Filistin'den mektup var : Kardeşim

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Halime

  • ***Sen kaldırım taşlarını dize dur önüme, ben toprağa basa basa senden uzaklaşıyorum ***
  • *****
  • Join Date: Nis 2008
  • Yer: İsk€nd€run
  • 2695
  • +198/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • Ve Birgün Bu Dünya Gül Bahçesine Dönecek..
Filistin'den mektup var : Kardeşim
« : 02 Ocak 2009, 00:55:02 »
Kardeşim!
Mektubumu, Filistinde doktorları şehit düşen, tıbbı malzemeleri enkaz altında kalan bir hastanenin bahçesinden yazıyorum. Evlerimiz yok artık. Çarşılarımız viraneye döndü. Bütün bunlardan öte yavrularımızı kaybettik. Halimizi herkes gibi sen de görüyorsun. Biliyorsun ki; İslam toprağına saldıran şu küfür yobazlarını ilk olarak sana şikayet etmiştim. Sana dair umutlarım vardı. Çünkü sen Filistin'i en az İstanbul kadar aziz gören Sultan Abdulhamid'in torunuydun. Fakat beklediğim gibi olmadı. İnkisari hayale uğradım. Anaların ağladığı, çocukların babasız kaldığı coğrafyaya gelmedin. Nasıl gelecektin ki, Abdulhamid'ten sonra devlet olmanın izzetini terk eden, mazlumlara sadece ekmek ve su dağıtan bir yardım kuruluşu haline dönmüştün. Ekmek gönderdin, su gönderdin. Halbuki ben ekmeğimi değil hürriyetimi kaybetmiştim. Senden hürriyetim için yardım istemiştim. Siyonistler yıkıyor, sonra sen yardım gönderiyor imar ediyorsun. Her defasında enkaz kaldıracak yerde bir defa da siyonizmi enkaza dönüştürmeyi düşünmeyecek misin?

Biliyorum, bu mektup eline ulaşınca biraz duygusallaşacak ve gönderdiğin ekmeklerin sayılarını artıracaksın. Fakat azizim ben ekmek istemiyorum. Hani düşünüyorum da ne de çabuk unuttun Allah Resulü'nün -sallAllah(c.c.)u aleyhi vesellem- açlıktan karnına iki taş bağlayıp cihad ettiğini. Taş bağlamak boyunlara tasma takmaktan binlerce kat daha güzeldir. Çünkü ilkinde izzet ikincisinde ise zillet vardır. Bu yüzden sen karnımdaki taşı değil, ümmetin boynunda ki modern köleliğin tasmasını düşün.

Kardeşim!
Uzunca bir zamandır kendi kendime bu hal neyin nesidir, bu kavga sadece benim midir diye sorup duruyordum. Geçenlerde aklıma Ebu Davud'un rivayet ettiği şu hadis geldi: "Yakında milletler birbirlerini vahşi yaratıkların hemcinslerini sofraya çağırmaları gibi sizin üzerinize davet edecekler. Sahebe: "O gün biz az mıyız Ey Allah'ın Resulü?" diye sorduğunda, Efendimiz: "Bilakis, o gün sayı itibariyle çok olacaksınız fakat selin üzerindeki köpükten farkınız olmayacak. Allah Teala düşmanlarınızın kalbinden korkunuzu söküp alacak ve içinize "vehen" koyacak. Sahabe "vehen" nedir ya Resulellah diye sorunca Efendimiz: "dünyayı sevmek ve ölümden hoşlanmamaktır." buyurdu.

Yürekleri, dünya sevgisinin kapladığını 170 limuzinle dolaşan mümin kralın boy gösterisinden daha güzel ne anlatabilir ki?! Limuzinler ve saraylar... Oradan Kudüs'e, Grozni'ye gidilir ya da mustazafların çilesi anlaşılabilir mi?! İşte bunun için siz kocaman devletlerinizle sadece yardım kuruluşları olarak Filistine gelebilirsiniz.

