Gençliğin imanını sorularla çaldılar

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Gençliğin imanını sorularla çaldılar
« Yanıtla #40 : 28 Ekim 2009, 17:49:07 »
293
BİR MEKTUP
Sevgili hocam, Merhaba,
Umarım beni tanıdınız. Ankara Demetevler'de, bir eczane'de tanışmıştık. Hatırlarsanız, "Bana
sorunlarınız yazın" demiştiniz. Sizden sonra düşündüm, bütün sorularımı kaleme aldım. Belki
sizi sıkacak, belki de cevap vermekte zorluk çekeceksiniz.
Fakat, inanın, sorumlusu sizsiniz. Siz zorladınız beni, ben de yazıyorum. Cevabını tüm
içtenliğimle bekleyeceğim. Hocam, size soracağım aşağıdaki sorularımı, felsefe hocamıza
sormuştum, o da yanıt vermedi. Bir de hacı dayım vardı. Geçen yıl namaza başlamıştı, benim
sorularımdan sonra namaz da kılmıyormuş... Aynı sorulan size de soracağım. Korkarım cevap
veremeyince, sizin de inancınızda sarsılmalar olur. Böyle soru sorduğum için bana kızmayın.
Siz ısrar etmiştiniz, aksi takdirde nasıl sorabilirim?
Ayrıca tartıştığımız "Din-Devlet" işi de beynimi çok meşgul etti. O konuda da bana bir kitap
verecektiniz. Zahmet olmazsa, onu da rica edeyim.
294
SORULAR
1) Allah'ın varlığını ispat eder misiniz?
2) Dinlerin sahibi madem ki Allah, o halde Hıristiyanlık niçin din kabul edilmiyor?
3) Annemle babam anlatıyorlar. Eskiden kızla erke . birbirini görmeden evlenirlermiş. Bana
bu tutucu kural çok saçma geliyor. Niçin İslâm'da bu kadar bağnazlık yar? Anlayamadım.
Bence flört etmeden evlenmek demek, evlenmeden önce boşanmak demektir. Birbirlerini
iyice tanımadan evlenenler boşanmaya itiliyorlar. Dini bu konuda çok dar görüyorum.
4) Kutuplarda 6 ay gece, 6 ay gündüz oluyor. Orada bulunan insanlar nasıl ibadet edecekler?
5) Eskiden kızlara önem verilmezmiş. Şimdi uygar dünyada yaşıyoruz. Kızlar, erkekler diye
bir ayırım yapılmıyor. Niçin İslâm'da kızlar hor görülüyor?
6) Ezan Türkçe okunsa olmaz mı diyorum? Ben Türküm, niçin Türkçe okunmuyor ezanlar?
Bana ne Arapça'dan.
7) İslâm'da, kadın evlendikten sonra erkeğin kölesi oluyor. Bu tür adaletsizlikler İslâm'dan çıkarılsa diyorum. Siz ne dersiniz? 8) Şu namaz konusu. Ben namaz kılmıyorum, ama benim kalbim namaz kılanlarınkinden daha temiz. Kalbim pis değil ki, niçin namaz kılayım? 9) Bazı aileler kızlarını çalıştırmıyorlar. Halbuki kadınların çalışması Türk ekonomisine katkı sağlıyor. Bu katkıyı reddetmek, bence saçma bir inanış. Siz, bunun doğru olduğuna inanıyor musunuz? 10) Kadınların kıskançlığı malum. Dört kadınlı evliliğe nasıl müsaade ediliyor? 295 11) Kur'an-ı Kerim'in mealini okudum. Fakat en ufak birşey anlamadım. Bu kitap nasıl oluyor da Allah'tan geliyor? 12) Geçenlerde ağabeyim Almanya'dan geldi. Ne söylese beğenersiniz? "Türkiye'de İslâm dini çok yanlış ve çok değişik tanıtılıyor. Bunu unutma" dedi. Bu ne demek canım? Din dindir. Türkiye'de din başka, Almanya'da başka mı? 13) Amerika aya çıktı. Biz yaya kaldık... Öğrendiğim kadarıyla bizim geri kalmamıza hocalar sebep olmuş. Niçin İslâm âlimleri ilerlemeye karşı çıkıyor? Çok soru sordum değil mi ablacağım. Aslında daha çok sorum var. Fakat bu kadarını yeterli görüyorum. Cevabını bekler, çalışmalarında başarılar dilerim. ŞENAY MERAL Demetevler/ANKAEA ŞENAY MERAL'E CEVAP (254-a) Allah'ın kulu Emine'den, İslâm'a talip olan ŞENAY'a! Bismihi Tealâ, Kardeşim Şenay!. Göndermiş olduğun 13 sorulu mektubu aldım. Türkiye hatta dünya gençliğini o mektubun içinde görür gibi oldum. Sorularının her biri kitaplık bir konu. Ben kısa kısa cevap vermeye çalışacağım. Allah tesirini nasip etsin. (amin) Bak kardeşim! Şunu asla unutmayasın ki, bugün Ya
(254-a) Kitapta, mektuba yazılan cevaba ilaveler yapılmıştır. 296 hudi teşkilatının yaygın olduğu her yerde İslâm dini yanlış tanıtılmıştır. Sana üç tavsiyede bulunacağım. Bir kardeş, bir dost ve bir arkadaş olarak da tavsiyelerime az da olsa önem vermeni istirham edeceğim.Üç tavsiyem: a) İlk olarak ilim yapmanı, ilim yaparken de asla ehli olmayandan hiçbir şey sormamanı... b) Sabırlı ve samimi olmanı, mesuliyet altına girmeni. c) Şartlar ne olursa osun, kime kızarsan kız, ne kadar hasta olursan ol, ne kadar fakir olursan ol, Allah senden ne istemişse onu yapmanı. Eğer Allah'ın emirlerinden yapamadıkların olursa, Allah'a karşı mahcubiyet hissetmenı. Şimdi sorularınıza geçiyorum. 1) Soru: "Allah'ın varlığını isbat eder misiniz?" diyorsunuz. Bu sorunun cevabı verilmiştir. 2) Soru: "Din nedir ve dinlerin sahibi mademki Allah, o halde Hristiyanlık niçin kabul edilmiyor?" diyorsunuz.Cevap: Önce "Din nedir?" sorusuna cevap arayalım. "Din, Allah tarafından vaz olunmuş bir kanundur. İnsanlara saadet yollarını gösterir, onların saadete erişmelerine delalet (isabet) eden yaradılışlarındaki gaye ve hedefi, Allah'a ne suretle ibadet edileceğini bildirir. (255) "Din, cemiyetin nizamı (düzenleyicisi) olma bakımından, beşeriyete (insanlara) lazım bir müessesedir. Bu müessese ne kadar derin temellere, ne kadar derin hikmetlere dayanırsa lüzumu da o nisbette artar."
(255) İslâm Dini, İtikat ve Ahlâk - A. Hamdi Akseki. 297 VİCDAN DİNİN YERİNİ TUTABİLİR Mİ? Bazı filozoflar vicdanın dinî vazife yapabileceğini söylüyorlar. Bu doğru değildir. Evet, insanlarda fıtrî bir hal vardır. İyiyi kötüden, hayrı şerden ayırdedebilmesi fıtratından gelir. (256) Fakat vicdan dediğimiz bu yapı, takdim ve terbiye ve tekamül edeceği (değişeceği) gibi, kötü itiyatlarla, fena muhitlerin kötü telkinleriyle körleşmeği (bugünkü gibi... çevresi uğruna dinin esaslarının çiğnen mesi) hatta binlerce müslümanın büsbütün yok olabileceği de şüphe götürmez bir gerçektir. (257) Buradan da anlıyoruz ki, din mutlaka olmalı. Ve bu oluş insanları yaratandan gelmeli ki, insanları daha güzel tanıtsın ve reçeteyi ona göre sunsun. İşte Allah Teala da bunu yapmış ve insanların fıtratını gözeterek, yönetim şekli ve kanunlar koyduğu Kur'an'ı göndermiş. Biz, insanların bugünkü olgun düşüncesine göre yorum yapıyoruz. İnsanın yaratılıp da, nasıl hareket edeceğinin bildirilmemesi mümkün mü? Denize çıplak girecek kadar hayvanlaşanların, yarın insan yediğini de rahatça görmek mümkün olacaktır. İnsanlar bir yere kadar, hayvan dahi olmazlar. İnsan hayvanlık haddini de aşabilir. Çünkü, hayvan yaşadığı hayatı kötü görüp, daha değişik hayat aramaz. İnsan her bulduğu güzel hayatın üstünde bir hayat arar. Birkaç misal verelim. Zamanında kadın bulamayan bir erkek, bulduktan sonra, başka kadın özlemi çeker. Gecekonduyu saray gören bir insan, gecekondu bulunca o gecekonduyu tavuk kümesi görür. Bir elbiseyi bulamayan, daha iyisini bulunca onu paspas yapar. Denize mayosu ile giren kadın, bikini (258) özlemini çeker. Bikini giyince "üstü olmasın" der. Bugün plajlarda üstün çıkarıldığı gi
(256) a.g.e.
(257) a.g.e.
(258) Okuyucudan özür dilerim. 298 bi. Onu çıkarınca, yarın, altı da çıkarma arzusu içini sarar. Onu da yapınca, nefsi başka bir sapıklığa doğru yola çıkar. Hayvanlar birbirlerinin yanında çıplaktırlar ve birbirlerine cinsî yönden bir arzu duymazlar. Ancak mevsimlerini beklerler. Birbirlerinin yanında çıplak duran insanlar birbirlerine karşı çekiciliği, özlemi kaybedince başka haramlara dönerler. Hayvanda bu duygu yoktur. Hayvan bulunduğu anı yaşar, insan bulunmadığı anı aklına takar. Misaller saymakla bitmez. "İnsan melek, insan çiyan, insan canavar. Bilmez ki içinde bir nefescik canı var" mısraları bilinerek söylenmiştir. Demek oluyor ki din, düzen koyucu, aşırı hallerden uzak tutucu, kendini tanımayan insanoğluna kendisini tanıtıcıdır. İnsanı da ancak en güzel şekli ile Allah tanır. O halde, en güzel yaşama kanununu da Allah koyar. Buna da müslümanlardan başkası tâbi olmaz. Tabi olmayınca, medeniyetlerini "şehvet" merkezli yaşantılarıyla iyice çökertirler. Bugün, Batı devletleri insanlık yönünden çökmüş, teknoloji yönünden de ilerlemiştir. Bu ilerleme onları mesut etmemiş, gençliği bunalım girdabından çıkaramamıştır. Bir zamanlar, zannediyorum gazetenin birinde okumuştum. Bir Amerikalı Prof. şöyle diyordu: "Bana küçükyaşlarda on çocuk verin. Onlardan birini katil, birini yankesici, birini yalancı, birini hiç yalan konuşmayan, birini cellat ruhlu, birini melek kadar saf, birini şair, birini politikacı, birini becerikli, birini de beceriksiz yapayım. Ve bu çocukların hangisinin ne olmasını istiyorsanız siz tayin edin" diyordu. Ne kadar ilginç! Demek ki bir insan herşey olabilir. Ve demek oluyor ki, insan bir su misali, kıvrım kıvrım akar. Bu akış ancak din ile yönlendirilebilir. Yalnız din insanların kurduğu din değil, Allah'ın kurduğu din olma299 lı... Din Allah'ın lütfudur. Din insanın meşalesidir. Din bunalımlı dünyanın kurtarıcısıdır. Bazen kişilerden duyuyoruz: "Efendim" diyor. "Ben Din-min tanımam. Benim vicdanım dindir." Bu sözlere karşı en büyük delil de ufak bir şefkatsizlikten, ufak bir suçtan müteessir olanlara karşılık ana babasını boğan ve hatta diri diri evlatlarını gömen insanların halidir. İş burada da bitmiyor. Köpeğine altın tasma takan da vicdan taşıyor, işçisine asgarî ücret veren de vicdan taşıyor... Geçen yıl Ankara'daydım.. Hanımın birinerastlamıştım. Hüngür hüngür ağlıyordu... Öyle bir ağlamak ki, ömrümde öyle ağlayan insan görmedim diyebilirim. Meğer derdi, kocasının evlenecek olmasıymış. 15 yıllık evlilermiş, çocukları olmuyormuş. Bundan dolayı kocası köye gitmiş. Köyde kızın biri de, "Erkek şehirde otursun da, ne olursa olsun varırım" demiş. Neticede olan olmuş, evlenmişler. Adam yeni hanımın alıp, "Biz şöyle biraz gezelim" diyerek, çekip gidiyorlarmış. Kadın sabaha kadar ağlıyormuş, kocasına yalvarmış, "Benim çektiğim acı bana yeter ne olur? Gözümün önünde onunla çok sık ilgilenme" demiş. Adam yine aldırmamış. Kadın sonunda dert sahibi olmuş. Buyurun... Bu insan da vicdan taşıyor ama, vicdanını sevdiği kişinin aleyhinde çalıştırıyor. Ağlayanı düşünmüyor. Kısacası vicdan, akıl, göz, acıma duygusu, vs. Bunların hepsinin, doğru hareket etmesi için din gereklidir. Din sadece ve sadece Allah'ın kanunudur. Yeryüzünde yaşama, ahirette de cennet veya cehenneme girme kanunudur. Halbuki Kur'an-ı Kerimde şöyle buyurulur: "Allah katında tek din İslâm'dır." (259) "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa, ondan başka bir din asla kabul olunmaz." (260)
(259)Al-İmran:19. (260)Al-İmran:85.
300

