İslam fıkhına aykırı olmayan ve selim akıl sahibi olan kimselerin müstahsen bulduğu davranışlara örf denilmiştir.
Örf ve adette esas olan şer'an ve aklen müstahsen olmasıdır. Buna sahih örf denilir.
(Ömer Nasuhi Bilmen- Hukuk-ı İslamiyye Kamusu- İst: 1976 C: 1 Sh: 197 )
Sahih örf, muteber bir delil olarak kabul edilmektedir. Kitap ve sünnetin bir ölçü getirmediği yerlerde geçerli olup, fetva ve hüküm vermede kendisine dayanılan kaynaklardan biridir. Bu nedenle fıkıhta, "adet muhakkemdir"; "örfle sabit olan nassla sabit gibi kabul edilir" kuralları, küllî kaide olarak kabul edilmiştir. Kitap, sünnet gibi kesin bir nassa aykırı düşen fâsit örf ise, geçerli değildir.
Bu tesbitten sonra, meseleye geçebiliriz.
İskata bid’at diyen sapıklar bile vardır. Halbuki iskat, Kitap ve Sünnet ile, kıyas-ı fukaha ile sabittir.
Kur'an-ı kerimde namazların nasıl kılınacağını açıkça anlamamıza imkan yoktur.
Kur'an-ı kerimde namazın nasıl kılınacağı bildirilmemiş diye, namaz kılma şekli inkâr edilebilir mi?
Her husus Kur'an-ı kerimde açıkça anlatılmamıştır.
Bunlar, diğer delillerle bildirilmiştir.
Dinimizde dört delil vardır:
Kitap, Sünnet, İcma ve Kıyas. Bu dört delile Edille-i şeriyye denir.
"Edille-i şer'iyye, dînî ve şer'î hükümlerin çıkarıldığı ve dayandıkları kaynaklardır ki, bunlar da dörttür:
1. Kitap: Kur'an-ı Kerîm.
2. Sünnet: Peygamberimizin mübârek sözleri, işle-dikleri ve başkaları tarafından yapılan işlerde o işi tasvip mâhiyetindeki sükûtlarıdır.
3. İcmâ-ı ümmet: Bir asırda, Ümmet-i Muhammed'in müctehidlerinin bir mesele hakkında ittifak etmeleridir.
4. Kıyâs-ı Fukahâ: Bir hâdisenin kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmetle sâbit olan hükmünü; aynı illete, aynı sebebe ve aynı hikmete dayandırarak o hâdisenin tam benzerinde de isbat etmekten ibârettir.
İctihad: Şer'î hükmü, şer'î delîlinden çıkarma hususunda olanca ilmî kuvvetini sarfetmektir.
Müctehid: Herhangi bir şer'î hükmü âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerden çıkaran, kıyas yapabilen büyük âlimdir.
Müctehid olabilmek için, bütün islâmî ilimlere vakıf olduktan sonra mevhibe-i ilâhî (Allâh vergisi) olan ledünnî ilme de mazhar olmak lâzımdır." (Muhtasar ilmihal - Hasan Arıkan)
Âlimler, Kitap ve Sünnete dayanarak iskatın hükmünü bildirmişlerdir.
Mesela Nur-ül-izah, Haşiye-i Tahtavi, Halebi, Dürr-ül-muhtar, Mülteka, Dürr-ül münteka, Vikaye, Dürer, Cevhere ve Birgivi Vasiyetnamesi Şerhi gibi kıymetli kitaplarda, ölü için iskat ve devrin gerektiği bildirilmektedir.
Tahtavi haşiyesinde buyuruluyor ki:
(Bir kimsenin, kaza edemediği namazlarının iskatının yapılması için bütün âlimlerin sözbirliği (icma) vardır. Namazın iskatı olmaz demek çok yanlıştır. Çünkü bu hususta mezheplerin sözbirliği vardır.
