Dini terimler sözlüğü

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #15 : 26 Eylül 2009, 23:11:03 »
-- R --

Rab Efendi, sâhip, mâlik. Kâinâtın sâhibi, mâliki olan Allahü teâlâ.
Râbıta Münâsebet, alâka. İki şeyi birbirine bağlama, dostluk bağlarını pekiştirme. Kalbini hocasının kalbine yöneltme.
Râcih Diğerinden daha üstün. Daha ileri, daha ehemmiyetli. Tercih olunan.
Rahim Esirgeyen, acıyan, merhametli.
Rahle Üzerinde kitap okumak, yazı yazmak için kitap, kâğıt, hokka konulan dar ve alçak masa.
Rahmet Esirgeme, acıma, merhamet.
Rakik İnce, nârin, yufka yürekli. Merhametli çabuk üzülen. Azatsız köle, câriye.
Rasadhâne Gök cisimlerini husûsı âlet veya sâbit dürbün ile gözetleme ve incelemeğe yarayan binâ.
Râsih Sağlam, sâbit. Dini bilgilerde derin ve hakikatları bilen.
Raûf Çok merhametli, çok acıyan.
Râvi Rivâyet eden. İşittiği haberleri, sözleri başkalarına ulaştıran. Hadis-i şerifleri rivâyet eden.
Reâye Bir hükümdarın yönetimine bağlı olup vergi veren halk. Korunmaları devlete âit olan insanlar.
Recâ Emel, umut, ummak.
Red Geri çevirme. İtip öteye atma. Kabûl etmeme, râzı olmama , tanımama. İnkâr etme.
Reddiye Bir fikri, bir düşünceyi, bir doktrini çürütmek maksadıyla yazılan yazı.
Ref Kaldırma, yükseltme, yukarıya çıkarma.
Re'fet Acıma, esirgeme, lütuf ve merhamet.
Refref Peygamberimizin(Sallallâhü aleyhi ve sellem), mi'râc gecesi Sidret-ül-müntehâdan i'tibâren üzerine oturarak yükseldiği Cennet yaygısı.
Rehber Yol gösteren, kılavuz. Bir kimsenin veya topluluğun doğruyu bulmasını sağlayan kimse.
Rehin Bir alacak karşılığında, alacağın tamâmının alınmasını mümkün kılacak bir malın alıkonulması.
Reis-ül- küttâb Onyedinci yüzyıla kadar Osmanlı Devleti'nde dış işleri bakanı.
Reis-ül-ülemâ Âlimlerin başı, en üstünü.
Rekâik İnce, nâzik olan şeyler.
Reşha Testi gibi bir kaptan çıkan sızıntı, terleme.
Revâc Sürüm, geçerli olma. Değerli olma.
Reyhân Fesleğen denilen güzel kokulu bitki.
Rıda Süt emme.
Rıdvân Cennetin muhâfızı ve kapıcısı olan meleğin ismi. Hoşnutluk.
Rıfk Yavaşlık, tatlılık, yumuşak huyluluk.
Rıtl Yaklaşık olarak okkanın üçtebirine denk sıvı ölçüsü.437,5 gram.
Rızâ Hoşnutluk, memnunluk, râzı olma, karşı koymama, boyun eğme, uzlaşma. Kendi isteği ile davranma. İsteyerek yapma.
Rızk Allahü teâlâ tarafından ayrılmış, takdir edilmiş olan ni'met. Yiyecek ve içecek ile ilgili olan maddeler.
Riâyet Gözetme, sayma, değer verme, ağırlama.
Ribâ Fâiz.
Ricâl İleri gelenler. Devlet ileri gelenleri.Büluğa ermiş erkek çocuk.
Ricâl-i Hadis Hadis-i şerifi rivâyet eden âlimler.
Ricât Geri dönme, geldiği yere doğru hareket. Daha çok askeri birlikler için kullanılır.
Rif'at Üstünlük.
Rihlet Göç, yer değiştirmek. Ölüm.
Rikkat İncelik, yufkalık, merhamet etmek.
Risâle Mektub. Mektub şeklinde yazılan küçük kitap.
Rivâyet Bir haber ve sözü aktarma.
Riyâ İki yüzlülük, yalandan gösteriş, mürâilik.
Riyâkâr İki yüzlü. Gösteriş için yalandan takva veya samimiyet gösteren.
Riyâset Baş olma, başkanlık.Bir topluluğun veya meclisin başkanlığı.
