Prof. Dr.Fethi Gedikli Kimdir?
Prof. Dr. Fethi Gedikli İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Kamu Hukuku Bölümü, Hukuk Tarihi Anabilim Dalı Eğitim Görevlisidir. Lisans ve Yüksek Lisans eğitimlerini İstanbul Üniversitesinde yapan GEDİKLİ, Doktorasını Marmara Üniversitesinde yapmıştır. 2008 yılında ‘Şura-yı Devlet, Belgeler, Biyografik Bilgiler ve Örnek Kararlarıyla’ Takdim Tezi ile Profesörlük ünvanını almıştır. 2004-2007 yılları arasında Azerbaycan’da Kültür ve Tanıtma ataşeliğinde görev yapmıştır.
Bu bölümde ağırladığımız ilk hukuk tarihçisi oldu Prof. Dr. Fethi Gedikli Bey. “Sadelik güzel şey” diyor ve sade bir hayat sürüyor. Bu sade hayatın altında, Osmanlı hukukunun muhtelif meselelerine dair bir yığın makale, edebiyata, folklora hatta bazı dinî muhtevalı metinlere ve ilme adanmış bir ömür var…
Hocam kısaca hayatınızdan bahsederek başlasak… 1959’un güzünde, Trabzon’da doğmuşum. 7 kardeşiz biz. O dönemde kızları pek okutmuyorlardı. Ablalarımı değil ama erkeklerin hepsini okuttu babam. Ağabeyim edebiyatçıdır, yazardır. Azerbaycan edebiyatında iyi bir araştırmacıdır. Babam Hacı Mustafa Gedikli köyde tarımla uğraşıyordu. Hızarcılık da yapardı. Hızarcılar, atölyelerin olmadığı zamanlarda dağlarda kesilen ağaçları tahta haline getirirlerdi. Ağır bir meslektir. Kendi mesleği ağır olduğu için bizim okumamıza çok dikkat etti. Rahat etmemizi istedi. Biz de okuduk. Allah nasip etti, buralara kadar geldik.
Kaynak: Yedikıta Dergisi Ocak sayısı
Hukuk tarihi nedir?Hukuk Tarihi, bilhassa Almanya’da Friedrich Carl von Savigny (1779-1861) adlı bir hukukçunun Fransız medeni kanununun Almanya tarafından alınmasını engellemek için geliştirdiği bir ‘strateji’den sonra doğan bir hukuk dalıdır ve hukuk kurum ve kurallarının tarihsel köklerini ve gelişme evrelerini inceleyen bir araştırma konusudur. İkiye ayrılır. Biri umumi hukuk tarihi dediğimiz insanlık tarihinin ürettiği geçmişin büyük hukuk sistemlerini öğrenmeye çalışır. İkincisi ise milli hukuk tarihidir ve bir milletin ilk çağlarından başlayarak tatbik ettiği hukuku araştırmaya yönelmiştir.
Hukuk tarihinin günümüzdeki önemi nedir?Hukuk tarihinin bir genel yararından bir de özel yararından bahsedilebilir. Genel yararı dediğimizde iyi bir hukukçu olabilmek için hukuk felsefesi, hukuk sosyolojisi ve hukuk tarihinin çok önemli rolleri olduğunu kabul etmeliyiz. Bu dallar, hukuku hukuk yapan özellikleri anlatır ve kavratır. Hukukun kaynağını irdeleyerek, onun toplumca nasıl algılandığını ve uygulandığını sınayarak, hukuk uygulamasında tarihi tecrübeleri göstererek hukuk öğrencilerine büyük bir birikim ve yürürlükteki hukuk kurallarını tatbik ederken ve yorumlarken bu birikimden süzülen bir bakış açısı kazandırırlar. Bu dalların sağlayacağı birikimden mahrum olan hukukçular, mevcut hukuk sistemlerini hem doğru uygulamazlar, hem de onu toplumun yeni ihtiyaçlarına göre geliştiremezler. Bu sebeple, anılan öbür iki hukuk dalıyla birlikte hukuk tarihi iyi hukukçu yetiştirmek için bir fakültenin müfredatında çok değerli yer vereceği disiplinlerdir. Yeni kanunlar koyarken de eski hukuk bilgisi daha mükemmel kanunlar yapmaya yardımcı olur.
Türkiye bakımından milli hukuk tarihinin ayrıca başka yönleri de var. Bunlardan en önemlisi Batı hukukunu aldığımız 1926 yılından evvelki hukuki hadiselere o devrin hukukunu uygulayacak olmamızdır. Bu kanun gereğidir. Gerçekten zaman zaman bazı miras davaları sebebiyle eski hukukumuzun kurallarını halen uygulamaktayız. Ayrıca Osmanlı devletinden gelen vakıflar ile ilgili de eski vakıf hukukumuz uygulamada varlığını belirli ölçüde sürdürmektedir. Dolayısıyla bugün de Türk hukuk tarihini bilmeye ihtiyaç vardır. Ayrıca hukuk tarihi bilgisi insana entelektüel bir birikim de temin etmektedir.
