765 sayılı Yasada ayrı bölümlerde bulunan “Kamu adına soruşturma ve kovuşturmayı gerektiren bir suçun işlendiğini göreviyle bağlantılı olarak öğrenip de, yetkili makamlara bildirimde bulunmayı ihmal eden veya bu hususta gecikme gösteren kamu görevlisinin” suçu bildirmemesi (madde 279)’da ve “görevini yaptığı sırada bir suçun işlendiği yönünde bir belirti ile karşılaşmasına rağmen yetkili makamlara bildirmeyen sağlık mesleği mensubu”nun bu suçu (madde 280)’de 5237 sayılı Yasanın “Adliyeye karşı suçlar” bölümünde yer almıştır.
5237 sayılı Yasanın “Suç delilerini yok etme, gizleme veya değiştirme” başlıklı 281. “suçluyu kayırma” başlıklı 283. ve “Tutuklu, hükümlü veya suç delillerini bildirmeme” başlıklı 284. maddesi; 765 sayılı Yasanın 275, 296. maddelerindeki hükümleri kapsayacak biçimde düzenlenmiştir.
Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla, bir suçun delillerini yok etme, silme, gizleme, değiştirme veya bozma suçunun faili olabilmek için önceki suçun işlenmesine katılmamış olmak koşuluna (sınırlamasına) 281. maddede de yer verilmiş, ‘ilişkin olduğu suç nedeniyle hüküm verilmezden önce gizlenen delilleri mahkemeye teslim eden kişi’ye bu maddede tanımlanan suç nedeniyle ceza indirimi öngörülmüştür.
283. madde gereğince ‘suç işleyen bir kişiye, araştırma, yakalama, tutuklama veya hükmün infazından kurtulması için imkan sağlayanın, 284. madde uyanıca da ‘Hakkında tutuklama kararı verilmiş olan veya hükümlü bir kişinin bulunduğu yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen’den ayrı olarak “İşlenmiş bir suça ilişkin delil ve eserlerin başkaları tarafından saklandığı yeri bildiği halde yetkili makamlara bildirmeyen” in eylemi suç olarak yaptırıma bağlanmıştır.
5237 sayılı Yasanın 282. maddesiyle “... suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek ve meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla çeşitli işlemlere tabi tutan kişi’nin eylemi ilk kez bir temel yasada suç olarak düzenlenmiştir. Bu suçun kamu görevlisi veya bir meslek sahibi kişi tarafından mesleğin yerine getirilmesi sırasında veya suç işlemek için oluşturulmuş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi ayrı ayrı cezayı artırıcı ve bu suç nedeniyle kovuşturmaya başlanmadan önce, suç konusu malvarlığı değerlerinin ele geçirilmesini sağlayan veya bulunduğu yeri yetkili makamlara haber vererek ele geçirilmesini kolaylaştıran kişi yönünden de cezasızlık nedenleri gösterilmiştir.
5237 sayılı Yasanın 285. maddesiyle, ilk kez soruşturmanın ve yasaya göre kapalı yapılması gereken veya kapalı yapılmasına karar verilen duruşmayla ilgili “gizliliğin ihlali”nin suç olarak düzenlenmesinin nedenleri; ceza adaletinin doğruluk, dürüstlük, gerçeğe ulaşma ilkelerini olanaklı kılmak, soruşturma ve kovuşturma görevlilerinin her türlü baskı ve etkiden korunmaları ve asıl olarak da suçsuzluk karinesinin ihlalini önlemektir. Bu nedenle anılan maddenin 4. fıkrasında “soruşturma ve kovuşturma evresinde, kişilerin suçlu olarak damgalanmalarını sağlayacak şekilde görüntülerin yayınlanması” ayrıca yaptırıma bağlanmıştır.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 183. maddesinde “...adliye binası içerisinde ve duruşma başladıktan sonra duruşma salonunda her türlü sesli veya görüntülü kayıt ve nakil olanağı sağlayan aletler kullanılamaz. Bu hüküm, adliye binası içerisinde ve dışındaki diğer adli işlemlerin icrasında da uygulanır.” hükmü yer almaktadır.
5237 sayılı Yasanın 286. maddesi, anılan hükmün ihlalini suç olarak düzenlemiştir. Böylece suçsuzluk karinesi korunmak, savunmanın güçsüzleşmesi önlenmek, adliye içi ve mahkeme salonlarında adaletin koşulu olan sükunet sağlanmak istenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanununun 75, 76, 77, 78 ve 79. maddelerinde; bir suça ilişkin delil elde etmek amacıyla; şüpheli ve sanığın, diğer kişilerin, kadının tıbbi muayenesi ile moleküler genetik incelemelerin, hakim veya mahkeme kararıyla yapılabileceği; saç, tükürük ve tırnak gibi örnekler alınabilmesine Cumhuriyet savcısının da karar verebileceği, bu kararın hakim veya mahkemenin onayına sunulacağı; belirtilmiştir.
