Sevgili Dost,
Depremin şiddeti neydi bilmiyorum;ama bildiğim,taş yığınlarının arasından iniltilerin geldiğiydi.Herkes kendi evinin,dükkanının önünde tanıdık bir ses duymayı,bildik bir el görmeyi beklerken;her evin,her dükkanın yıkıntıları arasından yükselen ses onun sesi,uzanan el onun eliydi:Yalanın...
Evet yalan,yıktığı yetmiyormuş gibi kurtarılmayı bekliyordu.Kurtarılmayı evet,hayatımızın yıkıntıları içinde bile bulunmayı haketmiyordu çünkü.Biz sokaklarda gecelerken ona bir çadır kurmalıydık.Bütün ihtiyaçlarını temin etmeli,asla sokağa çıkarmamalıydık onu.Asla!Ama o ne yapıp edip,çadırın kapısından bakmayı başardı.Çünkü elbiseleri süslü.Merhametimizi baştan çıkardı!
Sevgili Dost,
Şimdi nereden mi çıktı bu "yalan".Nereye girmedi ki?Kapıların kapalı olduğunu sanıp,pencerelerden girdi.Oysa açıktı kapılar;kollarına dokunulmayı bekliyorlardı.Kapıların kapalı olduğunu sanıp,pencerelerden çıktı.Gıpta etti hırsızlar,üstad bellediler onu.Düşürse de çuvalından bir şeyleri;o hiç yakalanmadı.
Halbuki biz onu esirimiz sanmıştık.Ta ki bir şair;adı Schiller'di;"Zinciri koparan esirlerden korkun siz,hür insanın öünde titremeye gerek yok"diyene kadar.Fakat gözlerimizi açana kadar kayboldu gözden.Spurgeon'un tabiriyle;"gerçek,çizmelerini giymekle meşgul olduğu sırada,yalan bütün dünyayı dolaştı"
Sevgili Dost,
Yalan sizin evin önünden de geçti mi?Boyu uzun muydu,kısa mı?ne giyiyordu?Düzgün mü yürüyordu yoksa bir ayağı aksıyor muydu?Susuyor muydu,yoksa ıslık mı çalıyordu?Gözleri ne renkti?Bir yere yetişecekmiş gibi hızlı hızlı mı yürüyordu,yoksa hiç acelesi yokmuş gibi yavaş yavaş mı?
Sevgili Dost,
Yalan senin kapını da çaldı mı?Ona aç/ma/dın kapıyı değil mi?Yoksa senin de mi merhametini çaldı?Yaptığı işlere kendini inandırmasaydı,bu kadar benzemezdi gerçeğe..Kendi inanmasaydı,inandıramazdı.Sanıyor musun ki aldatabilirdi,yalan yalan olsaydı..
Halbuki o yine süslü elbiselerini giymiş,kalabalığın arabaya,farelerin atlara dönüşmesini bekliyor.Acelesi var.Baloya yetişmeli!Düşürmeli iskarpinlerinden birini merdivenlerde.Büyü bozulmadan evde olmalı.Sonra prens,şehrin bütün kızlarının ayağında denemeli iskarpini.Yaklaşmalı evine...İşte geliyor!Şimdi onun ayağında deniyor iskarpini...Sen O'sun diyecek!
Ama o da ne,ayağına küçük geliyor iskarpin!O da ne;kendi ayakkabısı olmuyor ayağına!
Yalan! Neden şaşırdın?O kadar hızlı büyüyorsun ki..!
Sevgili Dost,
Aristo;"Eflatun'u severim;fakat gerçeği ona tercih ederim"derken,Cicero;"Ah büyüktür gerçeğin gücü!O insanların ustalıklarına,kurnazlıklarına,oyunlarına ve kurdukları bütün tuzaklara karşı da kendini kolayca savunabilir"diyor.Peki sen ne diyorsun?
Sevgili Dost,
Avucu ile su içen bir çocuğu gören Diyojen,maşrapasını kırmış.Maşrapaya ihtiyacı olmadığını düşünmüş o an.
Sevgili Dost,
Lütfen söyle!
Bizim yalana ihtiyacımız var mı...?
-Dost'a özel-