Edebiyat Terimler Sözlüğü

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #15 : 28 Ekim 2013, 21:05:04 »
- R -

RAKTA
Arap harflerine göre bir harfi noktalı bir harfi noktasız kelimeleri kullanarak şiir yazma.

RAMAZANİYE:
Giriş bölümünde ramazanı konu alan kaside.

REALİZM:
19. yüzyılın ikinci yarısında, romantizme tepki olarak doğan akım, gerçekçilik.

REDİF:
Şiirde, kafiyeden sonra gelen, yazılışı ve anlamı aynı olan sözcüklere ya da aynı görevli eklere verilen ad.

REKÂKET
Kelime veya cümlelerin düzensiz sıralanmasından ileri gelen okumayı zorlaştırıcı durum. Divan edebiyatında yazıda kusur sayılırdı.

RİKKAT
Anlatımda söylenişleri kulakta ince hafif hoş etki bırakan sözcüklerin kullanılması. Sanatçı sevgi şefkat muhabbet güzellik gibi konuları anlatırkenn sözcükleri de uygun düşecek şekilde ince sesle kurulanlardan seçer. Bu sözcükler kelimâ-ı rahika taşıdıkları özellik de rikkatdiye adlandırılır.

RİSALE
Küçük kitap broşür. İlim veya sanata dair yazılar. Önceleri çokluk dini konuları ele alan küçük hacimli kitaplar bu adla anılırlardı.

RİTM
Şiirde hecelerdeki vurgu uzunluk kısalık kalınlık incelik yükseklik gibi ses özelliklerinin ve duraklarının düzenli bir şekilde tekrarlanmasından doğan uyum.

ROMAN:
Gerçek veya gerçeğe uygun olayları, kişi, zaman, mekâna bağlı anlatan uzun yazılar.     

ROMANTİZİM:
18.yüzyılın sonlarında Fransa’da başlayan ve klasisizme tepki olarak ortaya çıkan akım, coşumculuk.   

RÖNESANS EDEBİYATI:
Hümanizmaya koşut olarak sanat ve edebiyatta başlayan uyanış ve yenileşme girişimleri sonucunda ortaya konan tüm ürünlere verilen ad.

RÖPORTAJ:
Bireysel ve toplumsal bir konu veya sorun etrafında, ilgili bir kişiyle soru cevap şeklinde oluşturulan ve genellikle gazete veya dergide yayınlanan öğretici metin.

RONDELET
Yedi mısralı ek bendden meydana gelen Fransız nazım şekli.

RUBAİ:
Aruzun belli kalıplarıyla yazılan, dört dizelik divan şiiri nazım biçimi.

RÜCÛ
Divan edebiyatı sanatlarından. Bir düşünceyi daha güçlü hale getirmek için söylenen sözden vazgeçer gibi davranılır. Espriüzüntü sevinç dehşet hayret durumlarında ifadeyi daha güçlü ve canlı kılmak için kullanılır. Vazgeçme döngü halinde de yapılabilir. Örnek:

Eder isyanıma gönlümde nedâmegalebe
Neyleyeyim yüz bulamam ye’s ile afvime talebe
Ne dedim? Tövbeler olsun bu dafi’i şerdir
Benim özrüm günehimden iki kat beterdir
Nûr-i rahmet niye güldürmeye rûy-i siyehim
Tanrı’nın mağfiretinden de büyük mü günehim?
Şinasi

RUZNAME:
Tanzimat’tan sonra, “günlük” türünün benzeri eserlere verilen ad.     

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #16 : 28 Ekim 2013, 21:05:45 »
- S - Ş -

SADR
Bir beyitte birinci mısranın ilk parçası ile nesirde cümlenin ilk parçası.

SAGU
İslamiyet öncesi Türk edebiyatında ölen kimselerin arkasından söylenen şiirler. Sevilen sayılan özellikle gösterdiği kahramanlıklarla tanınmış kimselerin ölümü üzerine ozanlar tarafından yuğ adı verilen cenaze törenlerinde okunur ölen kişinin yiğitliği iyiliğicömertliği faziletleri dile getirilirdi.

SAKİNAME
Sakiye (içki sunana) seslenmek yoluyla içkiyi (çokluk şarabı) ve içki meclislerini adetlerini içkiyle alakalı bütün düşünce duygu ve kavramı bazan tasavvufi bazan da dünyevi işleyen şiirler. Mesnevi şeklinde yazılır. Terkib-i bend terc-i bend veya kaside şeklinde de görülür.

SALİYE
Divan edebiyatımızda yeni yılı kutlamak için yazılan şiirler. Bu şiirlerde daima girilen yılın tarihini tespit eden bir beyit de bulunur.