[Nesai’deki] hadis-i şerifte
(Bir kimse, başkası yerine oruç tutamaz ve namaz kılamaz. Ama onun orucu ve namazı için fakir doyurur) buyuruldu.)
[s.356]
Nimet-i İslam’daki bu hadis-i şerif, Dürer’de de mevcuttur.
Görüldüğü gibi, iskat Kitap ve Sünnette vardır.
Ancak, iskatın hükmü Kur'an-ı kerimden açıkça anlaşılmadığı için, âlimler, istinbat yolu ile çıkarmışlardır. Âlimlerin bu yol ile çıkardığı hükümlere Kıyas-ı fukaha denir. Kıyas-ı fukahayı inkâr edene mezhepsiz denir.
Mecmaul-enhür’da diyor ki:
(Nefsine ve şeytana uyarak namazlarını kılmamış, ömrünün sonuna doğru buna pişman olup kılmaya ve kaza etmeye başlayan kimsenin, kaza edemediği namazlarının iskatının yapılması için vasiyet etmesi caizdir.) (Müstasfa)
Oruç, namaz, zekât borcundan başka, kul hakları, ödenecek borçlar, emanet, hırsızlık, dövmek, sövmek, alay, iftira, gıybet gibi hakların da iskatı yapılır. (Cila-ül-kulub)
Bazı din cahilleri, iskatı kabul ediyorlar, fakat iskat devri için, (Parayı, bir başka fakire hediye etmekle iskat nasıl yapılır, kim kandırılıyor?) diyorlar.
İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki:
(Bir kimse, zekâtını fakire verse, fakir de zekâtı aldıktan sonra, getirip zengine hediye etse, zekât verilmiş olur.) [Zekât bahsi]
İskat işinde de, fakirin parayı, gönlü ile hediye etmesi gerekir. Gönlü ile hediye ederse, (Kimi kandırıyor?) denilemez.
Herkes mülkünü dilediğine hediye edebilir. (Hidaye)
Bugün çok yerde iskat işleri dine uygun yapılmadığı gibi, zekât da ekseriya dine uygun verilmemektedir.
Dine uygun verilmediği için “zekât kaldırılmalı” denilemeyeceği gibi, uygun yapılmadığı için de “iskat kaldırılmalı” denilemez.
Dine uygun olarak nasıl yapılacağı bildirilir.
Bazı mezhepsizler “Orucun iskatına dair âyet vardır. Bekara suresinin (Hasta veya yolcular, tutamadığı günler kadar, diğer günler oruç tutar. [Yaşlılık veya şifa ümidi kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da] oruç tutmaya güçleri yetmeyenlerin bir fakir doyumu fidye vermeleri gerekir) mealindeki 184. âyeti, oruç iskatının gerektiğini emrediyor.
Ancak namaz için böyle bir âyet yok” dedikleri halde, samimiyetsiz oldukları için,
hiçbir mezhepsizin oruç için fidye verip iskat yaptığı ve oruç iskatını dahi tavsiye ettiği görülmemiştir.
Hanefi fukahasından Alauddin El Haskafi:
"-Bir kimse, üzerinde kazaya kalmış namazlar olduğu halde ölür de, keffaret verilmesini vasiyet ederse, fıtra'da olduğu gibi her namaz için bir azabtan yarım sa' verilir. Vitir namazı ile orucun hükmü de böyledir. Keffaret malının ancak üçtü birinden verilir" demiştir.
