hakîkat (A) [ حقيقت ] gerçek
hakîkaten (A) [ حقيقة ] gerçekten
hakikat-ı halde aslında, gerçekte, işin aslında
hakikatperver (A-F) gerçekçi
hakikî (A) [ حقيقی ] gerçek
hakikiye (A) [ حقيقيه ] gerçek
hakîm (A) [ 1 [ حکيم Tanrı 2hakim, yargıç
hâkimiyet (A) [ حاکميت ] egemenlik
hakîr (A) [ 1 [ حقير değersiz 2küçük 3bendeniz, ben
hâkister (F) [ خاکستر ] kül
hâkisterî (F) [ خاکستری ] kül rengi
hakk (A) [ 1 [ حق Tanrı 2doğru 3hak
hakk (A) [ حک ] kazıma
hakkâ [ حقا ] gerçekten
hakkâk (A) [ 1 [ حکاک mühürcü 2kazıyıcı
hakkaniyet (A) [ حقانيت ] doğruluk
hâkkedilmek kazılmak
hâkketmek kazımak
hâkrûb (F) [ خاکروب ] süpürge
hakşinas (A-F) [ حق شناس ] haktanır
hakşinâsî (A-F) [ حق شناسی ] haktanırlık
hâl (A) [ 1 [ حال hal, durum 2şimdiki durum, şimdiki zaman
hâl (A) [ خال ] dayı
hâl (F) [ 1 [ خال ben 2benek
hal’ (A) [ خلع ] tahttan indirme
hal’edilmek tahttan indirilmek
hal’etmek tahttan indirmek
hâlâ (A) [ حالا ] şimdi, hâlâ
halâ (A) [ 1 [ خلا tuvalet 2boş
halâik (A) [ 1 [ خلائق yaratıklar 2halayık
halâl (A) [ خلال ] mesafe, aralık, açıklık
halâs (A) [ خلاص ] kurtuluş, kurtulma
halâs bulmak kurtulmak
halâs olmak kurtulmak
halaskâr (A-F) [ خلاصکار ] kurtarıcı
hâlâşina (A-F) [ حال آشنا ] halden anlayan
hâlât (A) [ حالات ] haller
halâvet (A) [ حلاوت ] tatlılık
haldâr (F) [ خالدار ] benli
hâle (A) [ 1 [ خاله hala 2teyze
hâle (A) [ هاله ] ayça, hâle
halecan (A) [ خلجان ] çarpıntı
halef (A) [ 1 [ خلف evlat, oğul 2halef, yerine geçen, arkadan gelen
halel (A) [ خلل ] bozukluk
halel gelmek bozulmak, lekelenmek, gölge düşmek
haleldâr (A-F) [ خللدار ] bozulmuş, bozuk
haleldâr etmek bozmak, halel getirmek
haleldâr olmak bozulmak, halel gelmek
halen (A) [ حالا ] şimdilik, henüz
hâlet (A) [ 1 [ حالت hal 2nitelik
hâlet-i ruhiye [ حالت روحيه ] ruhsal durum
halhal (A) [ خلخال ] ayak bileziği, halhal
hâlık (A) [ خالق ] Yaratan, Tanrı
hâlî (A) [ خالی ] boş
hâlî kalmak geri durmak
halîb (A) [ حليب ] süt
halîc (A) [ خليج ] körfez
hâlid (A) [ خالد ] sonsuz, ebedî
halîfe (A) [ 1 [ خليفه halife 2kalfa
halihazır (A-F) [ حال حاضر ] şimdiki durum
hâlik (A) [ 1 [ خالق Tanrı 2yaratan
hâlikiyet (A) [ خالقيت ] yaratıcılık
halîm (A) [ حليم ] yumuşak huylu
hâlis (A) [ 1 [ خالص katışıksız, saf, som
hâlisâne (A-F) [ خالصانه ] içtenlikle
halîta (A) [ 1 [ خليطه karışım 2alaşım
hâliyâ (A) [ حاليا ] şimdi, şu anda
halk (A) [ حلق ] boğaz
halk (A) [ 1 [ خلق yaratma 2yaratılma 3halk
halk etmek yaratmak
halka (A) [ حلقه ] halka
halkabegûş (A-F) [ حلقه بگوش ] köle
halkiyat (A) [ خلقيات ] folklor, halk bilimi
hall (A) [ 1 [ حل çözülme, erime 2çözme
hallâc (A) [ حلاج ] halaç
hallâk (A) [ خلاق ] yaratıcı
hallâl (A) [ حلال ] çözen
hallüfasl (A) [ حل و فصل ] halletme, yoluna koyma
halt (A) [ خلط ] karıştırma
halûk (A) [ خلوق ] iyi huylu
halvet (A) [ 1 [ خلوت tenha 2başbaşa kalma
halvetgâh (A-F) [ خلوتگاه ] başbaşa kalınacak yer
ham (F) [ خام ] çiğ, ham
ham (F) [ 1 [ خم eğik eğri, bükük
hamâil (A) [ حمائل ] kılıç kayışı
hamâkat (A) [ حماقت ] ahmaklık
hamâme (A) [ حمامه ] güvercin
hamâse (A) [ حماسه ] kahramanlık şiiri
hamâset (A) [ حماست ] kahramanlık şiiri, hamase
hamd (A) [ حمد ] şükür