SALNAME:
Yıllık demektir. İçinde gün ve ay bilgisi de bulunan, kimi konularda belirli bilgiler içeren kitap.

SANAT:
Bir duygunun, bir tasarımın, bir düşünce ya da güzelliğin biçimlendirilip anlatımında kullanılan yöntemlerin tümü, bu yöntemlerle erişilen yaratıcılık.

SARMA KAFİYE
Dört mısralık bendlerle kurulan nazım şekli. Her dörtlükte birinci ile dördüncü ikinci ile üçüncü mısralar kendi aralarında kafiyelidir. Kafiye şeması şöyledir: Abba cddc effe. Örnek:

Rûhumu bu çarmıha kendi ellerimle gerdim:
Bir nebi ızdırabı kaynıyor her yerimde.
Ölüm siyah bir tütsü yakıyor gözlerimde
Aldığım her nefesi son nefes gibi verdim!
Yusuf Ziya Ortaç

SATRANÇ
Saz şairleri tarafından aruzun müfte’ilün müfte’ilün müfte’ilün kalıbıyla ve musammat gazel şeklinde yazılan şiirler. Musammat beyitlerden oluştuğu için her mısra kafiyeli iki eşit parçaya bölünür. Bu parçalar alt alta yazıldıklarında dörtlüklerden meydana gelen yeni bir şekil ortaya çıkar. Bu şeklin kafiye şeması şöyledir: abab cccb dddb. Örnek:

Sevdi gönül bir püsteri / Sanatı terzi güzeli
Hüsnünü bir muhtasarı / Şerh ederek söylemeli

Matlanın fâikını / Sohbetinin lâyıkını
Ben gibi bir âşıkını / Eylemiş aşkıyle deli

Düştü gönül çâresine / Kaşlarının karesine
Çehre-i menâresine / Yandı derûnum göreli

Vardı ellerim eline / Tutuldu dilim diline
Kâkülünün bir teline / Bağladı bu cân ü dili
Emrahî

SATİRİK ŞİİR:
Birini yermek ya da toplumsal düzensizlikleri eleştirmek için yazılmış şiir. Bu tür şiirler; Batı edebiyatında “satirik”, halk edebiyatında “taşlama”, divan edebiyatında “hicviye” şeklinde adlandırılır.

SATİRİK:
Bir kimseyi, bir olayı ya da bir düşünüş biçimini yermeye, toplumun ya da düzenin aksayan, kusurlu yanlarını iğnelemeye, alaycı bir dille anlatmaya yönelik olan.

SAV:
Destan Dönemi Türk edebiyatında atasözlerine verilen ad.   

SAYA
Aşık edebiyatında nesir. Mensur karşılığı olarak da sayalı kullanılır. Secili (müsecca) nesre ise ayaklı saya adı verilir.

SEBK-İ HİNDÎ
Divan edebiyatında kullanılan bir üslup. Terim "Hint tarzı Hint üslûbu" anlamına gelir. Türk edebiyatına XVII. İran şairlerinin etkisiyle girdi. Bu nedenle sebk-i İsfahâni diye de bilinir. İran edebiyatına ise Hindistan’dan geçmiştir.

SECİ
Cümlelerin veya bir cümle içinde birden çok kelimenin sonlarındaki ses benzerliği. Nesirde kullanılan bir çeşit kafiyedir. Secili nesre müsecca adı verilir. Edebiyatımıza Arap edebiyatından geçmiştir.

SEHL-İ MÜMTENİ
Söylenmesi kolay görülen ama benzeri yapılmak istendiğinde güçlüğü ortaya çıkan söz. Bu tür sözler sade ve derin anlamlıdırlar. En güzel örneklerini Yunus Emre Süleyman Çelebi Mehmed Akif Ersoy vermişlerdir. Örnek:

Ete kemiğe büründüm
Yunus diye göründüm
Yunus Emre

SELÂMET
Cümlelerin doğru ve sağlam olması. İfadenin düşük eksik olmaması gerekir.

SELÂSET
Bir yazıda cümle ve kelimelerin akıcı âhenkli kolay ve anlaşılır olması. Selâset sözüklerin birbirine uygun seçilmesiyle sağlanır.

SELH
Başkasına ait bir şiirin anlamını alıp kelimelerini değiştirerek yeniden yazmak. Selh intikal’in bir çeşidi sayılır.

