Tasavvufi sohbetler

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #65 : 23 Ekim 2008, 22:49:45 »
Tek Hedef

„Bizim para, pul, mevki, makam, siyaset, politika, kavga ve gürültüyle işimiz yok. İstisnasız her müslümanın çocuğunu da okuturuz. Bir tek fert geri dönmüşse haber versinler."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #66 : 23 Ekim 2008, 22:50:24 »
Trafik Kazâları ve Âyetü'l-Kürsî'nin Esrârı

Resûlullah (sall'allâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in 27 sır kâtibi vardı. Âyetü'l-Kürsî Hicret'ten sonra bir gece yarısı nâzil olduğunda onu, Resûlullah'ın sır kâtiplerinden Zeyd bin Sâbit (radıy'allâhu anh) yazmıştır.

Âyetü'l-Kürsî'ye ta'zim ve tebcîl için, bir rivâyete göre 40 bin, diğer bir rivâyete göre 80 bin melek nâzil olmuştur. Âyetü'l-Kürsî'ye çok muazzam ve muhterem bir melek hâdimdir.

Bugün bütün vâsıtalar tehlike hâlindedir. Ancak ta'limât-ı İlâhiye ile bu tehlikelerin önüne geçilebilir. [Hava], deniz ve kara vâsıtalarına binerken «Bismillâhi mecrâhê ve mürsêhê inne Rabbî le Ğafûru'r-Rahıym [Meâli: Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allâh'ın ismiyledir. Muhakkak ki Rabbim, çok mağfiret edici ve çok rahmet edicidir]» (Sûre-i Hûd, 41) diye okuyan kimse, her türlü tehlikeden muhâfaza olunur.

Sokağa çıkarken 7 Âyetü'l-Kürsî okuyup, her defasında 6 cihete üflemeli. Yedincide, "Velâ yeûdühû hıfzuhümâ ve hüve'l-aliyyü'l-azıym" diye 3 defa okuyup "Huu" ile içine "Huu"lamak lâzım. Bu ta'limat ile vesâite binenleri, Cenâb-ı Hakk her türlü felâketten korur. Bunu söylemezdik ama, tehlikelerin umûmiyeti bizi bu esrârı söylemeye mecbur etti. Hakikaten muazzam bir esrâr-ı İlâhîdir. Ne akıl, ne mantık, ne san'at, hiç biri ona tahammül edemez. Bunun adına "Kerâmetü'n-Nebî" derler.

Bu insanlar, isyanları ile kok kömürü hâline gelmişlerdir. Kuruların yanında yaşlar da yandığından, o yaşları kurtaralım diye bu esrârı ifşâ ediyoruz."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #67 : 23 Ekim 2008, 22:51:09 »
Ünvanınız

„Sizler, "El-mücâhid fî sebîlillâh, el-müştâk ilâ cemâlillâh, hüve ünvânüküm" (Ünvanınız: Cemal-i ilâhiye âşık, Allah yolunda mücahitlersiniz)."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #68 : 23 Ekim 2008, 22:52:27 »
Vahdet-i Vücud

„Aşağıdaki cümleler tam Vahdet-i Vücutçu sözleridir.

• "Bir kimse Hakkı Hak'ta aynı hakla görürse o kimse ariftir."
• "Bir kimse Hakkı hakta aynı hakla görürse o kimse ariftir."
• "Bir kimse Hakkı Hak'ta aynı halkla görürse o kimse acizdir."
• "Bir kimse Hakkı ne hakta ne halkta göremez de ölmesine, sonra ihya olunacağına intizar eder hakkı aynı hakla görürse o kimse gafildir."
• "Bir kimse Hakkı halkta, halkı hakta görür, hukuk-u hakkı ve halkı eda etmekle iştigal eylerse o kimse kâmildir."

Bilinmelidir ki, ben bu cümlelerin manaları ve tasavvufî ifadeleri üzerinde durmayacağım, çünkü hem meşrebime muvafık değil, hem de bu mevzuyla meşgul hakikatte vakti boşa harcamaktır. Yalnız bu sözlerin menşei, zuhur mertebesi ve sebepleri hakkında izahatta bulunacağım. Bu da sizin ve bizim maksadımıza uygun düşecek, meselenin esaslarını tenvire hizmet edecektir.

