-- S --
Sâ Hanefi mezhebinde, binkırk dirhem darı veya mercimek alacak bir kab. (3500 gram civârında)
Saâdet Mutluluk, bahtiyarlık. Dünyâda ve âhirette mutluluk.
S'abık Geçen, geçmiş, evvelki, önceki.
Sabr Başa gelen acılı ve üzücü hâdiseye veya haksızlığa karşı ses çıkarmama, katlanma, dayanma.
Sadaka Allah rızâsı için fakirlere verilen şey.
Sadaka-ı fıtr Ramazan bayramının birinci günü, nisâb miktarı malı olan müslümanların fakir müslümana verdiği sadaka.
Sadâret Başta bulunma.öne geçme,başkanlık, sadrâzamlık.
Sadât Seyyidler.
Sâdık Doğru. Yalan ve uydurma olmayan. Sözünde duran
Sadrâzam Pâdişâh vekili, başvezir. Başkan.
Sadûk Hadis-i şerif râvisi için; güvenilir, doğru.
Safâ Duruluk, berraklık, saflık.
Sagir Küçük, ufak.
Sahâbe İmân etmiş olarak peygamberimizi (Sallallâhü aleyhi ve sellem) görenler.
Sahn medreseleri Sekiz medrese.Fâtih Sultan Mehmed'in Fâti'de yaptırdığı medreseler.
Sahur Ramazân-ı şerifte oruç tutmak için, şafaktan önce yenen yemek.
Sahv Ayıklık. Sekr hâlinden kurtulma.
Sa'id Bahtiyâr, mübârek, mes'ûd. Cennetlik olan.
Salâbet Katılık, peklik, dayanıklılık, kuvvet. Dini kuvvet.
Salâh İyilik. Bir şeyin; iyi, istenilen öğülmeye değer şekilde bulunması.Kendini ibâdete verme.
Sâinâme Bir senelik takvimi, hâdiseleri ve çeşitli durumları gösteren, her sene çıkarılan süreli kitap,yıllık.
Samed Kimseye hiç bir şeye muhtaç olmayan. Ezelden ebede kadar her şeye sâhip olan Allahü teâlâ.
Sancâk-ı şerif Peygamberimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) sancağı.
Sanem Kâfirlerin taptığı put.
Sâni Yapan, yaratan. Gökleri ve yeri yaratan.
Sarâhaten Açıktan. Açık bir şekilde.
Sarf Harcama yapma, masraf etme. Parayı bir mala harcama.
Sarf veNahiv Arabcada dili meydana getiren kelimelerin çekimlerinden bahseden ilme ''sarf'' cümle içinde kullanılmasından bahseden ilme de ''nahiv'' denir.
Sarrâf Para hâlinde veya her şekil eşya hâlindeki altını altına veya gümüşü gümüşe veya birbirine satmak.
Satvet Biri üzerine kuvvetle sıçrama, üstünlük.
Sa'y Safâ ile Merve tepeleri arasında gidip gelme. Çalışma, çabalama, gayret etme.
Sayd Avlamak, balık avlama.
Sayha Bağırma, nâra.
Secâvend Kur'ân-ı kerimin vakf ve vasl gibi okuma kâidelerini ba'zı husûsi alâmet ve işâretle yazma.
Secde Namazda alnı yere koyma.
Secde-i sehv Namazın vaciblerinden birini unutarak yapmayan veya namazın farzlarından birini geciktirenin, namazın sonrasında iki sevh secdesi yapması.
Secde-i tilâvet Kur'ân-ı kerimdeki ondört yerdeki secde âyetinden birini okuyan veya duyanın bir secde yapması.
Seci Nesrin kâfiyeli olması.
Sedd-i İskender Zülkarneyn'in (aleyhisselâm) ''Yecûc Me'cûc''ü hapsetmek için yaptığı sed.
Sefâhat Malını lüzumsuz boş yerlere harcama. Süse, harama, eğlenceye düşkünlük.