Kardeşim!
Allah'tan gayri ilk ve son sığınak seni görmüş ve defalarca postacı, mektuplarımı sana taşımıştı. Bundan sonra daha yazmayacağım. Zira Filistin'de, Lübnan'da yüzlerce canımı toprağa koydum. Hanumanım yok oldu. Susuz-ekmeksiz kaldım. Zorluk namına her şey vardı. Tek sen yoktun. Bu durumda sana, yeni mektuplar yazmam zaman israfından başka ne ifade eder ki?!

Kardeşim!
Bir akşam üstüydü. İzlediğim batı ajanslarından şöyle bir haber geçiyordu. "Lübnan sahillerinde İsrail'in attığı zararlı atıklar arasında can çekişen hayvanlar batılı hayvan koruma dernekleri üyeleri tarafından kurtarıldı." O an kendime döndüm ve şöyle dedim: "Madem kardeşimden müsbet bir cevap alamadım. Bu kez mektubumu şu batılı adamlara yazayım. Hani birkaç hayvan için bütün kurumlarını seferber eden çağdaş adama..."

İlk mektubumu kapital gücün babası Beyazsaray'a yazdım. Başkana ulaşma ihtimali son derece düşükte olsa denemeliydim bunu. Tevafuk ya, olmaz olmuştu. İmza bekleyen evraklar arasına karışan mektup başkanın masasına kadar gelmişti. "Bu da ne?" diye sordu Bush. Bir taraftan hayretini ifade ediyor diğer taraftan da mektubu okuyordu. Okudukça keyiflendi, arada kaşlarını çattı, dudaklarını büktü, oh der gibi omuzunu salladı. İlkokul yıllarında ona aşılanan haçlı ruhu müthiş bir nefretle beynini istila etti. İşte tam bu noktada satırlara döktüğüm bütün umutları parçalayıp hizmetçinin ellerine tutuşturdu. Her ne kadar haçlı ruhunun gerçek propagandistleri olsalar da yine de insandırlar diye Vatikan'a/Papa'ya yazdım ikinci mektubu. Şüphesiz ben de biliyordum, papa gayretiyle (!) yapılan Kudüs ve Endülüs'teki Müslüman katliamlarını.

Bütün bunlara rağmen beni yazmaya iten güç, Müslüman kardeşlerimin uzun bir zamandır onlarla sürdürdükleri diyalog (!) çalışmalarıydı. Belki bizi tanımışlardır, imdada koşarlar diye umutlandım, fakat nafile. Papa İsrail'e dur demek şöyle dursun sükut ederek vahşeti ikrar etti. Anladım ki Batı, bütün kurum ve kuruluşlarıyla İsrail'in gönüllü ya da ödüllü işbirlikçileridir.

Kardeşim!
Senden sonra daha kimlere başvurmadım ki... Fakat ağzındaki emziğiyle şehid olan 1 yaşında ki Muhammed'in acısını yüreğinde hisseden tek bir kurum bulamadım. Bütün kapılar yüzüme kapatıldı. Ne AGK'ten, ne LAHEY'den, ne AB'den, ne de BM'den olumlu bir yanıt alabildim.

Kardeşim!
Tel-aviv gülerken sen de gülüyorsun. Gerçi aynı şeylere gülmüyorsunuz fakat gülüyorsunuz ya... İşte beni asıl bu vuruyor. Sen gülerken Bağdat'ta, Grozni'de, Beyrut'ta, Gazze ve Türkistan'da yine yeni güller soluyor.

Kardeşim!
Abdulhamid'in gidişinin yani ümmetin öksüz kalışının üzerinden bir asır geçti. Yüreklerde acı o kadar taze ki sanki Sultan'ım dün gitmiş gibi... Ben yine Sultanım'ı bekliyorum. O, idealleriyle dünyamıza yeniden dönecek. İslam birliği yeniden kurulacak ve o zaman Cava Adalarından Cebelitarık'a uzanan coğrafyada bütün Müslümanlar bir kardeşlik akdi imzalayacaklar. Bu yüzden yeni mektuplarımı günde beş defa O en büyük Sultan'a (c.c.) yazıyorum: "Allah'ım ümmetin başına yeni felaketler gelmeden onların başına Sultan Hamid gibi bir halife gönder. Gönder ki sadece ekmek dağıtan yardım kuruluşları olmadıklarını anlasınlar."

Allah ve Resul davasının divanelerinden Abdullah Muhammed
(haber5.com)