İbn-i Abidin, bu metni şerhederken: "- Sonra bilmelisin ki, ölen kimse oruç fidyesini vasiyet ederse, kat'i surette caiz olduğuna hükmedilir. Çünkü nassan delili vardır. Vasiyet etmez ise, mirasçıları kendiliğinden verdiği takdirde; İmam-ı Muhammed "Ez Ziyadat" nam eserinde "İnşa-Allah kafi gelir" demiş, kafi gelmeyi Allah (cc)'ın dilemesine bağlamıştır. Zira bu hususta nass yoktur. Keza namaz fidyesini vasiyyet ederse, yine Allah (cc)'ın dilemesine bağlamıştır. Çünkü ulemamız namazı, itiyaden oruç'a kıyas etmiştir. Oruç hakkındaki nassın acz ile ta'lil edilmiş olması ihtimali vardır. Böyle olunca illet namaza da şamildir. Acz ile ta'lil edilmemiş ise verilen fidye, başlı-başına hayır olur. Ve günahları gidermeye yarar. Binaenaleyh kendisinde bir şüphe var demektir"
(İbn-i Abidin-Reddü'l Muhtar Ale'd Dürri'l Muhtar- İst: 1983 C:3 Sh: 147.)
Feteva-ı Hindiyye'de:
"- Bir kimse eğer vasiyet etmez ise, bu durumda bazı varislerin teberruları caiz olur.
Bu varisler, her vakit namaz için, yarım sa' buğdayı niyet ederek verirler" hükmü kayıtlıdır.
(Şeyh Nizamüddin ve Heyet- Feteva-ı Hindiyye- Beyrut: 1400 C: 1 Sh: 125.)
Vefat eden kimsenin kaza namazları mevcut, ancak hiçbir malı yoksa ne yapılacaktır?
İşte halk arasında "Devir" denilen olay, bu sualin içerisinde gizlidir. Denilmiştir ki; bir kimseden ödünç alınır ve bir fakire:
"-Filana vekaleten bu meblağı o'nun şu kadar namazının fidyesi olarak sana veriyorum" denir.
Bu fakir kimse aldıktan sonra: "-Bunu aldım ve kabul ettim. Geri bağışlıyorum" der ve bu alıp-verme işlemi, ıskat bitinceye kadar tekrarlanır. Sonunda da bu miktar fakire sadaka olarak bırakılır.
(Bedrüddin-i Ayni- Umdetü'l Kari- İst: 1308 C: 5 Sh: 233.)
Fıkıh kitablarımızdan Kuhüstanî’de şöyle deniliyor:
“Eğer ölü, namaz için fidye verilmesini vasiyet etmemiş ise, velisinin bağış yapması caizdir. Bunun müstahsen bir iş olduğu görüşünde ayrılık yoktur. Bunun sevabı ölüye ulaşır.”
Doğrusu, hiç bir zaman namaz fidyesi ile namaz borçlarımızın ödenmiş olacağını ileri süremeyiz. Fakat acizane verilecek sadakalardan dolayı da, Allah’ın ihsanına ulaşmaktan ümidimizi kesmeyiz. Hiç bir hayır ve iyilik Allah yanında boşa gitmez. Verilen sadakalardan ve yapılan vakıflardan dolayı müminin amel defterine daima sevab yazılır durur.
Sual: Devir ve iskat yoluyla kılınmayan namazlar affediliyorsa, namaz kılmaya ve başka ibadete ne gerek var? O zaman bir kâfir veya hiç ibadet etmeyen bir Müslüman da, iskatla Cennete gider.
CEVAP
Devir ve iskat, kâfirler ve hiç namaz kılmayanlar için değildir. Namaz kılmayan kimsenin zaten imanla ölmesi, imanını muhafaza etmesi çok zordur. Devir ve iskat, namaz kılan ve diğer ibadetleri yapan Müslümanlar için yapılır. Mesela bir kimse tevbe etmiş, namaza başlamıştır, fakat kaza namazları bitmeden ölmüşse, bunların affı için devir ve iskat yapılır, Allahü teâlâya yalvarılır. Yine de affedileceği kesin değildir. Bunun gibi, bir kimse, bütün namazlarını kılmıştır, ama bazı şartlarını bilmediği için, namazlarında eksiklikler olabilir, sahih olmamış olan namazları olabilir. İşte bunların affı için de, devir ve iskat yapılır. Kıldığımız namazların, tuttuğumuz oruçların kesin olarak kabul olduğunu bilmediğimiz gibi, devir ve iskatla da, bunların affedilip affedilmediği bilinemez. Allahü teâlâ ile pazarlığa girişemeyiz. Bizim vazifemiz, dinin bildirdiğini yapmaktır.