SELİS
Halk şiiri nazım şekli. Aruzun fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilâtün fe’ilün kalıbıyla gazel şeklinde yazılır. Murabba muhammes müseddes şeklinde yazılmış selislere de rastlanır. Kafiye düzeni divan semai ve kalenderi nazım şekilleri ile aynıdır. Örnek:

Benden özge sana yok âşık-ı âvâre güzel
Sûziş-ı firkat ile yakma beni nâre güzel

Dün gece dîde-i hunkâr ile ettikte nigâh
Ciğerim başına açtın yine bir yâre güzel
Nûrî

SEMAİ:
Hece ölçüsünün genellikle 8’li kalıbıyla; aşk, doğa ve insan sevgisi gibi konularda yazılan âşık edebiyatı nazım şekli. Ayrıca halk edebiyatında aruz ölçüsüyle de yazılan bazı şiirlere de semai denmiştir.                       

SEMANTİK:
Kelimelerin anlamlarını araştıran bilim.

SEMBOLİZM:
19.yüzyılda realizme tepki olarak doğan edebiyat akımı, simgecilik. Gerçekleri değil, gerçeklerin insanda bıraktığı izlenimi ele alır.

SERBEST MÜSTEZAT:
Hem aruz, hem hecenin değişik kalıplarıyla yazılan bir şiir

SERBEST NAZIM
Bend vezin ve kafiye kurallarına bağlı olmayan nazım şekli. Bendlerin mısraların ve hecelerin sayıları belli düzene bağlı değildir. Şair isterse kafiyeli yazar. Bendleri sınırlayabilir veya sınırlamaz. Önce Fransız sembolistleri arasında yayıldı. Türk edebiyatına Servet-i Fünûn döneminde Batı edebiyatından girdi. Serbest nazmın uygulanışı üç aşama geçirdi:
1. Vezinli-kafiyeli serbest nazım: Servet-i Fünûn ve Fecr-i Âti döneminde görülür. Mısralar bir kelimeye kadar kısaldı kafiye belli bir kurala göre sıraland. Aruz veznine yer verildi bir şiirde birkaç aruz kalıbı veya bu kalıpların çeşitli cüzleri kullanıldı.
2. Vezinsiz-kafiyeli serbest nazım: 1925-1930 yıllarında görülmüş 1930’dan sonra yaygınlık kazanmıştır. Vezin bırakılmış bir heceye kadar küçülen dizeler kurulmuştur. Bu dizeler hiçbir dış düzene bağlı değildir. Şair belirtmek istediği fikri taşıyan kelimeyi öne çıkarır. Büyük harfler sadece cümle başlarında kullanılabilir. Kafiyeli mısraların arası açılarak kafiye örgüsü gevşetilir.
3. Vezinsiz-kafiyesiz serbest nazım: 1940 yılından sonra yaygınlaşan bu anlayışta vezin ve kafiye tamamen bırakıldı şiirde iç uyum önem kazandı. Örnek:

Yolcu Yolunda Gerek

Hastalar
Kar isterler
Kafdağının ardından
Ve buluttan döşek
Onlar
Yaramaz çocuklardır
Sallar durur
Dünyanın balkonundan
Düştü düşecek!
Gölgen kaçıyorsa senden
Düşmüşse gökte yıldızın
Kavga başlar canla ten arasında
Ne bilelim;
Hangi pınarın suyu
Ya da çiçeğin özünde derman
Büyük yerden geldi ferman
Yolcu yolunda gerek
Ali Akbaş

SONE
İlk iki bendi dörtlük son iki bendi üçlük on dört mısradan oluşan nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış sonra Fransız edebiyatına oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir. Edebiyatımızda ilk Cenab Şahabeddin’in sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz. Servet-i Fünûn şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimser. Sone kafiye sistemi üçe ayrılır.
1. İtalyan tipi: Kafiye şeması abba abba ccd ede
2. Fransız tipi: Kafiye şeması abba abba ccd eed
(İtalyan ve Fransız tipi sone arasındaki tek fark son üçlüğün düzenindedir.)
3. İngiliz tipi: Mısra sayısı değişmemekle beraber ilk on iki mısra tek bir bend son iki mısra da ayrı bir bend halinde yazılırlar. Kafiye şeması: a b a b c d c d e f e f g g. Örnek:

Yüksük

Yüksüğün ince şeklini yazmak
Bana pek güç gelir kadınlardan
Sorunuz belki bir güzel parmak
onu tersim için bulur imkan

Bunu bir çekmenin içinde gören
Mu’teber bir refik-i hane sanır;
Kadrini pek bilirler elde iken
Düştüğü anda mutlaka alınır.

O da layık nezâketin eline:
Tenine saplanır iken iğne
Yine pekçok sever iş işlemeyi;

Bin letâfetle çırpınır her ân.
Sanki bir nahl-i nev-hayâta konan
Küçücük bir kuşun küçük yüreği!
Ali Ekrem (Bolayır)


SOHBET: Bir konunun ya da düşüncenin bir başkasıyla konuşuyormuş gibi işlendiği yazı.

