“Rabbim, Fattah-ı Kerem olansın,
iyilik etmesini sevensin ve dahi kapalı olanı açansın ki
kalbimin kapısını aç ki
Zûleyha kuyusundan çıksın.”
Ey Zûleyha …
Sevdasını yüreğine katık eden sevgili…
gözlerinden gelen yağmurla yüreğindeki ateşi söndürmeye çalışıpta
her damlada bin yürek yakan…
“Ben su serptikçe senin alevin artacak,
sendeki ateş arttıkça ben daha çok yaş akıtacağım”
Sen ki suretin güzeline bir sınav oldun…
O ki sana cennet vesilesi….
Ömrün ki Yû’suf ila aslına bürünmüş, gerçeği bulmuştu ki gelmiş ve geçmiş en gerçek sevdayı yaşamıştı…
“Zûleyha ki Leyla’dan, Aslı’dan, Şirin’den, Zühre’den ve hatta Zahide’den sahici…”
Sabrın sevgiliyi getirdiğinin en açık kanıtı değil misin?
Sevgiyi dilde yaşatmak kolay ve gerçekten uzaktı….
oysa sen sevgiyi önce yüreğinde yaşadın öylesine büyüttün ki
kaldırmadı küçücük görünen ama kocaman olan o yüreğin
sonra göklere saldın
Rabbine ulaştın
Ey Zûleyha … Gör Zûleyha … Bil Zûleyha …
Senden yüzyıllar sonrasında yaşıyoruz.
İnsanların küfrünün ve azgınlığının her geçen gün arttığı bir dönemdeyiz…
Sokaklarımız ölü kaynıyor, insanlar kokuşmuş ruhlarıyla geziniyorlar…
kim kimi sevdiğini bilmeden yürüyor sokaklarda…
aşk sözleri her ağızda herkese söyleniyor…
sevdayı sadece beşeri -bedeni- yaptılar…
ki seni bilen şunu da biliyor ki bu insanların yaşadığı sevgi değil!!
İnsanlığın olmadığı bir yerde Aşk nasıl yaşasın ki…
kendini bilmez olan insanlar sevgiyi nasıl bilsinler ki…
sevmek yok olmak değil aksine var olmaktı…
varlığın olmadı yerde
sevgi olur muydu ki?
“Aşık olmayanlar Zûleyha ismine dokunmasınlar”
Ey Zûleyha … Gör Zûleyha … Bil Zûleyha …
yüreklerimiz bir kez daha aşkından değil…
utanıcından eriyerek söylüyor…
biz aşkı senle gömdük toprağa,
ne sevecek
ne de sevilecek
bir yürek kaldı ortada….
bil Zûleyha …
artık sevdalar göklere çıkmıyor…
daha ilk engelde takılıp geri dönülüyor…
hala Leyla faslındalar ki Mevla’ya nasıl ulaşsınlar…
bir çocuk yürümeden koşamaz ki,
İnsan sevginin ne olduğunu bilmeden
Mevla aşkıyla nasıl yansın
hiç yanmamış ki ne bilsin
bir yürek nasıl erir sevgili uğruna nûr olur…
o sevgi nasıl göklere ulaşsın ki Zûleyha …
“Sevgili!... Kapına geldik; AŞK’ı öğret bize
ve AŞK’ını ver yüreklerimize..”
ama Zûleyha
bil ki;
adını yazdık yüreğimizin en kör noktasına
Aşk deyince
kulaklarımızda sen çınlıyorsun
ilk önce Yûsuf diye eriyişin
ki Rabbim sana lütfedince Yûsuf’u
Yûsuf’tan ilahiye dönen aşkının büyüklüğünü anıyoruz
bil Zûleyha
senden yüzyıllar sonrada yaşıyoruz
ne ömrünü Yûsuf uğruna adayacak Zûleyha var…
ne de uğruna ömür adanacak bir Yûsuf…
hal böyleyken nasıl göklere ulaşsın sevdalar
…!
“Aşk iğnesiyle dikilince bir dikiş, kıyamete kadar
sökülmez imiş.
Aşk ile insan elbet güneşe benzer ve aşksız gönül misali taşa benzer
Hayatı aşka bölünce aşk çoğalır;
bütün hayatları toplasan geriye Aşk kalır….”