İmam Muhammed El-Şeybanî (Allah ona rahmet etsin) Ziyadat adlı kitabında
“Namaz fidyesi” İnşAllahü teala kifayet eder, demiştir. Demek ki, bunun afv ve mağfirete bir vesile olacağı Yüce Allah’dan umuluyor.
Yoksa bunun üzerinde kesin bir delil yoktur. Eğer bu fidyenin namazlara kifayet edeceği kesin bir delile veya kıyasa dayansaydı,
böyle Allah’ın dilemesi şeklinde söz söylenmezdi.
Fahrül-İslam Pezdevi’nun Usul kitabında şöyle deniliyor:
Namaz hakkında fidyenin cevazına (yeterli olacağına), oruç hakkında hükmettiğimiz gibi hüküm veremeyiz. Ancak namaz hakkında fidyenin lütfen kabulünü Allah tarafından bir ihsan olarak isteriz.
İbn’ül-Hümam gibi, içtihad derecesini kazanmış bir zatın da, Fethu’l-Kadir’deki ifadesine göre
Namaz, Hanefî imamlarının istihsanı ile oruç gibidir. Madem ki oruç ile fidye vermek, yemek yedirmek arasında bir denklik şeriatça sabit olmuştur. Buna göre bu denklik namaz ile fidye arasında da sabit olabilir. Eğer böyle bir denklik varsa, netice elde edilmiş olur. Değilse, namaz için fidye bir iyilik ve ihsandan ibaret kalır, iyilik ve ihsan ise, günahları giderir.
Bir ayeti kerimede buyurulmuştur.
“İyilikler kötülükleri siler.” (Hud: 114).
Sual: Devir ve iskat nasıl yapılır?
CEVAP
Ölü için yapılan iskatta, bir fakire nisaptan fazla verilebilir. Hatta, altınların hepsi, bir fakire verilebilir. Diyelim ki bir ölünün iskatı 25 kilo altın tuttu hepsi bir fakire verilse iskat yapılmış olur. Bu kadar altını bulmak zor olacağı için âlimlerimiz devir yolunu bildirmişlerdir. Bir yerden bir kilo altın ödünç alınır. Bir fakirle 25 kere devir yapılır veya 25 fakir bulunur, bir kere vermekle tamam olur.
Bütün namazlarının iskatı için vasiyet eden ölünün hiç malı yoksa veya üçte biri, vasiyete yetişmiyorsa veya hiç vasiyet etmemiş olup, veli kendi malı ile iskat yapmak isterse devir yapar. Fakat veli devir yapmaya mecbur değildir.
Bir aylık namaz iskatı için, beş altın lira veya 36 gram bilezik verilir. Bir senelik iskat için 36 x 12 = 432 gram bilezik gerekir.
Namaz kılmadığı yıllar x bir yıllık altın sayısı = fakir sayısı x bir fakire verilen altın sayısı x devir sayısıdır. Mesela, ölü 69 yaşında bir kadın ise, 60 senelik namaz iskatı için, 60 x 432 = 25920 gram altın, yani 25 kg ve 920 gram altın bilezik vermek gerekir. Bu kadar altını bulmak zor, hatta imkansız olacağı için devir yapmak gerekiyor. Elimizde 100 gram altın var ise, bir fakire 259 defa verip geri almak gerekir. Elimizde 1 kg altın var ise, 26 defa verip geri almak gerekir. Devire oturan fakir sayısı 26 ise, bir devirde namaz iskatı verilmiş olur. Fakir sayısı 13 ise iki devir yapmak gerekir.
