Yeni Şafak’ın, 30 Mart Pazartesi günkü, Fethullah Gülen’in mason olduğuna dair “GÜLEN’İN KARANLIK DÜNYASI” başlıklı haberi ve yayınladığı belgeler, okuyanları daha o gün dehşete düşürdü.
Bu kadarını da beklemezdik / tahmin etmezdik diyorlar.
Ama ilk gün verilen bilgiler bizim izin dehşete düşürecek şeyler değil. Önceki yıllarda zaten Fatih Altaylı, bir mason olan Bilgi Üniversitesi Rektörü Remzi Sanver’le yaptığı programda bu masonluk meselesini dile getirmiş, Gülen’in kendisinden de avukatlarından da hiçbir itiraz gelmemiş, sükûtla karşılık verilmişti.
Ama “Sükût ikrardan gelir” kaidesi herkes için geçerlidir.
Fatih Altaylı’nın, “Size Neo (yeni) İslamik Mason diyebilir miyiz, çünkü masonlarla paralel fikir ve amaçlarınız var?“ sorusuna Gülen’in, “Masonluk kötü bir şey değil, tabii ki diyebilirsin” cevabını vermesi, hem bir itiraf hem de bir kabul idi. Eğer öyle değil idiyse, bunun bugüne kadar bir açıklaması verilmeliydi.
Fatih Altaylı, Gülen’in cevabı karşısında şaşırdığını ve bu konuyu birkaç kez yazdığını söylediği halde, şimdiye kadar Gülen’in mason olduğunu reddeden bir açıklama görmedik. Yoksa yapıldı da biz mi kaçırdık?
Yeni Şafak’ın haberine karşı taraftan hemen itirazların gelmesi, şimdiye kadar suskun kaldığının ispatı olabilir mi?
Şimdiye kadar Gülen ve cemaati hakkında zaman zaman haberler yaptığı ve yazılar yazdığı halde, bu yeni masonluk haberi karşısında hayretkâr bir tavır içine girenlere ise, gülümseyerek “Sabah-ı şerifiniz hayrolsun! Günaydın!” demeli.
Çünkü:
Genç-yaşlı, kadın-erkek binlerce masum Filistinli’nin, sayısını bilmediğimiz yine binlerce Filistinli çocuğun öldürülmesi karşısında ses çıkarmayıp, ölen üç-beş tane İsrailli çocuk için gözyaşı döktüğünü söyleyen bir kimse, mason olsa ne yazar olmasa ne yazar!
Mavi Marmara’nın, -İsrail karasularına değil- milletlerarası karasularına girmesi hakkında, İsrail’i kastederek “Otoriteden izin alınmalıydı” diyen bir kimse, mason olsa ne olur, olmasa ne olur!
Milletlerarası sulara girmek için İsrail’den izin alınmasını söyleyen bir kişi, o suların İsrail’e ait olduğunu söylemiş olmuyor muydu!
O zaman ister istemez, insanların aklına şu soru gelmez mi:
Bir kimsenin gönlü, o milletlerarası sulara İsrail’in sahip olmasını istemese, İsrail’e ve İsrailliler’e karşı kalbi bu düşüncelerle çarpıyor olmasa, dili böyle konuşur mu?
Bu sorunun cevabı elbette ki, İsrail’i otorite kabul edenlere düşer.
LIONS, ROTERYEN, MASON
Bir önceki yazımda Sayın Bülent Arınç’ın, rotaryenlere “Peygamber Efendimiz”in “Veren el alan elden hayırlıdır” hadisini hatırlatarak, “Sizler de hayırlı olanı yapıyorsunuz. Siz veren elsiniz, öpülecek elsiniz” dediği bilgisini vermiştim.
Roteryenlerden başka bir de lions ve masonlar var. Lionsluğu lise, roteryenliği üniversite kabul edersek, masonluğu üniversite mezunluğu kabul etmek yerinde olur.
Masonluğun ilk ve esas merkezi İngiltere’dir. Sonra başka kollar da çıktı. Fransa masonluğu, İsviçre masonluğu gibi…
İngiliz / İskoç masonluğunda, mutlaka bir dine inanmak şartı aranıyor. Dinsizleri kabul etmiyorlar. Ama Fransız masonluğunda bu şart yok. Onlar, “Ne olursan ol gel” gibi, dinsizleri de alıyorlar.
(Hoş, Hazreti Mevlânâ’ya nispet edilen bu söz ona ait değildir.)
Masonluğu belgelerle ispat edilen meşhur Cemâleddin Afgânî, önce İngiliz / İskoç masonu olmuştu.“Müslüman gözüktüğü halde Müslüman olmadığı, Hristiyan ve Yahudi de olmayıp dinsiz olduğu için” İskoç masonluğundan atıldı.
Fransız masonluğunda bir dine inanma şartı aranmadığı için, Afgânî Fransız masonu olmuştur.
Fransız masonluğunun ana kitabında şu yazar:
“Bizim üç düşmanımız vardır: Din, aile, kanun.”
Masonlar ne kadar inkâr ederse etsinler gerçek budur…
Ali Eren Hocaefendi