Sadakat ve İtaat

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Sadakat ve İtaat
« : 16 Mayıs 2009, 18:33:11 »
Sadakat ve İtaat   
Kuran'da, insan modelleri çeşitli şekillerde, pek çok detay verilerek tarif edilir. İnkarcıların taşıdığı tüm kötü ahlak özellikleri, tüm karakter bozuklukları anlatılır. Buna karşın, müminlerin de son derece kapsamlı bir tarifi yapılır. Allah'ın ruhunu taşıyan, O'na yönelen ve O'na itaat eden müminlerin Kuran'da sayılan tüm özellikleri yüksek bir ahlak ve karaktere dayanır.

İnkarcıların ve müminlerin tarifine baktığımızda, iki tarafın da birbirine tamamen zıt özellikler taşıdığını görürüz. Örneğin, müminler samimi ve güvenilirdir, inkarcılar ise samimiyetsiz ve son derece içten pazarlıklı bir yapıya sahiptirler. Müminler mütevazi, cesur, fedakar iken, inkarcılar kibirli, korkak ve bencildirler.

Müminler ve inkarcılar arasındaki bu büyük farklardan biri de sadakat konusundadır. İnkarcılar asla gerçek bir sadakate sahip olamazlar: Kıstas olarak yalnızca kendi çıkarlarını seçtikleri için, bu çıkarlar uğruna kolaylıkla sevdiklerini söyledikleri insanları (dostlarını, yakınlarını) aldatabilirler. Doğru olduğunu bildikleri bir yoldan kolaylıkla geri dönebilirler.

Oysa müminler tamamen farklıdırlar. Onların kıstası kendi küçük çıkarları değil, Allah rızasıdır. Tüm tavırlarını Allah'ın istediği şekilde düzenlerler. Bu nedenle de sevdiklerini (yani diğer müminleri) basit hesaplar uğruna yüzüstü bırakmaları ya da bir zorluk nedeniyle doğru bildikleri yoldan dönmeleri sözkonusu değildir. Müminlere ve özellikle de peygambere ya da lider konumundaki mümine karşı büyük bir sadakatle bağlıdırlar. Allah müminlerin sadakatini şöyle tarif eder:

Müminlerden öyle erkek -adamlar vardır ki- Allah ile yaptıkları ahide sadakat gösterdiler; böylece onlardan kimi adağını gerçekleştirdi, kimi beklemektedir. Onlar hiçbir değiştirme ile (sözlerini) değiştirmediler. (Ahzab Suresi, 23)

Sadakat müminleri birarada tutar. Kararlılığın önemli bir göstergesi olan bu özellik, gevşek yapının oluşmasına engel teşkil eden mümin özelliklerinden biridir. Sadakatte gösterilecek ufak bir gevşeklik, kişinin kendisine olan saygısını kaybettirir. Kendisine saygısını kaybeden bir kişi ise gittikçe daha da kötü bir duruma doğru ilerler. Bu durumdaki bir kişi, zincirleme bir şekilde müşrik, münafık ve dinsizlik boyutlarına inebilir. Çünkü yapılan bir sadakatsizlik ardından çok büyük sonuçlar doğurmaktadır. Sadakatsizlik yapan bir kişi, ilk önce bu hareketini müminlerden gizli tutmaya çalışarak sahtekarlık boyutuna girer. Birbirini izleyen yalanlarla müminleri aldatmak için uğraşmaya başlar. Bu durumu yeni yalanlar takip eder ve kişi müminleri aldatabildiği hissine kapılarak farklı bir yaşam tarzını benimsemeye başlar. Bu yaşam tarzı olabildiğince müminlerden kopuk, onlara sevgi duymayan sadece müminlerden faydalanabilmeye dayanan bir yaşam tarzıdır. Bu, kişinin Allah rızasını değil insanların rızasını alabildiğince gözettiği ve onlar karşısındaki itibarını kendi aklınca kurtarabilmek gayesiyle yalanlara sığındığı zavallılık durumudur. Bu zavallılık durumunun ardından müminler tarafından farkedilip yalanları teker teker ortaya çıkmaya başlayan kişi, münafıklık noktasına doğru adım adım ilerler. Sadakatsizliğine mazeretlerle çıkış noktaları bulmaya çalışarak kendini temize çıkarmaya uğraşır. Kendini temize çıkarma uğraşı müminlerden ayrılıp müşrik, münafık ve dinsizlerle ittifaka gidebilme noktasına kadar kişiyi götürür.

