Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) mübarek parmaklarından suyun fışkırıp akması veya duasıyla suyun bereketlenmesi ve pek çok sahabînin bu sudan abdest alıp içmeleri, ihtiyaçlarını gidermeleri mütevâtir olarak; yalan üzerine birleşmeleri muhal olan bir cemaat tarafından nakledilmiştir. [1]
Su ile ilgili mucizelere birçok sahabe şahid olmuş ve sahabîlerden Hazreti Enes ibn-i Malik, Hazreti Cabir ibn-i Abdullah, Hazreti Abdullah İbn-i Mes’ud (radiyallâhu anhum) gibi sahabenin meşhurları tarafından rivayet edilmiştir. Başta Buhârî, Müslim, İmam Mâlik, İmam Amr İbni Şuayb, İmam Katâde gibi ehl-i sahih bir cemaat tarafından beyan edilmiştir.
Bu çeşit mucizelerle ilgili birçok rivayetten bazıları şöyledir:
Abdest için Parmaklarının Arasından Suyun Kaynaması
Hazreti Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: " Zevrâ’da (Medine çarşısında bir yerin adı) Allah Resulü ile beraber bulunuyorduk. Resûlullah’ı (aleyhissalâtu vesselâm) ikindi namazının vakti girince gördüm. Halk abdest alacak su arıyordu, bulamadılar. Allah Resûlü (aleyhissalâtu vesselâm) içinde su bulunan bir kap istedi ve su getirildi. Hemen elini içine koydu ve halka ondan abdest almalarını emretti. Hazreti Enes der ki: "Ben suyun parmaklarının altından kaynadığını gördüm. Halk en sonuncuya varıncaya kadar abdestini aldı. Ravi demiş ki: Ben:
-Kaç kişi idiler yâ Ebû Hamza? (Hz. Enes'in künyesi) diye sordum.
-Üç yüz kişi kadardılar, cevabını verdi."[2]
Hudeybiye’de Parmaklarının Arasından Suyun Kaynaması
Hz. Câbir radıyAllahu anh anlatıyor: "Hudeybiye günü, halk susadı. Aleyhissalâtu vesselâm'a geldiler. Resûlullah'ın önünde deriden mamul bir su kabı vardı, abdest aldı. Halk ona doğru sokuldu. Bunun üzerine:
"Neyiniz var?" diye sordu.
"Yanımızda abdest almaya ve içmeye önünüzdekinden başka suyumuz kalmadı!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm, derhal ellerini kaba koydu. Derken, parmaklarının arasından su kaynamaya başladı, tıpkı gözelerin kaynaması gibiydi. Hepimiz ondan içtik."
Hz. Câbir'e:
"O gün kaç kişiydiniz?" denildi.
"Eğer, dedi biz yüzbin de olsak su yetecekti, ama biz binbeşyüz kişi idik" cevabını verdi."[3]
Hudeybiye’de Kuruyan Kuyunun Suyunun Çoşması
Hazreti Berâ b. Âzib (radıyallâhu anh) anlatıyor:
"Siz Fetih deyince Mekke'nin fethini anlıyorsunuz. Evet, Mekke'nin fethi bir fetihtir. Ancak biz sahabîler, fetih deyince, Hudeybiye günündeki Bey'atu'r-Rıdvan'ı anlardık. Biz o zaman, Aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında bindörtyüz kişi idik. Hudeybiye bir kuyu(nun adı)dır. Biz o kuyunun suyunu tamamen aldık, tek damla bırakmadık. Bu durum aleyhissalâtu vesselâm'a arz edilince hemen kuyunun yanına geldi, kenarına oturup bir kap su istedi. Elini yıkadı, ağzına su alıp (kuyuya püskürttü) ve dua etti. Sonra suyu kuyuya döktü. ("Onu bir müddet terkedin" dedi.) Biz kuyuyu terkedip biraz uzaklaştık. Az sonra kuyu bize ve bineklerimize yetecek kadar su saldı."[4]
Tebük’te Çeşmeye Gelen Bereket
Hazret-i Muaz ibni Cebel anlatıyor:
“Tebük Gazvesi’nde bir çeşmeye rast geldik; ip kalınlığında akıyordu. Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) “Bir parça o suyu toplayınız.” diye emir buyurdu. Toplanılan su avucuna döküldü. Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellm), onunla elini yüzünü yıkadı. Sonra o suyu çeşmeye koyduk. Birden çeşmenin menfezi açılıp çoklukla aktı, bütün orduya kâfi geldi.”
Hattâ bir râvi olan İmam İbni İshak der ki: “Su akarken toprağın altından gök gürültüsü gibi ses yaparak aktı.” Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu muziceden sonra Hazreti Muaz’a
“Mucize eseri olan bu mübarek su devam edip buraları bağa çevirecek; ömrün varsa göreceksin.” demiştir. Hakikaten dediği gibi de olmuştur.[5]
Çöldeki Bir Kadının Suyunun Bereketlenmesi
Hazret-i İmran ibni Husayn anlatıyor:
“Bir seferde, Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ile beraber susuz kaldık. Bana ve Ali’ye dedi ki:“Filân yerde bir kadın, iki kırba suyu hayvana yükletmiş, gidiyor. Alıp buraya getiriniz.” Ben ve Ali beraber gittik; aynı yerde kadını su yüküyle bulduk, getirdik. Sonra emretti: “Bir kaba, bir parça su boşaltınız.” Boşalttık. Bereketle dua etti, ardından, yine suyu o hayvandaki kırbaya koyduk. Sonra dedi ki: “Herkes gelsin, kabını doldursun.” Bütün kàfile geldi, kaplarını doldurdular, içtiler. Ben zannediyordum ki, gittikçe iki kırba doluyor, daha fazlalaşıyordu. Sonra Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) ferman etti: “Kadına hurma ve sair şeylerden toplayınız ikram ediniz.” buyurdular. Kadının eteklerini doldurduk. Sonra Allah Resulü (sallallâhu aleyhi ve sellem) o kadına dedi ki:“Senin suyundan almadık. Cenâb-ı Hak bize hazinesinden su içirdi.[6]
Dipnotlar
[1] Bkz.: el-Gazâlî, Fedâihu’l-bâtıniyye 1/139-141; el-Âmidî, Ğâyetü’l-merâm 1/356-357; el-Îcî, Kitâbü’l-
Mevâkıf 3/405; et-Teftâzânî, Şerhu’l-Makâsıd 5/17.
[2] Buhârî, Vudû 32, Menâkıb 25; Müslim, fezâil 5-7; Muvatta, Tahâret 32; Nesâi, Tahâret 61; Tirmizi, Menâkıb 12.
[3] Buhârî, menâkıb 25, meğâzî 35; Müslim, imâre 72, 73.
[4] Buhârî, Enbiya 25, Meğâzi 35.
[5] Müslim, fezâil 10; Muvatta, sefer 2; Ahmed İbni Hanbel, el-Müsned 5/238.
[6] Buhârî, teyemmüm 6, menâkıb 25; Müslim, mesâcid 312.