Ölünün velisi veya vârislerinden biri veya bunlardan birinin vekil ettiği kimse, (Merhum .................. nin namaz iskatı için, bedel olarak, bu beş altını sana verdim) diyerek, beş altını birinci fakire sadaka niyet ederek verir. Sadakayı fakire verirken (hediye ediyorum) denmez. Sonra fakir, (Aldım, kabul ettim. Sana hediye ediyorum) diyerek bunu vârise veya vârisin vekiline hediye eder. O da teslim alır. Sonra, yine buna veya ikinci ve diğer fakirlere verir ve hediye olarak ondan geri teslim alır.
Bir aylık Ramazan orucu iskatı yaklaşık 1 altındır. 60 yıllık iskatı ise 60 x 7.2 = 432 gr bilezik eder.
Veli, altınları fakirlere her verişte, namaz veya oruç iskatı diye niyet etmelidir. Fakir de, veliye geri verirken, hediye ediyorum demeli ve veli teslim aldım demelidir. Veli, fakire verirken, (Falancanın şu kadar namazının iskatı için, şu altınları sana verdim) demesi lazımdır. Fakir de, (Kabul ettim) demelidir ve altınları alınca, kendinin mülkü olduğunu bilmesi lazımdır. Bilmiyorsa önceden öğretilmelidir. Bu fakir de lutfedip, kendi isteği ile (Falancanın namazının iskatı için, bedel olarak şunu sana verdim) diyerek başka fakire verir. O fakir de, eline alıp, (Kabul ettim) demelidir. Alınca, kendi mülkü olduğunu bilmelidir. Emanet, ödünç gibi alırsa devir kabul olmaz. Bu ikinci fakir de, (Aldım, kabul ettim) dedikten sonra, (Aynı şekilde sana verdim) diyerek üçüncü fakire verir. Böylece namaz, oruç, zekât, kurban, sadaka-i fıtr, adak ve kul hakları, hayvan hakları için devir yapmalıdır. Yemin ve oruç kefaretleri için devir yapılmaz.
Ondan sonra, altınlar hangi fakirde kalırsa, lutfedip, arzusu ve rızası ile, veliye hediye eder. Veli alıp, kabul ettim der. Eğer fakir hediye etmezse, kendi malıdır, zor ile alınmaz. Veli bir miktar altını veya kâğıt para veya ölünün eşyasından bu fakirlere verip, bu sadaka sevabını da ölünün ruhuna hediye eder.
Örnek: Altmış iki yaşında ölen bir kimsenin elli senelik hayatı için devir yapılmak istense, fitre elli kuruş olduğu kabul edilerek namazların iskatı için de doksan lira ayrılmış bulunsa, bir aylık devir yapılır. Şöyle ki: Vitir namazı dahil, bir aylık namaz, otuz gün itibarı ile yüz seksen vakit eder. Bunun fidyesi de, elli kuruş fitre üzerinden doksan lira eder. Elli senede ise, altı yüz ay vardır. Bu durumda bu doksan lira on fakire veya birkaç birkaç fakire altı yüz defa devredilir. Eğer bu ayrılan para iki misline (180 liraya) çıkarılmış olursa, üç yüz defa devir yeterli olur.
Eğer ayrılan para kırk beş lira olursa, o zaman bin iki yüz defa devir gerekir.
Böylece devir sayısı, ayrılan paranın miktarına göre değişir.
Fidyenin devri yapılırken acele etmemelidir. Usulüne göre alıp verilmelidir. Şöyle ki: ölünün mükellef olan varisi (velisi), fidyeyi fakire verirken "Falan oğlu falanın namaz kefareti olmak üzere bunu al." deyip gerçekte fakire ait olarak bu parayı vermelidir. Fakir de: "Bunu kabul ettim,"(Kabültü) deyip aldıktan sonra kendi rızası ile veliye hibe ve teslim etmelidir. (Veheptü) Veli de hibeyi kabul edip aldıktan sonra yine bu şekil üzere o fakire veya başka bir fakire vererek kazaya kalan namazları karşılayıncaya kadar devir yapılıp bitirilmelidir.
