Artık hayatımızın içine yerleşmiş, neredeyse aşina olur hale geldiğimiz,
toplumsal yaralarımızdan birtanesini bahsedeceğiz bu yazımızda. Kadının
reklam unsuru olması.
Bunun maddi-manevi, müsbet menfi doğurduğu sonuçlar var değil mi?
Yol açtığı
gayri ahlaki vaziyetler, görüntüler hayâ perdelerimizi zedelemeyi,
yıpratmayı düstur edinmiş hayasız, edebden yoksun insanların emellerini
özgürce gerçekleştirmeye çalışmaları.
Bunu somutlaştıracak olursak,
etrafımıza bir bakalım- İster istemez gözlerimizi ilk etapta alamadığımız
zina teşvikçileri kadınlarımı-zın, gayri ahlaki resimlerinin yer aldığı
bilbordlar...
Mağazalarda, marketlerde hemen hemen hayatımızın her merciinde
görmek mümkün onları.
Ve biz “hiçbir şey yapamıyoruz, elimizden hiçbir şey
gelmiyor” sözünün ardına sığınmışız, gizlenmişiz, kendimizi tatmin ediyoruz
galiba.
Biliyorum, her müslümanın gönlünde bir yara, bir ızdırap
yıllardır... Ama bir türlü engel olunamadı nedense.
Her geçen gün bilmem farkında mıyız, tesettür hususunda zaafların arttığına,
modernleşme adı altında türban ihlâline şahit oluyoruz.
Yıllar önce hiç
rastlamadığımız veya bu tesettür şekli diyemeyeceğimiz elbiseler, eşarp
modelleri bizlere gayet normal (!) gelmeye başladı.
Ya da artık aşina olduk.
Her sene yeni icatlar karşımıza çıkıyor. Bunlarda en büyük mesuliyeti
defileler düzenleyerek tesettür giyimine ticari noktadan yaklaşan bazı büyük
firmalara yüklemek bizi biraz hafifletecektir. Umarım sizleri de...
Günümüz insanı birçok dış tesirin hücumu altında. Medya, çevre ve nefsinin
taarruzları karşısında, sağlam bir kalp yapısı yoksa, inandığı değerlerin
yara alması kaçınılmaz oluyor.
Kalpte başlıyor, sonra hastalık haline
geliyor, dışına da tesir ediyor. Ve “ne yapalım, zamanımız bunu
gerektiriyor” sözünün ardına sığınarak İslam’ın emirleri ihlal ediliyor. Şu
sınırı iyi çizmek gerekiyor.
İslam’ın tesettür emrini yalnızca şekil ve
renkten ibaret olarak anlayıp uygulamak da yanlış. Zira İslam genel
öl-çüleri belirlemekle birlikte bunun tatbikatını, genel ölçülerini ihmal
etmeden yapmak gerektiğini bildiriyor.
Yani iklim şartlarının, kültürlerin
ve coğrafi şartların toplumların kıyafetlerine yansıması da kaçınılmazdır.
Sözü fazla uzatmadan mesajımızın gerekli yerlere, gönüllere ulaşmasını ümit
ediyoruz.
Asıl olan Rabbimizin sınırlarının titizlikle korunmasıdır...
Gülay Öztürk