Edebiyat Terimler Sözlüğü

0 Üye ve 3 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #10 : 28 Ekim 2013, 21:02:07 »
- L -

LÂEDRİ
Arapça sözcük anlamı "bilmiyorum" demek. Yazarı bilinmeyen eserler için kullanılır.

LEBDEĞMEZ
İçinde "dudak sessiz harfleri" (yani b f m p v) diye tanımlanan harfler bulunmayan sözcüklerle yazılmış şiirlerdir. "Dudakdeğmez" adı da verilir. Divan edebiyatında az başvurulan bir yöntemdir. Asıl halk edebiyatımızda kullanılır. Bu türde şiirler söylemek bir ustalık işareti sayılır. Örnek:

Tarik-i aşka gir ehl-i Hüdâ ol
Gönül gel layık-i her itilâ ol

Dilersen dehrde âzâde serlik
Gurur-i câhı terk eyle gedâ ol

Cidâl-i kîl ukale yok nihâyet
Ricalû’llah ile hâl-âşina ol

Çekil izzetle uzlet gûşesine
Azîz ol derd-î şöhretten cûda ol

Dokunmaz leb lebe Remzi okurken
Dehân-i dil-bere nükte nümâ ol

Ahmet Remzi Dede
(Sadece son beyitte dudak sessiz harfleri var)

LİRİK ŞİİR
Din doğa aşk özlem gurbet vatan ölüm gibi konularda kişisel duygulanımların dile getirildiği çoşkulu bir anlatımın kullanıldığı şiirlerdir. Eski Yunan edebiyatında şairler şiirlerini genellikle lir eşliğinde söylediği için isim buradan kaynaklanır. Türk edebiyatında bir dönem bir tür telli saz olan rebab ile şiir söylendiği için lirik şiire "rebabi" denildi. Divan edebiyatında gazel murabba şarkı halk edebiyatımızda koşma ve semailer lirik şiire örnek verilebilir.

LÜFF Ü NEŞR:
Bir beyit içinde iki ya da daha çok şeyi andıktan sonra onlarla ilgili şeyleri sıralama sanatı.               

LÜGAZ:
Şiir biçiminde oluşturulan bilmece.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #11 : 28 Ekim 2013, 21:02:56 »
- M -

MAHLAS:
Kimi şair ve yazarların yapıtlarında kullandıkları takma ad. Özellikle divan edebiyatı şairleri tarafından kullanılmıştır.

MAKALE:
Bir sonuca varmak amacıyla herhangi bir konuda bir düşünceyi, görüşü açıklamak, savunmak ya da bilgi vermek için kanıtlara, belgelere dayanılarak yazılan yazı.

MAKTA:
Gazel ya da kasidenin son beyti.     

MAKLUB
Harfleri tersten sıralandığında yine aynı sözcük çıkan sözcükler. Örneğin mum bab aba gibi.

MAZMUN
Bir dizenin bir ifadenin taşıdığı ve onlardan herkesin anladığı gerçek ya da mecaz anlama asıl anlamı yanında taşıyan bir isme bir atasözüne âyete hâdise olaya bir şeyi onun özelliklerini çağrıştıracak sözcük ya da sözcük gruplarının veya dizelerin içine yerleştirmeye mazmun denir. Örnek:

Çıhma yârim giceler ağyar te’nından sakın
Sen meh-i evc-i melâhatsin bu noksândır sana

Fuzulî
(Sevgilim gece yarıları dışarı çıkma yabancıların ayıplarından sakın. Sen güzellik göğünün en yüksek yerindeki dolunaysın gece çıkmak sana yakışmaz kusur sayılır.)
Fuzuli’nin bu beytinde sevgili güzelliğin doruğundaki aya benzetiliyor. Ayın en güzel hali dolunaydır. Dolunay güneşin batmasından önce doğar. Dolunayın gece yarısı çıkması ay tutulmasıyla olabilir. Ay tutulduğunda noksandır kusurludur güzelliğini kaybeder. Fuzulî bu beytinde "noksan" ve "ta’n" sözcükleriyle bir ay tutulması mazmunu yapıyor.

MANİ:
Çoğunlukla 7’li hece kalıbıyla söylenen, anonim halk edebiyatının en yaygın nazım biçimi.       

MANZUM:
Şiir biçiminde yazılmış olan.                                                                         

MANZUME:
Alt alta sıralanmış mısralardan oluşan, her mısrası büyük harfle başlayan, sanatsal bir değer taşıma zorunluluğu olmayan, ölçülü ve kafiyeli metinlerdir. Manzumelerde duygudan ziyade olay ön plandadır.