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Gençliğin imanını sorularla çaldılar
« Yanıtla #41 : 28 Ekim 2009, 17:49:49 »
Muhterem kardeşim! "Din nedir?" sorusuna bu bir cevap değil de bir giriş olabilir ancak. Fakat biz bu kadarla yetinelim. Ve Dr. Kenan Çığman'ın İNANÇLAR isimli kitabını alınız, bu konuda tamamen tatmin olacaksınız. Gelelim "Madem ki dinlerin sahibi Allah, o halde Hıristiyanlık dinini niçin kabul etmiyor?" sorusunun cevabına: Bu konu, oldukça geniş olarak açıklanması gereken bir konudur. Ancak bunu da kısaca özetlemek mecburiyetinde kalacağım. Şunu söylemek mümkün: Allah gönderdiği her emri, peyderpey göndermiştir. Hz. Adem'den günümüze kadar her gelen emir, Allah'ın emriydi. Ancak, Allah emirleri kısım kısım göndermiş, yeni bir emir gelince öncekinin hükmünü kaldırmıştır. Söz buraya kadar gelmişken çok önemli bir tartışmayı nakledeyim. Yaklaşık iki yıldır bir mücahide kardeşim, devamlı olarak beni bir yere davet ediyordu. Fakat, ne hikmetse bir türlü gidemiyordum. Mücahidemiz iyice sinirlenmiş. Bir gün bana "Çok ayıp ediyorsunuz ama. Bizim köylüler Yehova Şahidi denilen hıristiyanlardan oluyorlar. Onlar nasıl çalışıyorlar bir bilseniz" diyerek, beni tahrik etti. Konuyu enine boyuna araştırdım ki; sinsice çalışan Hristiyanlar, amcasını, hanımını Hıristiyan yapmışlar. Çok il- . ginç sorular soruyorlarmış. İslâm dinine de hakaretler had safhadaymış. Karı koca Rizeli imiş. Başka müslümanları da Hıristiyan yapmak için çalışıyorlarmış. Çok da mütevazi imişler vs. vs... Onlara gün verdik. Ben ve eşim, cumartesi akşamı, Hristiyan olmuş eski müslümanların evine gittik. (Ne kadar acı birşey, ya Rabbi) Eski Müslüman dedikse, nüfus kağıdı müslümanı. Çünkü, tam manasıyla Müslüman olanı hiç kimse dininden döndüremez. Ne müslümanlığı belli ne hıristiyanlığı belli olan cinsleri, Hıristiyan yaparlar. Allah, cümlemizi kâfirlerin 301 şerrinden korusun. (Amin) Neyse, o gün akşamı mücahidemiz geldi, babasıyla beraber beni o tartışacağımız eve götürdü. Doğrusu heyecanlandım. Acaba diyordum, sahiden ben bir hıristiyanla mı karşı karşıya geleceğim? Acaba bizi nasıl karşılayacaklar? Sorularım birbirini kovalıyordu. Eşim de o gün, Diyanet Yayınlarından, Yehova Şahitleri isimli kitaptan şöyle bir paragraf okumuştu: "Yehovalar çok yumuşaktır, gayet sessiz konuşurlar, kızmazlar, sinirlenmezler. Karşı tarafın inancına önceleri hakaret etmezler" diyordu. Hem gidiyor, hem de taktiklerini düşünüyordum. Nihayet eve geldik. Merdivenleri, çıkarken sanki düşecekmişim gibi sağa sola yalpa yapıyordum. Çok, ama çok üzgündüm. Eskiden bizim olan bir insanı, şimdi ellerin olarak görecektim. Erkeklerden önce kapının zilini çaldık. Kalbim duracakmış gibi heyecanlıyken birden kapı açıldı ve uzun boylu, güler yüzlü, konuşmasından Rizeli olduğu belli olan bir kadın bizi içeriye davet etti. Kapıdan girişte bir salon ve sol kolda da bir oda vardı. Kadın gayet mütevazi bir şekilde:

Buyurun salona oturun, dedi.

Biz de:

Biz kadın-erkek beraber oturamayız. İnancımıza aykırıdır. Başka yer yok mu? dedik. "Elbette var" dedi ve bizi sol koldaki odaya aldı. Biraz; hoşbeşten sonra, oturduk. İlk sözü şu oldu:

Niçin kadın-erkek beraber oturmuyorsunuz?

Allah'ın emri olduğu için.

Canım böyle saçmalık mı olur? İşte ben buna karşıyım.