Riyâzet Nefsi kırma, rahat ve hoşa gidecek şeylerde uzak durup, perhiz veya az şeyle yetinerek yaşayış.
Riyaziye Matematik.
Rub-i dâire Dâirenin dörtte biri.Rub-i dâire, astronomide namaz ve imsak vaktini bulmada kullanılır.
Ruhbân Râhibin çoğulu.Hıristiyan din adamı. Dünyâ işlerinden uzaklaşıp yanlız yaşama.
Ruhsat İzin, müsâade. Genişlik, kolaylık.
Rumeli Osmanlı topraklarının Avrupa'daki kısmı.
Rûz-i cezâ Cezâ günü. Hesâb günü.
Rûznâmeci başı Takvim yazan, takvim hazırlayanların başı.
Rücû Geri dönme, mevzûya dönme, cayma, sözünden dönme.
Rükû Namazda elleri dizlere koyup, eğilme hareketi.
Rükün Namazın içindeki farzlar. Bir şeyin en sağlam ve kuvvetli tarafı. Mübârek Kâ'be'nin temeli.
Rüşd Doğru yolda gitme, doğru yolu bulma. Doğru düşünebilecek akli seviyeye gelme. Temyiz sâhibi olma. Bâliğ olma. Bülûğ çağına gelme. Gusl abdesti alacak yaşa gelme.
Rü'yet Görme, görüş. Yeni ayı görme. Bakma, idâre etme, yönetme, çevirme.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #16 : 26 Eylül 2009, 23:12:20 »
-- S --

Sâ Hanefi mezhebinde, binkırk dirhem darı veya mercimek alacak bir kab. (3500 gram civârında)
Saâdet Mutluluk, bahtiyarlık. Dünyâda ve âhirette mutluluk.
S'abık Geçen, geçmiş, evvelki, önceki.
Sabr Başa gelen acılı ve üzücü hâdiseye veya haksızlığa karşı ses çıkarmama, katlanma, dayanma.
Sadaka Allah rızâsı için fakirlere verilen şey.
Sadaka-ı fıtr Ramazan bayramının birinci günü, nisâb miktarı malı olan müslümanların fakir müslümana verdiği sadaka.
Sadâret Başta bulunma.öne geçme,başkanlık, sadrâzamlık.
Sadât Seyyidler.
Sâdık Doğru. Yalan ve uydurma olmayan. Sözünde duran
Sadrâzam Pâdişâh vekili, başvezir. Başkan.
Sadûk Hadis-i şerif râvisi için; güvenilir, doğru.
Safâ Duruluk, berraklık, saflık.
Sagir Küçük, ufak.
Sahâbe İmân etmiş olarak peygamberimizi (Sallallâhü aleyhi ve sellem) görenler.
Sahn medreseleri Sekiz medrese.Fâtih Sultan Mehmed'in Fâti'de yaptırdığı medreseler.
Sahur Ramazân-ı şerifte oruç tutmak için, şafaktan önce yenen yemek.
Sahv Ayıklık. Sekr hâlinden kurtulma.
Sa'id Bahtiyâr, mübârek, mes'ûd. Cennetlik olan.
Salâbet Katılık, peklik, dayanıklılık, kuvvet. Dini kuvvet.
Salâh İyilik. Bir şeyin; iyi, istenilen öğülmeye değer şekilde bulunması.Kendini ibâdete verme.
Sâinâme Bir senelik takvimi, hâdiseleri ve çeşitli durumları gösteren, her sene çıkarılan süreli kitap,yıllık.
Samed Kimseye hiç bir şeye muhtaç olmayan. Ezelden ebede kadar her şeye sâhip olan Allahü teâlâ.
Sancâk-ı şerif Peygamberimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) sancağı.
Sanem Kâfirlerin taptığı put.
Sâni Yapan, yaratan. Gökleri ve yeri yaratan.
Sarâhaten Açıktan. Açık bir şekilde.
Sarf Harcama yapma, masraf etme. Parayı bir mala harcama.
Sarf veNahiv Arabcada dili meydana getiren kelimelerin çekimlerinden bahseden ilme ''sarf'' cümle içinde kullanılmasından bahseden ilme de ''nahiv'' denir.
Sarrâf Para hâlinde veya her şekil eşya hâlindeki altını altına veya gümüşü gümüşe veya birbirine satmak.
Satvet Biri üzerine kuvvetle sıçrama, üstünlük.