MASAL:
Hayalî olayları anlatan olağanüstü ögelerle bezenmiş, anonim nitelik taşıyan halk edebiyatı ürünü.

MATLA:
Gazel ya da kasidenin ilk beyti.

MAZMUN:
Belli bir kavramı anlatan, onu düşündürüp çağrıştıran kalıplaşmış söz ve benzetmeler.

MECAZ:
Bir sözcüğün gerçek anlamının dışında kullanılması.     
                                   
MEDDAH:
Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda  taklitlerle hikayeler anlatan halk sanatçısı. Tek kişilik tiyatro çeşidi.                                       

MEKTUP
Birbirinden uzakta bulunanların haberleşmesini sağlayan bir yazı türü. En eski haberleşme araçlarından biri. Sözcük anlamı Arapça "yazılmış şey." Farsçası name eski Türk dillerindeki karşılığı bitig betik ya da bittidir. Tarihte rol oynamış ünlü kişilerin yazarbilimadamı ve sanatçıların mektuplarıyla birlikte bir edebi eserler türü olarak kimi zaman ele alınmıştır. Sadece mektuplardan oluşan kitaplar da vardır.

MELHAME
Divan edebiyatında gelecek olayları anlatan nazım ya da nesir eserlerin ortak adı.

MELODRAM:
İlkçağlarda, özellikle eski Yunan’da kimi bölümlerinde müzik çalınan, yer yer şarkılar serpiştirilmiş sahne yapıtı.   

MENKIBE:
Din büyüklerinin, ermiş kişilerin hayatlarını, yaptıkları olağanüstü işleri dile getirip anlatan öykülere verilen ad.     

MENKUT
Divan edebiyatında sözcüklerinin tümü noktalı harflerden oluşan şiirler. 

MENSUR:
Düz yazı                                                                                     

MENSUR ŞİİR:
Ölçü ve kafiye kullanılmamış, düz yazı biçiminde yazılmış duygusal yazı.                                                     

MENSURE (Mensur şiir)
Duygu düşünce yaşam ya da hayalleri şiir inceliğinde anlatan düzyazı türü. İç uyuma önem verildiği için dilbilgisi kurallarına uygunluk aranmaz. 19. Yüzyılda Fransız edebiyatında ilk örnekleri görüldü. Şinasi’nin Fransız edebiyatından yaptığı şiir tercümeleri edebiyatımızdaki ilk örneğidir.

MESEL
Atasözleri öğretici ahlaki özellikleri bulunan küçük hikayelerdir.

MEŞTÜR
Divan edebiyatında dört cüzlü (yani 4 mefâ’ilün 4 müstef’ilün) ile yazılmış vezinleri ikişer cüze indirerek yazılmış şiirlerdir.

MERSİYE:
Bir kişinin ölümünden duyulan acıyı konu edinen divan şiiri nazım türü.

MESNEVİ:
Her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı olan, divan şiirinin en uzun nazım şekli.   

MISRA (dize) :
Manzum metinleri oluşturan satırlardan her biri.

MİTOLOJİ:
Tarih öncesine ait efsaneleri, masalları inceleyen bilim.

MİZAHÎ:
Güldürme amacı güden, gülmece niteliği taşıyan.       

MONOGRAFİ
Bir kişi ya da bir konu ile ilgili özel bir görüşle yazılmış incelemeler. Ele alınan konu ya da kişiyi her yönüyle açıklamaya çalışır.

MONOLOG
Tek kişinin konuşması tiyatro oyunlarında kahramanlardan birinin sahnede kendi kendine yaptığı uzun konuşmaların tamamı. Tek kişinin oynaması için yazılmış komedilere de monolog adı verilir.

MUAMMA
Başta Esmâ’yı Hüsnâ (Allah’ın doksan dokuz güzel ismi) olmak üzere konusu insan ismi olan manzum bilmeceler. Kelime "gizli örtülü anlaşılması güç veya işaret remiz yoluyla söylenmiş söz" anlamlarına gelir. Muammalar lügazlardan farklıdır. Muammalar Allah’ın isimlerinden biri veya insan ismi için düzenlenirken lügazlar her şey hakkında düzenlenirler. Yalnız muammaların bazen lügaz hatta âşık edebiyatında bir çeşit bilmece (âşkı -muamma) karşılığı olarak da kullanıldığı görülür. Muamma alanında en çok eser veren şairimiz Emri (Edirneli Emrullah Çelebi) olmuştur. Muammanın düzenlenmesinde ebced hesabı kullanılır. Örnek:

Bende yok sab-ü sükun sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar fikr edelim bir kerre

Nâbi

MUAŞŞER
Onar mısralık bendlerle kurulan musammatlar. Divan edebiyatı nazım şeklidir.

