Dini terimler sözlüğü

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #5 : 26 Eylül 2009, 22:55:30 »
-- F --

Fâcir Haktan sapan. Haram ve günaha dalan, günah işleyen.
Fâiz Ödünç vermekte, rehnde ve alış- verişte, alıcıdan veyâ vericiden birinin ötekine karşılıksız olarak vermesi şart edilen fazla mal.
Fakih Fıkıh ilminde âlim.
Fakr İhtiyaç, yoksulluk, muhtaçlık. Kendisinde bulunan herşeyin Allahü teâlâdan olduğunu bilmek.
Fâni Gelip, geçici, muvakkat.Yok olucu.
Faraziyye Bir iddiâyı aydınlatmak için söylenen ve hükmü kat'i olmayan mes'ele. Teori. Hipotez.
Fâris . İranlı. Firâsetli, anlayışlı. Binici, süvâri.
Fariza Borç, vazife. Allahü teâlânın açık emri olup, yapılması şart olan vazife.
Fark Ayrılık, başkalık.
Farz Kur'ân-ı kerim veya hadis-i şerif ile sâbit olan cenâb-ı Hakkın kat'i emri. Namaz kılmak, hacca gitmek, oruç tutmak, şirk koşmamak, yalan söylememek gibi.
Farz-ı ayn Müslümanın yapmaya mecbur olduğu farz. Beş vakit namaz gibi.
Farz-ı kifâye Bir kısım müslümanlarınyaomasıyla diğerlerinin üzerinden kaldırılan farz. (Cenâze namazı kılmak gibi.)
Fâsık Günahkâr. Hak yoldan ayrılan. Allahü teâlânın emirlerine aykırı hareket eden.
Fâsid Doğru olmıyan. Bozuk. Yanlış olan. Müfsit.
Fasih Fesâhat sâhibi. Hatâsız olarak açık ve güzel konuşan.
Fasl İki şey arasındaki ekyeri. mafsal, hak söz, bölüm, ara, mevsim.
Fazilet Değer, meziyyet, iyilik, güzel vasıflar.
Fer'i Esâsa âit, asılla ilgili olmayıp ayrıntılara, şu'belere âit olan.
Fermân Emir, tebliğ.
Fersah Bir uzunluk ölçü birimi. 5685 metre uzunluk.
Ferzend Yavru, çocuk, evlâd.
Fesâd Bozuk ve fenâlık, karışıklık. Haddi tecâvüz edip zulmetmek.
Fesâhat Doğru ve düzgün söyleyiş. Açık ve güzel ifâdeli konuşma.
Fetânet Çabuk kavrayış ve anlayış.Sağlam doğru anlayış, zihin açıklığı, akıllılık. Peygamberlerin sıfatlarından.
Fetih-nâme Bir fethe dâir yazılan şiir veya risâle. Düşmanın mağlubiyetini bildirmek için yazılan mektup.
Fetret İki peygamber (aleyhimüsselâm) veya pâdişâh arasında peygambersiz veya pâdişâhsız geçen zaman. İki vâkıa arasında geçen zaman.
Fetvâ Bir hâdise bir muâmele hakkında ehli olanın bildirdiği dinin hükümleri.
Fevâhiş Fâhiş, bozuk kötü işler. Kötü ve haram iş ve ameller.
Fevt Ölüm, mevt, elden çıkarma, kaybetme.
Fevri Düşünmeden ve âni olarak yapılan hareket.
Fey Ganimet, harpte sulh yoluyla elde edilen mal. Harâç.
Fey'i zevâl Güneşin garba doğru dönmesinin başlaması. Ya'ni tam gündüz ortasında gölge uzunluğu en kısadır. Bu uzunluğu fey'i zevâl denir.
Feyz İhsân, irfân, bolluk, bereket, ilim, mübâreklik.
Fırka-i nâciye Peygamber efendimiz (sallall+ahü aleyhi ve sellem) ve Eshâb-ı kirâmın (radıyallâhü anhüm) yoluna sarılmış olup, Ehl-i sünnet ve cemâat yolundan ayrılmayan müslümanlar. Kurtuluş fırkası.
Fısk Haddini tecâvüz. Günah. Haktan ayrılmak. Allahü teâlânın emirlerini terk ve o'na isyân etmek ve doğru yoldan çıkmak.
Fıtrat Yaratılış,tıynet,hilkat.
Fidye Esir ve kölelikten kurtulmak için verilen para. Herhangi bir farzı yerine getirmeye gücü olmayan bir kimsenin, Allahü teâlâdan özür dilemek kastı ile verdiği para veya sadaka.
Fiil Amel, iş.
Firâset Zihin uyanıklığı. Birşeyi çabuk anlama kâbiliyeti.
Firdevs-i a'lâ Makam bakımından Cennetlerin en üstünü.
Fitne İnsanın akıl ve kalbini doğrudan doğruya, hak ve hakikatten saptıracak şey. Ara bozmak, dedi-kodu.
Fürû Cüz'i hüküm ve kâideler. Bir kökten ayrılmış kısımlar. Dallar, budaklar.
Fütûr Yeis, ümitsizlik, usanç. Zaaf. Gam, keder.
Fütüvvet Dostlara af ile muâmele, yiğitlik, cömertlik, ihsânkârlık.
Füyûzât Feyzler. İnâyetler, ma'nevi tecelliler.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #6 : 26 Eylül 2009, 23:00:10 »
-- G --

Gabâvet Ahmaklık, anlatışsızlık, kalın kafalılık, bönlük.
Gaben-i fâhiş Alış-verişte piyasadaki fiyatların iki mislinden fazlasını vererek aldanmak.
Gaddâr Kahredici, öldürücü, hâin. Zâlim, çok zulmeden.
Gadr Muâmelede aldatmak, merhametsizlik, vefâsızlık.
Ganimet Harpde düşmandan alınan mal.
Garâib Acâib şeyler, hayret edilecek şeyler, tuhaflıklar.
Garib Hayret verici tuhaf, kimsesiz, gurbette olan.