SOMUTLAMA:
Eğretileme, benzetme, örnekseme gibi sanatlar aracılığıyla soyut kavramların, somut anlamlı sözcüklerle adlandırma ve anlatma yöntemi.

SONE:
İlk iki bendi dörtlük, son iki bendi üçlük toplam on dört mısradan oluşan nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış, sonra Fransız edebiyatına, oradan da diğer Avrupa edebiyatlarına geçmiştir. Edebiyatımızda ilk kez Servet-i Fünûn Döneminde Cenap Şahabettinin’in sone şeklinde şiir yazdığını görüyoruz. Servet-i Fünun şairlerinin hemen hepsi bu nazım şeklini benimser. Sone kafiye sistemi üçe ayrılır.

SÖYLEM:
Konuşan ya da yazan kişinin kullandığı, bir başlangıcı ve sonu bulunan, kendi içerisinde bir tutarlılık ilkesine göre örgütlenmiş dil.

SÖYLEV:
Bir topluluğa düşünceler, duygular aşılamak amacıyla söylenen, uzunca coşkulu ve güzel söz, nutuk, hitabe.                                                           

SÖZ KALABALIĞI:
Sözlü ya da yazılı anlatımda konuyla ilgisi olsun olmasın gereksiz bir yığın sözle anlatımı doldurma, şişirme.

SÖZ SANATLARI:
Edebi sanatlar: Edebiyat yapıtlarını etkili ve güzel kılmak amacıyla başvurulan söz ve anlam oyunlarının tümü.

SÖZLÜK
Bir dilin veya dillerin kelime haznesini (sözvarlığını) söyleyiş ve yazılış şekilleriyle veren kelimenin kökünü esas alarak bunların başka unsurlarla kurdukları sözleri ve anlamlarını değişik kullanışlarını gösteren eser. Sözlükler tek dilli veya çok dilli olabilir. Madde başlarını a-be-ce sırası takip eder. Genel veya özel alanlarla ilgili sözlükler hazırlanabilir. Arap harfli eski sözlüklerde madde başı Arapça kelimenin üç harfli kökünün son harfi esas alınarak sıralanırdı. XIV.-XV.yüzyıllar arasında yaşamış olan el-Kamûsü-ı-Muhît (Okyanus Sözlüğü) adlı eseri Türkçeye çeviren Mütercim Asım bu sistemi kullandı. İlk sözlük olarak İskenderiye Müzesi kütüphanecisi Bizanslı Aristophanes’in hazırladığı eser kabul edilir. İslam dünyasında en önemli sözlük X. yüzyılda yaşayan Fârâblı İsmail Cevheri’nin Sihâh adlı Arapça eseri. Vankulu Lügatı diye bilinen Müteferrika’nın bastığı ilk kitap da bir Sihâh çevirisidir. Türk kültüründe ilk sözlük ise Kaşgarlı Mahmud’un Türkçe’den Arapça’ya Divanü Lügati’t-Türk’üdür.SİMGE:Genel anlamda, toplumsal anlaşmaya dayanan, anlamı önceden karalaştırılmış, belirli işaret, sembol.

SURNAME:
Divan edebiyatında sünnet, düğün, şenlik gibi olayları anlatan şiir şeklinde oluşturulan yapıt. 

ŞAHESER:
Nesilden nesle geçen, benzeri yazılamayan yüksek değerdeki edebi eser. Şaheserlerin başlıca özellikleri şöyle sıralanır: Zengin bir kültür birikimi sonucu yazılır, her devrin okuyucusu tarafından aranır, okunur ve taktir edilir, zamanla yayılır, ulusal ve uluslar arası unsurlar içerir, pek çok yabancı dile çevrilir, türünde yazılan yeni eserlere örnek olur.

ŞAİRANELİK:
Özellikle şiirde belirli sözcüklerin kullanıla kullanıla kalıplaşma, sözcüklerin duygusal ve çağırışımsal anlatımları yönünden tazeliklerini yitirmesi durumu.

ŞARKI:
Divan edebiyatında Türklerin kattığı, dörtlükler halinde ve bestelenmek için yazılan bir nazım şekli.                                                             

ŞATHİYE:
Tanrı’yla senli benli, onunla söyleşircesine yazılan tasavvuf edebiyatı nazım türü.                                                                                     

ŞEHRENGİZ:
Bir şehrin güzelliklerini anlatan eser.   


Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #17 : 28 Ekim 2013, 21:07:25 »
- T -

TAÇ BEYTİ:
Kasidede şairin adının geçtiği beyit.           

TAHMİS:
Bir gazelin beyitlerine ücer mısra eklenerek oluşturulan şiir.   

TAKTİ:
Aruzla yazılmış bir şiiri kalıplara ayırma.             