MUCEM
Arap alfabesindeki noktalı harfler. Alfabetik olarak düzenlenmiş sözlük hâl tercümesi ansiklopediler böyle adlandırılır. Mucem tarih ebced hesabı ile sadece noktalı harflerin hesap edilmesine dayanılarak düşülen tarihlerdir.

MUHAMMES
Beş mısralık bendlerden oluşan divan edebiyatı nazım şekli. Kelime "beşlik" anlamındadır. En az 4 en çok 8 bend arasında yazılmıştır.

MUKABELE
Aralarında tezat ve karşıtlık bulunan kelime tamlama ve sözleri birarada kullanmak. Örnek:

Safa-yı aşkın dide gamınla pürnem
Bir evde ayş u şâdî bir evde ye’s ü mâtem

(Safa ile gam ayş u şâdi ile ye’s u mâtem arasında karşıtlık bulunmasına rağmen birarada kullanılmıştır.)

MUKATTA
Arap alfabesinde kendisinden sonra gelen harfle bitişmeyen harfler (elif dal zel rı ze vav) kullanılarak söylenen söz.

MUKTEZA-YI HÂL
Uslûpta zamana yere duruma ve hitâp edilen kişilere göre dili ayarlama sözün söylendiği yerin zamanın gerçek ve gereklerine uygun olması. Mukteza-yı makam itibar-ı münasib sözleri de aynı anlamda kullanılır.

MURAFAKAT
Üslûbun ele alınan konuya göre düzenlenmesi dile getirilen düşünce duygu ve hayallare uygun düşmesine üslûp ile içerik arasında bir ilişki kurulması. Anlatılan konuya uygun kelime kelime grubu ve isimler seçilir.

MURASSA
Nesirde iki ibarenin nazımda ise iki mısranın kelimelerinin sayıca denk karşılıklarıyla vezin ve kafiye bakımından birlik olması. Örnek:

Şâh melekût arş-pâye
Mâh-ı ceberût perş-sâye

Şeyh Gâlib

MUSARRA
Mısraları birbiri ile kafiyeli olan beyitler. Beyt-i musarra gazellerin ilk beyitleri (matla’) musarra’dır. Her mısrası aynı kafiyede olan şiirlere de musarra denir. (Musarra tuyuğ gibi) Bu şekilde düzenlenen şiirlerin bir başka adı müselseldir.

MUTABAKAT
Anlatım içinde kullanılan kelime ve deyimlerin içeriğe uygun seçilmesi. Karşıtı mübayenet’tir (aykırılık zıtlık).

MUVAFAKAT
Kelimenin anlamla kelimenin vezinle kelimenin kelimeyle anlamın vezinle anlamın anlamla uygunluğu.

MUVAZENE
Nesirde seci nazımda kafiye yerindeki sözcüğü yalnız vezin bakımından eşit olması. Örnek:

Münderic nüsha-i zâtında kemâlat-i vücûd
Mündemic tıynet-i pâkinde havass-i icâd

Nâdî
(Münderic ve mündemic kelimeleri arasında muvazene vardır.)

MÜLEMMA
Bir şiirin bazı mısraları bölümleri veya bir mısranın bazı sözcüklerin değişik dillerde yazılması. Divan edebiyatında Arapça FarsçaYunanca’nın Türkçe ile birlikte kullanıldığı şiirler yazılmıştır. Tanzimat’tdan sonra bu dillere Fransızca da eklenmiştir. Örnek:

Eyyüha’r-rağibûne fi’l-evkat!
Edrikûhâ fe-mâ madâ kad fât.

Fevt-i fursat me-kün çü vakt-i safâst
Ki besî hestder-cihân âfât.

İrdi bir dem ki behcetinden anın
Sekiz Uçmâğ’a döndü Altı Cihât.

İş ke-mâ âşe âşikun va’lem!
Tâvet in-nefsü tâbet il-evkat.

MÜNAKKAHİYET
Gereksiz sözlerden arındırılmış özlü ifade konuyu gerektiği kadar işleme; anlamlı sözcükler arasında eşitlik bulunması.