Gark Suya batma, boğulma, boğma, batırma.
Gasb Başkasına âit bir şeyi zorla, rızâsı olmadan almak.
Gaslermek Yıkama. Gusl, boy abdesti almak.
Gaşyet Kendinden geçme, bayılma, örtmek, hayret.
Gaybet Başka yerde bulunmak, hazırda olmamak.
Gayr-i müslim Müslüman olmayanlar.
Gayr-i meşrû Allahü teâlânın rızâsına uygun olmıyan. Kânunsuz iş.
Gayûr Çok gayretli, hamiyetli, çok çalışkan.
Gayz-kin Hiddet, öfke, gadab, hınç.
Gazâb-Gadab Hiddet,öfke, kızgınlık.
Gıbta İmrenme, aynı iyi hâli isteme, başkasının güzel hâlinin kendisinde olmasını isteme.
Gıll Düşmanlık, garaz ve adâvet, gizli kin ve hased.
Gınâ Zenginlik, yeterlik, tok gözlülük. Bıkma, usanma. Teganni etmek
Gışş Hile,karışıklık, hâinlik hiyÂnet etme, saf olmayan.
Gıybet Hazır olmayan birinin arkasından onun hoşuna gitmeyecek birşey ile çekiştirmek, aleyhinde konuşmak.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #7 : 26 Eylül 2009, 23:00:49 »
-- H --

Hâb uyku.
Habbe Arpa, buğday tânesi gibi küçük şeyler, tâneler.
Haber-i âhâd: Hep bir kimse tarafından söylenilen, müsned-i muttasıl hadis-i şerifler.
Haber-i sâdık Doğru söz, Peygamberimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) sözü, hadis-i şerifler.
Haber-i vâhid bkz. Haber-i âhâd.
Habib Sevgili, seven, dost.
Habibullah Allahü teâlânın sevgilisi, Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem).
Habis Kötü, alçak, pis.
Hac, Hacca gitmek İslâmın beşinci şartı. Gücü yeten mü'minlerin Kurban Bayramında Mekke-i mükerremedeki belirli yerleri, belirli şartlara riâyet ederek ziyâret etmesidir.
Hacâmat Kan aldırma. Resûlullah (sallallâhü aleyhi ve sellem) her ay hacâmat olurdu.
Hâce Hoca, muâllim.
Hâcegân Hocalar, Osmanlı Devletinde ''Yüzbaşı'' karşılığı sivil rütbe.
Had cezâları Zinâ, şarap içmek ve alkollü içki ile sarhoş olmak, kazf, hırsızlık ve yol kesicilik suçlarını işleyenlere, dinimiz tarafından verilmesi emredilen cezâlar.
Hâdis-i âmm Bütün insanlar için söylenmiş hadis-i şerifler.
Hadis-i garib Yanlız bir kimsenin bildirdiği hadis-i sahih, yâhud, aradakilerden birine, bir hadis âliminin muhâlefet ettiği hadis.
Hâdis-i hâs Bir kimse için söylenmiş hâdis-i şerifler.
Hâdis-i hasen Bildirenler, sâdık ve emin olup, fakat hâfızası, anlayışı, sahih hadisleri bildirenler kadar kuvvetli olmıyanların bildirdiği hâdis-i şerifler.
Hâdis-i kavi Peygamberimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) söyledikten sonra, bir âyet-i kerime okuduğu hadisdir.
Hâdis-i kudsi Ma'nâsı, Allahü teâlâ tarafından, kelimeleri ise, Resûl-i ekrem (sallallâhü aleyhü ve sellem) tarafından olan hâdis-i şeriflerdir. Hâdis-i kudsileri söylerken, peygamber efendimizi (sallallâhü aleyhi ve sellem) bir nûr kaplardı ve hâlinden belli olurdu.
Hadis-i maktû Söyleyenler, Tâbiin-i kirâma (rahmetullahi aleyhim) kadar bilinip, Tabiinden rivâyet olunan hadis-i şeriflerdir.
Hadis imâmı Hâdis müctehidi. üçyüzbinden daha çok hadis-i şerifi râvileri ve senedleri ile birlikte ezbere bilen hâdis âlimi.
Hadis-i mensûh İlk zamanda söyleyip, sonra değiştirilen hâdislerdir.
Hadis-i merdûd Ma'nası olmayan ve rivâyet şartlarını taşımayan söz.
Hadis-i meşhûr İlk zamanda bir kişi bildirmişken, ikinci asrda şöhret bulan hâdis-i şerifler, ya'ni bir kimsenin Resûl-i ekremden (sallallâhü aleyhi ve sellem) o kimseden de, çok kimselerin ve bunlardan da, başka kimselerin işittiği hadis-i şerifler olup, son duyulan kimseys kadar, artık hep mütevâtir olarak bildirilmiştir.
Hadis-i mevdû Bir hâdis imâmının şartlarına uymayan hâdis-i şerif.
Hadis-i mevkûf Sahâbiye (radıyallâhü anhüm)kadar söyliyen hep bildirilip, sahâbinin, ''Resûl-i ekremden böyle buyurmuş dediği hâdis-i şerifler.
Hadis-i mevsûl Sahâbinin (radıyallâhü anhüm)'' Resûlullahdan işittim, böyle buyurdu'' diyerek haber verdiği hâdis-i müsned-i müttasıldır.
Hadis-i muddarib Kitab yazanlara, muhtelif yollardan, birbirine uymayan şekilde bildirilen hadis-i şerifler.
Hadis-i muhkem Te'vile muhtâç olmayan hadis-i şerifler.
Hadis-i mü'allak Baştan bir veya birkaç râvisi veya hiçbir râvisi belli olmayan hadis-i şerifler. Mürsel ve münkatı hadisler de müallaktır. Baştan yanlız birinci .râvisi bildirilmeyen hadise (Müdelles) denir.
