Tüm dinler, insanların barış içinde kardeşçe, huzurlu ve mutlu bir biçimde yaşamalarını amaçlamış ve bunun için de bir takım yasaklar getirmiştir. Bunlardan biri insanın canına kıyılmamasıdır. Çünkü insanın sahip olduğu temel hakların en önemlisi yaşama hakkıdır. Bu yüzden herhangi bir insanı öldürmek büyük bir insanlık suçudur.
İslam inancına göre her insan hür ve yaşama hakkına sahip olarak doğar. Bu yüzden İslam dininde bir kişinin öldürülmesi şiddetle yasaklanmış ve büyük günahlardan sayılmıştır.
Yahudilikte bir insanı öldürmek On Emir’deki “Öldürmeyeceksin.” emriyle kesin bir dille yasaklanmıştır. Hristiyanlıkta da insan canına kıymak büyük günahlardan kabul edilmiştir.
İncil’de bu konuya şöyle yer verilmektedir: “ … ‘Öldürmeyeceksin!’ ve kim öldürürse hükme müstehak olacaktır.”
Budizmde bir kişiyi öldürmek ağır bir suç olarak kabul edilmiş, hiçbir canlıya zarar vermemek temel ilke olarak kabul edilmiştir. Budizmin kutsal metinlerinde şu ifadeler yer alır: “Bütün insanlar cezalandırılırken titrerler, bütün insanlar ölümden korkarlar; sen de onlara benzediğini hatırla ve ne öldür ne de öldürmeye sebep ol.”
Tüm dinler insanların yaşamını koruma altına aldığı gibi malını da koruma altına almış ve hırsızlığı yasaklamıştır.
İslam dininde hırsızlık büyük günahlardan sayılmaktadır. Zira Yüce Allah kul hakkı ile ilgili günahı, sahibinin rızası olmadan affetmeyeceğini bildirmektedir. Kur’an-ı Kerim’de, “Birbirinizin mallarını haksız yollarla yemeyin…” buyrulmaktadır.
Yahudilik ve Hristiyanlıkta da hırsızlık yapmak yasaklanmış ve başlıca kötü davranışlardan biri sayılmıştır. Bu durum On Emir’de “Çalmayacaksın.” , İncil’de de “Hırsızlık yapma.” şeklinde ifade edilmiştir.
Hinduizm ve Budizm gibi dinlerde de hırsızlık büyük günahlardan sayılmıştır. Budizmde beş temel ahlaki ilkeden biri de çalmamaktır. Bu dinlerde arzularına uyarak başkalarının malına göz koyanların manen kirlenmiş kişiler olduğu kabul edilmiştir.
Yalan söyleyerek insanları aldatmak, onları yalan bilgilerle zarara uğratmak da bütün dinlerce kötü bir davranış olarak nitelendirilmiştir. Özellikle yalancı şahitlik yapılarak insanların haksızlığa uğratılması; haksız olanın haklı, haklı olanın haksız duruma getirilmesi büyük bir günah olarak kabul edilmiştir.
İslam dini yalancı şahitliği ve yalancı şahitliğin temelini oluşturan yalan söylemeyi ve yalan yere yemin etmeyi kesin bir biçimde yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de bu konuda şöyle buyrulmuştur: “Ey inananlar! Adaleti tam yerine getirerek Allah için şahitlik edenler olun, kendinizin, ana babanızın ve yakınlarınızın aleyhinde bile olsa (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah, ikisine de daha yakındır (onları sizden çok kayırır). Öyle ise keyfinize uyarak doğruluktan sapmayın. Eğer (şahitlik ederken dilinizi) eğip bükerseniz ya da doğruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allah yaptıklarınızı bilir.”
Yahudilikte yalancı şahitlik kötü davranış olarak görülmüştür. Tevrat’ta bu davranış şu emirle yasaklanmıştır: “Komşuna karşı yalan yere şahitlik yapmayacaksın.”
Hristiyanlıkta da yalancı şahitlik açık bir biçimde yasaklanmıştır. Bu durum İncil’de şu şekilde zikredilmiştir: “Yine atalarınıza, yalan yere ant içme, ama Rabb’ine içtiğin antları tut denildiğini duydunuz.”
Hinduizm ve Budizmde de yalancı şahitlik yapmak yasaklanmıştır. Budizmin beş temel ilkesinden biri de yalan söylememektir. Budizme göre her zaman doğru konuşmak insanın düştüğü ıstıraptan kurtulmasını sağlar.