hâme (F) [ خامه ] kalem
hamel (A) [ حمل ] kuzu
hamelât (A) [ حملات ] saldırılar, hamleler
hâmî (A) [ حامی ] gözeten, himaye eden
hâmid (A) [ حامد ] hamd eden, şükreden
hamîde (F) [ خميده ] eğik, eğri
hâmil (A) [ 1 [ حامل taşıyan 2hamile 3sahip
hâmil olmak taşımak
hâmile (A) [ حامله ] gebe, hamile
hamîr (A) [ حمير ] hamur
hâmis (A) [ خامس ] beşinci
hâmisen (A) [ خامسا ] beşincisi
hâmiş (A) [ هامش ] mektup ilavesi
hâmiz (A) [ 1 [ حامض ekşi 2kekre
haml (A) [ 1 [ حمل taşıma 2gebelik 3yükleme
hamle (A) [ 1 [ حمله saldırı 2atak
hamletmek yüklemek
hammâl (A) [ حمال ] hamal
hammâm (A) [ 1 [ حمام banyo 2hamam
hammâr (A) [ خمار ] meyhaneci
hamr (A) [ خمر ] şarap
hamrâ (A) [ خمرا ] kırmızı, kızıl
hamrâlanmak kızarmak, kırmızılaşmak, al al olmak
hams (A) [ خمس ] beş
hamse (A) [ خمسه ] beş mesnevîlik eser
hamsin (A) [ خمسين ] elli
hamûl (A) [ حمول ] dayanıklı
hamûle (A) [ حموله ] yük
hâmûn (F) [ هامون ] çöl
hâmûş (F) [ خاموش ] suskun, sessiz
hamyâze (F) [ خميازه ] esneme
hamz (A) [ حمض ] ekşilik
hân (F) [ خوان ] okuyan
hân (F) [ خوان ] sofra
hanâzir (A) [ خنازیر ] domuzlar
hancer (A) [ خنجر ] hançer
hancere (A) [ حنجره ] gırtlak, hançere
handan (F) [ خندان ] güleç, gülen
handan etmek güldürmek
hande (F) [ خنده ] gülüş
handek (A) [ خندق ] hendek
handerûy (F) [ خنده روی ] güleryüzlü
hâne (F) [ خانه ] ev
hanedan (F) [ خاندان ] sülale, hanedan
hâneharâb (F) [ 1 [ خانه خراب perişan 2evsiz yurtsuz 3cahil
hânende (F) [ 1 [ خواننده şarkıcı 2okuyucu
hanif [ حنيف ] İslâmiyetten önce Tanrı’ya inanan
hânkah (A) [ خانقاه ] tekke
hânman (F) [ خانمان ] ev bark, yurt
hannas (A) [ خناس ] şeytan
hânsâlar (F) [ خوان سالار ] kilerci
hânüman (F) [ خانمان ] ev bark, yurt
hapis (A) [ حبس ] bir yere kapatma veya kapanma
hapishane (A-F) [ حبس خانه ] tutukevi, mahpushane
hâr (F) [ خار ] diken
har (F) [ خر ] eşek
hâr (F) [ خوار ] aşağılık, adi
hâr (F) [ خوار ] yiyen
harâb (A) [ 1 [ خراب yıkık, harap 2fitil gibi sarhoş
harâb etmek yıkmak, bozmak, tahrip etmek
harâb olmak yıkılmak, bozulmak, kırılmak
harâbat (A) [ خرابات ] meyhane
harâbe (A) [ خرابه ] yıkıntı, harabe
harâc (A) [ خراج ] haraç
haram (A) [ حرام ] haram
harâmi (A) [ حرامی ] eşkıya
haramzâde (A-F) [ حرام زاده ] piç
harâret (A) [ 1 [ حرارت sıcaklık
harâtin (A) [ خراطين ] solucan
harb (A) [ حرب ] harp, savaş
harbe (A) [ حربه ] süngü
harb-i umûmî [ حرب عمومی ] Birinci Dünya Savaşı
harbiye (A) [ حربيه ] harp okulu
harbiye nezareti savunma bakanlığı
harbiyeli Harp Okulu öğrencisi
harbüze (F) [ خربزه ] kavun
harc (A) [ 1 [ خرج vergi 2masraf
harcıâlem [ خرج عالم ] herkese açık, herkese uygun
harcırah [ خرج راه ] yol parası
harçeng (F) [ خرچنگ ] yengeç
hardal (A) [ خردل ] hardal
hâre (F) [ خاره ] granit, sert taş
harekât (A) [ حرکات ] hareketler
hareket (A) [ 1 [ حرکت hareket 2davranış
hareketsizlik hareket etmeme
harem (A) [ حرم ] harem, herkesin giremeyeceği yer
haremlik (A-T) harem dairesi, evde harem kısmy, herkesin uluorta
giremeyeceği yer
haremserây (A-F) [ حرم سرای ] harem dairesi
harf (A) [ 1 [ حرف harf 2söz
hargâh (F) [ خرگاه ] otağ
hargûş (F) [ خرگوش ] tavşan
hârî (F) [ خواری ] düşkünlük
hârib (A) [ هارب ] kaçan