Sa'y Safâ ile Merve tepeleri arasında gidip gelme. Çalışma, çabalama, gayret etme.
Sayd Avlamak, balık avlama.
Sayha Bağırma, nâra.
Secâvend Kur'ân-ı kerimin vakf ve vasl gibi okuma kâidelerini ba'zı husûsi alâmet ve işâretle yazma.
Secde Namazda alnı yere koyma.
Secde-i sehv Namazın vaciblerinden birini unutarak yapmayan veya namazın farzlarından birini geciktirenin, namazın sonrasında iki sevh secdesi yapması.
Secde-i tilâvet Kur'ân-ı kerimdeki ondört yerdeki secde âyetinden birini okuyan veya duyanın bir secde yapması.
Seci Nesrin kâfiyeli olması.
Sedd-i İskender Zülkarneyn'in (aleyhisselâm) ''Yecûc Me'cûc''ü hapsetmek için yaptığı sed.
Sefâhat Malını lüzumsuz boş yerlere harcama. Süse, harama, eğlenceye düşkünlük.
Sefer Yolculuk, sayahat. Muhârebeye gidiş.
Seferi Yüzdört kilometreden uzak yola gitmek.(Hanefide)
Sefih Malını haram olan yerlere harcayan.
Sehâvet Cömertlik, el açıklığı.
Seher Sabah vaktinin girmeğe başladığı zaman.
Sehven Yanlışlıkla, yanılarak, unutarak.
Sekine Karar, sükûnet, zihnin ve düşüncelerin toplu olması.
Sekr Kendinden geçmiş hâlde olma.
Selem Belli miktarda peşin bedel ile, belli zaman sonra belli yerde, belli bir malı satın almaktır.
Semi İşitme, işitici olma. Allahü teâlânın sübûti sıfatlarındandır.
Senâ Övme, medhetme. Saygıyla övme.
Seneviyye Senelik gelirler.
Serâb Çölde, ışığın yansımasından, su gibi görünen hayâl.
Serdâr Askerin başı, Kumandanı.
Serir Taht.
Seriyye Düşman üzerine gönderilen beşyüz kişiyi aşmıyan süvâri bölüğü.
Setr Örtmek.
Setretmek Gizlemek, örtmek.
Settâr Fazlaca örten, çok kapatan. Kulların günahını örten Allahü teÂlânın sıfatlarından.
Sevâd Siyahlık, karartı. Yazı karalama, müsvedde. Şehrin dışındaki yerler.
Seyr Yürüme, yürüyüş, gitme, hareket.
Seyyâh Uyak yerlere gidip gelen, gezen.
Seyyid Efendi ağa, bey, ileri gelen.Hazreti Hüseyn'in torunları.
Seyyie Günah, suç, kabahat.
Sezâ Lâyık, yaraşır, uygun, münâsip.
Sıdk Doğruluk, gerçeklik, hakikat.
Sıddik Pek doğru, hiçbir zaman yalan söylemiyen, tasdik eden. Hazreti Ebû Bekr'in lakabı.
Sıfat-ı zâtiyye Allahü teâlânın zâtına mahsus sıfatlar.
Sıla-ı rahm Hısım, akrabâ ile ilişiği kesmeyip, ilişkinin devâm etmesi. Dinimizin emr ettiği hususlardan biridir.
Sır Tek kişinin bildiği, gizli tuttuğu şeyler.
Sırât Yol. Âhirette hesaptan sonra Cehennemin üzerine kurulacak köprü.
Sırat-ı müstekim Doğru yol. Allahü teâlânın beğendiği, râzı olduğu yol.
Siccin Zindan, hapishâne.
Sifâh Câhiliyye devrinde arada nikâh bağı olmadan kadın erkeğin bir arada yaşaması.
Sihir Büyü. Dinimizde büyük günahtır.
Sika Güvenilir. Emniyetli, i'timad edilir.
Sikke Basılmış para.
Silsile Zincir, birbirini ta'kib etme.
Silsilenâme Meşhûr kimselerin soy kütüğünü sıra hâlinde yazan kitap.
Sipâhi Osmanlılar zamânında atlı asker.
Sirâc Çerağı, ışık, kandil, meşâle.
Sirâyet Geçme, bulaşma, yayılma.
Siret Bir kimsenin ma'nevi hâlleri, ahlâk ve tavırları, huyu. Resûlullah efendimizin hayâtını anlatan kitaplar.