Siz tabi karşısınız. Zaten uygulayan da siz değilsiniz, biziz. Biz karşı değiliz ki. Siz de şimdi karşı olduğu-302 nuz o dinde değilsiniz, böylece ödeşiyoruz. Bizim adımıza rahatsız olmayınız, rica ederim, dedim. Dedim ama kadının bana kızacağını zannediyordum, daha doğrusu öyle hayal ediyordum. "Ne münasebet, ben niçin dinden çıkayım? Elhamdülillah ben de müslümanın" demesini bekliyordum. Çünkü, hâlâ inanamıyordum. "Benim dinimi beğenmeyen bir insan, nasıl olabilir?" diyordum. Kadının halleri de sanki hiç kötü iş yapmamış gibiydi. "Durun" dedi "Müsaadenizle ben mutfağa gideyim." O kalktı gitti. Ben de kütüphaneye göz atayım, dedim. Kütüphaneye baktığımda, İncil, yanında da Kur'an-ı Kerim meali olduğunu gördüm. Bir kere daha şaşırdım. Uzanıp İncil'i aldım. Tam bu arada kadın geldi ve "O İncil'den anlayamazsınız" dedi. "Açıklamalı İncil'i' okuyun. Getireyim mi?" Kalbim bir hoş olmuştu, gözümün yaşları içime akıyordu. Gözlerinin içine baktım kadının. "Sen nasıl peygamberini bırakırsın, nasıl şu Kur'an'ı terk ettin?" diyordum. Ama beni anlayamıyordu. Çünkü, ruh anlardı, akıl anlardı. Ruhu değişmişti. Ben kendi dinimin kitabını öğrenememişim ki İncil'i öğreneyim. "Niçin öğrenmedin?" dedi. Sustum. Soruyu tekrar etti. "Onyedi yaşıma kadar kâfirin tuzaklarında dinimi bulamadım. Onyedi yaşımdan bugüne kadar dinimi öğrenme safhasına girdimse de, yeteri kadar öğrenemedim. Bir çocuk okuyup yazmasını beş yılda öğreniyor, ben dinimi 8-10 yılda bitiremem ki. İslâm bir denizdir. Denizi bir bardağa sokmak mümkün mü?" dedim. Bir taraftan da İncil'i karıştırıyordum. "Siz İncil'i öğrendiniz mi?" dedim. "Hayır" dedi. Biliyormuş havalarına girmedi. Böylece, beni soracağı sorulara hazırlıyordu. Sorduğum soruya cevap veremezse "Ben söylemiştim ya, bilgim azdır" diyecekti. Sonra da akıl hocalarından birini çağıracaktı. Çünkü, Hıristiyan taktiği vardı ortada. "Peki İncil'i bilmiyorsun, bu demektir ki Hıristiyanlığı bilmiyor
303
sun. İslâm dinini biliyor muydun ki, beğenmeyip onu bıraktın ve Hıristiyan oldun?" Büyük bir rahatlıkla, "tabiî biliyordum" dedi. "Nereden öğrendin?" dedim. "Ben küçükken sübyan mektebine gitmiştim" dedi.

İyi ama sübyan mektebinde ezber dua öğrenilir. Bir de Kur'an'ı yüzünden
okumak... Bunları bilmek başka birşey, İslâm'ı bilmek başka birşeydir. İslâm ilimleri
başlıca üç kısma ayrılır:
1 — Kur'an ilmi,
2 — Hadis ilmi,
3 — Fıkıh ilmi.
Kur'an ilmi de iki kısımdır:
1 — İlm-i kıraat, yani Kur'an'ın okunmasına ait olan ilim.
2 — İlm-i tefsir, yani Kur'an'ın manalarına ait ilimler.
Ne garip tecellidir ki Türkiye'de, Kur'an ilminin ancak okuma yönü ele alınmış, her
Kur'an'ı öğrenen kişi de "Ben İslâm'ı öğrendim" deyip, çıkmış işin içinden. İşte adı
geçen Hıristiyan kadın da, Kur'an okumasını öğrenmiş... Şimdi İslâm'ı bildiğini iddia
ediyor, Hristiyan olduğu için de vicdanını susturuyordu.
Orada müslümanlar ve o kadının akrabaları da vardı. Hepimiz heyecanlıydık. Sonra
İncil'i aldım, koltuğa oturdum. İncil elimdeydi, öylesine karıştırıyordum. Ben kadına
bakıyordum, kadın bana bakıyordu. Bir ara sessizlik oldu... Sonra konuşmaya
başladık. Bir mesele için, "Ben müslümanım kardeşim" dedim. Kadın, "Ben de
müslümanım, ben de İslâm'ım" dedi. Hepimiz şaşırmıştık. Şaşkın şaşkın sordum:

Ne!... Sen İslâm mısın? 304

Eveeeet...

Hani hıristiyandınız?

Evet., Yine hıristiyanım.

Olur mu canım? Bir insan ya müslümandır, ya hı-ristiyandır. Siz her ikisi birden
nasıl oluyorsunuz?

Ne var canım, İslâm ne demek?

Müslümanlığı kabul eden demek.
Kadın gayet kendinden emin bir şekilde "Hayır' dedi. Ben de Arapça manasını
düşündüm. Daha doğrusu düşündürüldüm. İf al babından geliyordu. Mastar bir kelime
idi ve manası, teslim olmaktı... Kadına dönerek:

İslâm demek, Allah'a teslim olmak demektir, dedim.
Oda:

Tamam işte bak. Ben de Allah'a teslimim. Kadının taktiğine hayret etmiştim. Tabi
üzüntümün
haddi hesabı da yoktu. Dün müslümanken, dini hakkında hiçbir şey bilmezken,
şimdiki dinini muazzam taktiklerle koruyordu. O kadar ki "İslâmım" diyerek,
karşıdaki kişiyi etkisi altına alıyordu. Zaten en önemli taktikleri, "Ben de
müslümanım", "Ben de Allah'ı seviyorum", "Ben de Kur'an'a inanıyorum" gibi
sözlerle karşı tarafı etkisi altına almak, böylece karşı tarafı ne diyeceği hususunda
şaşırtmak... Zannediyorum bu taktik, Yehova Şahitleri ismini alanlarda daha fazla. Bir
taraftan, "Kur'an'a inanıyoruz" diyorlar, öbür taraftan "Kur'an Muhammed'in yalanı"
diyorlar. Soruyorsunuz, "Hani biraz önce Kur'an'a inandığınızı söylüyordunuz? Şimdi
tamamen değişik konuşuyorsunuz." "Aksini ispat edin" diyorlar. Halbuki bu istek
sorumuzun cevabı olmuyor. Ustaca konulara girerek onlara sorduğumuz "Hani biraz
önce Kur'an'a inandığını
zı söylüyordunuz" sorusunu örtbas ediyorlar... Nasıl anlatayım? Benim ve eşimin bu konularda biraz bilgimiz olmasaydı, Müslüman gittiğimiz yerden, Hıristiyan olarak dönebilirdik... Yani bilgisi olmayan insanları mantığa hitap eden soruları ve sakin tartışmaları, ikide birde "Ben size saygı duyuyorum, fikrinize saygım var, çok haklısınız, sizi tebrik ederim. Dinlemesini biliyorsunuz" gibi sözleriyle zihin karışıklığına itiyorlar. Güya ben de fazla soru sormadan onu dinlemem gerektiğini zannedip, onların fikirlerine göre devamlı onları dinleyeceğim. Böylece de insiyatifi ellerine geçirecekler, ben de güya şöyle söyleyeceğim: "Hıımmmm, demek ki dinlemesini biliyormuşum. O halde hiç soru sormayayım da, bana verdiği iyimser notu düşürmesin." İlginç taktiklerinden birini bir kardeşim anlattı. Önce kardeşimizin yanına gidip, "Sen Müslüman mısın?" demişler. O da, "evet" deyince, ona ayet okumuşlar. Manasını bilemeyince "Bunun manası mukaddes kitabı oku demektir" demişler ve bir kitap hediye etmişler. Kitap da kendi kitapları ve adı da Mukaddes Kitap. Görüyorsunuz değil mi? Dinini bilmeyenlere nasıl oyun oynuyorlar? Hangisini anlatayım? Tezgahları mükemmel kurulmuş. Biz, sordukları soruların cevabını bildiğimiz için bize o sorular hiç gibi geldi. Yalnız bilmeseydik, yukarıda belirttiğim gibi kötü bir dönüşümüz olurdu. Dönelim tartışmalara. Kadın çay getirdi. Bir sürü de börek çörek yapmış. "Sizin için yaptım" dedi. Hem verdiği çayı ve böreği aldım, hem de sormadan edemedim:

Afedersiniz kardeş! (Adem a.s ile Havva anamızdan geldiğimiz için kardeş dedim)
Bu böreklerde domuz eti var mı?
Şöyle bir durakladı:

Yoooo... dedi.

Sevinmiştim. Demek ki domuz eti yiyecek kadar hıristiyanlığa ısınamadı. Niçin
yemediklerini sordum. Eski din kardeşimin ağzına bakıyordum. "Ben domuz eti
yiyemem" desin istiyordum.
Cevabı ise:

Domuz etini nerede bulayım? oldu. Aman Allah'ım, bir Müslüman,nasıl böyle
olabilir? Sonra, şu İslâmî hüküm geldi aklıma, "Dinî eğitim olmazsa, insanoğlu puta
da tapar, ineğe de (İndra Gandi gibi) ve insanoğlunun en zalim insanı olur.." Bu kadın
ve bunun gibileri İslâm'ı bilselerdi, hiç imkan var mıydı bu duruma düşmelerine?
Çaylarımızı içerken (börek yemedik, şüpheli olduğu için) sordum:

Ayşe kardeş, isminiz Müslüman ismi, niçin değiştirmediniz?

İsmin hiç önemi yok bence.

Olmaz olur mu? Müslümanlıkta, Hıristiyan isimleri takmaya cevaz verilmemiştir.

Peki Müslümanların hepsi müslüman ismi mi taşıyorlar ki?
Kendi kendime: "Kaç Müslüman var ki?" dedim. Hakikaten Müslüman olanlarda, asla
yabancı isim bulunmaz.

Ayşe kardeş, İslâm'dan ne kötülük gördünüz de, Hıristiyan oldunuz? Biraz
düşündü... "Kötülük görmedim, ama bazı kurallarını saçma buluyorum."