Osmanlı hukukunun Avrupa’ya etkisi nedir?Osmanlı devletinin adalet sistemi Avrupalı seyyahların dikkatini çekmiş ve Osmanlı devletindeki süratli yargılamadan övgüyle söz etmişlerdir. İngiltere kıralı VIII. Henry’nin Osmanlı hukuk sistemini incelettiği ve bu incelemeden istifade ettiği bilgisi vardır. İsveç’te gelişen ombudsmanlık veya Türkiye’de resmen ifade edildiği gibi ‘kamu denetçiliği’nin, Osmanlı ülkesinde sürgün olarak yaşayan İsveç kıralı Demirbaş Şarl (1709-1715)ın, bu esnada şahit olduğu uygulamadan yola çıkarak geliştirdiği bir kurum olduğu öne sürülmektedir. Osmanlıların asırlarca Balkanlar, Afrika, Ortadoğu, Anadolu ve Kaskasya’daki onlarca halkı nasıl barış içinde yaşattığı Batılıların dikkatini çekmiştir. Pax Ottamana denen ‘Osmanlı barışı’nın herkese karşı adil olmak ve her insan ve din topluluğunun din ve vicdan özgürlüğünü en geniş şekilde tanımak gibi uygulaması, sanırım, bugünkü Batı hukukunun da varmaya çalıştığı bir hedeftir.
Roma hukukunun Osmanlı adalet sistemine etkisi var mı? Varsa nedir?Roma hukukunun Osmanlı hukuk sistemine doğrudan tesirinden söz etmek güçtür. Ancak Fatih’in İstanbul’u alışından sonra (1453) kendini Roma İmparatoru olarak gördüğü doğrudur. Yine bu tarihten sonra ‘yazılı’ kanunname geleneğinin başlamış olması, bunun Roma uygulamasından geldiği yolunda yorumlar yapılmasına yol açmıştır. Bunun doğruluğu tartışılabilir. Ancak Roma hukukunun belli ölçüde İslam hukukunun bazı uygulamalarına etkisi ileri sürülebilir. Her iki hukuk sisteminde bazı benzerlikler vardır. Bunlar insan aklının ve ihtiyaçlarının benzer çözümler türetmesi neticesi de olabilir. Osmanlı tarihinde modernleşme döneminin başlangıcı olarak aldığımız 1839 tarihindeki Tanzimat Fermanının ilan edilmesinden sonra Roma hukuku Osmanlı eğitim sistemi içerisine dahil edilmiştir.
Genç hukukçulara ne önerebilirsiniz?Benim genç meslektaşlarımıza söyleyeceğim, mesleklerini en iyi şekilde icra etmeye çalışmalarıdır. Mesleğimizde en iyisi olmalıyız. Hukuk dediğimiz aslında çok geniş bir alandır. Bir insanın hukukun bütün alanlarında çok iyi yetişmesi imkansız değilse de kolay değildir. O yüzden, belli bir dalda uzmanlaşmak önem kazanmaktadır. Bir de günümüzün öne çıkan hukuk alanları vardır ve bunlar Türkiye’yi de yakından ilgilendirmektedir. Bunlar; insanlığa karşı işlenen suçlar, soykırım suçu, etnik birimlerin hakları gibi yeni sayılabilecek hukuk dallarıdır. Bu alanlarda bilgi üretmek, bilginin iktidar olduğunu hatırlarsak bu bilgiye sahip olanları muktedir kılacaktır. Gramsci’nin belirttiği gibi kültürel iktidarlar siyasi iktidarlardan üstündür. Öyleyse neden Ruanda’da ne olduğunu, Bosna’da ne olduğunu, Kongo’da ne olduğunu, Karabağ’da ne olduğunu incelemeyelim, ortaya koymayalım? Bu insanlığa karşı borcumuzdur fakat bunu yaparken objektif, hukukun evrensel kurallarına inanarak hareket etmek gerekir.
"Benim bu genç arkadaşlarımda geliştirilmeye muhtaç gördüğüm en önemli şey, Türkçeleridir. Türkçe bugün dünyanın en geniş mekanında iletişim sağlayan ve gittikçe önem kazanan, yabancıların da öğrendiği bir dildir."
Üniversitedeki Batı Avrupa Türklüğü hakkında ne tür izlemleriniz oldu?Geldiğim ve döndüğüm gün ile birlikte, Leiden’de, ancak üç gün kalabildim. Bu süre içinde sağlam bir görüş edinmek mümkün değilse de iki gün içinde verdiğim derslere öğrencilerin büyük bir ilgi göstermesi beni memnun etmiştir. Kendilerine güvenlerini, soru sormaya dönük istekliliklerini, merak ettikleri hususları ayrıca dikkat çekici buldum. Benim bu genç arkadaşlarımda geliştirilmeye muhtaç gördüğüm en önemli şey, Türkçeleridir. Türkçe bugün dünyanın en geniş mekanında iletişim sağlayan ve gittikçe önem kazanan, yabancıların da öğrendiği bir dildir. Bu dili Leiden’deki, Avrupa’daki Türkiyeli gençler en iyi şekilde öğrenmelidir. Bu dili konuşabilmeli, bu dille okuyabilmeli ve yazmalıdırlar.