Züleyha'nın Yusufluğu...
«Aşk, Züleyha olacağını bile bile...
Yusuf'a vurulmaktır.
Yusuf olduğunu bile bile...
Kuyuya atılmaktır.
Kuyu olduğunu bile bile...
Yusuf'u saklamaktır.
Aşk; hem Züleyha hem Yusuf hem de kuyu...
Aşk; olduğunu olabilmektir belki de...»
Kollukçular Yusuf'u alıp götürdükten ve hüzünlü gece Nil'in üzerinde bir ürperti gibi asılı kaldıktan sonra hiç uyumadan ertesi sabahı buldu Züleyha ama, hayatı her zamanki tadını da bulmadı İçten içe derin bir öfke önce, sonra nedeni belirsiz bir kendinden hoşnutsuzluk hali Her zaman doğruyu gösteren yürekte istikamet tayini Aşkını düşündü Züleyha, şimdiye kadar hiç düşünemediği hallerdeydi
Tapınaklarda genç rahiplerin buhur yakma görevini yerine getirmesinden bile erken saatte Züleyha ırmağa bakarak düşünmeye başladı İlk kez Nil'in güllerinden yapılmaz tacını başına, yasemenden bileziğini ayağına takmamıştı. Züleyha ilk kez gece kadar sade sabah kadar yalındı
Yusuf, dedi Züleyha, sen benim, evvel düşen şehrimsin, ahir düşen şehrimsin Ezel düşen şehrimsin, ebed düşen şehrimsin Yusuf, dedi Züleyha; kalbim sen, benimsin yalnız benimsin,kalbin ben,seninim yalnızca seninim Yusuf," dedi Züleyha, sen masumsun, sen de bilirsin, ben de bilirim Şu dört duvar, şu sıkı sıkı kapalı kapı,döşemenin üzerinde ezilen sarı gülün yaprakları tanık ki suçun yok senin
Fakat güzelsin Güzelliğin yoruyor beni,çünkü mümkünü var,suret kasrında bir suret değilsin
Suçlu değilsen de bana, beni suçlu kılacak kadar güzelsin Mümkünü olan bir güzelliğin sahibiysen Yusuf, ve bu güzellik yoruyorsa beni, sen dünyanın en masum mücrimisin Suçlu,suçunu her zaman bilerek işlemez Yusuf ve güzellik bazen suça dönüşür
Yaratılmışların en güzeli karşısında,ruhum kadar bedenim,kalbim kadar kalbimden çıkıp da bütün bedenimi deveran eden kanım ve damarlarım,ve bütün zerrelerim akıyorsa sana, ben de dünyanın en mücrim masumu değil miyim?
Çünkü, dedi Züleyha, güzelliğin bir derin kuyu senin Bir düşenin kurtuluşu kolay olmaz. Ne mutlu kalbine sen düşene,ve ne mutlu senin kalbine düşene
Tufandan kurtulmak için kendi derinliğine akan bir ırmak gibi; akmasam sana ölürdüm Yusuf, aktım, yine öldüm Kendi ölümümün şeklini seçmem özgürlüğümse susarak ölmeyi değil,söyleyerek ölmeyi seçtim Tortulanarak ve bulanarak değil,taşarak ve coşarak ölmeyi istedim Hükmümün Yusuf olduğu yerde ölümlü olduğumu bildim
Ve yine dirilecek olmamın emniyetiyle ölümlü oluşumu çok sevdim Yusuf,dedi Züleyha, bütün bir hayat, kınanma, horlanma, yitirme,her şey kalbimin üzerinden geçecek ve ben kalbimin altında kalacağım Bana dair ve bana rağmen var olan bir dünyada büyüklüğü,yitirdiklerinin çokluğuyla ölçülen bir Züleyha kalbi olacağım Senin zindan karanlığın benim özgür aydınlığıma denk düşecek, o kadar ki karanlık olacağım Sancıyla elimi attığım fundalıklar mavi çiçeklere dönüşmedi henüz, ama aslolan kalp olacak ve hayatı sonradan bulacağım
Yusuf, dedi Züleyha, aşk zorlu bir sınav,ben bu sınavı en baştan ve gönüllü mü kaybettim? Hayır işte! Yitirmiş görünsem de kazancımsın sen benim Ve şer gibi görünsem de göreceksin,yitirdiğin ne varsa benim sana açtığım kuyuda,hayrın olacağım sonunda Yusuf,dedi Züleyha, sana, gel kaderim ol, demem O kadar ki, güldeki sevda, çöldeki ateş, denizdeki su kadar kadersin bana
Bak alnına, iki kaşının ortasına Orada benim mührüm var Alnımın yazısı olduğun kadar, alnına da yazıyım
Değil mi ki sen Yusuf güzelisin, gömleğin çoktan yırtık senin Ve değil mi ki ben tecelli etmesem eksik kalır sana dair kader "Senin kaderin benim tecellim", kaderimde zindan varsa, Yusufluğum su götürmez benim.