Hadis-i müfteri Müseylemet-ül-Kezzâb'ın sözleri ve ondan sonra gelen münâfıkların, zındıkların, müslüman görünen dinsizlerin uydurma sözleri. Ehl-i sünnet âlimleri, merdûd ve müfteri hadisleri aramış, bulmuş ayırmışlardır. Din büyüklerinin kitaplarında, böyle sözlerden hiçbiri yok
Hadis-i münfasıl Aradaki râvilerden, birden ziyâdesi unutulmuş olan hadis-i şeriflerdir.
Hadis-i mürsel Sahâbe-i kirâmın (radıyallâhü anhüm) ismi söylenmeyip, Tâbiinden birinin, doğruca, ''Resûl-i ekrem (sallallâhü aleyhi ve sellem) buyurdu ki dediği hadis-i şerifler.
Hadis-i müsned Resûl-i ekreme (sallallâhü aleyhü ve sellem) isnâd eden Sahâbinin (radıyallâhü anhüm) ismi bildirilen hadis-i şerifler. Müsned hadisler, müttasıl veya münkatı olur.
Hadis-i müsned-i münkatı Sahâbiden (radıyallâhü anhüm) gayri bir veya birkaç râvisi bildirilmeyen hadis-i şerifler.
Hadis-i müsned-i müttasıl Resûl-i ekreme (sallallâhü aleyhü ve sellem) kadar, isnâdı müttasıl olan, ya'ni aradaki râvilerden hiçbiri noksan olmayan hadis-i şeriflerç
Hadis-i müstefiz Müstefid. Söyleyenleri üçten çok olan hadistir.
Hadis-i müteşâbih Te'vile muhtâç olan hadis-i şerifler.
Hadis-i mütevâtir Birçok sahâbinin, Resûl-i ekremden (sallallâhü aleyhi ve sellem) ve başka birçok kimsenin de bunlardan işittiği ve kitâba yazılıncata kadar, böyle hep, çok kimselerin haber verdiği hadis-i şerifler.Böyle çok kimsenin bir yalan üzerinde söz birliği yapmalarına imkân olmaz. Mütevâtir olan hadis-i şeriflere muhakkak inanmak ve yapmak lâzımdır. İnanmayan kâfir olur.
Hadis-i nâsih Peygamberimizin (sallallâhü aleyhi ve sellem) son zamanlarında söyledikleri hadis-i şeriflerdir.
Hadis-i sahih Âdil ve hadis ilmini bilen kimselerden işitilen, müsned-i müttasıl ve mütevâtir ve meşhûr hadislerdir.
Hadis-i şâz Bir kimsenin, bir hadis âliminden işittim dediği hadis-i şerifler. Kâbul edilir, fakat sened, vesika olamazlar. Âlim denilen kimse, meşhûr bir zât değilse, kabûl olunmazlar.
Hadis-i za'if Sahih ve hasen olmayan hadis-i şerifler. Bildirenlerden birinin hâfızası, adâleti gevşek olan hadis-i şerifler veya i'tikâdında şüphe bulunan kimselerin rivâyet ettiği hadis-i şerifler. Za'if hadislere göre fazla ibâdet yapılır. Fakat ictihâdda bunlara dayanılmaz.
Hadis müçtehidi Bkz.Hadis imâmı.
Halâvet Tatlılık, şirinlik, zevk.
Halef Babadan sonra kalan oğul, birinden sonra onun makâmına geçen kimse.
Hâlık Yaratan, yaratıcı.
Halife Resûlullahın vekili.Bir tasavvuf büyüğünün bir yere gönderdiği veya yerine bıraktığı vekil.
Halil Dost, Hazreti İbrâhim'in lakabı.
Halka-ı tedris Ders halkası.
Halka-ı zikr Zikr ve ibâdet halkası.
Halvet Yanlız kalma, tenhâya çekilme, yanlız başına çekilip ibâdetle meşgûl olma, tenhâ yerde yanlız kalmak.
Halvethâne Yanlız başına ibâdet ile melgûl olan yer.
Hâm Pişmemiş, çiği, olmamış. Acemi tecrübesiz kimse.
Hamâkat Ahmaklık, beyinsizlik.
Hamâset Kahramanlık, yiğitlik.
Hamâsiyât Kahramanlık destanları.
Harac Güçlük, zorluk.
Harâc Kâfirlerden alınan toprak vergisi. Beşte bir, dörtte bir, üçte bir, yarıya kadar olabilir.
Harâm Allahü teâlânın Kur'ân-ı kerimde ''Yapmayınız!'' diye açıkca yasak ettiği şeyler. İçki içmek, fâiz yemek, hırsızlık ve zinâ gibi.
Harbe Kısa mızrak.
Harbi Harble ilgili müslümanlarla aralarında anlaşma bulunmayan gayr-i müslimlere âit ülke ahâlisinden her biri.
Hareke Kur'ân-ı kerimin Arabca bilmeyenler tarafından okunmasını kolaylaştıran işâretler.
Hâşimiler (Beni Hâşimi) Resûlullahın (Sallallâhü aleyhi ve sellem) dedelerinden Hâşim'in soyundan gelenler. Hâşim'in soyu, oğlu Abdülmuttalib'le devâm etti. Abdülmuttalib'in soyu da; Peygamberimiz (Sallallâhü aleyhi ve sellem) ve amcalarının çocukları ile devâm etti.
Hâşiye Bir kitabın sahifeleri kenarına veya altına tazılan yazı. Bir eserin metnini şerh ve izâh eden kitap.
Hâtır Zihin, fikir, keyif hâl gönül.
Hâtırât Hatıra gelen, hatırda kalan şeyler.
Hâtif Sesi işitilip de kendisi görülmeyen seslenici.
Hatim(Hatm) okumak Kur'ân-ı kerimi başından sonuna kadar okumak.
Hatm-i tehlil Beşbin Kelime-i tevhid (Lâ ilâhe illAllah) okumak.
Hatt Çizgi, yol yazı, hareket istikâmeti.
Hatt-ı celi İslâm yazılarının her çeşidinin uzaktan görülebilecek şekilde iri yazılmış şekli. Sülüs yazısının irisi.