Sefer Yolculuk, sayahat. Muhârebeye gidiş.
Seferi Yüzdört kilometreden uzak yola gitmek.(Hanefide)
Sefih Malını haram olan yerlere harcayan.
Sehâvet Cömertlik, el açıklığı.
Seher Sabah vaktinin girmeğe başladığı zaman.
Sehven Yanlışlıkla, yanılarak, unutarak.
Sekine Karar, sükûnet, zihnin ve düşüncelerin toplu olması.
Sekr Kendinden geçmiş hâlde olma.
Selem Belli miktarda peşin bedel ile, belli zaman sonra belli yerde, belli bir malı satın almaktır.
Semi İşitme, işitici olma. Allahü teâlânın sübûti sıfatlarındandır.
Senâ Övme, medhetme. Saygıyla övme.
Seneviyye Senelik gelirler.
Serâb Çölde, ışığın yansımasından, su gibi görünen hayâl.
Serdâr Askerin başı, Kumandanı.
Serir Taht.
Seriyye Düşman üzerine gönderilen beşyüz kişiyi aşmıyan süvâri bölüğü.
Setr Örtmek.
Setretmek Gizlemek, örtmek.
Settâr Fazlaca örten, çok kapatan. Kulların günahını örten Allahü teÂlânın sıfatlarından.
Sevâd Siyahlık, karartı. Yazı karalama, müsvedde. Şehrin dışındaki yerler.
Seyr Yürüme, yürüyüş, gitme, hareket.
Seyyâh Uyak yerlere gidip gelen, gezen.
Seyyid Efendi ağa, bey, ileri gelen.Hazreti Hüseyn'in torunları.
Seyyie Günah, suç, kabahat.
Sezâ Lâyık, yaraşır, uygun, münâsip.
Sıdk Doğruluk, gerçeklik, hakikat.
Sıddik Pek doğru, hiçbir zaman yalan söylemiyen, tasdik eden. Hazreti Ebû Bekr'in lakabı.
Sıfat-ı zâtiyye Allahü teâlânın zâtına mahsus sıfatlar.
Sıla-ı rahm Hısım, akrabâ ile ilişiği kesmeyip, ilişkinin devâm etmesi. Dinimizin emr ettiği hususlardan biridir.
Sır Tek kişinin bildiği, gizli tuttuğu şeyler.
Sırât Yol. Âhirette hesaptan sonra Cehennemin üzerine kurulacak köprü.
Sırat-ı müstekim Doğru yol. Allahü teâlânın beğendiği, râzı olduğu yol.
Siccin Zindan, hapishâne.
Sifâh Câhiliyye devrinde arada nikâh bağı olmadan kadın erkeğin bir arada yaşaması.
Sihir Büyü. Dinimizde büyük günahtır.
Sika Güvenilir. Emniyetli, i'timad edilir.
Sikke Basılmış para.
Silsile Zincir, birbirini ta'kib etme.
Silsilenâme Meşhûr kimselerin soy kütüğünü sıra hâlinde yazan kitap.
Sipâhi Osmanlılar zamânında atlı asker.
Sirâc Çerağı, ışık, kandil, meşâle.
Sirâyet Geçme, bulaşma, yayılma.
Siret Bir kimsenin ma'nevi hâlleri, ahlâk ve tavırları, huyu. Resûlullah efendimizin hayâtını anlatan kitaplar.
Sirkat Çalma, aşırma, hırsızlık.
Siyâkât Husûsi bir hat çeşidi.
Siyer Peygamberimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) hâl tercümesini anlatan kitaplar ve ilimler.
Sofi Tasavvufla uğraşan.
Sofiyye-i aliyye Yüksek İslâm âlimleri. Tasavvuf büyükleri.
Sohbet Görüşüp konuşma, âhirete âid mes'eleleri konuşma.
Sûfi Bkz. Sofi.
Sûhte Yanmış, tutuşmuş, yanık.
Suhuf Sahifeler.Semâvi dört büyük kitaptan başka gelen yüz kitap.
