Şehzadeler şehri neresidir?
ŞEHZADELER ŞEHRİ: MANİSA
Kültür nesilden nesile aktarılan, aktarılırken değişen ve zenginleşen bir unsurdur. Değişim ve süreklilik kültürün en önemli özelliğidir. Türk kültürünün temelleri, Türk tarihine dayanmaktadır. Binlerce yıl süren tarihî yolculuk içinde kültürümüz değişmiş ve zenginleşmiştir. Manisa örneğinden yola çıkarak bu değişim ve sürekliliği anlamaya çalışalım.
Bundan üç yüz yıl kadar önce Evliya Çelebi Manisa’yı şöyle anlatıyor:
“Manisa Puslu Dağ’ın altında, Duman Dağı eteğinde kurulu bir şehirdir. Manisa, 60 mahallesi, 6660 evi, 105 cami ve mescidi, 3040 çeşmesi, 3360 dükkânı, hanları, hamamları, medreseleri, köşkleri, konakları ile mamur (imar edilmiş, gelişmiş, bakımlı) bir şehirdir. Uçsuz, bucaksız ovası reyhan ve güllerle süslü köylerle doludur. Burada bilgili ve efendi kişilerin toplandığı altlı, üstlü kahvehaneler vardır. Bu kahvehanelerin her birine dört mahfil (toplantı yeri) yapılmış, birinde hanende (şarkıcı) ve sazendeler (sazcı), birinde rakkaseler (dansçı), birinde hikâyeciler ve meddahlar, birinde de gazelhanlar (gazel okuyan kimseler) bulunur. Karaköy’deki kahvehanelerden daha latifi (hoş) cihanda yoktur. Burada günde bir kantar kahve sarf edilir. Her gün beş yüz kişi hizmet eder. Dört yönü gül-gülistan, irem bağı gibidir. Güzel sesli kuşların
birbiriyle yarış etmesi insanı sarhoş eder. Manisa’nın şehir halkı çok temiz ve zarif kişiler olduklarından, çarşı ve sokaklarını temizler, sularlar. fiehri kavak, çınar, söğüt ağaçları ve asma dalları gölgeler. Manisa halkı ince duygulu ve şair ruhludur. 17 divan sahibi şair şehirde yaşar. Halk, tezgâhlarında Manisa alacası dokuyup satar. Beyaz nohut çöreği, baharlı mekik böreği, karlı vişne hoşafı, üzüm şerbeti, üstü bademli tatlısı, has beyaz ekmeği ile Manisa bir bolluk şehridir. Manisa mesire yerleri ile de doludur. Uluca Pınar, Uluca Çınar, Ağa Bahçesi, Mevlevihane Bağı, Tabakhane Köşkü ve en önemlisi olarak Hünkâr Bahçesi bu mesire yerleridir. Manisa şadırvanları, fıskiyeleri, havuzları ve çiçekleri ile cennete benzer
Manisa 1313’de Saruhan Bey tarafından fethedilmiş ve Saruhanoğulları Beyliği’nin merkezi hâline getirilmiştir. 1391 yılında Yıldırım Bayezit tarafından Osmanlı topraklarına katılmış, ancak Ankara Savaşı sonrası Timur bölgeyi yeniden Saruhanoğullarına vermiştir. 1412 yılında ise Çelebi Mehmet kesin olarak Manisa’yı Osmanlı egemenliği altına almış ve Saruhan Sancağı adıyla idari bir birim hâline getirmiştir. Manisa 1437-1595 yılları arasında Osmanlı şehzadelerinin saltanat tecrübesi kazandıkları önemli siyasi merkezlerinden biri hâline gelmiştir. II. Murat, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat, III. Mehmet ve I. Mustafa gibi padişahların da içinde bulunduğu 16 şehzade, Manisa’da sancakbeyliği yapmıştır. fiehzadeler Manisa’da cami, medrese, han, hamam, imaret, çeşme, hastane, köprü ve kütüphane gibi birçok eser yaptırmışlardır. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Yunan işgaline uğrayan şehir, halkın kurduğu kuvayımilliye birlikleri ve cemiyetlerle işgale karşı mücadele etmiştir.
