Tasavvufi sohbetler

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #55 : 23 Ekim 2008, 22:32:38 »
Rızka Değil, Razzâk'a Bağlanın“

„Dünya sevdâsından ukbâyı unutanlara:

- Ey gâfiller! Âhiret husûsuna gelince; Allah gafûrdur, rahîmdir, diyorsunuz. Pekâlâ! Mâdemki çalışmadan o büyük geçitten geçmek için 'Gafûru'r-Rahîm' diyorsunuz, öyle ise, Cenâb-ı Hakk Razzâk-ı âlemdir; haydi çalışmasanız ya! Neden böyle durmadan-usanmadan çalışıp didiniyorsunuz be ahmaklar! dersiniz."

„Sizler rızka değil, Razzâk'a bağlanın. Unutmayın ki sebebe bağlananlar, sebeb-i hakîki olan Hazret-i Mevlâ'nın lutuf ve ihsânından her zaman mahrum kalırlar."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #56 : 23 Ekim 2008, 22:34:30 »
Ru'yetin Hakikati Nedir?

„Şu ciheti kaydetmek lâzımdır ki; ru'yetin hakikati, bu dârda [bu dünyada] rûhunu sülûk ve urûc tarikıyla "mertebe-i hakîkati's-salât"a çıkaran ehass-ı havâsa mâlum ve münkeşif olur.

Hadiste vârid olan, "Namaz mü'minin mi'râcıdır" [kavl-i şerifin]ın hakikati, bu zevât için sâbit ve sâdıktır. Makamu hakîkati's-salât, merâtib-i sülûkün nihayetidir, ilerisi mertebe-i vücûbdur.

Eğer bir ferd bu âlemde hakîkat-i ru'yeti [Allâh'ı görmenin hakikatini] anlamak isterse, rûhunu bu makama çıkarmalıdır. Ve illâ [aksi takdirde] Kitap ve sünnet ile sâbit olan ru'yete îmân eyleyerek keyfiyeti araştırmamalıdır. Çünkü bu hakikati kemâ yenbağî [münâsip olan tarzda] anlamak, ancak bu sûretle mümkündür... Eslem tarîk [en sağlam yol] budur."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #57 : 23 Ekim 2008, 22:36:02 »
Rü'yâ Bahsi

„Bizim sâdâtımız (seyyidlerimiz-büyüklerimiz) rü'yaya diğer turuk sâdâtı (diğer tarîkat büyükleri) gibi ehemmiyet vermezler. Çünkü mânâlar kuvvette olan umûru iş'âr ederler (Kuvvede olan hususları bildirip haber verirler). Mânâlardan ancak tâlibin ne gibi şeylere müstaid (istidatlı) ve kâbil (kabiliyyetli) olduğu anlaşılır. O, eşyanın bilfiil tahakkukuna aslâ delâlet eylemez. Rü'yalar, tebeddülât-ı ahvâle ve evsâfa kâbiliyet husûlünü, tâlibin merâyâ-yı âfâk ve emsâlde müşâhede etmesinden ibârettir (yani rü'yalar; tâlibin, ahvâl ve evsâf değişikliklerine kâbiliyetinin husûlünü, misaller ve âfâk aynalarında görmesinden başka bir şey değildir). Avâlim-i âfâkiyyeden, misâl âleminden vârid ve mütezâhir ve meşhûddur (âfâk âlemlerinden, misâl âlemlerinden gelen, tezâhür edip görülendir).

Bir kimse rü'yâda padişah olduğunu, tahta cülûs ettiğini (tahta oturduğunu), hükmünün memlekette nâfiz ve mer'î (müessir ve mer'iyette) bulunduğunu görür. Bîdâr olduğu vakit (uyandığı zaman) kendini yatağında bulur. Ne padişah olmuştur ne tahttadır. Ne de hükmü nâfiz ve mer'îdir. Hariçte bu zuhûr ve taayyünden hiçbir şey yoktur. Bu hâl nasılsa, rü'ya da aynı keyfiyeti hâizdir. Şu kadar ki; Böyle bir rü'ya gören zâtta padişah olmağa bilkuvve kabiliyet vardır. Bu kabiliyeti fiilen tahakkuk ettirmedikçe, rü'yanın ona bir faydası olmaz. Fiil ile kuvvet arasında ne kadar mühim fark vardır! Onun için:

âdâtımız rü'yaya ehemmiyet-i mahsûsa atfetmezler (husûsi bir ehemmiyet vermezler). Hâl-i bidâride ve yakazada olan umûru ehem tutarlar (Uyânık halde iken olan işlere ehemmiyet verirler). Turuk-i sâire sâdâtının (diğer tarîkat büyüklerinin) rü'yaya ehemmiyet vermesi başka bir mevzu' teşkil eder. O bizi alâkadar etmez..."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #58 : 23 Ekim 2008, 22:36:40 »
Sıhhat ve Sıhhate İ'tinâ Vazifesi

“Bedeni korumak, onun sıhhatini te'min ve hıfzetmek akdem-i ferâizdendir (en önde gelen farzlardandır). Mevlâyı Müteâl, «Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın...» (S.Bakara, 195) buyuruyor. Bu emirde; beden ve sıhhat tehlikesinden korunmak, onun kapılarını seddetmek (kapatmak) birinci dereceyi ihrâz eder. Her iş sıhhate vâbestedir (bağlıdır). Bu olmadıkça gerek dîn ve gerek dünya işleri tam ve kâmil olmaz. Onun için bâzı ekâbir (büyükler), "el-ilmü ilmân: İlmü'l-ebdân, sümme ilmü'l-edyân" (ilim ikidir: Beden ilmi sonra da din ilmi) sözlerini söyleyerek ilm-i ebdânı (tıp ilmini) ilm-i edyân üzerine tercih eylemiştir. Bu sözlerden murâd-ı sırf, sıhhate ehemmiyet vermek noktasına mâ'tûftur.

Biz her işin kemâline (tam ve mükemmel olanına) tâlib olacağız. Aşağısı ile veyahut vüstâ (orta) ile iktifâ etmeyeceğiz. Sıhhat niam-i azîme-i Mevlâ'dandır (Mevlâ'nın çok büyük nimetlerindendir). Fakat, devamı zamanında en az takdir olunur. Ona şükür, vazîfe-i ibâdet ve ubûdiyettir. Bu nimet-i uzmâyı elden gidermek, muhafaza etmek, yahut onu tahrip eylemek kendi elimizdedir.

Her halde irâdemizi, vaktimizi, sıhhatimizin hüsn-i muhâfazasına sarf etmeliyiz. Bu bâbda aslâ ihmâl göstermemeliyiz. İrâde-i Hakk, irâde-i beşere tâbidir. İrâde-i beşer müessirdir. İrâdenin müteallikâtını halk (istenenleri yaratmak), Mevlâ'ya aiddir. Bütün irâdetlerimizi (arzu, istek ve recâlarımızı) iyi ve kemâl cihetine sarfa memuruz ve bununla mükellefiz."

Çevrimdışı yunushan

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: İstanbul
  • 251
  • +23/-1
  • Cinsiyet: Bay
Tasavvufi sohbetler
« Yanıtla #59 : 23 Ekim 2008, 22:37:13 »
Sihri Gidermek İçin...

„...vakit namazlarının son iki rek‘at sünnetlerinin edâsında, Fâtiha'dan sonra zamm-ı sûre olarak birinci rek'atte Felak, ikinci rek'atte de Nâs sûrelerini okursunuz."