TARDİYE:
Muhammesin, beşinci satırı öbürleriyle kafiyeli olmayan türü.                     

TARİZ:
Bir sözü karşıt anlamını düşündürecek biçimde söyleme sanatı, iğneleme, dokundurma.

TA’KİD
İfadeye açıklık getirememe anlatamama halidir. İkiye ayrılır.
1. Lafzi ta’kid: Bir cümlede kelimelerin yerli yerine kullanılmamasından doğar. Örnek:

Ben fakîrî etme terk memnûn-i ebnâ-yı zaman
Hasıl etmezsen değil gam matlabım yâ Rab bana
Râgıp Paşa

2. Manevi ta’kid: Bir cümlede kelimeler yerli yerince kullanılmakla beraber bir anlam çıkmamasına denir.
Örnek: Âlemin cânı değilsin cân-ı âlemsin sen
Nef’î

TA’RİFAT
Mevki sahipleri ve bazı görevlileri tasvir eden şiirler. Divan edebiyatı nazım türüdür. Birkaç beyitlik bendler halinde yazılırlar. Sâfi Kasım Paşa’nın Kalkandelenli Fikri’nin Gelibolulu Mustafa Ali’nin Yenişehirli Avni’nin ta’rifatı vardır. Örnek:

Nedür bildüm mi defter-dâr efendi
Eğerçi bir iki üç var efendi
Kiminün işini altun iderler
Kimin ma’zül kimin mağbûn iderler
Olardur sâ’i-i genc ü hazînle
Olardur sâhib-i mâl u define
Kalkandelenli Fikri

TA’ŞİR
Bir gazelin her beytinin veya bir beytinin üzerine sekiz mısra eklenerek yapılan mu’aşşerdir. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Edebiyatımızda örneği fazla görülmez. Yahya Bey’in Muhibbî’nin (Kanunu Sultan Süleyman) gazeline yaptığı ta’şiri örnek olarak verilebilir.

Haste olmak gûşmâl-i Hazret-i İzzet gibi
Her kişinün yalımın alçak ider gurbet gibi
Değme bir kimse göre gelmez refahiyyet gibi
Nâleler gûyâ derây-ı rıhlet-i râhat gibi
Dâr-ı dünya cây-ı fürkat menzil-imihnet gibi
Devleti bir âlet-i hengâme-i zahmet gibi
Sağlıgun bünyâdı yok âyinede sûret gibi
Matla’ı şâh-ı cihânun maşrık-ı hikmet gibi
Halk içinde mu’teber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi
Yahya Bey

TAŞTİR
Bir gazelde her beytin iki mısrasının arasına iki veya üç mısra ekleyerek manzume meydana getirmek. Divan edebiyatı nazım şeklidir. Kelime Arapça "bir şeyin yarısı iki cüzünden bir cüzü" anlamındaki şatr kökünden gelir. Taştirde aynı vezin ve kafiyedearaya iki mısra girerse terb-i mutarraf üç mısra girerse tahmis-i mutarraf olur. Edebiyatımızda XVIII. yüzyıldan sonra örnekleri görülen taştir çok az kullanılan bir şekildir. En çok Halveti şeyhlerinden Aydi Baba yazmıştır.

TAZMİN
Bir şairin bir mısra veya bir beytin bir başka şairce kullanılması. Divan edebiyatı nazım türüdür. Tazmin edilen mısra veya beytin sahibinin zikri şarttır. Tazmin eden şair şiiri herhangi bir nazım şekline tamamlar ve aldığı sahibini belirtir. Örnek: Recaizade Ekrem’in şiirini tanzim:

Sanırım ismini kuşlar heceler
Seni söyler bana dağlar dereler
Su çağıldar kuzular kırda meler
Seni söyler bana dağlar dereler

Hep seni aşkın eserken serde
Hüsn ü ânın görünür her yerde
Gezdiğim duygulu vâdilerde
Seni söyler bana dağlar dereler
Yahya Kemal Beyatlı

TECÂHÜL-İ ARİF
Anlamla ilgili sanatlardandır. Bilinen bir gerçeği bilmez görünerek söylemek yöntemiyle yapılır. Bilinen şey bilinmiyormuş gibi anlatılırken genellikle bir espriye dayandırılır. Bu yapılırken mübalağa ve istifham sanatından da yararlanılır. Örnek:

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem
Ya muhît olmuş gözümden günbed-i devvâre su
Fuzulî

(Bilmiyorum dönen kubbe mi su rengindedir yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamıştır.) Fuzuli kubbenin yani gökyüzünün mavi renkte olduğunu bilmiyor gibi görünüyor. Aslında gözyaşlarının gökyüzünü kaplayacak kadar çok ağladığını belirtmek için bu yola başvurmuştur.

