Tanrı yeryüzünü yarattığında:
Ne bir çiçek, ne de doğanın rengini aldığı bir tek yeşil varmış.
Gözlerin görebildiği sonsuz bir kuraklık,
Suya susamış bir Toprak Ana varmış.
Yeryüzü mutsuz, verimsiz,ne yapacağını bilmez bir haldeymiş.
Varlığının anlamını çözmeye çalışıyor ama,
Bir türlü adlandıramıyormuş..
Zamanın ne olduğunu bilmeden, uzun bir zaman geçirmiş.
Bu yalnızlık çekilir gibi değilmiş,
Bir düşünün yalnız insanın çaresizliğini,işte aynı o sancı gibiymiş..
Yalvarmış Tanrı'ya bir dost istemiş.
Yaradan, Toprak Ana'nın bu içten yakarışı karşısında,
Yağmuru yaratmış.
Yağmur, Toprak Ana'nın yüreğine
Öyle derinden işlemiş, O'nu öyle sevmiş ki,
Yağmur'a olan sevgisini göstermek için:
Bağrında sakladığı eşsiz güzellikte,
Rengarenk çiçeği O'nunla paylaşmak istemiş.
Yağmur bu armağan karşısında çok sevinmiş.
Zamanla dostlukları güçlenmiş,
Toprak Ana ile Yağmur bir bütün olmuşlar.
Ama artık Güneş'te varlığını göstermek istiyormuş,
Yağmur üzülse de,Güneş'e hak vermiş.
Uzun bir süre Yağmur, Toprak Ana'yı görmeye gelememiş..
Bunun üzerine Toprak Ana'nın bağrındaki
Çiçekler solmaya, kurumaya başlamış,
Her yaprak dökülüşünde üzülüyor,
Gökyüzünden gelecek yalnızlığını,susuzluğunu
Giderecek olan dostu Yağmur'u bekler olmuş.
Yağmur, yeryüzüne döndüğünde bir de ne görsün?
Toprak Ana'nın üzerindeki
O güzelim renkler,o canlılık yok olmuş.
Yağmur kendini suçluyor,çok üzülüyormuş.
Söz vermiş dostuna artık daha sık gelecekmiş.
Sözünde de durmuş,
Toprak Ana coşmuş; Yağmur çağlamış derken:
Dereler gölleri; Göller nehirleri;
Nehirler denizleri; denizler okyanusları oluşturmuş.
Yağmur geçtiği her yerde izlerini bırakmış.
Yeni yerler görmüş, yeni şeyler keşfetmiş.
Kendine geçiş yolları ararken, Toprak Ana ikiye ayrılmış:
Yol olmuş yollar büyüyüp vadi olmuş,
Vadiler çoğalmış,ovalar olmuş....
Aralarında hiç bitmeyecek bir sevgi oluşmuş.
Sevgilisi Yağmur gökyüzüne sığamamış
Çoğalmış, çağlamış deniz olmuş...
Toprak Ana'dan uzaklaşmış
Anlattıklarına göre koskoca bir maviymiş artık..
O'nu göremiyor ama sevgisini hep hissediyormuş.
Artık dünyada hayat başlamış,
Toprak Ana belki yarimi görürüm diye,
Kendini zorladıkça zorlamış,
Yükselmiş yükselmiş ve dağları oluşturmuş,
Dağ artık yalnızmış,
Kendini kuşların cıvıltılarıyla avutuyormuş,
Bir de eteklerindeki çiçeklerle..
Yine de aklı hep sevdiğindeymiş.
Birgün alaca güzel bir kuş
Dağ'a, Deniz'den selam getirmiş,
Dağ buna çok sevinmiş,
Alaca kuş Deniz'in, Dağ'a bir de hediyesi olduğunu söylemiş,
Gagasınındaki tohumu dağın eteklerine bırakmış,
Ve zarifçe süzülerek oradan uzaklaşmış,
Dağ bu hediyenin ne olduğunu anlayamamış,
Ama yine de ona canı gibi bakıyormuş,
Dağ bir sabah uyandığında,
Korkudan ne yapacağını bilemez durumdaki ağaç fidesini görmüş.