Sû-i zan Kötü zan.
Sûr Kıyâmet kopacağı zaman, İsrâfil'in (aleyhisselâm) üfleyeceği boru.
Sücûd Secde, namazda alnı, burnu yere koyma.
Süfli Aşağıda bulunan. Aşağıki, Alçak, bayağı, kıymetsiz, i'tibârsiz.
Sükûn Durma, hareket etmeme, kımıldanmama. Bir harfin harekesinin olmaması, sâkin hâli.
Sülehâ Sâlihler.
Sülûk etmek Bir yola girmek, nefsi yenmekle meşgûl olma. Tasavvuf yolunda ilerlemek.
Sülüs Üçte bir. Bir hat çeşidi.
Sünni Ehl-i sünnet İ'tikadında olan müslümanlar.
Sürûr Neş'e, sevinç. Sevinçli yer.
Sütûhi Kederli, sıkıntılı, yorgun beceriksiz.
Şâduman Sevinçli, memnun.
Şafak Güneşin doğmasından önceki alaca karanlık. Güneşin batmasından sonraki alaca karanlık.
Şâhid Gördüğü hâdiseyi mahkeme huzûrundayemin ve yazmakla da'vânın isbâtına yardım eden kimse.
Şaki Haydut, yol kesici. Cehennemlik olan.
Şakirt İlim öğrenen talebe.
Şârih Bir kitabı açıklayan.
Şark Yön. Güneşin doğduğu taraf.
Şa'şaa Parlaklık, parlama. Gösteriş zâhiri süs.
Şath Tasavvufta sekr hâlinde söylenen sözler.
Şâyi Duyulmuş, herkesce bilinen.
Şeb-i arus Düğün gecesi. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi'nin vefât ettiği gece.
Şecâat Yiğitlik, bahadırlık, cesâret, kahramanlık.
Şefâat Peygamberimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) diğer peygamberlerin ve Allahü teâlânın izin verdiği kimselerin kıyâ günü, günahı olan müslümanları Cehennemden kurtarması.
Şefkât Acıyarak, esirgeyerek sevme.
Şehâdet Gördüğü,bildiği bir hâdiseyi meydana çıkarmak için mahkeme huzûrunda söyleme. Şehit olarak ölmek. Şehitlik.
Şehid Vatan, din ve milletine hizmette ölenler.
Şehremini Osmanlı Devleti'nde, devlete âit binâların bakım ve tâmirâtına bakan kimse.
Şek Şüphe.
Şekâvet Bedbahtlık. Yaramazlık. Haydutluk eşkıyâlık.
Şemâtât Birinin başına gelen belâ ve kedere sevinme.
Şems Güneş.
Şerh Bir kitaba yapılan açıklama.
Şeri-at İslâmiyet.
Şerif Hazreti Hasen'in torunları. Şeref sâhibi.
Şerik Eş, ortak.
Şevk Şiddetli arzu, istek, heves.
Şeyh Yaşlı kimse. Doğru yolu göstermeğe yardımcı olan. Âlimlerin başı.
Şeyhayn Hazreti Ebû Bekr ve Hazreti Ömer (Radıylalâhü anhümâ) için veya İmâm-ı a'zam ve İmâm-ı EbûYûsuf için kullanılan ta'birdir.
Şeyh-ül-hadis Hadis âlimi.
Şeyh-ül İslâm Osmanlı Devleti'nde, mahkeme, medrese ve ilim tahsil eden talabelerin din işlerine bakan en yüksek dini makamdaki kimse.
Şiar Alâmet, nişân, eser, belirti.
Şikâyet Kendi hâlinden veya başına gelen bir sıkıntıdan sızlanma, yakınma.
Şirk Eş koşma, Küfr. Allahü teâlâya eş koşmak.
Şûrâ Konuşma yeri, meclis, danışma kurulu.
Şükr Verilen ni'metleri yerli yerinde kullanma.
Şükûk Şekler, şüpheler, zanlar.