Sirkat Çalma, aşırma, hırsızlık.
Siyâkât Husûsi bir hat çeşidi.
Siyer Peygamberimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) hâl tercümesini anlatan kitaplar ve ilimler.
Sofi Tasavvufla uğraşan.
Sofiyye-i aliyye Yüksek İslâm âlimleri. Tasavvuf büyükleri.
Sohbet Görüşüp konuşma, âhirete âid mes'eleleri konuşma.
Sûfi Bkz. Sofi.
Sûhte Yanmış, tutuşmuş, yanık.
Suhuf Sahifeler.Semâvi dört büyük kitaptan başka gelen yüz kitap.
Sû-i zan Kötü zan.
Sûr Kıyâmet kopacağı zaman, İsrâfil'in (aleyhisselâm) üfleyeceği boru.
Sücûd Secde, namazda alnı, burnu yere koyma.
Süfli Aşağıda bulunan. Aşağıki, Alçak, bayağı, kıymetsiz, i'tibârsiz.
Sükûn Durma, hareket etmeme, kımıldanmama. Bir harfin harekesinin olmaması, sâkin hâli.
Sülehâ Sâlihler.
Sülûk etmek Bir yola girmek, nefsi yenmekle meşgûl olma. Tasavvuf yolunda ilerlemek.
Sülüs Üçte bir. Bir hat çeşidi.
Sünni Ehl-i sünnet İ'tikadında olan müslümanlar.
Sürûr Neş'e, sevinç. Sevinçli yer.
Sütûhi Kederli, sıkıntılı, yorgun beceriksiz.
Şâduman Sevinçli, memnun.
Şafak Güneşin doğmasından önceki alaca karanlık. Güneşin batmasından sonraki alaca karanlık.
Şâhid Gördüğü hâdiseyi mahkeme huzûrundayemin ve yazmakla da'vânın isbâtına yardım eden kimse.
Şaki Haydut, yol kesici. Cehennemlik olan.
Şakirt İlim öğrenen talebe.
Şârih Bir kitabı açıklayan.
Şark Yön. Güneşin doğduğu taraf.
Şa'şaa Parlaklık, parlama. Gösteriş zâhiri süs.
Şath Tasavvufta sekr hâlinde söylenen sözler.
Şâyi Duyulmuş, herkesce bilinen.
Şeb-i arus Düğün gecesi. Mevlânâ Celâleddin-i Rûmi'nin vefât ettiği gece.
Şecâat Yiğitlik, bahadırlık, cesâret, kahramanlık.
Şefâat Peygamberimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) diğer peygamberlerin ve Allahü teâlânın izin verdiği kimselerin kıyâ günü, günahı olan müslümanları Cehennemden kurtarması.
Şefkât Acıyarak, esirgeyerek sevme.
Şehâdet Gördüğü,bildiği bir hâdiseyi meydana çıkarmak için mahkeme huzûrunda söyleme. Şehit olarak ölmek. Şehitlik.
Şehid Vatan, din ve milletine hizmette ölenler.
Şehremini Osmanlı Devleti'nde, devlete âit binâların bakım ve tâmirâtına bakan kimse.
Şek Şüphe.
Şekâvet Bedbahtlık. Yaramazlık. Haydutluk eşkıyâlık.
Şemâtât Birinin başına gelen belâ ve kedere sevinme.
Şems Güneş.
Şerh Bir kitaba yapılan açıklama.
Şeri-at İslâmiyet.
Şerif Hazreti Hasen'in torunları. Şeref sâhibi.
Şerik Eş, ortak.
Şevk Şiddetli arzu, istek, heves.
Şeyh Yaşlı kimse. Doğru yolu göstermeğe yardımcı olan. Âlimlerin başı.
Şeyhayn Hazreti Ebû Bekr ve Hazreti Ömer (Radıylalâhü anhümâ) için veya İmâm-ı a'zam ve İmâm-ı EbûYûsuf için kullanılan ta'birdir.
Şeyh-ül-hadis Hadis âlimi.
Şeyh-ül İslâm Osmanlı Devleti'nde, mahkeme, medrese ve ilim tahsil eden talabelerin din işlerine bakan en yüksek dini makamdaki kimse.
Şiar Alâmet, nişân, eser, belirti.
Şikâyet Kendi hâlinden veya başına gelen bir sıkıntıdan sızlanma, yakınma.
Şirk Eş koşma, Küfr. Allahü teâlâya eş koşmak.