Meselâ hangi kuralını?

Meselâ kapanmayı!
Kendi kendime yine senin saçma bulman birşey değil.
306
307
"Ben müslümanlığımı asla kimseye vermem" diyenler de, beğenmiyor İslâm'ın kapanma emrini, dedim ve sordum:

Niçin saçma buldun?

Niçin olacak? Kapanmış ama kalbi pis ne işe yarar?

Biz kalbi pis olsun demiyoruz ki. Hem kapansın, hem de kalbi temiz olsun. Ne hikmettir anlamadım. İslâm'ın emirlerini küçümseyen herkes önce bu soruyu soruyor?Sanki, "Örtünün" emrinin altında, "Örtünün ve de kalbiniz pis olsun" hükmü varmış gibi.

Canım kalbim temiz olduktan sonra niçin kapanayım?

Kalbin pis olduğundan dolayı gelmedi ki örtünme emri. Eğer öyle olsaydı kalbin
kapanılması emredilir, saçların kapanmasına lüzum görülmezdi. Kalbin pisliği örtülecekse ki, örtülmez. Onun yerine başın kapatılması yersiz olurdu. Sonra söyler misiniz? Diyelim ki sizin kalbiniz temiz, size bakacak olan erkeğin de kalbi temiz mi?

Onun kalbinden bana ne?

Bana ne olur mu? Karşındaki kişiyi zarara sokuyorsun. Şunu unutmayın ki, kadınerkeğe, erkek kadına fıtraten meyleder. Yani özenir. Öyle düzen kurmak lazım ki, bir yabancı erkeğin bir yabancı kadına özen duyması engellensin. İşte İslâm bu düzeni kurmuş. Kadın haklarına da saygılı... (Bu konu teferruat ister) . Sonra başka konulara girdik... Zaten soru içinden soru çıkıyordu. Ne sormuştum bilmiyorum. Sorumun, tam tersinin Kur'an'da olduğunu söyledi. Ben itiraz .edince de "Çocuk gönderip o halde Kur'an getirteyim" dedi. Kur'an'ı getirdiler... Nüzul sebebine bakmadan, eksik, manasız birşeyler söylediler, aksini izah ettim. Bu arada erkekler de dışarıda tartışıyorlardı. Sonradan birileri daha geldi. (Bunların Yehova misyonerleri olduğunu zannediyorum). Gayet rahat, gayet alçak sesle konuşuyorlardı. Yeni gelen kadın beni inceledi. "Cehennem var mı?" dedi. "Elbette var" deyince "Olamaz öyle bir şey. Cennet de, cehennem de bu dünyada" dedi. Ben de: "Bu kadar gelmiş, geçmiş ve de gelecek olan insanların hepsinin cezası bu dünyada olursa, cennetlik insanlara değil cennet kadar büyük yer, tavuk kümesi kadar yer kalmaz. Cehennemlik olanlar da yaşadı demektir, onlara da ceza sahası bulunmaz. Böylece de adalet nasıl yerini bulur" dedim. Yine gayet sakin bir şekilde sordu:

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Gençliğin imanını sorularla çaldılar
« Yanıtla #42 : 28 Ekim 2009, 17:50:47 »
Allah nasıl yakacak kullarını?

Nasıl mükâfat veriyorsa. Allahu Teala'nın mükâfatı da, cezası da büyüktür. Namaz, abdest için cennet verecek olan Allah, abdesti namazı terk edene niçin cehennem vermesin?

Ben kabul etmiyorum, mantığım da almıyor, dedi. Ben de ona, birkaç gün önce olan vahim bir olayı anlattım:

Bak sana bir olayı anlatayım. Bizim bir teyzemiz var. Onun evinin alt katına yeni bir gelin gelmiş. Birgün gelinin kapısı çalmıyor, genç kadın kapıyı açıyor, yaşlı ve örtülü bir hanım yalvararak "Yavrum ne olur Allah rızası için bana namaz kılacak bir yer ver, on dakikada kılarım" demiş. Genç kadın da: "Elbette ne demek şöyle buyurun" diyerek kadına yatak odasında seccade sermiş, kadın namazını kılmış, teşekkür ederek oradan ayrılmış. Akşam olmuş, gelin hanımın kocası gelmiş, aradan yarım saat geçmiş kapıya bir delikanlı gelmiş. Kadının kocası kapıyı açmış, genç delikanlı ona dönerek "Afedersiniz beyefendi, burada bir saatim kalmıştı da onu almaya geldim." Ev sahibi şaşırarak 309

Yanlış geldiniz beyefendi, burası benim evim.