Hatt-ı dest El yazısı.
Hatt-ı divâni Rık'anın birleşmesinden doğan yazı çeşidi. İnce divânı, kırma divânı ve celi divânı çeşitleri vardır. Divânıile celi divânı; fermân ve beratlarda, ince kırma divânı; vakfiye, hüccet, ilân, ,lmuhaber gibi resmi evraklarda kullanılırdı.
Havâriyyûn İsâ aleyhisselâmın oniki yardımcısı. Petrus, Andreas, Yuhannâ, Büyük Ya'kûb, Filip, Toma, Bartelemi, Matthias, Küçük Ya'kûb, Simon, Yehûdâ,, Taddeus.
Havâşi Hâşiyeler, Bkz. Hâşiye.
Hayâ Kötü iş yapınca utanmak. Nâmus. Allah korkusu ile günahtan kaçınma. Başkalarının kötülemelerinden korkmak.
Hayal İnsanın kafasında canlandırdığı şey.
Hayrât İyilikler. Sevâb kazanmak için yapılan hayırlı işler. Kurulan müesseseler.
Hayret Şaşma, şaşırma, ne yapacağını bilememe, kendinden geçme.
Hediye Karşılık beklemeden verilen şey. Fakire verilirse sadaka olur.
Helâl Yasak edilmiş olmayan, yâhûd, yasak edilmiş ise de, dinimizin özür, mâni ve mecburiyet tanıdığı sebeplerden birisi ile yasaklığı kaldırılmış olan şeyler.
Hemm Keder, gam, tasa, kaygı.
Hemezât Vesveseler, kuruntular.
Heşt-bihişt Kur'ân-ı kerimde adı geçen sekiz cennet. Osmanlı âlimlerinden İdris Bitlisi'nin ilk sekiz Osmanlı padişâhı dönemine anlattığı manzum eser. Sehi Bey'in, şâirlerin hayâtını anlattığı tezkiresi.
Hıfz Saklama, ezberleme. Allahü teâlânın velisini günah işlemekte israr etmekten muhâfaza etmesi.
Hıfz etmek Ezberlemek, saklamak.
Hıfz-us sıhha Sağlığı koruma. Hadis-i şerifte; ''Hastalıkların başı çok yemektir. İlâçların başı perhizdir.''buyuruldu.
Hıkd Başkasını aşağı görmek, ondan nefret etmek, kalbinde ona karşı düşmanlık beslemek.
Hırka Kalın kumaştan yapılmış veya içi pamukla beslenmiş ceket uzunluğunda bir giyecek. Bir tasavvuf büyüğüne talebe olan kimseye giydirilen elbise.
Hidâne Karı-kocanın ayrılması durumunda çocuğu yetiştirme hakkı.
Hidâyet Doğru yolda, Allahü teâlânın râzı olduğu yolda bulunmak, doğru yolu göstermek.
Hikmet Fen, san'at faydalı şeyler. Fıkıh ilmi.
Hilâf Karşı, zıt.
Hilâfet Birinin yerini tutma. Resûlullaha (sallallâhü aleyhi ve sellem) vekâleten bütün müslümanlara imâmlık ederek İslâmiyetin emirlerinin tatbik edilmesine nezâret edip, ;slâmiyete ve müslümanlara karşı yapılan her türlü müdâhaleye cevap vermek vazifesi.
Hilâfiyât Mukâyeseli ;slâm hukûku ilmi. Bu ilmin kurucusu beşinci asırda yaşayan İslâm âlimlerinden Ebû Zeyd Debbûsi'dir.
Hilm Huy yumuşaklığı, rûhun sâkin olması, kızmaması. Şiddete tahammül. Vekâr. Sukûn.
Hilye-i seâdet Resûlullahın (Sallallâhü aleyhi ve sellem) görünüşü, tanınması. Resûlullah (Sallallâhü aleyhi ve sellem) efendimizin görünen şekli bütün uzuvlarının şekli, sıfatları, güzel huyları ve bütün inceliklerinin anlatılması.
Hilye-i şerif Peygamberimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) tanınması, bilinmesi.
Himmet Allahü teâlânın veli kullarından olan bir zâtın, kalbinde yanlız bir işin yapılmasını bulundurması, bundan başka bir şeyi kalbine getirmemesi.
Hubb-i fillah Allahü teâlânın dostlarını Allah için sevmek. Müslümanları müslüman oldukları için sevmek.
Huccet Delil, sened, vesika.
Huccet-ül İslâm Üçyüzbin hadis-i şerifi ezbere bilen hadis âlimi.
Hudûd Sınırlar. Had cezâları. Dinimizin şuçlulara uygulanmasını emrettiği hükümlerin tatbiki.
Hukbe Âhiret için zaman birimi. Bir hukbe seksen senedirve bir âhiret günü, bin dünyâ senesi kadar uzundur.
Huluk-ı azim Güzel huylar. Kur'ân- ı kerimin bildirdiği ahlâk.
Hukûk-ul ibâd Kulların hakkı, insan hukâku.
Hukûk-ullah Allahü teâlâya karşı olan vazife ve mes'ûliyetlerimiz. Allahü teâlâ ile kul arasındaki haklar.
Hulbe Buy tohumu olup, tâze fasülye gibi meyvelerinin içinde, kırmızı buğdaya benzer tohumlar bulunur. Fâriside şemliz; Fransızcası,semence funugreç; Türkçesi buy tohumudur. Bunun için huybeyeçemen otu da denir. Ekmek ile çemen yemek öksürüğü keser. Hadis-i şerifde; ''Ümmetim hulbenin fâ,desini bilse, ağırlığı kadar altın verip satınalır'' buyuruldu.
Huld Bitmeyiş, devamlılık. Sekiz Cennetten biri.
Hulefâ-i râşidin (İlk dört halife) Hazret-i Ebû Bekr, Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali.