Şûrâ Konuşma yeri, meclis, danışma kurulu.
Şükr Verilen ni'metleri yerli yerinde kullanma.
Şükûk Şekler, şüpheler, zanlar.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #17 : 26 Eylül 2009, 23:12:55 »
-- T --

Taahhüt Üzerine alma, söz verme.
Taam Aş, yemek
Tâat İbâdet, Allahü teâlânın beğendiği şeyler.
Tabasbus Alçakça yalvarma, yaltaklanma.
Tabiatcılar Dünyâ büyle gelmiş böyle gider diye inananlar. Dehriler. hiç bir dine inanmayanlar.
Tabib-i Hâzık Müslüman, mütehassıs doktor.
Tâbiin Eshâb-ı kirâmdan birini gören müslüman.
Tabut Ölen insanın içine konduğu tahta sandık.
Ta'dil Bkz. Cerh ve ta'dil.
Ta'dil-i erkân Namazın rukû ve secdelerinde dik durmak.
Tafdil Birini diğerlerinden üstün ve değerli tutma.
Tâhir Temiz. Abdest ve guslü bozan şeylerden arınmış olan.
Tahkik Bir şeyin hakikatını arama, doğru olup, olmadığını araştırma.
Tahmid Şükür etme, hamd etme.
Tahrir Yazma. Ders verme.
Tahsisat Bir kurum veya kuruluşta çalışanlara ta'yin edilen yardım ve masraflar.
Tahvil Değiştirme, değiştirilme, döndürme, borç senedi.
Tâib Tövbe eden, tövbekâr.
Takdir Beğenme, değer biçme, değer verme. Ezelde Allahü teâlânın olmasını istediği şeyler. Kader.
Taklid Başkasının sözünü, delilini araştırmadan kabûl etmek Müctehid olmayanın dört mezhebden birini taklid etmesi lâzımdır.
Takrir Yerini bulma, ders anlatma, ta'rif etme.
Takriz Bir eseri, manzum veya nesir yazı ile övme.
Takvâ Haramları işlemekten sakınmak.
Talâk Boşama. Bağlı bir şeyi çözme.
Tâlib İsteyen, istekli. talebe.
Ta'likât Şerh, açıklama şeklinde yazılan yazılar.
Tama Aç gözlülük, dünyâ malı hırsı.
Tamahkâr Hırs ve tamah eden, açgözlü, doymaz. Mal ve parayı çok seven. Cimri.
Tasadduk Sadaka verme.
Tasallut Birini son derece rahatsız etme.
Tarikat Yol, meslek. İnsanları olgunlaştırmak, yükseltmek için tasavvuf âlimlerinin ta'kib ettiği yol.
Tâ'ûn Vebâ hastalığı.
Ta'viz Nazar, büyü gibi hastalıklara karşı, Resûlullahdan (Sallallâhü aleyhi ve sellem) gelen duâlar ile Rukye yapmağa denir.
Tavsif Niteliklerini anlatma, sayıp dökme, ta'rif etme.
Tayyib İyi, hoş, güzel, hoş söz.
Tayyibât İyi işler, güzel işler, hareketler.
Tayy-i mekân Bir anda çeşitli uzak yerlere gidebilme.
Tazarru Kendini alçaltarak, hor ve hakir görerek gönül alçaklığı ile Allahü teâlâya yalvarma.
Ta'zir İslâmiyette, edeblendirmek için verilen cezâ.
Ta'ziye Bir akrabâsı ölene teselli verme.
Teaccüb Şaşakalma, hayran olma, hayrette kalma.
Tebdil-i kıyâfet Kılık, kıyâfetini değiştirme başka kıyafete girme.
Tebe-i Tâbiin Tâbiinden birini gören müslüman.
Teberri Allahü teâlânın düşmanlarından uzak durmak, sevmemek.
Teberru Zorlamadan kendi isteği ile bağışta bulunma.
Teberrüken Bereketlenmek için.
Tebzir Dağıtma, serpme. Malı, İslâmiyetin ve mürüvvetin uygun görmediği yerlere dağıtma. İsrâf.
Tecdid-i imân Tecdidi imân duâsı okuma. İmânını gideren söz ve işe tövbe ederek, imânı yenileme
Tecrid Bir tarafda tutma, ayırma. Kalbden ve akıldan dünyâ düşüncelerini çıkararak gönlünü yanlız Allahü teâlâya verme.