Hayır yanlış değil... Bugün buradaydım, yatak odasında beyaz yastığın altında, isterseniz gidin bakın. Adam şok olmuş, yatak odasına giriyor, yastığın altına bakıyor ve gerçekten de bir saat buluyor. Genç gelin bütün bu olanları şaşkınlıkla izliyor. Adam saati sahibine veriyor. Sonra, karısına dönerek: "Seni boşuyorum" diyor. Kadın şaşkın olup bitenlerden birşey anlamıyor. Şok olmuş hali ile "Ben ne yapmışım?" diyor. Adam "Seni boşu yorum. Bana bunu nasıl yaparsın? Anlamadım. Resmen metresini gördüm" demiş. Kadın ağlayarak yalvarmış. "Ne olur bana kıyma, ben o adamı tanımıyorum" demiş. Kadın çırpınmış, kocası ise hiç laf dinlemiyormuş. Ve kadın orada aklını oynatıyor. Kadın şimdi tımarhanedeymiş. İşin aslı ise, o namaz kılmaya gelen kadın koymuş saati. Hakikaten namaz kılan bir kadın değilmiş. Şimdi tutup da
"İşte namaz kılanlar" demeyin. Kimbilir, o kadın da belki bir Hıristiyandı.
Gelelim konunun özüne... Şimdi o saati oraya koyan kadın yanmasın diyorsun ha..
Eğer o kadın sizin dediğiniz gibi yakılmazsa en büyük adaletsizlik olur. Cehennem de,
cennet de Allah'ın adalet sıfatının tecellisidir. Hak edene cennet veren Allah, hak
edene cehennemi de vermiştir. O deliren kadının yerinde sen olsaydın, cehennemi çok
güzel görürdün değil mi?
Konular uzadıkça uzadı. Tabi aynı metod devam ediyordu. Soru soruyorlar, cevabını
dinlemeden ikinci soruya geçiyorlardı.
Sonra Peygamber Efendimize o kadar çok hakaret ediyorlardı ki, Allah'ın sevgilisine
o kadar hakaret edenlerden, Allah hesap sormaz mı? İşte böyle Meral kardeş. "Dinlerin hepsi Allah'tan gelmedi mi?" diyorsun. Hz. Muhammed'e küfür eden bir din, Allah'ın kabul ettiği bir din olur mu? Allah hangi kitabında "İsa Allah'tır" demiş? Bugünkü Hıristiyanlık ne kadar saçmalıyor. İsa Rabmış. Ben de sordum onlara: "İsa (a.s) Rab'dı da ne işi vardı Meryem ananın karnında? Haşa! Rabb'a yakışır mı?" dedim. "O ruh" dediler. Ben de, "Madem ki ruhtu, maddesi yoktu, niçin diğer insanlar gibi dokuz ay ana rahminde kaldı? Yine saçma bir inanış" dedim. Bak Meral kardeş, şunu bir kere daha tekrar edeyim ki, inanmak istemeyen kişiRabbul Âlemin'i görse, yine inanmaz. "Hayal görüyorum" der. Düşünebiliyor musun? Yalanların haddi hesabı yok. Sizin inancınıza göre, İncil'e İsa'nın çarmıha gerilmesinden 53 gün sonra birçok ilaveler yapılıyor, bunu siz de kabul ediyorsunuz. Nasıl oluyor da, Allah'tan gelen bir kitaba insanın sözleri girebiliyor? İnsanın sözlerinin girdiği bir kitap tamamen doğru olabilir mi? Ama Kur'an-ı Kerim'e ise bir harf bile eklenmemiştir. Böyle bir kitaba inanmıyor, daha doğrusu inanmak istemiyorsunuz. Çünkü, İslâmiyet'in emirleri nefse zor geliyor. Düşün, kadın başını açamayacak, sabah namazını kılmak için tatlı uykusundan olacak. İstediği gibi eğlenemeyecek. Hıristiyanlık'ta bunların tam tersi.. İslâm'ı da bilmiyorlar. Hal böyle olunca da, nüfus kütüğünde İslâm olan sonra Hıristiyan olmuş. Karışık meseleler. "Balık baştan kokar" derler ya. Bizde her tarafı birden kokmuş. Meseleyi uzatmama gerek yok. Bunların tuzakları müslümanlar tarafından bilinmelidir. Kitap veriyorlar, verdikleri kişiye de şöyle söylüyorlar: "Biz sizin dininizi inceleyelim, siz de bizim dinimizi inceleyin." Kitap veriyorlar dedik, öyle kitaplar ki, Allah'ın sevgilisi, canımızın cananı Efendimize söylemedikleri kalmıyor. Birkaçını yazmak isterdim. Fakat haya ediyorum. Şimdi sen tut, niçin dinler ayırımı yapılıyor diye, Allah'a itiraz et. Onların Hristiyanlığı Allah'ın gönderdiği Hristiyanlık olsaydı, onların da Müslüman olmaları lazımdı. Yani, Allah ayırmıyor kullarını, kullar ayırıyor ilahlarını. Bilmem, soruna cevap verilmiş oldu mu? Tatmin olmadınsa, Ziya Kazıcı'nın, HIRİSTİYANLIK isimli eserini oku. Göreceksin ki, çok şeyler kazanmış olacaksın. İstersen, buraya kadar gelmişken, Yehova'lar hakkında biraz daha bilgi vereyim. YEHOVALAR KİMDİR VE İNANÇLARI NELERDİR?Önceleri Russel'ın tarikatı durumunda iken, 26 Temmuz 1931'den itibaren Yehova Şahitleri adı ile kendilerini tanıtmaya başlamışlardır. Yehovalar Hristiyanların bir koludur. İncil'in içine kendilerine göre birtakım sözler sokmuşlardır ve çok sözleri de kendilerine göre açıklamışladır. Diğer hıristiyanlar bunlara çok kızmaktadırlar. Bu Yehovalar, Hz. İsa'dan 1931 sene kadar önce neredeydiler de isimlerini açıklamadılar? Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'i kendi yaptıkları yeni tercümede, metnin içine 200'den fazla Yehova adını katmışlardır. Hiç mukaddes sayılan bir kitaba, kullar tarafından ek yapılır mı? Demek ki bu kitap eksikmiş ki, içine 200 tane Yehova eklemişler. İçine sonradan ek yapılan bir kitap, nasıl, olur da mukaddes kitap olabilir? Yehova, Yahudilerde tanrının ismidir. Bizde ise Sanrının ismi, Allah'tır. İncil'in içine, 200 tane Yahudilerin tanrılarının ismini koymalarından, bunların Yahudiler tarafından Hıristiyanlığı bölmek için kurulan bir mezhep olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, her yerde Yahudileri destekle312 inektedirler. Yehova Şahitleri teşkilâtı yöneticilerinin düşüncelerini yansıtan yorumlar ve görüşler, 1917-1928 yılları arasında 148 noktada değişiklik göstermiştir. Onların dünyevî krallıklarının kurulduğunu, kendi anlayış çerçeveleri içinde devletlerin ve hükümetlerin sonunun başladığını ilan ettikleri tarihler daima fiyasko ile neticelenmiştir.(261) İsa'nın kırallığının başladığı ve milletlerin, hükümetlerin sonu olduğunu iddia ettikleri tarihler, 1914-1918-1925-1975 tarihleridir. Bu söyledikleri tarihlerde ne İsa'nın krallığı başladı, ne de diğer hükümetlerin sonu oldu. Hıristiyanlığın kutsal kitabı, 66 kitaptan ibarettir. Bunların 39'u aynı zamanda Yahudilerin de kutsal kitabıdır. Yahudiler 39 kitap dışında, hıristiyanlarca eklenen 27 kitabı kutsal saymazlar, reddederler. Onları uydurma olarak görürler. Bazı taraflarının yalan yanlış kendilerinden kopya edildiğini söylerler. Onların nazarında İsa ne Yehova'nın oğlu, ne de bir peygamberdir. Onu yalancılık ve sahtekârlıkla itham ederler. Bu 66 kitap Yehova Şahitlerinin de temel mukaddes kitaplarıdır. Bundan yaptıkları yorumla, ve eklemelerle ayrı bir akım, ayrı bir Hıristiyanlık mezhebi şeklinde görünürler. Bazı Hıristiyan mezhepleri İsa'yı ilâhlaştırırlar ve bilinen teslis (baba-oğul-ruhul kudüs) içinde görürler. Katolik, Ortodoks ve Protestanlık da böyledir. Yehova Şahitleri için ilâh Yehova olmakla beraber, onun yanında ilâha eşit olmayan fakat aynı zamanda onun oğlu olan insanüstü bir varlık yer almaktadır. Yehova Şahitlerine göre, İsa Yehova'nın sağında yer almıştır. Ve onun oğludur. Bu şekilde bile, İsa'yı ilâh olmaktan çıkarış, Katolik, Ortodoks ve bazı Protestanları kızdırmıştır. Yehova Şahitleri İsa'nın ikinci gelişi için 1914 tarihini öne sürmektedirler. Bu defa onun gelişini "Russel Ta
(261) Yehova Şahitleri - Doç. Dr. Hikmet Tanyu. 313 kipçileri" durumunda olan Yehova Şahitlerinin göreceklerini iddia ettiler. İsa'nın bu gelişinin maddî gözle değil, ruhen olacağını ve ruhanî gözle görüleceğini ileri sürdüler. Yehova Şahitleri bunda da yanılmışlardır. Zira vahiy kitabının 1:6-7 cümleleri onu her gözün görebileceğini, Yuhanna'da günahkarların bile onu görebileceği anlatılmaktadır. (262) Bu da gösteriyor ki, Yehova Şahitleri Hıristiyan olduklarını iddia ettikleri halde, şu andaki hıristiyanların mukaddes kitabının emirlerine ters inanışlar da taşımaktadırlar. Russel ve tarikatçılarına göre, zavallı İsa, dirildikten sonra hemen kral olmamıştır. O zaman krallık ehliyetini almış olduğu halde kral olabilmek için ta 1914'e kadar beklemeliydi. Nasıl ki zavallı fakir bir adam, şoförlük ehliyetini alır ama parası olmadığı için bir oto satın alamaz ve muayyen parayı kazanıncaya kadar ehliyet cebinde olduğu halde beklemelidir. İşte böylece de zavallı fakir (haşa Allah(!) İsa'ya krallık ehliyeti verdiği halde, krallığı yürütecek kudrette değildi, ta Yehova Şahitleri'nin kurulacakları zamana kadar beklemeliydi. İşte tam o zaman zenginleşen baba, İsa Mesih'i krallık ehliyetini kullanmak üzere tahta geçen kral yapmıştır! Eğer bu hususta "Allah Hak Olsun" adlı kitabın 17. bölümüne ve 13 ve 14. paragraflarına bakarsanız, bu çeşit bir saçma iddiayı şaşkınlıkla görürsünüz. Ama öbür taraftan, bu konuda Hıristiyanlığın kutsal kitabı ne diyor? Rab İsa, 1914'te mi krallığı aldı? O tarihte mi krallığı kullanmaya başladı? Yoksa mezara ve ölüme dirilişiyle bu zaferinden hemen sonra babasının (Hristiyanlığa göre tanrının) sağına, göğe gider gitmez mi krallığını kullanmaya başladı (262-a) Yehova Şahitleri'nin bu konudaki yorumlarının, Hıristiyanlık