Hüsn Güzellik, iyilik. Birşeyin tabiata uygun kemâl sıfatlarını hâiz ve övülmeye lâyık olması hâli. (Bkz.Kubh)
Hüsn-i ahlâk Ahlâk güzelliği, Resûlullahın ahlâkıyla ahlâklanmak.
Hüsn-i cemâl Yüz güzelliği.
Hüsn-i hâtime Güzel son, âhirete imânla gitmek.
Hüsn-i kazâ Herkesin, herşeyde hakkını gözetip başa kakmamak, pişmân olacak iş yapmamak.
Hüsn-i muâmele İyi muâmele.
Hüsn-i niyet İyi niyet.
Hüzün(Hüzn) Üzüntü, gam, keder, sıkıntı

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #8 : 26 Eylül 2009, 23:04:37 »
-- I - İ --

Istılâh Ta'bir. Deyim. Bir ilim veya mesleğe âit kelime.
Itk Azâd edilmek. Hürriyete kavuşmak. Şeref, şan. Kuvvet.
İâne Yardım. İmdât Yardım için istenen, toplanan şey.
İbâd Âbidler, kullar, ibâdet edenler.
İbâdet Allahü teâlânın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak. Sevâb hâsıl olması için, Allah rızâsı için niyet etmek lâzım olan tâate ibâdet etmek denir.
İbâre Bir fikri anlatan bir veya birkaç cümlelik yazı. Paragraf. Ders veren ibretli söz.
İbdâ Allahü teâlânın maddesiz, âletsiz, zamansız, mekânsız yaratması. Geçmişte benzeri olmayan şiiri söylemek.
İbn Oğul.
İcâd Allahü teâlâya mahsûs olan, yoktan vâr etmek, yaratmak.
İcâre Kirâ, gelir, ücret. Belli bir menfeati belli bir karşılık ile satmak.
İ'câz Âciz bırakmak. Acze düşürmek. Şaşırtmak. Başkalarının konuşamıyacakları derecede güzel söz söyleme, konuşma.
İcâzetnâme Diploma, ilmi ehliyet.
İcmâ Toplanma. Dağınık şeyleri bir araya getirme. Fikir birliği.
İcmâ-ı ümmet Eshâb-ı kirâmın (Radıyallâhü anhüm) ve Tabiinin sözbirliği ile bildirilen hükümler. Ya'ni gördükleri ve işittikleri zaman hiçbirisinin red ve inkâr etmediği şeylerdir.
icmâl Hülâsa etmek. Kısaltmak, bir araya toplamak. Netice.
İcrâ Bir işi yürütmek Yerine getirmek, yapmak. Borçluya borcunu adli bir teşekkül vâsıtasıyla ödetmek.
İctihâd Dinin fer'i mes'elelerine âit hükümleri, müctehüd olan âlimlerin, usûlüne uygun olarak Kur'ân-ı kerim ve hadis-i şeriflerden çıkarmaları ve bunun için bütün gayretlerini sarfetmiş olmalarıdır. Gayret etmek.
İçtimâ Toplanmak. Bir araya gelmek. Toplantı.
İçtimâiyyât Cemiyet hayâtına âit ilimler, sosyoloji.
İddet Kocasından ayrılan kadının üç ay, kocası ölen kadının dört ay on gün beklemesi, hiç kimse ile evlenmemesidir.
İdrâk Anlama, akıl erdirme, kavrama.
İhlâs Riyâsız. Allah rızâsı için yapmak. Gösterişten uzak olmak. İçten, samimi.
İhrâm Hacıların örtündüğü dikişsiz elbise.
İhsân İyilik, lütuf. Cömertlik yaomak. Allahü teâlâyı görür gibi ibâdet yapmak.
İhtibâs Bir şeyin kıymetlenmesi için saklamak. Vurgunculuk.
İhtidâ Hidâyete kavuşmak. İrşâdı kabûl edip, doğru yola girmek. İslâmı kabûl edip, İmân etmek.
İhtilâf Anlaşmazlık, uyuşmazlık. Karışıklık.
İhtirâm Hürmet olunmak. Ta'zim. Saygı.
İhtisâb Hesap sorma. Emr-i ma'rûf, nehy-i anil münker vazifesi. Mes'ûliyet. Cezâ. Eskiden belediye işlerine bakan memûrun işi.
İhtisar İcmâl etmek. Sözün kısaltılması. Kısaltmak.
İhtisâs Bir ilim veya san'at üzerinde fazla çalışarak, onda derinleşmiş olmak. Uzman olmak.
İhtiyâç Zarûret hâli. Çâresiz kalıp istemek. Yoksulluk.
İhtiyâr Yaşlı kimse. Seçilmek, seçmek. İstek, arzu. Râzı olmak.
İhvân Sâdık arkadaşlar. Eş-dost. Aynı yolda olan.
İhyâ Diriltmek. Yeniden hayâta kavuşturmak. Gece uyumayıp çalışmak veya ibâdet ederek geçirmek.
İ'kâb Şiddetli azâb, eziyet etmek. Cezâlandırmak.
İllet Esas sebep. Vesile. Maraz, hastalık, sakatlık. Maksat gâye.
İlliyyin Cennetin en yüksek tabakası. Kâmil müslümanların kavuşacağı en büyük derece.
İlm Okumak, görmek, dinlemek veya cenab-ı Hakkın ihsânı ile elde edilen ma'lûmât. Bilmek, idâre etmek.
İlm-i hâl Herkesin bilmesi ve yapması gereken kelâm (ya'ni imân) , ahlâk ve fıkıh bilgileri, bu bilgikeri kısaca ve açıkca anlatan kitaplara da ilmihâl kitapları denir.
İlm-i hilâf Mukâyeseli hukuk. Bu ilmin kurucusu Ebû Zeyd Debbû si'dir.
İlm-ül yakin Eserden müessiri ya'ni işi görerek, bunu yapanı anlamaktır. bu, evliyâda keşf ve şühûd ile çabuk hâsıl olur. Âlimlerde ise akl ile düşünüp inceliyerek anlaşılır.