Tecvid Kur'ân-ı kerimi harflerin çıkış yerlerine, uzatma ve kısaltmalarda dikkat ederek okuma.
Tedricen Derece, derece, azar ,azar, yavaş yavaş.
Tedris Ders verme, ders öğretme.
Tedvin Dağınık hâlde bulunan şiirleri toplayıp bir divan meydana getirme.
Tedvir Çevirme, döndürme, yuvarlak dâire hâline çevirme.
Teenni Yavaş gitme, yavaş hareket etme, gecikme.
Tefekkür Düşünme, zihin yorma. Âhiret hâllerini düşünme.
Tefsir Kelâm-ı ilâhiden, murâd-ı ilâhiyi anlama.
Tefviz Bir işi birine verme, birinin sorumluluğuna bırakma. Allahü teâlâya havâle etme.
Teganni Nağme ile okuma. Mûsiki perdelerine uyarak okuma. Teganni ile ezân ve Kur'ân-ı kerim okumak günahtır.
Teheccüd Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra kılınan namaza denir.
Tehevvür Öfke ve hırsla saldırma. Sonunu düşünmeden bir işe saldırma.
Tehlil ''Lâ ilâhe illAllah''ı söyleme.
Tekâüd Yaşlılık veya sakatlık sebebi ile maaşının bir kısmı ile hizmetten ayrılma. Emekliye ayrılma.
Tekebbür Kibirlenme.
Tekeffül Birine kefil olma, kefâlet verme, üstüne alma.
Tekfin Ölüyü kefene sarma, kefenleme.
Te'kid Sağlamlaştırma, kuvvetlendirme.
Tekvin Var etme, yaratma, hâsıl etme. Allahü teâlânın sübûti sıfatlarındandır.
Tekzib Yalanlama, yalan olduğunu söyleme.
Telfik Birleştirme, kolaylıkları toplayarak bir araya getirme. Dört mezhebi birleştirmek câiz değildir.
Telhis Özetleme. Teferruatlı olarak yazılmış bir şeyin mühim olan yerlerini alıp, özet hâlinde ifâde etme.
Telkin Ölen kimse gömüldükten sonra, kabir suâl ve cevaplarını mezârın başında sesli söyleme.
Telmih Söz arasında kastedilen bir şeyi ma'nâlı olarak söyleme, Açık söyleme. İmâlı konuşma.
Temenni Dileme, arzu, istek.
Temettû Kâr etme, kazanma. Bir malı kullanma.
Temkin İhtiyat, tedbir.
Tenâkuz Çelişki, zıddiyet.
Terâcim Tercümeler, hayat hikâyeleri.
Terâvih Ramazân-ı şerif ayında yatsının son sünneti ile vitr arasında kılınan yirmi rek'atlık namaz.
Terceme-i hâl Hâl tercümesi.
Tereke Ölen kimsenin bıraktığı mirâs malı.
Tertib sâhibi Kazâya kalan namaz sayısı beşe kadar olan kimse, böyle olan kimse namazlarını sıra ile kılar.
Terviye günü İbrâhim aleyhisselâmın İsmâil aleyhisselâmı kurban etmek vâ'dini yerine getirmek için rü'yâyı ilk gördüğü kurban bayramı gecesinden iki gün evvelki gece.
Teslim Kendini Allahü teâlânın irâdesine bırakma.
Tesvih Sebepsiz geciktirme, atlatma.
Teşrih Açma, yayılma, şerhetme.
Teşyi Uğurlama.
Tevâdu Dünyâ rütbelerinde kendinden aşağı olanlara büyüklük göstermemek. Alçak gönüllülük
Tevazu Bkz. Tevâdu.
Tevcih Çevirme, yöneltme, döndürme, söz atma.
Tevdi Bırakma, emânet etme. Vedâlaşma.
Tevekkül Kalbin, Allahü teâlâya inanması, i'timad etmesi, güvenmesi, onun ile rahat etmesidir.
Tevessül Peygamberimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) veya büyüklerden birini vesile ederek Allahü teâlâya yalvarma. Vesile ettiği kimsenin şefâatını istemek.
Tevfik Allahü teâlânın yardımına kavuşma..
Tevhid Allahü teâlânın birliğine inanma.
Tevsik Sağlamlaştırma, sağlamlaştırılma. Bir hâdisenin doğruluğunu belge ile isbât etme.
Teyemmüm Su bulunmayan yerlerde abdest yerine pak toprak ile elleri, kolları, yüzü niyet ederek mesh etmek.