MÜNŞEÂT
Mensur yazı veya mektupların bir araya getirdiği dergiler. Divan edebiyatında edebi değeri olan yazılar bir defterde toplanır ve meraklıları okurdu. Münşeatlardaki nesirlerde konu birliği aranmaz. Bu eserlerde çeşitli tarih belgeleri yanında edebi metinler ve özel mektupların biraraya getirildiği görülür. Münşeât-ı Feridun Bey Nergisi ve Veysi’nin münşeatları ünlüdür. Son münşeât örnekleri arasında Münşeât-ı Akif Paşa önemlidir.

MÜNŞÎ
Sanatlı düzyazı yazan kişiler. Münşilerin yazılarını toplayan dergiler münşeat’tır.

MÜNTEHABÂT
Seçilmiş şeyler. Çokluk aynı türde kaleme alınmış bir veya daha fazla yazarlara ait yazılar arasından yapılan seçmelerle meydana getirilmiş eser; seçmeler antoloji.

MÜSTEŞRİK
Doğulu milletlerin tarih din dil edebiyat ve kültürlerini araştırıp inceleyen Batılı bilginler. Şarkiyatçı oryantalist doğubilimci kelimeleri de aynı anlamda kullanılır.

MÜŞAARE
Karşılıklı şiir söyleme. Edebiyat araştırmacıları müşaareyi üçe ayırır:
1. Bir divan şairinin manzum eserine diğer bir şairin aynı vezin ve kafiyede nazire yazması.
2. Âşıklar arasında karşılıklı şiir söyleme. Bir âşığın okuduğu beyit veya kıtaya diğer bir şair aynı vezin ve kafiyede şiir söyleyerek cevap verir.
3. Edebiyat meraklılarının şiir okumaları herhangi bir mazmunu ihtiva eden beyitler okunur veya birinin okuduğu beyte karşılık onun son kelimesiyle başlayan bir beyti başkası okur.

MÜŞAKELE
Birden fazla anlamı olan sözcüklerin art arda gelecek şekilde iki anlamı ile kullanılması birinin söylediği bir sözü bir başkasının değişik anlama gelmek üzere tekrarlaması. Karşılıklı konuşan iki kişiden birinin gerçek veya mecazi anlamda söylediği bir sözüdiğeri başka bir düşünceye yanıt olacak şekilde tekrarlar. Birinci anlamı gerçek olursa çoklukla ikinci kullanıştaki anlamı mecazidir. Örnek:

"Tezer
Yine mi kanmıyorsunuz sözüme
Ne için bakmıyorsunuz yüzüme
Beni bir kere okşasanız ne çıkar?
Melik
Sen çıkarsın. Demek ki fitne çıkar!"

Abdülhak Hâmid Tarhan

MÜTAKARRİN
Kafiyeleri birbirinin peşinden gelen ve iki kafiyeli olan şiir. Örnek:
Hangi âkıl der ki ancak râh-i gülşenden geçin
Bir de gafiller şu nâilgâh-i şîvenden geçin

Muallim Naci

MÜTEKERRİR
Murabba muhammes müseddes gibi nazım şekillerinde bendlerin sonlarında tekrarlanan mısra veya beyitler.

MÜTELEVVİN
Divan edebiyatında bir beytin okunuşu sırasında küçük bir değişiklikle veznin bir başka vezne çevrilmesi.

MÜZDEVİC
Murabba muhammes müreddes benzeri nazım şekillerinde bendlerin sonundaki mısraların birinci bend ile kafiyeli olması.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #12 : 28 Ekim 2013, 21:03:29 »
- N -

NAAT:
Konusu Hz. Muhammed(S.A.V.)’i övmek, ona yalvarıp ondan şefaat dilemek olan

NAKARAT
Şiirlerde bendlerin sonunda tekrarlanan mısra veya mısralar. Bu bölüm anlam bakımından her bendi şiirin ana duygusuna bağlar. Şiirin nakarat bölümlerinde ifade olunan duygu ve düşünce etrafında gelişmesini sağlar. Nakarat halk şiirinde bağlama veya kavuştak diye bilinir. Sözlü musiki eserlerinde aynı söz ve ezgi ile tekrar edilen bölüm de nakarattır.

NÂME
Mektup kitap risâle ferman gibi anlamlar taşıyan Farsça bir kelime. Eskiden kitap türü olarak çok kullanılmıştır. Kıyafetnâmekâbnâme Hamzanâme gibi. Resmi nitelikteki kağıt ve mektuplar da nâme diye bilinirdi.