Namaz fidyesinden sonra oruç kefareti, sonra kurban kefareti, sonra yemin kefareti için tekrar devir yapılır. Bir nafile olarak başlanıp da bozulduktan sonra kaza edilmemiş namazlar, adanmış olup da getirilmemiş adak namazlar ve kurbanlar için de bir miktar devir yapılır. Hatta yapılmamış tilavet secdesi de bir vakit namaz sayılarak bundan dolayı da fidye verilir.
Namaz fidyesinin tümünü bir fakire bir günde vermek caizdir.
Fakat oruç ve yemin kefaretleri böyle değildir. Bu fidyeler bir günde bir şahsa toptan verilemez.
Sual: Devir iskatta, kadın ve erkek için, yükümlülük yaşı farklı mıdır? Bir de, yaşta hicri yıl mı, yoksa miladi yıl mı esas alınır?
CEVAP
Hicri yıl esas alınır. Akıl baliğ olduktan sonra, mükellef [yükümlü] olur. Akıl baliğ yaşı bilinmiyorsa, kadın için 9, erkek için 12 yaş esas alınır. Diyelim bir kimse, miladi olarak 69 [hicri 71] yaşında ölmüş ise, kadın ise 71 - 9 = 62, erkek ise 71-12 = 59 yaş esas alınarak devir iskat hesabı yapılır.
Sual: Hiç namaz kılmamış bir insanın devir ve iskatı yapılır mı?
CEVAP
Müslümansa yapılır
Sual: Devir ve iskat Şafiilerce de muteber mi?
CEVAP
Şafii mezhebinde Hanefi taklit edilerek devir iskat yapılır. Buğday yerine, kıymetini vermek hususunda Hanefi mezhebi taklit edilebilir. Zekât, kefaret, fıtra gibi şeyler, doğrudan doğruya camiye verilmez. Camiye bağış yapılabilir. Yani bir fakire verilir, o da camiye bağış yapabilir.
Sual: Fakirin borcu az olsa da, iskat için yapılan devre katılamaz mı? Bir de vadesi henüz gelmemiş taksitli borçları olan katılabilir mi?
CEVAP
Borcu az olsa, borcunu karşılayacak kadar elinde parası olsa, hatta borcundan fazla parası da olsa katılamaz; çünkü borcu varken, kendisine verilen altınları hediye etmesi caiz olmaz. Önce borcunu ödemesi gerekir. Vadesi gelmemiş olan taksitli borçlar dikkate alınmaz. Nisaba ulaşmayan, [96 gram altını veya bu kadar zekât malı olmayan] kimse, vadesi gelmiş, ödenmesi gereken borcu da yoksa, devre oturabilir.
Sual: Fakir vekili olan zengin, iskat devrine oturabilir mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Fakir ile vekili zengin, iskat için aynı devre oturabilir mi?
CEVAP
Asıl varken, vekil muteber olmaz. Yani oturamaz.
Sual: Fakir, borcunu zengine havale edip devre oturabilir mi?
CEVAP
Evet.
Sual: Ağır hasta iskat için ne yapması lazım?
CEVAP
Namazları kaza etmeden ölüm hâli gelen kimseye, bu namazların iskatı için, bırakacağı maldan fidye verilmesini vasiyet etmek vacip olur. Vasiyet etmezse, velisinin, hatta yabancının kendi malından iskat yapması caiz olur. Hacca gidemeyen zenginin, hac parasını bırakarak, başkasının gönderilmesi için vasiyet etmesi vaciptir. Malı olmayan meyyit [ölü], ölmeden önce, devir yapılmasını vasiyet ederse, velinin devir yapması gerekmez. Meyyitin kefaretlerini iskat edecek kadar malının hepsini, mirasın üçte birini aşmamak üzere vasiyet etmesi vacip olur. Böylece, devre lüzum kalınmadan, iskat yapılır. 1/3’ü iskata yetiştiği halde, 1/3’den az malın devir yapılmasını vasiyet etmek günahtır. Vasiyet etmeyip, vârisi kendi parası ile hacca gidebilir veya birini gönderebilir. Vasiyet edilmeyen zekât iskatının yapılması gerekmez. Ancak vâris, zekât iskatı için de, kendiliğinden devir yapabilir. Günah olan bir şeyi yapmak için vasiyet edilmez ve böyle vasiyetler yerine getirilmez.