5237 sayılı Yasanın 287. maddesinde, değinilen düzenlemeler de
gözetilerek yetkili hakim ve savcı kararı olmaksızın, kişinin genital muayeneye gönderilmesi ve muayenesi suç olarak tanımlamış, “Bulaşıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak amacıyla kanun ve tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler” suç kapsamı dışında bırakılmıştır.
Yargının yansızlığını herkese ve her şeye karşı korumak, güvence altında tutmak ve 5680 sayılı Basın Kanununun 30/2. maddesindeki eksiklik, etkisizlik, yetersizlik de aşılmak düşüncesiyle “Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” başlığıyla 5237 sayılı Yasanın 288. maddesinde ”Bir olayla ilgili olarak başlatılan soruşturma veya kovuşturma kesin hükümle sonuçlanıncaya kadar savcı, hakim, mahkeme, bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunan kişi”nin cezalandırılacağı açıklanmış, suçun basın yayın yolu ile işlenmesi artırıcı neden kabul edilmiştir.
765 sayılı Yasanın 276. maddesinde, ayrı bölümde düzenlenen “yedieminlik görevini kötüye kullanmak” suçu, 5237 sayılı Yasanın 289. maddesinde “Muhafaza görevini kötüye kullanma” başlığıyla yer almış, suçun konusunu oluşturan eşyanın, bunun mümkün olmaması halinde de bedelinin kovuşturma başlamadan önce geri verilmesi veya ödenmesi indirim nedeni olarak belirtilmiş ve bir suça ilişkin soruşturma veya kovuşturma kapsamında el konulan eşyanın amacı dışında kullanılması da suç olarak nitelendirilmiştir.
765 sayılı Yasanın 309, 310. maddelerinde hükme bağlanan “hakkı olmayan mala el atma” suçu, 5237 sayılı Yasanın 290. maddesiyle düzenlenirken “Muhafaza edilmek üzere başkasına resmen teslim olunan rehinli veya hacizli veya herhangi bir nedenle el konulmuş olan taşınır malın bu kişinin elinden rızası dışında alınması halinde hırsızlık, cebren alınması halinde yağma, hileyle alınması halinde dolandırıcılık, tahrip edilmesi halinde mala zarar verme suçuna ilişkin hükümler” in uygulanması uygun görülmüş, failin malın sahibi olması indirim nedeni kabul edilmiştir.
5237 sayılı Yasanın; başkası yerine ceza infaz kurumuna veya tutukevine girme (madde 291), hükümlü veya tutuklunun kaçması (madde 292) ve bunlara ilişkin etkin pişmanlığın (madde 293) metinleri 765 sayılı Yasanın 284, 298, 299, 300. maddelerine koşut olarak düzenlenmiştir. Ancak,
765 sayılı Yasanın 298 ve 299. maddelerindeki ‘şiddet’ sözcüğü yerine 5237 sayılı Yasanın 292. maddesinde suçun maddi öğesine göre daha uygun olan ‘cebir’ sözcüğü kullanılmış, bu cebrin ‘kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin veya kasten öldürme suçunun gerçekleşmesi ya da eşyaya zarar verilmesi durumunda ayrıca bu suçlara ilişkin hükümlere’ göre de cezaya hükmolunacağı öngörüldüğünden 765 sayılı Yasanın 298, 299. maddelerinin 2. fıkralarındaki; eylemin “kapı veya pencere kırarak veya duvar delerek veya kaçmaya mani olacak vasıtaları bozarak’ işlenmesi durumunda uygulanacak cezayı ağırlatıcı düzenlemeye ayrıca yer verilmemiştir.
Diğer yönden; 765 sayılı Yasanın 300. maddesindeki “etkin pişmanlık” indiriminden yararlanabilmek için on beş gün içinde kendiliğinden teslim olma koşuluna karşılık, 5237 sayılı Yasanın 293. maddesinde “...kaçtığı günden itibaren teslimin gerçekleştiği güne kadar geçen süre dikkate alınarak, verilecek cezanın altıda beşinden altıda birine kadarı indirilir. Ancak, kaçma süresinin altı ayı geçmesi halinde cezadan indirim yapılmaz.” hükmü konulmuştur.
5237 sayılı Yasanın “kaçmaya imkan sağlama” başlıklı 294. maddesi, 765 sayılı Yasanın 301, 302. maddelerindeki, bireyin veya muhafaza veya nakil görevlisinin “gözaltına alınan, tutuklu veya hükümlünün kaçmasını hazırlama ve kolaylaştırması” suçların kapsayacak biçimde kaleme alınmış, kasten yaralama veya kasten öldürme ve eşyaya zarar verilmesi durumunda ayrıca uygulama yapılacağı da vurgulanmıştır.