NÂT
Hazreti Muhammed’i övmek için yazılan şiirler.

NATÜRALİZM:
1897’de Fransa’da ortaya çıkan, gözlemle birlikte bilimsel deneyi de uygulayan edebiyat akımı.                       

NAZIM BİRİMİ:
Manzume ve şiirlerde, anlam bütünlüğü gösteren, yapıyı oluşturan, kendi içinde bağımsız dize veya dizeler topluluğu.

NAZIM ŞEKLİ:
Mısra sayısı, birim sayısı, kafiye ve ölçü bakımından belli özellikler gösteren manzum yapı.

NAZIM
Dizelerden oluşan vezinli ve kafiyeli anlatım şekli. Kelime "dizmek ipliğe inci dizmek" anlamlarını taşır. Nazımda sadece anlam değil seslerin musikisi de önemlidir. Akılda kolay kaldığı için ezberlenmesi istenen bilgilerin çoğu bu yolla ifade edilir. En küçük birim dizedir (mısra). Ayrıca beyit kıta bend gibi nazım birimleri de vardır. Şiirler de nazım şeklinde yazılır ancak her nazım şiir değildir.

NAZİRE
Bir şairin şiirine başka bir şair tarafından aynı şekil vezin kafiye ve redifle yazılan şiir. Divan edebiyatı nazım türüdür. Kelime Arapça "eş değer" anlamlarındaki nazir’den gelir. Nazire yazma tanzir tanzir etme diye anılır. Nazire geleneği Türk edebiyatına İran edebiyatından geçmiştir. İranlı şairler nazireye cevâb adını verirler. Alay ve şaka yollu yazılmış nazirelere tezhil veya hezl denir. Örnek:

Fuzûlî’nin gazeli
Hayret ey büt sûretin gördükte lâl eyler meni
Sûret-i hâlim gören sûret hayâl eyler meni

Mihr salmazsın mana rahm eylemezsin munca kim
Sâye tek sevdâ-yı zülfün pây-mâl eyler meni

Za’fı tâli mân-i tevfik olur her nice kim
İltifâtın ârzû-mend-i visâl eyler meni

Men gedâ şahâ yâr olmak yok ammâ neyleyem
Ârzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler meni

Tir-i gamzen atma kim bağrım deler kanım döker
Akd-i zülfün açma kim âşüfte-hâl eyler meni

Dehr vakf etmiş meni nev-res civanlar aşkına
Her yeten meh-veş esîr-i hatt u hâl eyler meni

Ey Fuzûlî kılmazsam terk-i tarîk-i aşk kim
Bu fazilet dâhil-i ehl-i kemâl eyler meni

Fuzûlî

Nedim’in Fuzuli’nin bu gazeline yazdığı nazire:

Bûs-ı la’lin şöyle sîr-âb-ı zulâl eyler beni
Kim gören âb-ı hâyât içmiş hayâl eyler beni

Şâire söz bulmağa minnet yok amma neyleyim
Âh kim hâyret seni gördükçe lâl eyler beni

Sevdiğim câm-ı meye hâcet nedir la’l-i lebin
Bir şeker handeyle mest-i bî mecât eyler beni

Bağda zülf ü ruhun andıkça bu kimdür deyü
Sünbül ü gül birbirinden sûal eyler beni

Nükhet-î zülfünle geldikçe nesîm-i nev-bâhar
Turra-i sünbül-sıfat âşüfte-hâl eyler beni

Nâ-tüvânım şöyle çeşmin hasetinden kim gehî
Sâye-i müjgân-ı âhü pây-mâl eyler beni

Gerdişin gördükçe sâkî-mülâyım meşrebin
Arzû ser-geşte-i fikr-i muhâl eyler beni

Hasret-i çeşminle ben hâk-i siyâh olsam dahi
Baht âhir sürme-i çeşm-i gazâl eyler beni

Güldürür ya ağlatır ya lütf eder yâhud itâb
Hâsılı neylerse ol ruhsâr-ı âl eyler beni

Arz-ı hâlim çok efendim hak-i pây devlete
Lütfun ammâ bî-niyâz-ı arz-ı hâl eyler beni

Ben kulun lâyık değildir aslına ammâ yine
İltifâtın ârzü mend-i visâl eyler beni

Gûyyâ bilmez efendim bende-i dîrinesin
Kim Nedîmâ bu mudur deyü suâl eyler beni

Nedîm

NEFES:
Özellikle Bektaşi ozanlarında yazılan, Bektaşi törenlerinde makamlarla okunan, temaları Bektaşi inanışlarını içeren manzumelere verilen ad. Nefes tekke edebiyatının bir nazım türüdür.