Burada sıraladığımız unsurlar küçük zannedilen sadakatsizliklerin nasıl büyüyerek kişiyi müminlikten dinsizliğe sürüklediğini göstermek açısından çarpıcı niteliktedir. Sadık müminler ise sadakatlerini ölünceye dek sürdürerek kararlılıklarını ve itaatlerini gösterirler. Çünkü müminlerin bu sadakati gerçekte Allah'a karşı olan sadakatleridir. Sadakatsizlik yapan kişi bu hareketini müminlere karşı değil Allah'a karşı yapar. Sadakat ve itaat yalnızca Allah'adır. Kuran'da bu mantık açıkça ortaya konmaktadır:

Kim Resul'e itaat ederse, gerçekte Allah'a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse, Biz seni onların üzerine koruyucu göndermedik. (Nisa Suresi, 80)

Sadakat, bir müminin en hassas olması gereken konulardan biridir. Kuran'da, peygamberle birlikte mücadeleden kaçmaya yeltenen münafıklardan söz edilirken, onların daha önceden sadakat göstereceklerine dair yemin etmiş oldukları söylenir ve bu yeminin ağır bir sorumluluk olduğu bildirilir:

Oysa andolsun, daha önce "arkalarını dönüp kaçmayacaklarına" dair Allah'a söz vermişlerdi; Allah'a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur. (Ahzab Suresi, 15)

Allah'a verilen sadakat sözü, ağır bir sorumluluktur. Bu nedenle de Allah müminlere şöyle emreder:

Allah'ın ahdini ucuz bir değere karşılık satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır. (Nahl Suresi, 95)

Kuşkusuz sadakatin en açık göstergesi itaattir. İtaat, pek çok Kuran ayetinde emredilen son derece önemli bir ibadettir. Ayetlerin bildirdiğine göre itaat, hem Allah'tan gelecek rahmet ve merhametin, hem cennetin, hem de inkarcılara karşı kazanılacak başarının anahtarıdır:

Allah'a ve elçisine itaat edin, ki merhamet olunasınız. (Al-i İmran Suresi, 132)

Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve elçisine itaat ederse, onu altından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur. (Nisa Suresi, 13)

Ey iman edenler, Allah'a itaat edin; elçiye itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Eğer bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz, artık onu Allah'a ve elçisine döndürün. Şayet Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız. Bu, hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (Nisa Suresi, 59)

Biz elçilerden hiç kimseyi ancak Allah'ın izniyle kendisine itaat edilmesinden başka bir şeyle göndermedik. Onlar kendi nefislerine zulmettiklerinde şayet sana gelip Allah'tan bağışlama dileselerdi ve elçi de onlar için bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tevbeleri kabul eden, esirgeyen olarak bulurlardı. Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. (Nisa Suresi, 64-65)

Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, doğrular (ve doğrulayanlar), şehitler ve salihlerle beraberdir. Ne iyi arkadaştır onlar? (Nisa Suresi, 69)

İtaatin her türlü şartta, her türlü zorlukta kayıtsız-şartsız uygulanması gerekir. Küçük bir takım zorluklara göğüs gererek yapılan itaat belki münafıklar tarafından da gösterilebilir; oysa zorluk ve sıkıntıya rağmen ortaya konan itaat, müminlere hastır. Kuran'da peygamber dönemindeki münafıkların Allah yolunda girişilecek mücadeleyi zor görerek geride kaldıkları bildirilir. Ancak eğer "yakın bir yarar ve orta bir sefer" olsa; geleceklerdir:

Hafif ve ağır savaşa kuşanıp çıkın ve Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edin. Eğer bilirseniz; bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı; onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (Tevbe Suresi, 41-42)

Müminin sahip olduğu en önemli özelliklerden biri, itaatini her durumda korumasıdır. Kuran'da, bu konuda gerçek müminlerle ikiyüzlüler (münafıklar) arasındaki fark şöyle bildirilmektedir:

Onlar derler ki: "Allah'a ve elçisine iman ettik ve itaat ettik" sonra bunun ardından onlardan bir grup sırt çevirir. Bunlar iman etmiş değildirler.

Aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, onlardan bir grup yüz çevirir.

Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler.

Bunların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa kuşkuya mı kapıldılar? Yoksa Allah'ın ve elçisinin kendilerine karşı haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zalim kimselerdir.

Aralarında hükmetmesi için, Allah'a ve elçisine çağrıldıkları zaman mümin olanların sözü: "İşittik ve itaat ettik" demeleridir. İşte felaha kavuşanlar bunlardır.

Kim Allah'a ve Resulü'ne itaat ederse ve Allah'tan korkup O'ndan sakınırsa, işte 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenler bunlardır.

Yeminlerinin olanca gücüyle Allah'a and içtiler; eğer sen onlara emredersen (savaşa) çıkacaklar diye. De ki: "And içmeyin, bu bilinen (örf üzere) bir itaattir. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır."

De ki: "Allah'a itaat edin, Resul'e itaat edin. Eğer yine yüz çevirirseniz, artık onun (peygamberin) sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, hidayet bulmuş olursunuz. Elçiye düşen, apaçık bir tebliğden başkası değildir." (Nur Suresi, 47-54)

Elçiye gösterilecek olan bu itaat, içten gelerek yapılacaktır. Mümin, elçinin verdiği kararın doğru olduğuna kesin olarak kanaat getirmeli ve itaatinde hiçbir şüphe ya da kuruntu duymamalıdır. Bu son derece önemli bir konudur. Çünkü aksi bir tavır, yani gönülsüz bir itaat, Kuran'da imansızlık göstergesi olarak tarif edilmektedir:

Hayır öyle değil; Rabbine andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar. (Nisa Suresi, 65)

İtaat, insanın Allah'a iman ettiğinin ve O'na kul olmayı kabul ettiğinin en açık göstergesidir. İnsanı ebedi kurtuluşa kavuşturacak olan da ancak itaattir. Çünkü, "ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'a ve Resulü'ne icabet edin" hükmüne göre, Resul ya da Emir, müminleri kendilerine "hayat verecek", kendilerini kurtaracak şeylere çağırmaktadırlar. (Enfal Suresi, 24) Bir başka ayet, Resul'ün müminleri kurtuluşa, özgürlüğe, ferahlığa çağırdığını ve ancak kötülükten alıkoyduğunu haber vermektedir:

Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır. (Araf Suresi, 157)

Müminlerin inkarcılara karşı başarı kazanması da Resul ve Emir sahiplerine olan itaatlerine bağlıdır. Eğer itaat ederlerse Allah müminleri destekler ve onlara başarı verir. Ancak bunun tersi de geçerlidir. Eğer müminler emre itaat etmezlerse, inkarcılar karşısında güç kaybederler. Aşağıdaki ayet, peygamber döneminde müminlerin yaşadığı bu tür bir olayı anlatmaktadır:

Andolsun, Allah size verdiği sözünde sadık kaldı; siz O'nun izniyle onları (inkarcıları) kırıp-geçiriyordunuz. Öyle ki sevdiğiniz (zafer)i size gösterdikten sonra, siz yılgınlık gösterdiniz, isyan ettiniz ve emir hakkında çekiştiniz. Sizden kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra (Allah) denemek için sizi ondan çevirdi. Ama (yine de) sizi bağışladı. Allah müminlere karşı fazl (ve ihsan) sahibi olandır. (Al-i İmran Suresi, 152)

Kurtuluş ancak itaatle olur. İtaat etmeyen, Resul'den, Emir sahiplerinden ya da müminlerden ayrı bir yola sapan kimsenin varacağı yer ise, Kuran'ın hükmüne göre, cehennemdir:

Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!.. (Nisa Suresi, 115)

(Anonim)