Muhafızın görevini kötüye kullanmasıyla ilgili 295. madde, 765 sayılı Yasanın 303. maddesinden farklı bir düzenleme öngörmüş; hükümlü ve tutuklunun muhafaza veya nakli ile görevli kişilerin, görevlerinin gereklerine aykırı hareket etmeleri halinde “görevi kötüye kullanma” suçunu ve bulunduğu yerden geçici bir süreyle uzaklaşmasına izin verdiği tutuklu veya hükümlü bu fırsattan yararlanarak kaçarsa “kaçmaya kasten imkan sağlama” suçunu işlemiş olacağı belirtilmiştir.
765 sayılı Yasanın 304. maddesindeki “hükümlü ve tutukluların ayaklanması” suçu, 5237 sayılı Yasanın 296. maddesinde aynı başlıkla düzenlenirken “üç veya daha fazla” yerine “toplu olarak” sözcüklerini yeğlemiş, ‘hükümlü ve tutuklu sayısının üçten fazla olmaması’ durumunda ayaklanma suçundan ceza verilmeyeceği vurgulanmış, ve 2. fıkrada ‘Ayaklanma sırasında başka suçların işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlara ilişkin hükümlere göre cezaya hükmolunur.’ biçimindeki düzenleme nedeniyle 765 sayılı Yasanın 304. maddesinin 4. fıkradaki; “tahribat meydana gelmişse” cezanın artırılmasını öngören hüküm metne alınmamıştır.
İlk kez, Adalet Bakanlığı’nca Ord. Prof. Dr. sayın Sulhi Dönmezer başkanlığında oluşturulan bilim kurulunca hazırlanan T.C.K. Öntasarısının 470. ve 471. maddelerinde düzenlenen, 5.2.2003 günlü 4806 sayılı Yasayla 765 sayılı Türk Ceza Kanununa madde (307/a) ve (307/b) olarak alınan “İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak” ve “Hak kullanımını ve beslenmeyi engelleme” suçları, 5237 sayılı Yasanın 297 ve 298. maddelerini oluşturmaktadır.
297. maddenin 1. fıkrasına “Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır” cümlesi ile 3. fıkra olarak ”... suçların hükümlü ve tutukluların muhafazasıyla görevli kişilerce işlenmesi halinde” cezanın artırılacağı, 4. fıkra olarak da “... suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse” cezanın eksiltileceği hükümleri, 298. maddeye de “Beslenmenin engellenmesi nedeniyle kasten yaralama ...veya ölüm meydana gelmişse” ayrıca bu suçlara ilişkin uygulama yapılacağı hususu eklenmiştir.
5237 sayılı Yasaya alınmayan maddelere gelince:
Tanık, bilirkişi ve tercüman olarak adliye makamlarınca çağrıldığında asılsız bir sebep ileri sürerek kaçınmayı, suç olarak yaptırıma bağlayan 765 sayılı Yasanın 282. maddesine, aynı konuda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 60 ve 71. maddelerindeki disiplin tedbirleri yeterli görüldüğünden yer verilmemiştir.
5237 sayılı Yasanın 272. maddesinde; ‘yalan tanıklık’ ve 276. maddesinde de ‘gerçeğe aykırı bilirkişilik ve tercümanlık’ tanımlanıp yaptırıma bağlanmıştır. Bunları, yalan tanıklığa veya gerçeğe aykırı bilirkişilik ve tercümanlığa yöneltenler, Yasanın 28.maddesinde tanımlanan cebir, şiddet, korkutma ve tehdit kullananlar ise, bu maddenin; azmettiren ve suça katılanlar ise 37-40. maddelerin yollamasıyla 272. veya 276. maddeye göre hükümlendirileceklerdir. Bu nedenle 765 sayılı Yasanın 291. 292 ve 293.maddelerine Yeni Yasada ayrıca yer verilmesine gerek görülmemiştir.
İzinsiz ölü gömülmesi 5237 sayılı Yasanın 196. maddesine göre bir suçtur. Ölünün gömülmesi, suç delilini gizleme kastıyla yapılmışsa aynı Yasanın 281. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekeceğinden, 765 sayılı Yasanın 297.maddesinin bir benzeri düzenlenmemiştir.
765. Yasanın 306. maddesindeki “hükümlü veya tutuklunun kaçmasına imkan sağlayan veya muhafaza görevini kötüyü kullanan görevli” yararına bir indirim öngören maddeye, 5237 sayılı Yasanın 295. maddesindeki düzenlemenin niteliği karşısında uygulama olanağı kalmadığından;
765 sayılı Yasanın 294 ve 295. maddesindeki “avukatlık görevinin kötüye kullanılması” suçuna, 5237 sayılı Yasanın 6. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendindeki açıklık ve 1136 sayılı Avukatlık Yasasındaki düzenlemeler ve genel görevi kötüye kullanmaya ilişkin hüküm uygulanabileceğinden;
yer verilmemiş ve “kendiliğinden hak alma” suçu yönünden 765 sayılı Yasanın 308. maddesindeki gibi bağımsız bir düzenleme yapılmamış, uygulanma olanağı bulunan suçla ilgili maddeye (örneğin: hırsızlık suçunda madde 144, yağma suçunda madde 150, dolandırıcılık suçunda madde 159) eklenmiştir.