(262) Aynı Eser. (262-a) Aynı eser. 314 kutsal kitabına uymadığı yine bu kitaptan deliller göstererek açıklamaya çalışılmakta ve Efesos 1.120-22, Matta, 28:18, Vahiy 17:14, Vahiy 19:16 ve diğer kitaplardan alınan cümlelerle Yehova Şahitleri bu noktada tekzip edilmektedir. (263) Yehova Şahitleri diğer Hıristiyan mezhep ve tarikatları gibi asli suç inancına sımsıkı sarılmışlar, onu bütün anlamıyla benimsemişlerdir. Onlara göre insan, Adem ve Havva'nın cennette işledikleri yasak meyveyi yeme, şeytana uyuş ve Tanrı'ya itaatsizlik yüzünden cennetten suçlu olarak kovulmuş ve bu sebeple ölüme mahkûm olmuştur. Böylece, soya çekimle bütün insanlar bu suçu taşımaktadırlar. İnsan kendi gücü ile bu suçtan kurtulamaz. Ancak Tanrı, yani onlara göre Yehova, oğlu İsa'yı, insanları bu suçtan kurtarmak için gönderir ve işkence ile yine insanlar tarafından haç şeklinde tahtaya çivilenir, ölür. Böylece kendisini insanlığı kurtarmak için güya fidye yapar. İnsanlar İsa'yı öldürdüğü halde, yani yeni bir suç işlediği halde önceki aslî suçundan bu fidye ile kurtulmuştur. Bu kadar saçmalık olur mu hiç? Nasıl olur da bir insanın suçunu bütün insanlar çekebilir? Yani Adem (a.s)'ın suçunu nasıl bütün insanlar çekebilir? Diğer insanların ne suçu var, bu bir haksızlık, adaletsizlik değil mi? Hiç Allah olan adaletsizlik yapar mı? İnsanlar günahkâr olarak dünyaya geliyormuş. Hiçbir şeye aklı ermeyen zavallı çocuğun ne günahı olabilir de, günahkâr olarak dünyaya geliyor? Yoksa anasının karnında mı suç işledi? Diyelim ki soya çekimle Hz. Adem'in suçundan dolayı bütün insanlar suçlu olsun, bütün insanların suçunu affetmek için niçin bir kişiyi cezalandırsın? Bütün insanları cezalandırması gerekmez miydi? Asılanın suçu ne idi? Hem de Tanrı (263)/Aynı Eser. 315 Yehova, oğlu İsa'yı çarmıha gerdiriyor, insanların suçunun keffareti için. Tanrının insanların suçunu affetmesi için mutlaka birini mi çarmıha germesi lâzımdı? Bütün insanları affettim demekle, affedemez miydi? İsa'yı aslî suçlu olarak kabul etmiyorlar. O zaman nasıl olur da asli suçu olmayanı Tanrı asabiliyor? Bu bir adaletsizlik değil mi? Nasıl olur da bir Tanrı, oğul evlat edinir? Ne ihtiyacı var ki evlada? Hiç bu kadar saçmalık, beyinsizlik olur mu Allah'ım? Tanrı çarmıha gerecek birini bulamamış da, günahsız olan oğlunu mu asmış? Oğlunun acı çekmesine niçin müsaade etmiş? Oğul edinmek isteyen bir tanrı, hemen bir oğul meydana getiremez miydi de, 9 ay aciz bir kadının karnında oğlunu tuttu? Aciz miydi ki hemen yaratamadı? Bu kadar büyüksaçmalık olur mu? Üstelik bir kısım insanlar (onlara göre) İsa'yı çarmıha gererek işkence ile öldürmüşlerdir. Peki, Tanrı bu yeni suç ve cinayetle insanların aslî suçunu nasıl bağışlamış oluyor? Bu türlü dolaylı işlemlerin lüzumunu tahlil edip açıklamıyorlar, dolayısı ile çelişkiler içinde bocalamaktadırlar. Hıristiyanların kiliselerine karşı Yehova Şahitleri'nin de hem bethel, Tanrı evi, hem de krallık salonu vardır. Onlarda toplantılar dua ile başlar, dua ile sonuçlanır. Hatta kendilerine mahsus ilahileri, şarkıları da vardır. Müslümanlara inançlarını aşılamak isteyen Yehova Şahitleri, bu Hristiyan yönlerini gizler, kiliseye gidilmediğini söyler ve çok zaman Yehova yerine Müslümanlara cana yakın gelmesi için "Allah" ve diğer İslâmi terimleri kullanırlar. Yehova Şahitleri merkez teşkilatı, Hıristiyanlık kutsal kitabını (İncil'i) kendilerine göre yorumlarlar. İncillerinde cennet inancı olduğu ve orada evlilik, zürriyet, tenasül gibi hususlar olmadığı halde, onlar cennetin yeryüzünde (dünyada) olacağına İsa'nın orada krallığına ve 144 316 bin seçkin Yahudinin orada yönetileceğine, dünya cennetinde maddî, bedenî bir hayat yaşanacağına, çoluk çocuk sahibi olunacağına inanırlar. Ruhun varlığına ve ölmezliğine inanmazlar. Şimdi bunlar İncil'e inandıkları halde niçin İncil'in içindeki ayetlere karşı geliyorlar? Zaten İncil'lerin içindekilerin çoğu da doğru değil. Çünkü İncil doğru olsa idi, bir tane İncil olurdu. Halbuki dört tane İncil var. Onların da içindekiler birbirini tutmuyor (İleride buna da temas edeceğiz.) İndilerde cennet var diyor; bunlar cennet yoktur, ancak bu dünyada vardır diyorlar. Orada evlilik, çoluk çocuk yoktur deniyor, bunlar vardır diyorlar. Hıristiyansa bunlar nasıl Hristiyan ki İncil'in dediğine inanmıyor. Yok Hristiyan değil yeni bir din kurdularsa peygamberleri kim bunların? Cennet bu dünyada olacakmış, hem de bu maddî bedenle. Bu kadar saçmalık ve dünya ilminden habersizlik olur mu? Çünkü, bütün dünya insanları kabul ediyorlar ki bu dünya fanidir. Bütün madde yok olmaktadır. Güneş enerjisi bitmektedir. Güneş dakikada binlerce ton parçalanıp, toz haline geldikten sonra yok olmaktadır. Yani, bu dünyanın mutlaka birgün yok olacağını herkes kabul ettiği halde, nasıl oluyor da bunlar, "Cennet bu dünyada olacak" diyorlar? Ruha inanmıyorlarmış. Acaba kendi varlıklarına inanıyorlar mı ki, bu kadar saçmalıkları söylüyorlar? Ruhun varlığının ispatını kitapta daha önce yapmıştık, oradan okuyun.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Gençliğin imanını sorularla çaldılar
« Yanıtla #43 : 28 Ekim 2009, 17:51:01 »
Eski ve yeni Ahiti benimser göründükleri birçok yerde inançları için delilleri merkez teşkilatlarının yorumlarıyla getirdikleri, eski ve yeni Ahit kitaplarının Allah tarafından yazdırıldığını ileri sürdükleri halde, Tevrat'ta açık şekilde belirtilmiş pesah (mayasız ekmek) bayramını, sünnet olmayı, domuz eti yememeyi ve (on emirde yer alan) cumartesi gününü istirahatla geçirme gibi esasları 317 benimsemezler. İsa bunları değiştirmiş midir? Neden? Nasıl? Bunlara cevap veremezler. Tevrat'taki cumartesi günü ateş yakmama buyruğuna uymazlar. Fakat kan nakline, kan vermeye engel olmak için yorumlara girişir, bunun yasaklandığını iddia ederler. Bazı Hıristiyan mezheplerinde olduğu gibi, mabette (ibadet edilecek yerde) resim, heykel, haç, mum yakma, tesbih, Tanrının resmini yapma adetlerine karşıdırlar. Kiliselerinin altınla, rahiplerin süslü elbiseler içinde olmasına da karşıdırlar. "İsa'nın ve havarilerin özel kıyafetleri yoktur" derler. Hıristiyanlık kutsal kitabından aldıkları bazı sözleri ve levhaları duvarlara asarlar. Yehova Şahitleri'nin ahlak ilkeleri, Musa'nın on emri ve Hıristiyanlık kutsal kitabınınbazı cümlelerinden gelmektedir. Üçleme (teslis anlayışları), bazı Hıristiyan mezheplerinden farklı olmakla beraber tamamen reddetmemektedirler. İsa, Allah'ın sağında duran, onun ruh verdiği mümtaz oğludur. Allah'ın hiç sağı solu olur mu? Bu Allah'a mekan tayin etmektir. Halbuki, Allah mekândan münezzehtir. Mekan, sağ, sol, ancak yaratıklar için söz konusudur. Teslisleri Allah (baba) yaratıcı, İsa (oğul) kurtarıcı, kutsal ruh (takdis edici kuvvet) oluyor ve bu kutsal ruh insana, vaftizle Yehova'dan (tanrıdan) çıkıp geliyor. Vaftiz mayolarla ve yarı çıplak, topluca suya dua ile girmek demektir. Vaftiz, temel ayindir. Vaftiz, ölüm demektir. Suya batan insan, önceki hayatında ölüp yeni hayatına başlıyor. Bazı Hıristiyan ilahiyatçıları, "İnsanın hakiki ilahî hayatı o andan itibaren başlıyor" diyorlar. "Tevrat'ta, Tanah'ta poligami (çok evlilik) oluşuna Yehova müsaade etti" diyorlar. Fakat İsa müsaade etmiyor diyerek bir çelişmeye düşüp, İsa'nın tek evliliği istediğini ileri sürüyor ve evlenmeyi dini bir anlamda kabul ediyor318 lar" (264). Güya inandıkları kitabın, işine gelmeyen yerlerini değiştiriyorlar.
Yehova'nın (tanrının) müsaade ettiği bir emri nasıl olur da bir peygamber olan İsa kaldırabiliyor? Peygamber İsa (Yehova'nın oğlu), böylece Tanrıya (babasına) karşı gelmiş olmuyor mu? Ayrıca mukaddes dedikleri kitabın içindekileri nasıl değiştirebiliyorlar? Yehovalar ilmî hakikatlere karşı gelirler. İlmî hakikatleri kendilerine göre açıklamaya çalışırlar. İlmî hakikatlere karşı çıkanlara ne demeli? Bunlara, gerici yobaz, ahmak demek gerekmez mi? Zamanımızda faaliyetlerini arttıran Yehova Şahitleri bilhassa şu propaganda üzerinde durmaktadırlar. Yakında mutlaka İsa'nın meydana çıkışı ve Armagedon son savaşı vukuu bulacaktır. Bu savaşta İsa'ya, Hıristiyanlığa karşı olanların dünyevi güçleriyle, 1000 yıllık hükümetin hükümdarı (İsa) karşı karşıya gelecektir. Kim Yehova'ya olan inancını bildirip yayarsa, uzun zaman yaşamaya devam edecek ve.böylece bir kimse 1000 yıllık hükümetin imtihanını kazanırsa, bir insanî mükemmeliyet içinde ebedî hayata ve cennet olan dünyaya (Yeni dünyaya) girebilecektir. Yehova Şahitleri hali hazırda kurmuş oldukları örgüte (Yeni Dünya Derneği) dedikleri gibi ayrıca ilerideki kuruluşa da (Yeni Dünya Derneği) demektedirler. Yesus Kritus (İsa Mesih) dünyaya gelmiş. Tanrı Yehova onu ruhanî bakımdan tekrar diriltmiştir ve onu 1874-1914'den itibaren görünmez teokratik organizasyonun kralı, başkanı yapmıştır. İsa Mesih'in dünyaya geldiğini kim söyledi bunlara? Hıristiyanların diğer mezhepleri İsa Mesih'in şimdi indiğini acaba kabul etmekte midirler? Niçin görünmez bir devletin kralı, görünen bir devletin kralı olmuyor? Çünkü böyle bir şey yok da ondan. Aca