Tezekkür Ölümü düşünme, hatıra getirme.
Tezellül kendini hor ve hakir gösterme, alçalma, küçülme.
Tezhib Altın ile süsleme.
Tezkiye Kalbin temizlenmesi.
Tılsım Sihir, büyü.
Tımar Osmanlı Devleti'nde sipâhilere verilen mülk.
Tilâvet Tecvid ile Kur'ân-ı kerimi okumak.
Tövbe-i nâsuh İşlediği bütün günahlara bir daha işlememek üzere tövbe etme, pişmân olma.
Töhmet Suçlama, birine isnâd olunan suç, işlendiği sanılan fakat gerçekte meydana çıkmamış olan suç.
Tûbâ ağacı Cennette bulunan, kökü yukarıda dalları aşağıya doğru olan ağaç.
Tûğrâ pâdişâhların mühürü.
Tuğyân Taşma, taşkınlık, azgınlık.Allahü teâlânın emirlerine aykırı hareket etme.
Tûl-i emel Uzun emel, hiç ölmeyecekmiş gibi uzun zaman sonra olacak şeyleri düşünme. Dünyâ malına düşkün olma.
Tumâninet Namazda, kırâatde, rükûda, secdelerde, kavmede, celsede ve diğer yerlerde a'zâların hareketsiz durması.
Türbe Büyüklerin ve âlim zâtların mezârları üzerine yapılan binâ.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #18 : 26 Eylül 2009, 23:13:29 »
-- U --

Ubbâd Âbidler.
Ubûdiyyet Kulluk, kölelik, samimi bağlılık.
Ucb kibir.Kendini beğenmişlik. Yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek bunlarla övünmek.
Ufk-i Şer-i Güneşin ortasının dünyâya dik olduğu noktadan doğu ucunun ayrılması.
Uhrevi Âhiretle ilgili. Âhirete âit.
Ukbâ Âhiret.
Ukde Düğüm, hâlledilmesi zor mes'ele, iş.
Ukûbet Cezâ.Cezâlandırma, eziyet, işkence.
Ulemâ Âlimler.
Ulûfe Osmanlılar döneminde askere üç ayda bir dağıtılan maaş.
Ulvi Yüksek, yüce, ulu.
Umre Bkz..Ömre.
Urûz Altın ve gümüşten başka canlı ve cansız her çeşit mal ev para.
Usturlâb Eskiden gök cisimlerini incelemede kullanılan âlet.
Usûl-i hadis Hadis ilminin dayandığı prensipler, hadis metodolojisi.
Uşr Topraktan alınan mahsûlün zekâtı. Bkz. Öşr.
Uzlet Din ve dünyâ için zarûri vazifelerden başka insanlar arasına karışmamak.
Ücret Emeğe karşılık verilen para, mal.
Üç aylar Receb, Şa'ban ve Ramazân-ı şerif ayları. Receb Alahü teâlânın ayı, Şa'ban Peygamber efendimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) ayı, Ramazân-ı şerif de ümmet-i Muhammed'in ayıdır.
Üdebâ Edipler.
Ülfet Dostluk, yakınlık peydâh etme.
Ümerâ Emirler, beyler, kumandanlar.
Ümidvâr Uman, ümitli olan.
Ümmet Bir peygambere (aleyhisselâm) inananlar.Bir dille konuşan insanların hepsi.
Ümmi Okuması-yazması olmayan.
Ümm-ül-habâis Şarap, içki.
Ümm-ül-kitâb Ezeli olan Kelâm-ı ilâhinin ismidir.
Ümm-ül-kura Mekke-i mükerreme.
Ümm-ül Kur'ân Fâtiha-i şerife.
Ümmehât-ül-
mü'mi-nin Peygamber efendimizin (Sallallâhü aleyhi ve sellem) refikaları, hanımları. Bunlar; ''Hadicet-ül-kübrâ, Sevde bintü Zem'a, Aişe bintü Ebi Bekr, Hafsa bintü Ömer-ül-Fârûk, Zeyneb bintü Cahş, Zeyneb bintü Hüzeyme, Remle bintü Ebi Süfyân, Cüveyriyye bintü Hâris, Safiyye bintü Hayy, Ümmü Seleme, Meymûne bintü Hâris, Mâriyet-ül-Kıbtiyye'' dir. (Radıyallâhü anhünne)
Ünsiyet Alışkanlık, ülfet, dostluk.