TEFRİK
Anlamla ilgili sanatlardandır. Aynı çeşide giren iki şey arasına birbirine aykırı taraflar (tebâyün) sokularak bir farklılık meydana getirilmesidir. Örnek:

Budur farkı gönül mahşer rûz-ı hicrândan
Kim ol cânım verir cisme bu cismi ayırır cândan
Ortak çeşit gün aykırı taraflar ise cisme can verme cisimden canı ayırmadır.

TEHZİL
Alay ve şaka yollu yazılmış nazire. Hezl diye de bilinir. Çokluk tanınmış şairlerin şiirlerine vezin ve kafiye taklit edilerek yazılır. Tehzil ciddi şiirleri bayağılıktan uzak ciddi bir duruma soktuğu için edebiyatın güzel ve eğlenceli örnekleri arasında kabul edilir. XVII. yüzyıldan sonra yaygınlık kazanan bu tür şiirin örneklerini daha çok Sürûri Havâyi Sünbülzade Vehbi Hüseyin Kâmi (Dehri mahlasıyla) Fazıl Ahmet Aykaç Halil Nihat Boztepe vermişlerdir.

TEKRAR
Bir ifadede aynı sözcük ya da söyleyişi estetik kaygı gütmeden birkaç kez tekrar etmek. Aşırı tekrar sözkonusu ise buna kesret-i tekrar denir.

TELMİH
Divan edebiyatı sanatlarından. Söz sırasında bilinen bir olaya bir kişiye kıssaya ya da atasözüne işaret etmektir. Ama bu kişi ya da şey uzun uzadıya değil bir iki sözcükle anlatılır. Örnek:

Ey nâme sen ol mâh-likâdan mı gelirsin
Ey Hüdhad-i ümmid Saba’dan mı gelirsin
Nabî
(Şair beytinde Süleyman-Belkıs kıssasını hatırlatıyor.)

TEMA:
Öğretici veya edebî bir eserin bütününde (özellikle şiirde) işlenen konu, düşünce, kavram, ana duygu. 

TEMAŞA SANATI:
Meddah, orta oyunu, Karagöz, tiyatro gibi seyirlik sanatlar.

TEMEL ÇATIŞMA:
Anlatıma dayalı edebî metinlerde gerilimi sağlayan, olayların dayandığı asıl unsur. Eserin bütününde işlenen temel sorun.

TENÂFÜR
Bir ifadede birbirleriyle uyuşmayan harf hece sözcük ya da tamlamaların kulağa hoş gelmeyen etki yapmasıdır. İkiye ayrılır:
Harflerle tenâfür: Çıkış noktaları aynı ya da birbirine yakın harflerin aynı sözcükte toplanması. Örneğin: Yaptırttık
Sözcüklerle tenâfür: Söylenişleri zor olan dinlenmesinden zevk alınmayan ağır vurgulu sözcüklerin art arda sıralanması: Örnek:
Şu köşe yaz köşesi şu köşe kış köşesi

TENASÜB
Divan edebiyatında anlamları arasında bağlantı bulunan sözcüklerin aynı ifadede kullanılmasıyla yapılan edebi sanat. Örnek:

Asîb rûzigârı gülistân-ı dehre
Sen serv-i gül-izârı hevâdar olan bilür
Bakî

Tenasüb ilham ve tezat sanatlarıyla da birlikte kullanılır. Bu yönüyle de ikiye ayrılır: İlham-ı tenasüb: İlham ve tenasüb sanatlarının birlikte kullanılmasıyla yapılır. İki anlamı olan bir sözcüğün dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla diğer bazı sözcüklerin arasında anlam bakımından bağlantı kurularak yapılır. Örnek:

Ne güzel vâkıadır bu ki asup can gözünü
Hâb-ı gaflette geçen ömrümü rü’yâ gördüm
Zatî
(Can gözünü açıp gaflet uykusunda geçen ömrümün bir rüya olduğunu görüp anlamam ne güzel bir olaydır. Rüya düş kelimelerinin kastedilmeyen ikinci anlamının hâb ve rüya sözcükleriyle ilişkisi vardır.)

İlham-ı tezad: İlham ve tezat sanatları birlikte kullanılır. İki anlamı olan bir sözcüğün dize ya da beyit içinde belirtilmemiş anlamıyla anlamlı bir sözcük arasında ilişki kurmak şeklinde yapılır. Belirtilmeyen anlam cinas yoluyla sağlanır. Örnek:

Serverlik ister isen üftâdelik şiâr et
Kim düşmeden ayağa çıkmadı başa bâde
Fuzulî
(Burada ayak önce kadeh sonra gerçek ayak anlamlarıyla kastediliyor. Fuzulî beyitte sözcüğün vurgulamadığı ayak anlamı ile baş sözcüğü arasında tezat yapıyor.)

