Hepimiz Müslümanız elhamdülillâh.
Ama hepimiz Müslümanlığımızın icabını yaşamıyoruz maalesef...
Biz, Müslümanlığın icabını yaşama hâline “dindarlık” diyoruz.
Kim inandığı
gibi yaşıyorsa, ona dindar insan sıfatını takıyor, dindar adam, diye yâd
ediyoruz. Bu sıfat onun hakkıdır zaten.
Siz dindarlığı, zamanın kötülük ve fitnesine karşı giyilen koruyucu bir zırh
olarak da kabûl edebilirsiniz.
Aslında dindarlık, sahibini sadece âhirette Cennet’e koyan bir yaşama tarzı
olmakla kalmayıp, dünyada da huzura, saadete sevkeden bir yaşama tarzıdır.
Nitekim İsa Peygamber’in(A.S.) doğumu ile Hazret-i Muhammed’in(S.A.V.) hicretine başlangıç
olan yılbaşlarında dindar olanla olmayanın yaşayışını ibretle
seyrediyorsunuz.
Dindar olanlar, yılbaşı gecelerinde düşünüyorken, şuur altında bile olsa
diyorlar ki:
— Yılbaşı gecesinin mânası, sayılı ömür senelerinin birinin daha bitmesi,
ölüm denen kesin âkıbete biraz daha yaklaşılması, gençlik günlerinin
tükenip, ihtiyarlık demlerinin gelmesi.. demektir. Nitekim her yılbaşında
siyah saçlara biraz daha aklar düşüyor, akların sayısı da biraz daha
çoğalıyor.
Öyle ise, böyle gecelerde daha çok sefalete, daha çok sefahete düşmek
yerine; daha çok âhirete, daha fazla ebedî âleme meyili olmak lâzımdır. Zira
bu hızlı gidiş, - ister ikrar et, ister inkâr - kabire, öteki dünyaya
doğrudur.
İşte dindarlık böyle düşündürüp, böyle tedbirli hareket ettirdiği içindir
ki, dindar insanın, geçen senelerinden pişmanlığı azdır. Ama kendisini dinî
ölçülerle kayıtlı görmeyen başıboş insanlarda ise her yılbaşında böyle bir
muhakeme ve düşünceden eser yok. Tam bir şuur ve idrak mahrumiyeti
içindeler.. Ölüme bir sene daha yaklaşmanın delilini teşkil eden gecede, hem
ahlâkından, hem mâneviyatından, hem de parasından zararlar görmekte, fireler
vermekte, pişman olacağı fiilleri çoğaltarak işlemekteler. Birkaç saatlik bu
eğlence ve sefahetin arkasından ömür boyu üzüntü ve pişmanlıklar gelmekte...
Onu böyle ömürboyu pişmanlıklara sevkeden şey, İslâm’ın icabını
yaşamayışında, yâni, dindar olamayışındadır.
Şâyet dinin emirlerine sadık kalacak bir iman kuvveti, dindarlık emâresi
kazanabilse, her yılbaşı, tam aksini düşünmesine, kendisine çekidüzen verip
iman ve ahlâk bakımından yükselmesine sebep olacak, geçmişinden pişmanlık
duyan bir sefahet ve sefalete düşmeyecek...
Demek ki, yılbaşı gecelerinde kimilerini o hâle düşürüp, kimilerini de bu
duruma çıkaran şey, dindar olup olmamaktan başka birşey değildir.
Anlaşılan, şahsı düşündürüp, mes’ud ve bahtiyar kılan şeyin dindarlık olduğu
kesindir.
Ferdi muhakemesizleştirip sefalete itenin de dinde lâubalilik olduğu bir
vakıadır.
Demek imtihan dünyasıdır bu. Her ikisine de yol açık.
İsteyen oraya, dileyen de buraya yönelir.
Kimi yılbaşında şuurunu iptal eder. Kimi de ihyâ...
Biz şükrederiz dindarlığımıza,
hamd ederiz bizi böyle düşündürüp, amel ettiren Rabbimize.
Gülay Öztürk