(264) Aynı Eser. 319 ba kendileri görüyorlar mı? Kendileri de görmüyorlarsa nasıl inanıyorlar? Kendi inançlarına göre İsa çarmıha gerilirken görünüyordu da niçin şimdi gözükmüyor? (İslâm dininde İsa (a.s) çarmıha gerilmemiştir. İsa'ya benzeyen birini çarmıha germişlerdir. İsa'yı (a.s) Allah Teala göğe çekmiştir. Yehova Şahitleri peygamberimiz Hz. Muhammed'i (s.a.v) yalancılıkla ve Kur'an'ı batıl, asılsız olarak itham ederler. "İncil'de ne eksiklik var da Kur'an gelmiştir" derler. Biz de onlara: "Zebur'da ne eksiklik vardı da Tevrat geldi, Tevrat'ta ne eksiklik vardı da İncil geldi?" dersek, acaba ne cevap vereceklerdir? Elbette süt dökmüş kedi gibi susacaklar veya kendilerine göre saçma sapan açıklamalar yapacaklardır. "Yehova Şahitleri kitap, dergi ve broşürlerinde İsrail'i, Yahudiliği överek onun yedi şamdanını (menora) tekrar tekrar resimleriyle ele alması ve bu siyon adını teşkilatın ve derginin ilk günlerinde başlık olarak kullanması ve sık sık kapak arkalarında renkli İsrail haritaları vermesi ve İsrail'i tarih ve ülkesiyle övmeye ve ona saygılı davranmaya sevketmesi, Yehova Şahitleri merkez teşkilatının arkasında Yahudi desteği, etkisi ve malî yardımı olduğuna dair şüpheler uyandırmıştır. Yıllıklarında başbakan yardımcılarının İsrail'i, Arap memleketlerinin yenilgisinden sonra ziyareti ve İsrail'in muzaffer durumunu övmesi, üzerinde ibretle düşünmeyi gerektirir." (265) Ahmet Kahraman, "Dinler Tarihi" adlı kitabında bu düşünceyi şöyle belirtiyor: "Hıristiyanlık ve Yahudilik", "Yehova Şahitleri" adı altında bugün faaliyet göstermektedirler. Kendilerini Hz. İsa'ya nisbet edilen İncil'in telkin ettiği saf Hıristiyanlığın müdafii olarak takdim eden ve
(265) Aynı Eser.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Gençliğin imanını sorularla çaldılar
« Yanıtla #44 : 28 Ekim 2009, 17:51:33 »
320
çeşitli kombinezonlarla gençleri, bilhasa din yönünden aydınlatılmamış nesilleri kandırma yollarını arayarak, Yahudi zihniyetine hizmet ettirme gayesini güden bu mezhep, Yahudi teşkilatından başka bir şey değildir... En geniş faaliyet sahalarından bir tanesi de Türkiye'dir.(266-a) YEHOVA ŞAHİTLERİNİN PSİKOLOJİK USULLERİ VE TELKİN METODU:
1 — Dünyadan ve insanlıktan ümitsizliğe uğratmak, savaş, yer sarsıntısı, sel baskını,
kıtlık, hastalık, hatta hava kirlenmesi üzerinde durarak, insanın bunlarla
cezalandırıldığı veya insanın bunları düzenleyemeyeceği telkinini yapmak, kendileri
dışında mevcut dinleri, manevî idealleri, partileri, hukukî nizamı kötüleyerek, manevî
bir buhran, zihnî bir bezginlik, ümitsizlik telkin etmek.
2 — Korku içinde bırakmak. Yakında ölüneceği, Yehova Şahidi olmayanlar için ise
kıyamet ve felaket geleceği3 — Biricik kurtuluş ümidinin ve gerçek yönün kendilerinde olduğunu telkin.
4 — Avlanan insanları grup, kitle psikolojisinden faydalanmak üzere, kızlı, kadınlı
dinî toplantılara götürüp, konuşmaların, tanışmaların manevî havasından
faydalanmak.
5 — Devamlı, sürekli konuşma, telkin. Ses tonunu değiştirme (sesi alçaltıp,
yükseltme). Birkaç dakika birisinin konuşması, sonra diğerinin devam etmesi.
6 — Devamlı, sürekli okutma, aynı inançla ilgili yeni yayınların arkasını kesmeden
vermek ve onları okutmaya
(266-a) Ahmet Kahraman - Dinler Tarihi.
321
çalışma. Böylece hem sözlü, hem okumalı telkine tâbi tutma.
7 — Hıristiyanlık kutsal kitabını mantıkî tahlil ve muhakeme. Ondaki tutmazlık ve
çelişmeleri göstermeden, çok zaman teviller ve onun pürüzlerinden sapmalarla işi
değiştirme ve diğer dinleri ciddi bir inceleme okuma ve mukayese etme faaliyeti,
emeği olmadan tek taraflı bir ezbercilik faaliyetine sevketme.
8 — Dünya çapında bir kuvvete ve çokluğa, örgüte dayanma ve mensubiyetle
övünme, güvenme, kendine önem verme, verdirme ve bu gibi durumlar.
9 — Aktif, aksiyoner veya eylemci bir hale, bir robot haline gelme ve getirilme, vaiz
öncü yapılma.
10 — Yabancı memleketlere seyahat ve temas imkânları. Kongrelerin, toplantıların
havasından telkin altında kalış.
11 — Yehova Şahidi kadınlarla evlendirme metodu veya kadınları Yehova Şahidi
erkeklerle evledirme usulü.
12 — İş ve menfaat sağlama, aylık alma vesair imkânlarla kendilerine çekme.
13 — Bir çevre temini veya tesisi, yeni dostluklar, arkadaşlar edinme psikolojisi.
14 — Maddî, cinsî menfaat, bu türlü arkadaşlıklar kurma ve örgüte girme suretiyle
zevk temin etmek.
15 — Bilhassa Türkiye'de İslâmî bilgisi olmayan, imanı, inancı zayıf, geniş tahsili
bulunmayan insanlar üzerinde çalışma, onlara ciddi ve gerçekmiş gibi, hayatlarında
roman ve hikâyeden, gazete ve resimli romanlardan başka birşey okumamış olanlara
önem vererek kendi telkinlerini, verdikleri kitapları, dergileri hazmettirme. Onları
hipnotize edilmiş bir hale getirme.
322
Yehova Şahitlerinin vaizleri, öncüleri ve daha ileri mevkideki adamları bu konuşma ve tartışmalarda sakin kalmak, sinirlenmemek, kızmamak gibi alışkanlıklarla yetiştirilirler. Görüştükleri kimse onları kovsa bile, kavgaya mahal vermeden uzaklaşmak hususunda emir aldıkları için ses çıkarmazlar ve kendilerini istemeyenlere "keçiler" diyerek, onları inatçılıkla (içlerinde ve kendi aralarında) küçümserler. Yehova Şahidi örgütünün propagandacıları, kendisinden kitap ve dergi almak isteyenlere hatta bunları, kendilerini incelemek için olsa bile aldırış etmezler, yeter ki kendileriyle konuşulsun ve yayınlarından alınsın. Onlar er-geç kendi telkin kabiliyetlerine ve bu telkin metodunun başarı kazanacağına inanırlar. Yehova Şahitleri'nin öncüleri, müjdecileri ve vaazla, daha doğrusu propaganda ile görevlileri çok metodlu, planlı çalışmaktadırlar. Ellerinde geniş bölge haritaları ve vaazda, telkinde bulunacakları kimselerin adları yazılı liste vardır. O günkü konuşmanın planını hazırlamak ilk işleridir. Bunu ufak bir pusula üzerinde yaparlar. Vaaz verirken arada bir durup karşıdaki şahsı inceler, bazan ona konuşma, soru sorma fırsatı vererek yine kendi bildikleri konuya dönerek vaaza devam ederler. Kıyafetleri, giyimleri, temiz ve tertiplidir. Bununla da karşıdakine tesire çalışırlar. Vaazlarını denetleyen müfettişlerin veya bir üst dereceli dernek mensuplarının ellerinde matbu veya teksir makinesinde yazılmış veya daktilo makinasıyla düzenlenmiş, öğrenci karnesi gibi kağıtlara konuşma, telkin ve diğer hususlarda iyi, orta gibi notlar verirler. Kurnaz, işini bilir bir propagandacı olarak adamlarını yetiştirmeye çalışırlar. Bilhassa genç kız ve kadınların yardımından faydalanırlar. Umumiyetle bir kadın ve bir erkek veya iki kadın birlikte giderek propaganda yaparlar, tekrar görüşmek için - umumiyetle bir hatfa sonra- söz almaya çalışırlar. (266) Yehova Şahitleri'nin kurucusu Charles Taze Russel'in (1852-1916) ahlakî karakteri: Maria Francis, 1879'da evlendiği Russel'i kendini beğenmişlik, bencillik ve kadınlara düşkünlük, ahlâksızlık iddiasıyla mahkemeye verdi ve Russel, mahkeme önünde evlatlık kızı Roz Boll ile olan cinsî münasebetlerini alenen itiraf etti. Russel mahkûm oldu. Fakat mahkeme kararına uymayarak karısına nafaka ödemediğinden, tekrar muhakeme edilerek aleyhte bir hüküm giydi. Russel ahlâksız olduğu kadar büyük bir yalancı idi. Kendisini etrafındakilere, "Çok saygı değer çoban" olarak tanıttığını gören Protestan Baptist kilisesi üyesi, söylevci C. Ross, Russel'in sahte bir çoban olduğunu ileri sürerek, "Some facts about the selfstyled Pastor Charles T. Russel", "Kendisine vaiz süsü vermek isteyen Russel hakkında bazı gerçekler" adlı broşürünü yayınladı. Russel buna karşı çıkarak, C. Ross'u mahkemeye verdi. Mahkemede avukatın bir sorusuna karşılık Russel, Yunanca bildiğini ileri sürerek yemin edince, avukat kendisine Yunanca bir İncil uzatarak okumasını söyledi, fakat okuyamayınca mahkemece "yalan yere yemin eden biri" olarak ilan edildi. Daha sonra, kendisinin başka din adamları tarafından takdis edilmiş, "çok saygı değer çoban" olduğunu söyleyince isbatı istenmiş, zor durumda kaldığından, kendisinin hiçbir din adamı tarafından takdis edilmemiş olduğunu itiraf etmeye mecbur olmuş, böylece mahkeme onun bir "yalancı" olduğuna dair hüküm vermiştir." (Bak. Martin and Klann adlı eserin 18-22. sayfalarına).
324
(266) Yehova Şahitleri - Doç. Dr. Hikmet Tanyu. Russel, yine satışa çıkardığı bir buğdayın az miktarının bile çok fazla ürün vereceğini, bu buğdayın mucizeli olduğunu ilan etti. Buğdayın içindeki büyük mucizeye inanan safdil, bilgisiz kimseler bunun bir avucunu 60 dolara satın alarak ektiler. Fakat, doğru dürüst bir mahsul alınmayınca dolandırıldığını anlayan halk tarafından mahkemeye verildi Mucizevî olduğu reklam edilen buğdayın diğer buğdaydan hiç bir farkı olmadığını mahkeme huzurunda itiraf etti ve tekrar mahkum oldu. (Bu olay ansiklopedilere de geçmiştir.) Yine Çin ve Japonya'ya yaptığı seyahat sonunda oralarda ilk misyoner teşkilatını kurduğunu söylediğinden, kiliseler ve diğer ilgililer tarafından tekrar mahkemeye verildi. "Yalan yere propaganda eden" bir kişi olarak bu davada tescili yapıldı. (267) 31 Ekim 1916'da ölen Russel daima kullandığı, "Şimdi yaşayan milyonlarca kişi hiçbir zaman ölümü görmeyecektir" sloganına rağmen, ölümü görmüş ve cehennemin gayyasına yuvarlanmış gitmiştir. Şimdi Hıristiyanların amentüsüne bir göz atalım: Müslümanların amentüsünün Hz.
Peygamber tarafından öğretilmesine rağmen, Hıristiyanların amentüsü Hz. İsa tarafından değil, çok daha sonra gelen Hıristiyan din alimleri tarafından meydana getirilmiştir. Nasıl olur da bir dinin amentüsünü peygamber değil de, insanlar hazırlayabilir? Peygamber İsa niçin hazırlamamış? Gelelim amentülerine: 1 — Ben, yeri ve göğü yaratan herşeye kadir, baba Tanrıya inanırım. Tanrı için kullanılan "baba" tabiri çok alçaltıcıdır. Zira, insan cemiyetinde, kötü hatıra bırakan aile babaları vardır. Aynı zamanda baba terimi (sözü) cin
(267) Aynı Eser.