NEO-KLASİSİZM:
20. yüzyılın başlarında sembolizme tepki olarak doğan, klasik söyleyişi canlandırmayı amaçlayan sanat ve edebiyat akımı. Türk edebiyatında, bu akımın en güçlü temsilcisi, Yahya Kemal Beyatlı’dır. Yahya Kemal’in şiirleri,biçim yönünden eski, öz yönünden yenidir.

NESİP:
Kasidede tasvir yapılan bölüm.   

NESİR
Duygu düşünce ve hayallerin dilgilgisi kurallarına uygun cümleler içinde anlatılması şeklindeki edebi eser. Edebiyatın iki anlatım yolundan biridir. Diğeri nazımdır. Nesirde aklın kontrolü altında duygu düşünce ve hayallere yer verilir. Nazımdan daha geç doğmuştur. Düşüncelerin fadesi için nazımdan çok daha zengin imkanlara sahiptir. Hikaye roman tiyatro masal hatırat makalesohbet deneme gezi yazısı biyografi gibi edebiyat türlerinde hep nesir kullanılır. Nesrin en küçük birimi tek başına bir anlam ifade eden cümledir. Nesir kullanılan üslûba göre sade nesir orta nesir ve süslü nesir olmak üzere çeşitlere ayrılır.

NESNELLİK:
Yazarın, kendisini anlatımın dışında tutması, başka bir deyişle kendisini anlatıma katmaması; nesneleri, kişileri kendi öz nitelikleriyle yansıtması durumu.

NİDA
Divan edebiyatımızda bir sanat türü. Şairin korku sevinç şaşkınlık acı ızdırap öfke gibi pekiştirilmiş duygu ve düşüncelerini okuyucuya hissettirebilecek şekilde işlemesi. Çokluk "ey! hey! vay!" gibi ünlemlerle seslenilir. Tekrîr ve teşhis sanatlarıyla birlikte kullanılır. Örnek:

Ey mi’delerin zehr-i tekazası önünde
Her zilleti bel’eyleyen efvâf kadide;
Ey fazl-ı tabiatle en âmâde ve mün’im
Bir fıtrata makrûn iken aç âtıl ve âkim
Her ni’meti her fazlı hep esbâb-ı rehâyı
Gökten dilenen züll-ı tevekkül ki.

Mürâyî

NİHİLİZM:
Hiççilik.

NİNNİ:
Ölçü ve uyak yönünden maniye benzeyen, genellikle çocukları uyutmak için özel bir ezgiyle söylenen anonim halk edebiyat ürünü.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #13 : 28 Ekim 2013, 21:04:02 »
- O -

OLAY ÖRGÜSÜ:
Okuyucuda veya dinleyicide estetik bir etki uyandırmak amacıyla konuyu oluşturan olayların birbiriyle bağlantısına verilen ad.

OLAY:
Öykü, roman, masal, anlatı gibi edebiyat ürünlerinde konuyu geliştiren, boyutlandırıp akışını sağlayan olguların bütünü.

OPERA KOMİK:
Dokusunda acıklıyla gülüncü barındıran müzikli oyun.

OPERA:
Orkestra eşliğinde oynanan, acıklı olayları anlatan, besteli oyun.

OPERET:
Seyirciyi eğlendirmek için gösterilen, konusunu daha çok gülünç olaylardan alan müzikli oyun.     

ORATORYO:
Kutsal konuları işleyen, oyun ögesi bulunmayan, bestelenmiş manzume.

ORHUN YAZITLARI:
8. yüzyılda Göktürklerce dikilen ve Türk edebiyatının ilk yazılı belgesi sayılan anıtlar.           

ORTA OYUNU:
Sahne olarak kabul edilen ve etrafı seyircilerle kuşatılmış bir alanda, belirli bir konu doğrultusunda fakat yazılı bir metne bağlı kalınmaksızın, dekorsuz, suflörsüz ve karşılıklı konuşmaya dayanan halk tiyatrosu.

OTOBİYOGRAFİ
Bir kimsenin kendi hayatını yazdığı eser. Biçim ve içeriğiyle bir edebi değer taşımalıdır.