Büyük muhakkıklar indinde Vahdet-i Vücud, ilmî, menşeî, sebebi ifrat-ı muhabbettir, sekirdir. İsim ve fenâ sıfatında fenâdır. Velayeti, velayet-i kalbiyye ve zılliyyedir. Ona velayet-i suğra da denir. Bu hal bu mertebede zuhur eder. Hakikat-i fenâyı temîn etmez. Cihet-i cezbede fena-yi zılli husule getirir. Tevhidi, tevhid-i efaldir. Fenası, fena-yı efaldir. Tecellisi, tecelli-i efaldir. Bu ahval ve kemâl ve tevhidin sahibi; velayet-i suğra mertebesinden velayet-i kübraya çıkamaz. Tevhid-i sıfat, tecelli-i sıfat ve fena-yı sıfata mazhar olamaz. Vahdet-i Vücud itikadında olanlar üç zümreye ayrılırlar:

1. Birinci Zümre: Ruhunu velayet-i suğraya çıkaranlardır. Bunlar şeriat-ı mutahhareye yapışıkdırlar. Fakat ictihatlarında hakikate isabet edememişlerdir. İsabet etmemelerine sebep muhabbet-i Hak olduğu için hata eden müctehid hükmündedirler. Velayet-i suğra erbabındandırlar. Muhabbette fena ve sekirleri kendilerini mazur kılacaktır. Mevla'nın lutfuna nail olacaklardır.

2. İkinci Zümre: Bu zümre Vahdet-i Vücud, ulum ve maarifi ile çok meşgul olarak meşreb-i tevhid-i vücudiyi kendilerine mal edenlerdir ki, bunların ruhları mertebe-i zılliyete çıkmamış, velayet-i suğraya dahil olmamıştır. Bunlar; ömürlerini laklaka ile geçirip ruhlarını tasfiye, nefislerini tezkiyeden mahrum eylerler. Bu dava ile bu dünyadan "Kel en'am" olarak göçüp giderler.

3. Üçüncü Zümre: Bu zümre ne birinci ne de ikinci zümrenin ahval ve efaliyle muttasıf değildir. Bunlar kendi nefis ve hevâlarına göre tevil ve te'sir ederek işi, Vahdet-i Vücud derecesine çıkarırlar. Bu suretle kendilerini teklifat-ı rabbanî haricine çıkararak ibâhat, ilhâd ve zındıkiyyet derecelerine yuvarlanırlar. Mevla'nın emirlerine yapışıp nehiylerinden kaçınmazlar. Bir taraftan her haltı yaparlar, diğer taraftan (kendilerini) zümre-i havastan ve irfandan gösterirler. Bunlar birer cani, birer katil, birer kutta-i tarîk-i hak ve hidayet yolunun yol kesenidirler. Allah şerlerinden ümmet-i Muhammed'i muhafaza etsin...“


--------------------------------------------------------------------------------

• „Ey İslâm Cemaatı! Biz hayatta olduğumuz halde, Vahdet-i Vücud'a gidilebileceğini mi zannediyorsunuz? Böyle bir zanna kapılmayınız, çünkü biz hayattayız.“
• „Size ta'lim edilen Hak yolundan ayrılmayın. Vahdet-i Vücud ve sair nuru sönmüş tarîklere aslâ rağbet etmeyin."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #69 : 23 Ekim 2008, 22:53:00 »
“Vakıfta Dâvâcı, Resûlullah (s.a.v.)'ın Vârisidir”

„Vakfedilen mala; mâlik-i hakîki Cenâb-ı Hakk, mâlik-i mecâzî insandır.

Vakfeden: "Bu malı hakîki mâlikine teslim ettim, bıraktım" demek istiyor. (Bu bakımdan sûi isti'mâle uğrayan) vakıfta dâvâcı: Vâris-i Resûlullah, dâvâ vekîli: Fahr-i Âlem (s.a.v.), hâkim: Cenâb-ı Hakk'tır. Vakfa musallat olanların hâli perişan olur.“

„Süleyman aleyhisselâm, kendisine postalık yapan Hüdhüd kuşunu gücendirdiği bir gün; Hüdhüd, Hz. Süleyman'ı tehdit makamında, "Vakıf tarladan toprak alır, mülküne serper ve saltanatını yıkarım" dediği rivâyet olunmuştur."