sel ilişkileri hatırlatır. Baba da öleceği için ölümü düşündürür; yani Tanrı'nın öleceğini düşündürür. Mirası düşündürür. 2 — Ve efendimiz olan, onun biricik oğlu İsa'ya inanırım. Mecazî ve temsilî manada bile olsa, hem eski Ahid ve hem de yeni Ahid'de (Ahid, kitapların ismi) İsa'dan başka insanlar için "Tanrı'nın oğlu" tabiri kullanılmıştır. Bu ise "Biricik oğul" tabiri ile tezat halindedir. Luka'ya göre (3/38), Adem (a.s) Tanrının oğludur. "Seignur" kelimesinden, İsa'nın Tanrı oğlu, yani ulûhiyyete iştirak ettiği anlaşılıyor ki bu da Allah'ın birliğine zıt düşmektedir.(268) 3 — Ruhu-1 Kudüs'ten gebe kalınana inanırım. Ruhu-1 Kudüs'ün gösterdiği fonksiyondan, onun Tanrı için bir alet olduğu görünümü çıkıyor. Amil ile alet aynı şey olamaz. Bu ruhu ulûhiyyete ortak koşmak, ilahî birliğe ters düşer. Kur'an-ı Kerim (17-85) "ruh" kelimesinin emir manasına geldiğini beyan eder. Allah kendi emriyle, İsa'yı babasız yarattı. Bu durum fevkaladedir. Ve ilahî bir mucizedir. Diğer taraftan, Hz. Adem'in yaratılışında bir anne de söz konusu değildir. Onun ulûhiyyete ortak olmaksızın, fevkalade yaratılışı daha da üstün bir mucize idi. 4 — Ve bakire Meryem'den doğana inanırım. Şayet Tanrı bir bakireden bir çocuk doğurtursa, bu çocuğa değil, bizzat Tanrı'ya tapınılma gereğini ortaya koyar. 5-6 — Onun Pontus Pilatus'tan zulüm gördüğüne inanırım. Doğum, işkence, ölüm ve defnedilmek insanla ilgili özelliklerdir. Tanrı'nın özellikleri değildir. Şayet Hz. İsa'nın, aynı anda ilahî ve insanî olmak üzere iki hüviyete sahip olduğu ve onun insanî hüviyetiyle öldüğü söylenirse, bu dahi anlaşmazlıklara sebep olur.
(268) İslâmiyet ve Hristiyanlık - Doç. Dr. İhsan Süreyya Sırma, Tercüme. 7 — Cehennemlere indiğine inanırım. Cehennem günahkârların yeridir. Acaba İsa oraya niçin gitti ve bize oradaki acaip olaylar hakkında niçin bilgi verdi? Bir cezadan kurtarmak için mi? Allah suçluları affetmesi için bir masumu (günahsızı) cezalandırmaz. Günahkârları çıkarmak için, Hz. İsa niçin üç gün cehennemde kalsın? Hapishanenin kapısını açmak yeterli idi. Kaldı ki, İsa'nın oradan ayrılışından sonra gelecek günahkârların durumu ne olacaktı?8 — Üçüncü gün tekrar canlandığına inanırım. Herhangi birşeyi yapmaya muktedir olmadan cehennemlere ölü olarak inişi, hiçbir işe yaramayacaktı. 9 — Göklere çıkıp, kadir olan baba Tanrı'nın sağına oturduğuna inanırım. Bu maddeye göre İsa, Tanrı'nın sağına oturduğu için, o (İsa) Tanrı'dan farklıdır. Zira birisinin, kendi kendisinin sağına oturması mümkün değildir. Şayet İsa, yeryüzünde insan olup, gökte de insan kalırsa o halde ne zaman Tanrı oluyor? 10 — Oradan gelip ölüleri ve dirileri hesaba çekeceğine inanırım. Şüphesiz ölüler, tekrar dirildikten sonra muhakeme edilirler. Fakat, yaşayanları hesaba çekmek acelecilik olmuyor mu? Zira onların hayatı henüz bitmediğinden, çok sayıda iyi veya kötü hareketlerde bulunma imkanına sahiptirler. 11 — Ruhu-1 Kudüs'e inanırım. 12 — Mukaddes Katolik kilisesine inanırım. Tarih, kilisenin temel noktalarda bile görüş değiştirdiğini göstermiştir. Bu nedenle kilise dahi kesin ve mükemmel değildır.
13 — Azizlerin cemaatine inanırım Azizler günahkârları kurtarmazlar. Allah istediğini cezalandırma veya affetme konusunda kesinlikle hürdür. Şayet "communition" "uluhiyyete iştirak" düşüncesiyle, biraz şarap içmek ve biraz ekmek yemek ameliyesine ihtiyaç duyuluyorsa, bu ilahi birliğin hiç bir şekilde müsamaha etmeyeceği bir şirk koşma çeşididir. 14 — Günahların affedileceğine inanırım. Günahların affı, tövbe ve ilahî rahmet neticesinde olur. Bir masumun cezalandırılmasından değil. Velev ki Tanrı'nın oğlu olsun. Hıristiyan amentüsü metninin dışında İsa, Yeni Ahid'in hiçbir yerinde "Ben tanrıyım" demiyor. Bilakis tam zıddını söylüyor. Meselâ, Matta 12, 18'de şöyle diyor: "İşte benim seçtiğim kulum". Tanrının bu sözünü söyleyerek bunu kendisine tatbik eden İsa, Tanrı'nın kulu ve kölesi ol maktan gurur duymaktadır. Yine Matta 24/36 ve Markos 13,32'ye göre, dünyanın sonu ne zaman gelecek sorusuna, İsa şöyle cevap verir. "Fakat o gün saat hakkında ne göklerin melekleri, ne de oğul, yalnız Babadan başka kimse bir şey bilmez." Aynı şekilde Yuhanna 5/19'a şöyle denmektedir: "Doğrusu ve doğrusu size derim: Babanın yapmakta olduğunu gördüğü şeyden başka, oğul kendiliğinden birşey yapamaz, Çünkü, o ne yaparsa, oğul da onları öylece yapar." İsa Tanrı olmadığını, fakat onda fenafîllah olduğunu, açıkça söylemektedir.
(269) Ayrıca, aşağıdaki İncil ayetlerinde İsa için, "Ebul insan" denilmektedir. Matta

İncili Bab 8 Ayet 20 "   "   9   "   6 "   "."' 13   " 37
"   "   16   "   27-28   "    "    17   "21
"   "   18   "   11         
269)Aynı Eser               
"   "   19   "   28         
„   M   20   „   18         
"   "   24   "   28,30,37,40,45         
"   "   25   "   13,31         
"   "   26   "   21,24         
Markos   "   8   "   32,38         
''   "   9   "   9, 112,31 (270)