İltizâm Gerekli bulma, kendine lâzım kılma. Tarafgirlik etme. Eskiden devlet gelirlerinden birinin toplanması işini üzerine alma.
İmâ İşâret etmek, işâretle anlatmak. İşâret.
İmân İnanmak, i'tikâd .Hakkı kabûl edip tasdik etmek. Peygamberimiz Hazreti Muhammed aleyhisselâma Allahü teâlâ tarafından gönderilen herşeye inanmak ve kalbiyle tasdik etmek.
İmâm Delil ve rehber.. Cemâate namaz kıldıran. İslâm hükümetlerinde devlet reisi.İctihâd sâhibi olan. Mezheb sâhibi olan mübârek zatlara verilen ünvân.
İnâyet Yardım, lütûf, ihsân, iyilik, Gayret, özenme. Mühim işle meşgûl olma.
İnfâk Nafaka verme. Geçindirme.Besleme. Harcayıp, tüketme.
İnkisâr Kırılma. Bedduâ etme. Gücenme.
İntisâb Bir yere bir kimseye mensûb olmak Bağlanmak. Mâiyyetine girmek.
İrâd Getirmek. Söylemek Gelir, kazanç.
İrâde Arzu, istek. Dilemek. Emir. Birşeyi yapmak veya yapmamak için olan iktidar, güç.
İrâde-i külliyye Allahü teâlânın irâdesi.Allahü teâlânın emri.
İrâde-i cüz'iyye Cenâb-ı Hak tarafından insanın kendi salâhiyetinde bıraktığı istek, arzu.İnsanın herhangi bir tarafa meyletme isteği, kuvveti.
İrhâs Bir peygamberde, bi'setinden önce görülen hârululâde hâller.
İrsâl Göndermek, gönderilmek. Havâle kılmak. Kendi hâline koymak.
İrşâd Doğru yolu göstermek.Gafletten uyandırıp hidâyete kavuşmaya vesile olmak.
İrtidâd Din değiştirerek mürted olmak.İslâmiyeti terkedip dinsiz olmak.
İrtihâl Bir yerden başka bir yere göç etmek. Ölmek.
İsâr Kendisi muhtaç olduğu hâlde başkasına ni'met vermek. Cömertlik.
İsnâd Bir söz veya haberi birisine nisbet etmek. Birisi için birşey yaptı demek. Dayandırmak. Dayanmak.
İsrâf Lüzumsuz yere harcamak. Ömrünü boş şeylerle geçirmek.
İstibrâ Ayırmak, uzaklaştırmak.Küçük abdest bozduktan sonra idrardan temizlenmek.İdrar yolunda idrarın tamamen kesilmesini beklemek.
İstidâd Kâbiliyet. Akıllılık. Anlayışlılık. Allahü teâlânın mahlûkâta ihsân ettiği kâbiliyet kuvveleri.
İstidlâl Delil getirmek. Delile dayanarak netice elde etmek. Muhâkeme, anlama kudreti.
İstidrâc Fâsıklardan, günâhı çok olanlardan zuhûr eden âdet dışı hâller. Derece derece kıymetini indirmek.
İstif Muntazam yığın. Nizâm. Sıra, dizi.
İstifâ Affını, bağışlanmasını, azlina istemek. Me'mûriyetten affını taleb etmek.
İstigâse Tevessül etmek, vesile etmek, yardımını, duâsını istemek. Ondan şefeât istemek.
İstigfâr Af dilemek Tövbe etmek. Yalvarmak. Allahü teâlâdan bağışlanmasını istemek.
İstigrâk Gark olmak. Dalmak. Aşk-ı ilâhi ile dünyâyı unutup kendinden geçmek.
İstihâza Kadınlarda belli âdet günlerinden sonra gelmeye devam eden kan. Hastalıktan dolayı olduğu için özür kanı da denir.
İstihâre Bir işin hayırlı olup olmayacağı niyetiyle, abdest alıp, iki rek'at namaz kılarak, duâ edip rü'yâ görmek üzere uykuya yatmak.
İstihdâm Bir hizmette kullanmak, hizmete almak. Hizmet ettirmek.
İstihkâk Kazanılan şey. Hak edilen. Hakkını almak.
İstihlâf Vekil bırakmak. Birisini kendi yerine geçirmek.
İstikâmet Doğruluk. Nâmuslu hareket. Adâletten ve doğruluktanayrılmadan hareket etmek.
İstikbâl-i kıble Kıbleye, Kâ'be istikâmetine dönmek.
İstincâ Abdest bozduktan sonra veya abdest almadan önce kan, idrar ve meni gibi şeylerin çıktıkları yeri temizlemek.
İstiskâ Su isteme, susama. Yağmur duâsına çıkma.
İstisnâ Ayırmak. Müstesnâkılmak. Kâide dışı bırakmak.
İstisnâ (Ismarlama satış) Mevcud olmıyan bir malı, bir san'at sâhibine ta'rif ederek yaptırmak.
İstişâre Fikir danışmak. Meşveret etmek.
İsyân Emre karşı gelme. ;tâatsizlik. Ayaklanmak. Âsi olmak.
İşâret Nişan, alâmet. Bir şeyi bir vâsıta ile (el-göz ile) göstermek.
İşrâk Güneşin doğması. Işıklandırmak.
İştiyâk Fazla arzu ve şevk. Hasret çekmek, özlemek.
İthâlât Dışardan içeri sokmak. Dış ülkelerden mal getirmek.
İ'tibâr Ehemmiyet vermek. Hürmet. İbret alıp uyanık olmak. Birisini veya sözünü makbûl farzetmek.
İ'tidal Bir şeyde veya hâlde ifrat veya tefride düşmeden orta yolda bulunmak. Gece- gündüzün eşit olması.
İ'tikâd İnanmak. Sıdk ve doğruluğunu gönülden tasdik ederek inanmak. Dinin temelini meydana getiren şeylere inanmak.
İ'tilâf Anlaşmak. Uyuşmak. Muvâfakat etmek. Toplanmak. Bir araya gelmek.