Ünvân Kitap, mecmûa, makâle başlığı. Ad, isim, lakab.
Üslûb Tarz, yol, biçim, usül. İfâde yolu.
Üstâd Muallim, öğretmen. Usta, sanatkar. Bir ilim yada sanat alanında üstün yeri olan kimse.Ünüversite profesörü.

Çevrimdışı kardelen

  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: Hatay / İskenderun
  • 3198
  • +238/-0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dini terimler sözlüğü
« Yanıtla #19 : 26 Eylül 2009, 23:14:39 »
-- V --

Vâcib Terki câiz olmayan,yapılması gerekli. Şüpheli delil ile Allahü teâlâ tarafından bildirilen farz derecesine yakın olan emirler.Meselâ, vitir namazı kılmak, Ramazân-ı şerif bayramında fıtra vermek.
Va'd ve vaid Söz verme, üstüne alma. Bir şey vereceğini peşin olarak söyleme. Allahü teâlânın Cennet ile va'di, Cehennem ile vaidi.
Vahdâniyet Allahü teâlânın zâtında ve sıfatında şeriki ve naziri olmamak.
Vahdet Birlik, bir ve tek olma.
Vakur Ağır, temkinli, vakarlı.
Varak Yaprak. Yazma eserlerde sahifenin ön ve arkası.
Vârid Gelen, ulaşan, kavuşan. Bir mes'ele.
Vâris Ölen kimsenin malından hisse almağa hakkı olanlar.
Vasf etmek Bir kimsenin veya şeyin taşıdığı hâl ve sıfatları söylemek.
Vâsıta İki şey arasında aracı ve bağ olan kimse.
Vasi Ölen bir kimsenin vasiyetini yerine getirmekle vazifeli olan; yetimlerin mallarını, idâre etmekle vazifeli olan kimse. Onu besleyip, büyüten, terbiye eden.
Vasiyet Bir kimsenin ölümünden sonra yapılmasını istediği şeyler hakkında sağlığında verdiği emir ve ısmarlamaları.
Va'z Nasihat, öğüt. Dinimizin imân, i'tikad, emir ve yasaklarını bildirme.
Vazife Bir kimsenin yapmak mecbûriyetinde olduğu iş.
Vech Yüz, çehre, surat. Sebep, vesile, vâsıta.
Vedia Saklanmak üzere emânet olarak bırakılan şey.
Vefâ Sözde durma, borcu yerine getirme ve ödeme.
Vehbi Allahü teâlânın bağış ve ihsânı sonucu olan, Allah vergisi.
Vehm Hayâl. Gerçekte olmayıp, var olduğu kabûl edilen kuruntu.
Vekâr Ağırbaşlılık, olgunluk.
Velâyet Tasavvufta yüksek dereceye çıkmış olan âlimin hâl ve sıfatı.
Veli Allahü teâlânın sevgili kulu. Sâhip. Ni'met sâhibi. Çocuğunun işlerinden mes'ud olan kimse.
Velime Düğün ziyâfeti.
Veliyy-i kâmil Dinimizin bütün ilimlerinde yetişmiş; tasavvuf derecelerinde, irşâd makâmına ulaşmış kimse.
Verâ Dinimizde şüpheli olan şeylerden sakınmağa denir.
Verâset Bir kimsenin ölümünden sonra mallarına vâris olma hakkı.
Vesk Altmış sa' (Bir sa'4200 gram sudur.) bir deve yükü buğday.
Vesvese Şüphe, tereddüt, kuruntu, lüzumsuz düşünme.
Vetr Tek, yanlız, Arefe günü.
Veyl Cehennemde bir çukur ismi.
Vezir-i a'zam Baş vezir, şimdiki başbakan. Padişahın birinci yardımcısı.
Vezn Tartı, tarma.
Vicdân Kalb, his, merhamet, insaf gibi hasletler.
Vilâyet İl. Evliyâlık. Vâlinin idâresindeki yer.
Vird Belirli zamanlarda okunması âdet edinilen âyet-i kerimeler, hadis-i şerif, duâ, tesbih.
Vukûf Vâkif olma, öğrenme, anlama, haberi olma.
Vuslat Sevenin sevdiğine kavuşması.
Vuzûh Açık ve belli olma, şerhe, açıklamaya ihtiyaç kalmayacak şekilde açık olma.
Vükelâ Vekiller.
Vüzerâ Vezirler.