TERDİD
Bir anlatımda sözü dinleyici ya da okuyucunun ilgisini yoğunlaştırdıktan sonra konuyu hiç beklenmedik bir sonuca götürme yoluyla yapılan edebi sanat. Sözün ciddi bir sonuca varması haline terdid-i sâdık varmamasına terdid-i mutâyip denir. Örnek:

Dizilirler ayakta
Ana baba ve kardeş
Hayal ırak. Irakta
Eder fiillerle güreş

Başından kayar yastık
Nura döner karanlık
Sırlar çözülür artık
Kırka çıkınca ateş
Necip Fazıl Kısakürek

TERKİB-İ BENT:
Edebiyatta “hane” adı verilen gazel biçiminde kafiyelendirilmiş 5–10 beyitlik şiir parçalarının (genellikle 5-12 hane) “vasıta adı verilen ve sürekli değişen bir birine bağlanmasından oluşan nazım şekli.

TERZA RİMA
Üçer mısralık bentlerle kurulur. Bend sayısı belirsizdir. Tek bir mısra ile sona erer. Kafiye şeması şöyledir: Aba bcb cdc ded e.
İlk olarak İtalyan edebiyatında görüldü. Dante İlahi Komedya’sını bu nazım şekliyle yazdı. Edebiyatımızda terza rima’yı Tevfik Fikret Şehrâyîn adlı tek şiirinde denemiştir. 1908’den sonra pek kullanılmamıştır. Bu biçimde yazılmış kısa şiirlerin son mısrasının kuvvetli olmasına dikkat edilir.

TESBİ
Bir gazelin beyitleri önünü beş mısra eklenerek yapılan müsebba’dır. Müsebba musammatlardan bir nazım şeklidir. Kafiye şeması şöyledir: Aaaaa (aa) bbbbb (ba) ccccc (ca). Tesbi Türk edebiyatında çok az görülür. İzzet Molla’nın Fuzuli’nin bir beytini Leyla Hanım’ın da İzzet Molla’nın bir beytini tazmin yoluyla oluşturduğu tesbi’ler de vardır.

TEŞBİH-İ BELİĞ:
Benzetmenin, yalnızca temel ögeleriyle yapılan söz sanatı, yalın benzetme.

TETABU-I İZÂFÂT
İkiden fazla ismin meydana getirdiği zincirleme tamlama. Edebiyatımızda Türkçe Farsça Arapça kaidelere göre kurulmuş üç çeşit tetâbu’ı izâfâta rastlanır. Türkçe kurala göre iki Farsça kurala göre üç kelimeden meydana gelen tamlamalar anlatımı bozmaz. Türkçe tetâbu’-ı izâfât’a örnek:

"Ahmet’in söylediklerinin doğruluk derecesinin araştırılması."
Farsça tetâbu’-ı izâfât’a örnek:

Ey vucûd-ı kâmilün âyin eclâr-ı feyz-I Hak
Âsitânım kıble-ı hâcât-ı erbâb-ı yakîn
Fuzulî

TEVÂRÜD
İki şairin birbirinden habersiz aynı mısrayı veya beyti tesadüfen yazması.

TEVHİT:
Divan şiirinde Allah’ın varlığını ve birliğini işleyen kaside türü.     

TEVKİYE
Anlamla ilgili sanatlardandır. İki veya ikiden fazla anlamı olan bir kelimenin yakın anlamını söyleyip uzak anlamını kasdetmek. Birçok edebiyatçı bu sanatı iham sanatıyla aynı kabul etmiştir. Fakat ihamda ikiden fazla anlamı olan kelimenin bir mısra veya beyitte bütün anlamları kasdedilirken tevriyede uzak anlamına işaret edilir. Örnek:

Kûyunda nâle kim dil-i müştâkdan kopar
Bir namedir Hicaz’da uşşakdan kopar
Nâili-Kadim

TEVRİYE:
Birden fazla gerçek anlamı olan bir özü iki anlama da gelecek biçimde kullanma sanatı.     

TİNSEL TABAKA:
Dil ile ve dile göre oluşmuş kültürel kimliği belirleyen manevi alan. İnsan etkinliklerinin temelinde yatan, geleneği oluşturan, dilde ve sanatta en yetkin ifadesi bulmuş olan, insana özgü anlam dünyası.           

TİRAT:
Tiyatroda, kişilerin uzun soluklu, kesintisizce yaptığı konuşma.

TİYATRO:
İnsan hayatına ilişkin bir konuyu, bir olayı kurmaca olarak sahnede gösterme, canlandırma ilkesine dayalı sanat dalı.

