgün. Fatih’in vasiyetine uyulmadığı için, camilikten çıkarıldığı için üzerimizdeki lâneti, Fatih’in lâneti devam ediyor.

Beşeri tabular yıkılacaksa, bu tabu yıkılsın. Bu millet Ayasofya adı ne zaman anılsa kan ağlamaktadır. Ayasofya milletin nazarında her hangi bir cami değildir. Peygamber müjdesine mazhar olan “O ne güzel kumandan” Fatih Sultan Mehmed Han ile, “O ne güzel ordu” diye vasfedilen Fetih ordusunun zafer armağanıdır.

O Yüce Sultan sanki ilerisini görerek öyle bir lânet okumuştur ki, “...Vakıf şartlarını kim değiştirirse, Allâh’ın, meleklerin, bütün insanların lâneti onların üzerine olsun...” diyerek en büyük bedduasını yapmıştır. Bugün, biz büyük bir ümitle Fatih’in lânetini kaldıracak bir kurtarıcı bekliyoruz.

Bugün, 29 Mayıs’lara kadar esecek tatlı saba rüzgarlarını bekliyoruz.

Bugün, üzerimizdeki karanlıkları aydınlığa çevirecek poyraz rüzgarlarını bekliyoruz.

Bugün, üzerimizdeki karanlıkları aydınlığa çevirecek poyraz rüzgarlarını bekliyoruz.

Günler, haftalar, aylar ve yıllar geçti ve tam yarım asır geçti. Yıl dönümü nutukları, bandolar, mehter marşları çalındı, nutuklar atıldı, bildiriler, telgraflar, açık mektuplar ve minareler boyu dilekçeler yazıldı, şiirle söylendi. O; ezana namaza, müezzin ve imama, cemaatine, Kur’an’a ve dualara semaya açılan ellere hâlâ kavuşamadı.

İstanbul, yeniden ve manen fethedileceği günü bekliyor. Birinci Dünya Savaşı’ndan Osmanlı Devleti’nin mağlup ayrılmasıyla ve fethin sembolü olan Ayasofya’nın müze haline getirilmesiyle İstanbul, maddeten olmasa dahi manen esaret altına girmiştir. Son yirmi yıldır, İstanbul’daki hayatın; fuhşa, eğlenceye ve fethin ruhuna aykırı olan her şeye mağlup düşmesi ise bu manevi esareti daha da artırmıştır.

Ancak nasıl Rasülullah (SAV) İstanbul’un “güzel ve bahtiyar” bir kumandan tarafından fethedileceğine işaret eylemiş ise de ahir zamanda İstanbul’un manen fethedileceğine dair beş on tane hadisiyle haber vermiştir. Bu manevi fetih, İstanbul’un İslam’ın yeniden ihyasına merkez olması ve bu büyük hareketin “tekbir” seslerinin yükselmesiyle olacaktır.[5]

Senede bir gün Ulubatlı Hasan’ın, yahut Fatih’in kıyafetine bürünerek “artistlik yapmak” yerine, Ulubatlı Hasan’ın ve Fatih’in ruhuna bürünmeliyiz. Başta Eyüp Sultan Hazretleri olmak üzere Bizans’ı fethedip “İslambol” yapmak isteyen gaziler ve şehidler şimdi biz torunlarından ruhlarını azaptan kurtarmamızı ve yeniden feth-i mübin-i İslam’ı gerçekleştirmemizi bekliyor.[6]

Fatih’in fethinin 544. yılını kutlarken, yeniden ve manevi alanda tahakkuk edecek fethin en yakında müyesser olmasını Cenab-ı Allâh’tan niyaz ediyor, Ayasofya’nın açılacağı günü de sabırsızlıkla bekliyorum.

İslam medeniyetini, İstanbul’un fethiyle birlikte yeniden ihya ederek, yeni bir çağ açan ve yeni bir cihan devleti kuran Fatih Sultan Mehmed’i ve onun ordusunda yer alan ilim, irfan ve cenk erlerini rahmet, minnet ve saygıyla yâd ediyorum.

(Bu yazı 29 Mayıs 1997 tarihinde Akit Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

DİPNOTLAR
[1] Ömer ÖNEN; “Fetih ve Gençlik” (Hutbe), Diyanet Aylık Dergi, Mayıs 1997.
[2] Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, IV, s.395 Fethu’l-Kebir, c.3/9.
[3] Ahmed KARADUT; “Mutlu Askerler”, Diyanet Aylık Dergi, Mayıs 1993, s. 25.
[4] Burhan BOZGEYİK; “Fethi Cibali Babalık Geciktiriyor”, Günden Güne, Milli Gazete, 09.05.1993.
[5] Ahmet AKGÜNDÜZ; “İstanbul’un Fethi’nin Kazandırdıkları ve Manevi Fethe Hazırlık”, Zaman Gazetesi, 29-30 Mayıs 1993.
[6] Burhan BOZGEYİK; a.g.m.