Sual: Hayatta iken devir iskat yapılsa olur mu?
CEVAP
Olmaz
Sual: İskat yapmak farz mıdır?
CEVAP
Farz değildir. İskat yapmak, ölünün namaz oruç gibi borçlarının affolması için Allahü teâlâya yalvarmak demektir. Yapılması çok iyi olur.
Sual: Devir ve iskat yapan birinin borcu olmadığını söylediği halde, borcu varsa, devir ve iskat geçerli olur mu?
CEVAP
Devir iskat geçerli olur fakat kendisine günah olur.
Sual: Devir ve iskata oturacak fakirlerden namaz kılmayan varsa, çocuk veya kadın olsa mahzuru olur mu?
CEVAP
Evet mahzuru vardır. Çünkü İslam Ahlakı kitabının Ey oğul ilmihali kısmında, (Meyyit için namaz iskatı) bölümünde deniyor ki:
(Devire oturacak fakirin akıl baliğ salih erkek olması lazımdır.)
Demek ki devire oturacak kimselerin, akıl baliğ olması, çocuk ve kadın olmaması, bir de fâsık olmaması gerekir. Namaz kılmayan kimse dinen fâsıktır.
Sual: Devir ve iskatta ölü için yemin kefareti verilemez mi?
CEVAP
Devir ve iskatta fakir sayısı ondan aşağı olursa yemin kefareti için devir yapılamaz. Çünkü bir yemin kefareti için 10 fakirin her birine bir fıtra tutarında altın vermek gerekir. Ölenin üç yemin kefareti varsa, 30 fakir gerekir. Yahut 10 fakire her gün bir yemin kefaretini ödeyecek altın vermek gerekir. Bu zor olduğu için devir ve iskat yapılırken yemin kefareti genelde yapılmaz.
Yemin, oruç kefareti
Sual: Ölünün yemin ve oruç kefaretleri için devir yapılmıyor. Bunun bir çaresi yok mu?
CEVAP
Çaresi vardır. Birkaç yemin kefareti, bir günde on fakire verilemediğinden dolayı, yemin kefareti için bir günde devir yapılamaz. Oruç kefaretinde de, bir fakiri 60 gün doyurmak gerektiği için, bir günde devir yapılamaz. On yemin kefareti verilecekse, yüz fakir bulmak gerekir. Fakirlerin hepsini bir araya getirmek zor olacağı için, hepsinden vekâlet alınır. Vekil olan kimse, onlar adına yemin kefaretlerini alır. Mesela vekil olan kimseye 100 tane namaz kitabı verilse yemin kefareti ödenmiş olur. Yahut güvenilen on fakire para verip, (Seni vekil ediyorum. Bu parayla her gün, sabah ve akşam olmak üzere, on gün karnını doyuracaksın) demelidir. Bu şekilde de on yemin kefareti verilmiş olur.
Birde: “Fidye yoktur.” “ıskat-ı salat yoktur” demek, geride kalanları bundan men edip, ölüyü mahrum etmek de doğru değildir, vebal vardır. Çünkü yapılan her iyilik ölüye ulaşır. Kabulü Allah’ımıza aittir.
Yapılan iş yararlı bir iştir, hayra vesile olur. Fakir fukara faydalanmış olur. Ölen için affa sebep olabilir.
Hayatta iken namaz kılmayıp, fidye verilsin de ödensin istemek ne kadar yanlışsa, ölen zenginin ardından sağken kılmadığı namazları için fidye verip borçtan kurtarılma çabaları da boşunadır. Fidye, özürlü olarak kılınamayan namazlar içindir. Keyfi kılınmayanlar için değildir.