OTOGRAF
Yazarın kendi el yazısı. Eskiden hatt-ı dest (el yazısı) deyimi kullanılırdı.

OTTOVA RİMA
Sekiz mısralı bir nazım şekli. Önce İtalyan edebiyatında kullanılmış sonra Fransız edebiyatında buradan da Türk edebiyatına geçmiştir. Batı edebiyatında kafiye şeması abababcc’dir. Bu şema bizde değişikliğe uğrayarak ababcccb şeklini almıştır. Aabbccdc şekli de görülür. Bu nazım şekli lirik tür için elverişlidir. Ottova Rima’yı edebiyatımızda daha çok Abdülhak Hamid kullanmıştır. Örnek:
(MAKBER’den)
Bu makberdir o bâba makdem
Bilmem ne duyar girince adem?
Sûzişlerimin budur esâsı
Hep şüphelerin bu en fenâsı
Benlik acebâ kalır mı ol dem?
Sönmüş erimekte o nûr-i dîdem.
Ben gözler idim bu hâli ey yâr
Senden daha çok zaman akdem.
Abdülhak Hâmid

OYUN:
Sahnede oynanmak amacıyla yazılmış yapıtlara verilen ad.

OZAN
Kopuzla türkü söyleyen en eski Türk şairleri. Osmanlı döneminde halkı şairleri için kullanılırdı. Âşık sözünün karşılığı olduğu gibi meddah anlamını da taşıyordu. Ozanların toplumda önemli yerleri vardı. Beylerin huzurunda dini törenlerde elindeki kopuzunu çalarak kahramanlık destanları okurlar halk arasında kıssa söylerlerdi. Memluk ordusunun mızıka takımında ozan denilen çalgıcılar olduğu tarihi kaynaklarda yazar. Selçuklular’da da benzer durum görülür.

ÖĞRETİCİ TÜR:
Genel bağlamda öğretme, bilgilendirme amacıyla ortaya konan tüm ürünleri adlandırmak için kullanılır.

ÖNDEYİŞ:
Bir yazınsal yapıtta ya da tiyatro ürünlerinde asıl konudan önce geçenleri özetleyerek verilen bölüm, prolog.

ÖNSÖZ
Eserin niçin ve ne amaçla yazıldığını belirtmek için kitabın başına eklenen yazı. Bu bölümde yazar ya kitabın özetini verir veya hangi nedenle yazdığını açıklar. Eskiden "sebeb-i telif-i kitab" (Kitabın yazılışının sebebi) sözü kullanılırdı. Tanzimat’tan sonra edebiyatçılar mukaddeme başlığı altında yazdıkları önsözlerde edebiyat anlayışlarını belirleyici açıklamalar yaptı. Namık Kemal’in Celaleddin Harzemşah Recaizade Mahmud Ekrem’in Zemzeme Abdülhak Hamid Tarhan’ın Makber mukaddemeleri bunlardandır.

ÖRNEKSEME:
Dilde yeni bir sözcük yaratmada tutulan yol.

ÖRTMECE:
Doğrudan doğruya söylenmesi uygun olmayan bir olguyu, dümdüz anlatma ya da söyleme yerine dolaylı biçimde anlatma yolu.

ÖYKÜ:
Gerçek veya gerçeğe uygun olayları, kişi, zaman, mekâna bağlı anlatan kısa yazı, hikaye.       

ÖZ ŞİİRCİLER:
Cumhuriyet dönemi Türk şiirinde özellikle 1930’lardan sonra şiirde ses güzelliğine önem veren, anlamı, anlatmayı arka plana atmayı tercih eden şairleri anlatmak için kullanılır. Öncüleri Ahmet Haşim ve Yahya Kemal Beyatlı olmuştur.

ÖZENTİ:
Anlatımda doğallıktan kaçınma, yapmacık olma durumu.

ÖZETLEME:
Konuşulanların anlatılanların ya da okunanların ayrıntısız bir biçimde, ana çizgileriyle belirtilmesi işi.

ÖZLEŞTİRME:
Türkçenin, yabancı dillerden türlü nedenlerle aldığı yabancı kökenli sözcüklerin yerine Türkçe sözcük bulup bunları yabancı sözcüklerin yerine geçirme işi.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Edebiyat Terimler Sözlüğü
« Yanıtla #14 : 28 Ekim 2013, 21:04:33 »
- P -

PANTEİZM:
Evrenle Tanrı’nın tek bir şey olduğunu, evrenin tanrıdan tanrının evrenden ayrı bir yönü, ayrı bir varlığı bulunmadığını ileri süren düşünüş biçimi.
 