Dağın yüreğini koca bir mutluluk kaplamış
Fidecik Dağ'ın koca yüreğini dolduruvermiş.
Dağ kısa bir zamanda Fideciği o kadar çok sevmiş ki,
Fideciğin beli incinmesin diye,rüzgara geçit vermez olmuş.
Fidecik de Heybetli Dağ'ı çok sevmiş,
O'nun anlattıklaarını büyük bir merak ve heyecanla dinliyormuş.
Fidecik günden güne büyüyor güzelleşiyormuş,
Dağ, O'nun bu gelişimini hayretle karşılıyormuş,
Sonra insanoğlu gelmiş dünyaya,
Dağ pek güvenmemiş bu yeni varlıklara,
Ama zamanla alışmış,
İyi davranıyorlarmış Küçük Fide'ye,
Bu da Dağ için yeterliymiş zaten,
İnsanoğlu zamanla çoğalmış,
Küçük Fide'ye yeni arkadaşlar gelmiş,
Ama Küçük Fide yine de Heybetli Dağ'ı daha çok seviyormuş.
İnsanoğlu çoğaldıkça ihtiyaçları artmış,
Ellerindeki yetmemeye başlamış,
Doyumsuz olmuş,
Hatta bazen ihtiyaç duymadıkları halde,
Doğanın onlara bahşettiklerini fazla fazla kullanmaya başlamışlar
Dağ buna çok üzülüyormuş,
Bu varlıkların doyumsuzluğuna,
Ellerindekinin değerini anlamamalarına,
Hırsları uğruna herşeyi hiçe saymalarına şaşıyordu...
Heybetli Dağ birgün, Küçük Fide'nin feryatlarıyla uyandı,
Ne olduğunu anlamaya çalıışırken,
Küçük Fide'nin çevresinde iki kişinin olduğunu,
Ve ellerinde daha önce hiç görmediği,
Fakat Küçük Fide'nin canını yaktığını belli olan bir nesneyle,
Küçük Fide'nin gövdesini, minik ruhundan ayırmaya çalışıyorlardı,
Küçük Fide'nin gitgide sesi kısılıyormuş,
Dağ ne yapacağını şaşırmış,
Bu dünyadaki tek varlığını korumalıymış, ama nasıl?
Dağ çok çabalamış sesini duyurmak için,uğraşmış
Ama nafile Küçük Fide'nin sesi gelmiyormuş artık
Dağ içinde birşeylerin koptuğunu hissetmiş,
İlk ddefa bu kadar çok acı çekiyormuş,
Daha önce hiç hissetmediği bir duyguyla dolup taşmış,
Nefret ediyormuş insanoğlundan,
Küçük Fide'ye bakakalmış,bunun intikamını alacağını haykırmış,
Ağlamaya başlamış,
Dağ'ın gözyaşları, insanlar için sonun bir habercisiymiş,
Çünkü Dağ'ın gözyaşları, Fide'nin sevgisi kadar sıcak,
Fide'nin acısı kadar yakıcıymış.
Dağ o kadar çok ağlamış ki,
Çevrede yaşayan insanların barındıkları yerlere kadar ulaşmış gözyaşları,
Dağ farkında olmadan intikamını almış,
Gözyaşlarından dolayı binlerce insan ölmüş,
Kalanlar dağın çektiği acıyı çekmişler,
Ama Küçük Fide ne zaman aklına gelse,
Hemen ağlamaya başlıyormuş Dağ,
İnsanoğlu Dağ'a 'acımasız' anlamına gelen 'Vezüv' adını verdiler.
Ve ellerindekinin değerini bilmemeye,
Sevginin ne olduğunu anlamamaya devam ettiler... ggüüll ggüüll ggüüll
(27,12,04/TRABZON)