İttibâ Tâbi olma.Arkasından gitme. İtâat etme.
İttihâd Birleşmek. Aynı fikirde olmak. Birlik üzere âmil olmak.
İttihâz Kabûl etmek. Kabûllenmek.
İttikâ Çekinmek. Sakınmak. Günahlardan ve kötülüklerden el çekmek.
İttisâf Vasıflandırmak. Sıfat sâhibi olmak.
İztırâr Mecbûriyet, çâresizlik, ihtiyaç.
İzzet Ziyâdelik ve üstünlük. Değer, kıymet. Kuvvet. Muhterem ve mu'teber olmak.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #9 : 26 Eylül 2009, 23:07:30 »
-- K --

Kabâil Kabileler, boylar.
Kâ'be-i muazzama Mekke-i mükerremede, Hârem-i şerifin ortasında bulunan binâ. Bütün müslümanların kıblesi, câmilerin en efdali.
Kabz El ile tutma, avuç ile kavrama. Azrâil (Aleyhisselâm)tarafından rûhun alınması. Satın alınan hibe edilen veya miras kalan malın reslim alınması.
Ka'de-i âhire Namazda selâm vermeden önce, tahiyyat okuyacak kadar oturmak. Ka'de-i âhire, ya'ni son rek'atta tahiyyat okuyacak kadar oturmak farzdır.
Kadı Yapan, yerine getiren, hüküm veren. Suçluyu ve suçsuzu ayırıp, İslâmiyetin emirlerine göre hükmeden hâkim.
Kadıasker Osmanlı'larda, ilmiye rütbelerinin sonu olan rütbede bulunan zât. Rumeli ve Anadolu adıyla iki kadıaskerlik vardı.
Kadim Başlangıcı olmayan, ezeli olan. Allahü teâlâ kadimdir. Evveli başlangıcı yoktur.
Kadı nâibi Kadıların, vazife yerine gitmediklerinde, yerlerine gönderdikleri vekil.
Kadir Kudreti mutlak olan ve her husûsa muktedir olan, kudret sâhibi olan Allahü teâlâ. Allahü teâlâ hakkında bilmemiz vâcib olan sekiz sıfat-ı ma'neviyeden biri.
Kadr İ'tibâr, değer, haysiyet, kıymet, miktar, meblağ.
Kadr (kadir Gecesi) Ramazân-ı şerif ayı içinde bulunan bir gece. Kur'ân-ı kerimde methedilen en kıymetli gece. Kur'ân-ı kerim bu gece inmeye başladı.
Kâdıyâniler Hindistan'da, İngilizler tarafından müslümanları parçalamak için kurulan sapık fırka mensupları.
Kâfiye Şiirde mısra'ların sonlarında aynı sesi veren harflerinbirleşmeri.
Kâinât Yaratılan herşey, bütün mahlûkat, Allahü teâlâdan başka herşey.
Kalb Gönül. His organlarından, rûhtan, nefsten ve şeytandan gelen te'sirlerin toplandığı merkez. Vücûd çalışma merkezine de kalb denir. Aslında bunun adı yürektir.
Kalb-i selim Temiz gönül, kendisinde Allah sevgisinden başka birşey bulunmayan kalb.
Kalkale Hareket ettirme, seslenme. Kur'ân-ı kerimin okunuşunda tecvidinde, ''Kaf, tı, be, cim,dal'' harflerinin sükûn hâlindeki okunuşunda uygulanan tecvid kâidesi.
Kamis Entâri gibi uzun gömlek. Erkek ölüler için kefenin üç parçasından biri.
Kâmûs Lügât kitabı. Denizin ortası. Firûzâbâdi'nin yazıp Mütercim Âsım Efendi'nin ''Kâmûs-u Okyanus''adıyla Türkçeye çevirdiği ''Kâmûs-ı Muhit'' adlı eser.
Kânun Kâide. Devletçe mer'iyyeti kabûl ve onunla âmel olunan nizâm ve kâidelerin toplamı.
Kânun nâme Kânunun bir maddesi ile ilgili fıkraları içinde toplayan kitap veya risâle, nizâm-nâme. Budin kânun-nâmesi, Arâzi kânun-nâmesi gibi.
Karabet Yakınlık, hısımlık,akrabâlık.
Karaborsa İhtikâr. İnsan ve hayvanlar için olan gıdâ maddelerini piyasadan toplayıp yığarak, pahalandığı zaman satmak.
Kandil Küçük çapta aydınlatma aracı. Yağ, fitil ve şişeden ibârettir.
Karargâh Ordu kurmay hey'etinin bulunduğu yer, merkez.
Kâri Kur'ân-ı kerimi ezberleyen kimse, kırâat âlimi.
Karz-ı hasen Ödünç vermek. Çarşıda misli ya'ni benzeri bulunan herşeyi, belirsiz bir zaman sonra, misli verilmek üzere vermek.
Kasâvet Sertlik. Katılık, gam, keder.Kalbin kararması.
Kasem Yemin, and.
Kaylûle Öğleden önce biraz yatmak. Kaylûle, Resûlullahın (sallallâhü aleyhü ve sellem) âdet'i şerifesi idi.
Kazâ kader Allahü teâlânın birşeyin varlığını dilemesine ''Kader'' denilmiştir. Kaderin, ya'ni varlığını dilediği şeyin var olmasına da ''Kazâ'' denir. Kazâ ve kader kelimeleri, birbirlerinin yerine de kullanılır.
Kazasker Bkz. Kadıasker.
Kelâm-ı ilâhi Allah kelâmı, Kur'ân-ı kerim.
Kelim Söz söyleyen, konuşan, hazret-i Mûsâ'nın ünvânı.
Kelime-i temcid ''Lâ ilâhe illAllah Muhammedürresûlullah'' güzel sözü.
Kemâlât İnsanın bilgi ve ahlâk güzelliği bakımından olgunluğu.
Kenz Hazine, define.
Kerem Asâlet, cömertlik, lütûf, bağış.