TRAJEDİ:
Acıklı olayları anlatan kısa oyun, ağlatı.                     

TRAJİK:
Trajedi ile ilgili; dehşetli, kaçınılması elde olmayan üzücü olaylarla ilgili; acıma duygusu uyandıracak halde olan.

TRİYOLE
On mısralı bir nazım şeklidir. Önce iki mısralı kısım sonra dörder mısralı iki kısım gelir. Birinci kısmın ilk mısrası birinci dörtlüğün sonunda yine birinci kısmın ikinci mısrası ikinci dörtlüğün sonunda tekrarlanır. Dört mısralı kısımlarda eklenen mısraların ilk üç mısra ile anlam bütünlüğü sağlaması gerekir. Kafiye şeması şöyledir: Ab aaaa bbbb. Örnek:

Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlet var
Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-seher?

Sabâh-ı feyz-i bahâride mübtesem ezhâr
Çemen çemen mütemevvic nesîm-i anber-bâr:

Niçin? Ben anlamadım kimden etsem istifsâr?
Yüzünde hasta-i sevdâ gibi melâlat var!

Dem-i seherde yanında şu parlayan ahter
Hazan içinde solan bir çiçek gibi dil-ber

Sürûr fec ile şâdân iken bütün yerler
Nedir bu hâl-i perişanın ey hilâl-i seher?
Tahsin Nuhid

TULUAT:
Yazılı metni olmayan, kararlaştırılmış taslağı; yerine, zamanına göre oyuncular tarafından, sahnede yakıştırılan sözlerle tamamlanan tiyatro türü.

TUYUĞ:
Divan şiirine Türklerin kattığı, maniye benzer nazım biçimi.                 

TÜRKÜ:
Belli bir ezgisi olan ve hece ölçüsüyle yazılan anonim halk şiiri nazım şekli. 

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #18 : 28 Ekim 2013, 21:08:10 »
- U - Ü -

ÜSLUP (BİÇEM):
Bir yazarın kendi özgü anlatış yolu, anlatım biçimi.   

- V -

VAROLUŞCULUK:
II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Fransa’da savaşın acılarına tepki olarak çıkan edebiyat akımı, Egzistansiyalizm.

VARSAĞI:
Bre, Hey gibi ifadeleri içeren, beste ile söylenen âşık edebiyatı nazım şekli.

VECİZE
Söyleyeni belli kısa anlamlı söz. Özdeyiş diye de bilinir. Bireysem ya da toplumsal bir ilke bir görüş bir kanıyı en kısa yoldan anlatır. Yaşam deneyimine ve gözleme dayanır. Vecizeler bağımsız yazıldığı gibi bir eserin içinde dağınık da bulunabilir. İslam büyüklerinin bu tür sözlerine kelam-ı-kibar denir. Vecize önce eski Yunan edebiyatında yazılmıştır. Klasizm edebiyatı dönemindeLarochefoacauld’ın Maximes (Vecizeler) adlı eseriyle Avrupa’ya gelmiştir.

VEZN-İ ÂHAR
Halk şiiri nazım şekli. Aruzun müstef’ilâtün müstef’ilâtün müstef’ilâtün müstef’ilâtün kalıbıyla murabba şeklinde yazılır. Her mısra bir müstef’ilâtün cüzüne sığacak şekilde dört kelime veya kelime grubuna bölünür. Birinci mısranın 2. Cüzü ikinci mısranın başına ikinci mısranın 2. Cüzü üçüncü mısranın başına üçüncü mısranın 2. Cüzü dördüncü mısranın başına getirilir ve bu cüzlerden sonra gelen cüzler birbirlerini izler. Örnek:

Ey vaslı cennet/kıl câna minnet/vay serv-ı kamet/cân içre cansın
Kıl câna minnet/vay serv-ı kamet/cân içre cansın/nev-res fidansın
Vay serv-kamet/cân içre cansın/nev-res fidansın/suh-ı cihansın
Cân içre cansın/nev-res gidansın/şûh-ı cihansın/gözden nihansın.
Tokatlı Nurî

VODVİL:
Amacı seyirciyi güldürmek olan, kaba nüktelerle örülmüş, şarkılı-müzikli güldürü.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #19 : 28 Ekim 2013, 21:11:09 »
- Y -

YAN ANLAM:
Bir sözcüğün gerçek anlamdan çok uzaklaşmadan kelime grubu veya cümle  içinde kazandığı yeni anlam.

YEKAHENK GAZEL:
Beyitleri arasında konu birliği olan gazel.

YEKAVAZ GAZEL:
Tüm beyitleri aynı güzellikte söylenmiş gazel.

YUĞ:
İslamiyet’in Kabulünden Önceki Türk Edebiyatı’nda Türkler arasında ölenin ardından yapılan tören.