Şehir 8 Eylül 1922’de işgalden kurtarılmıştır. Manisa, Ege Bölgesi’nde bulunan önemli şehirlerimizden biridir. Son yıllarda şehirleşme artmış, sanayi gelişmiştir. Bugün Manisa’da ülkemizin diğer şehirlerinde olduğu gibi yoğun bir yapılaşma vardır. Betonarme çok katlı yapılarda estetik anlayışının da oldukça değişmiş olduğu gözlenmektedir. fiehirleşme ve sanayileşme şehirlerin çehresini olduğu kadar insan yaşamını da etkilemektedir. Manisa’da Evliya Çelebi’nin saydığı tarihî eserler önemli ölçüde korunmuştur. Ancak Ağa Bahçesi, Mevlevihane Bağı, Tabakhane Köşkü günümüze kadar ulaşamamıştır. 1474 yılında Fatih Sultan Mehmet’in azatlı kölesi Çeşnigir Sinan tarafından yaptırılan Çeşnigir Camisi günümüzde bütün ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Enine dikdörtgen planlı, kesme taştan yapılmış, ortada bir büyük, köşelerde ise dört küçük eliptik kubbe ile örtülmüştür. 1831 yılında Karaosmanoğullarından Hacı Sabri Ağa tarafından yanına kare planlı kütüphane yaptırılmıştır.
Mesir Macunu nedir? Mesir Macunu ilk ne zaman yapılmıştır?
Yavuz Sultan Selim'in annesi ve Kanuni Sultan Süleyman'ın eşi Hafza Sultan hastalanır ve saray doktorları tarafından derdine çare bulunamaz. Valide sultan, Sultan Külliyesi’ne ait darüşşifanın yöneticisi Merkez Efendi tarafından hazırlanan macun sayesinde şifa bulur. Başlangıçta Hafza Sultan'ın emriyle sadece darüşşifadaki hastalara verilmekte olan ve “mesir “adı verilen macun, halk arasında rağbet görür ve talebin büyük boyutlara ulaşmasıyla halka da dağıtılmaya başlanır. Zamanla talebin karşılanamaz hâle gelmesi ve şikâyetlerin artması nedeniyle Sultan Camisi kubbe ve minarelerinden halka saçılmasına karar verilir. Mesir macununun ününün giderek yaygınlaşması, bölge, hatta ülke çapında talep edilir hâle gelmesine paralel olarak halka saçım işi törenselleşmiş ve bir şenlik hâline gelerek günümüze kadar ulaşmıştır. Çoğu baharat olmak üzere 41 çeşit maddeden yapılan mesir macunun yapımına nevruz günü Sultan Külliyesi’nde düzenlenen dua töreni ile başlanır. Mesir şenlikleri nisan ayı boyunca sosyal, kültürel ve sportif faaliyetlerle kutlanır. Nisan ayının üçüncü ya da dördüncü pazar gününe rastlayan saçım töreninde halka saçılır.
Takvim-i Vekayi nedir? Takvim-i Vekayi ne zaman yayınlaşmıştır?
İlk telgraf müdürlüğü ne zaman kuruldu?
II. Mahmut döneminde, 1831 yılında ilk Resmi Gazete diyebileceğimiz Takvim-i Vekayi yayına başladı. Amacı, devlet görevlileri ve aydınlar başta olmak üzere, Osmanlı toplumuna olayları resmî ağızdan duyurmak ve devlet işleriyle ilgili duyurularda (atamalar, mahkeme kararları vb.) bulunmaktı. Takvim-i Vekayi, Kasım 1922’ye kadar yayınını sürdürdü.
İlk resmî gazete, devletle halk arasındaki iletişimi artırması açısından önemlidir.
İstanbul'da ilk Türkçe özel gazete William Churchil (Vilyım Çörçil) adlı bir İngiliz tarafından çıkarıldı. 3 Temmuz 1840'tan itibaren yayımlanmaya başlanan bu gazetenin adı Ceride-i Havâdis'ti (Haberlerin gazetesi). Gazetenin ilk yıllardaki tirajı 300 dolayında iken, Kırım Savaşı sırasında, 10.000 dolaylarına ulaştı. 21 Ekim 1860’ta Osmanlı yurttaşı Türkler tarafından Tercüman-ı Ahval
(durumların yansıtıcısı, 27 Haziran 1862'den itibaren de fiinasi’nin Tasvir-i Efkâr (düşünlerin betimi) gazetesi yayın hayatına başladı.
1855’te Telgraf Müdürlüğü kuruldu ve ilk telgraf Kırım Savaşı sırasında kullanıldı.