Kerehât İğrenme, tiksinme. Dinimizde bir hâlin bir hareketin sârih ve kat'i şekilde değil, delâlet sûretiyle men olunması.Bkz. Mekrûh.
Kerâmet Kerem, bağış, ikrâm, Peygamberlerin( Aleyhimüsselâm) ümmetlerinin evliyâsında, âdet dışı meydana gelen şeyler.
Kerih İğrenç, çirkin.
Kerim Kerem sâhibi, cömert, Allahü teâlânın doksandokuz güzel isminden biri.
Kesb Kulun işinin yapılmasında, yaratılmasında, önce kulun bu işi irâde etmesi, istemesi. Helal kazanmak.
Kesre ''I'' ve ''İ''seslerini veren hareke.
Kesret Çokluk, bolluk, ziyâdelik.
Keşf Açma, meydana çıkarma, gizli bir şeyi bulma. birşeyin olacağını önceden anlama, Allahü teâlâ tarafından ilham olunma. Keşf, Allahü teâlânın sevgili kulları olan evliyâda zuhûr eder.
Ketm Bir sözü, bir haberi, bir sırrı saklama, gizli tutma.
Kezzâb Çok ualan söyleyen, pek yalancı. Kimyâda ''Nitrik asit''in halk arsındaki adı.
Keyfiyyet Birşeyin iyi veya kötü olma hâli.
Kıble Namaza başlarken yönelinen cihet, ya'ni Mekke-i mükerremede Kâ'be-i şerifin bulunduğu yer.
Kil-ü-kâl Dedikodu, lüzumsuz lâf.
Kırâat Okuma, okuyuş. Kur'ân-ı kerimin okunması.
Kırâat-ı aşere Kur'ân-ı kerim kırâatında imâmlık derecesine yükselmüş olan, on imâmın kırâatleri. On kırâat imâmı şunlardır: İmâm-ı Nafi, Abdullah bin Kesir, Ebû Amr Mâzini,
Kırâat-i seb'a Kırâat-ı aşerede bildirilen ilk yedi imâmın kırâatleri.
Kırâat-i şazze Arabi gramer şartlarına uyan ve ma'nâyı değiştirmeyen, fakat ba'zı kelimeleri Hazret-i Osman'ın topladığına benzemeyen Kur'ân-ı kerimin kırâat-i şâzze denir. Kırâat-i şâzzeyi, Eshâb-ı kirâmdan (Radıyallâhü anhüm) birkaçı okumuş,fakat sözbirliği olmamıştırç Eshâb-ı kirâmdan birinin okuduğu bildirilmeyen okumağa ''Kırâat-i şâzze'' denmez.
Kırat Orta büyüklükte beş arpa ağırlığında olan bir ölçü birimi. Bir kırat yaklaşık 0,24 gramdır.
Kırba Eskiden daha çok su dağıtan sakaların kullandığı, ince köseleden veya deriden yapılmış su kabı.
Kıyâmet İnsanların ve bütün canlıların öldükten sonra tekrar diriltilmesi.
Kıyâs Bir şeyi takdir etmek, ölçmek, karşılaştırmak, iki şey arasındaki benzerlikleri tesbit etmek. Fıkıh ilminde kiyâs âyet-i kerime ve hadis-i şeriflerde açıkca bildirilen bir mes'elenin hükmünü, ictihâd yolu ile âyet ve hadiste açıkca belirtilmemiş olan fakat aynı ortak vasıfları taşıyan bir mes'ele için de geçerli görmektir.(Bkz. Kıyâs-ı fukahâ)
Kibâr Büyükler, ulular, ince, terbiyeli, görgülü, nâzik.
Kibir Büyüklenmek, kendisini başkalarından üstün görmek.
Kibriyâ Büyüklük, ululuk.
Kinâye Maksadı, kapalı bir şekilde dolaylı anlatan söz.
Kisrâ İran hükümdârı.
Kitâb Kitap.Kur'ân-ı kerim, edille-i şer'iyyeden birincisi.
Kitâbe Kazılmış yazı. Mezârtaşı yazısı. Câmi, medrese, türbe, kale gibi eserlerin, yaptıran, yapan ve yapılış târihlerini ihtivâ eden bilgilerin yazıldığı düz-yassı taş veya mermer. Kitâbe, daha çok bu eserlerin giriş kapıları üzerinde bulunur.
Kitâbet Yazı yazmak, kâtiblik. Köle ile efendisi arasında yapılan akit, sözleşme.
Kizb Yalan, yalan söylemek.
Kubuh Çirkinlik. Birşeyin tabiata uygun, kemâl sıfatını hâiz ve övülmeye lâyık olmaması hâli. (Bkz.Hüsn)
Kul hakları Bkz. Hukûk-ul-ibâd.
Kulleteyn Beşyüz rıtl, ikiyüzyirmi litre suyun iki katı, dörtyüzkırk litre miktarı su.
Kurb Yakın olma, yakınlık.
Kutb-i aktâb Âlemde, dünyâda herşeyin var olması ve varlıkta durabilmesi için feyz gelmesine vâsıta olan büyük veli. Bunlara; Kutb-i ebdâl ve Kutb-i medâr da denir.
Kutb-i ebdâl Bkz. Kutb-i aktâb.
Kutb-i medâr Bkz. Kutb-i aktâb.
Kutb-i irşâd Âlemin irşâdı ve hidâyeti için feyzlerin gelmesine vâsıta olan büyük veli.
Küsûr namazı Güneş tutulması esnâsında kılınan iki rek'at namaz.
Küsûrât Artıklar, artan kısımlar.
Kütüb-i sitte Meşhûr altı hadis-i şerif kitabı. ''Sahih-i Buhâri'' ''Sahih-i Müslim'' ''İmâm-ı Mâlik''in ''Muvatta''sı (veya İbn-i Mâce'nin ''Sünen''i) İmâm-ı Tirmizi'nin ''Câmi'us-Sahih''i, Ebû Dâvûd ve İmâm-ı Nesâi'nin ''Sünen''leri.