Allah selâmet versin, iyi bilir, Mazhar`ın anlattığı çok güzel bir hikâye var. Mevlâna `dan naklen anlatır;
Adamın biri görmüş sırtına dövme yaptırmışları, heveslenmiş, aslan dövmesi yaptırmağa gitmiş...
- Bana da, demiş, aslan dövmesi yap!..
- Peki, demiş dövmeci; benim mesleğim dövme yapmaktır.. Gel, otur dövmeyi yapayım..
Dövmeci başlamış iğneyi batırmağa..
- Ayy! Ayy! diye başlamış bağırmağa adam...
- Ne yapıyorsun arkadaş; canım çok yanıyor!..
- Aslanın yelesini yapıyorum" demiş.
- Aman, demiş, yelesini yapma, başka yerini yap!..
Dövmeci başlamış bu sefer sırtının başka yerlerine iğneleri batırmağa.. Adam gene bağırmağa başlamış:
- Aman, dur! Yapma, çok acıyor, neresini yapıyorsun?
- Aslanın pençesini yapıyorum...
- Aman pençesini de bırak, başka yerini yap!.
Dövmeci gene başlamış iğneleri batırmaya..
Bu defa gene bağırmış adam:
- Yine neresini yapıyorsun aslanın?.. demiş.
- Kuyruğunu!..
"Ben vazgeçtim kardeşim, katlanamam bu aslanın acısına!.." demiş "Aslandan da vazgeçtim, dövmesinde de... "
Adam çekmiş gitmiş!.
Şİmdi o hesap, Mazhar'ın da dediği gibi, "vahdet" dövmesinin lafını çok eder, sohbetlerini yaparız da; iğneler batmaya başladı mı, kaçımız dövmecide kalır, o meçhuldür!.