PARAGRAF
Bir fikrin işlendiği yazı bölümü. Bir veya birkaç cümleden meydana gelebilir. Satırbaşı yapılmış her bölüm bir paragraftır.

PASTORAL
Çoban ve kır hayatını köylerdeki yaşayış şeklini anlatan şiir. Grekler’in bukolik dedikleri bu türü Edebiyat-ı Cedide’ciler eş’ar-ırâiyâne (Çoban şiirleri) diye adlandırmışlardır. Pastoral şiir süsten kelime oyunlarından yapmacılıktan uzak sade bir dille yazılır. Eski Yunan edebiyatında Theokrites ile Latin edebiyatında Vergillius pastoral şiirin ilk ve en güzel örneklerini verdi.

PARNAS:
1850 yılında Fransa’da kimi ozanlarca romantik

PARNASİZM:
Romantizmin aşırı duyarlığına tepki olarak çıkan, şiirde kişisel duygulara değil ustalığa önem veren akım, realizmin şiire yansımış biçimi.             

PARODİ:
Ağırbaşlı, ciddi bir yapıtın tümünü ya da bir bölümünü, biçimsel özelliklerini koruyarak onu yeni bir özle işleten yapıt.

PARTİŞ:
Bir yazarın dil ve anlatım özelliklerine, alay etmek amacıyla onu anımsatan, çağrıştıran bir biçimde öykünme.

PASTORAL:
Çoban ve kır hayatını, köylerdeki yaşayış şeklini anlatan şiir. Grekler’in “bukolik” dedikleri bu türü Edebiyat-ı Cedideciler, eş’ar-ı raiyane (çoban şiirleri) diye adlandırmışlardır. Pastoral şiir, süsten, kelime oyunlarından, yapmacıktan uzak sade bir dille yazılır. Eski Yunan edebiyatında Theokrites ile Latin edebiyatında Virgillius, pastoral şiirin ilk ve en güzel örneklerini vermiştir.                             

PELTEKNÂME
Kekeleme şiiri. Lisan-i pepeği adı da verilir. Halk edebiyatı nazım şeklidir. Âşık kelimelerin ilk hecelerini bazen de kelimelerin çoğunluğunu kekeleyerek söyler. Bu tekrarlar ölçüye dahildir. Örnek:
Bu bu bugün gö gö gördüm yü yü yüzün dilberâ
Ba ba baktım gö gö gönlüm oluptur ziyaâ
Di di dilim pe pe peltek sö sö söyler zebanımı
Ne ne ne derse de de desin dimesin tek sana
Abdi İmam

PERDE:
Tiyatro yapıtlarında, oyunun belli başlı bölümlerine verilen ad.

PESİMİZM:
Kötümserlik

PİTORESK:
Durumu ve görünüşü resim konusu olmaya değer söz ya da yazı.

PLASİTK SANATLAR:
Nesnelerin değişik şekillerde işlenmesiyle oluşturulan, üç boyutluluk ve hacimlilik özellikleri gösteren mimari, resim, heykel gibi görsel sanatlar.

PLOT
Roman hikaye tiyatro gibi eserlerde baştan sona devam eden hareketlerin yapısı. Bir bakıma eserin planıdır. Kahramanların ve olayların meydana getirdiği devamlılığı ifade eder. İkinci üçüncü derecedeki kişi ve olaylar görünüp kaybolan bir başka zamanmekan ve olayla ortaya çıkan kişiler duygusal davranışlar plotu tamamlar ve zenginleştirir. Plot yapısına göre çeşitlere ayrılır. Bazı plotlar trajik olayları bazıları komedi masal ve hiciv gibi konuları göstermek için kurulur. Eser bu plota göre kimlik kazanır.

POETİKA
Şiir üzerine düşüncelerin ve teorilerin bütünü. Bu kelime eskiden Fransızca’da yalnız şiirin değil güzel sanatların teorisini güzelliğin feslefesini bir bakıma estetiği ifade ederken bugün şiir sanatı anlamına gelen bir terim olmuştur. Batı dillerinde poetika konusuna giren birçok eser var. Türkçe’de ise bazı şiirlerin ve grupların bildiri niteliğindeki genellikle savunmaya dayalı birkaç önsözü görülür. Necip Fazıl Kısakürek’in de bir Poetika’sı var.

POETİKA:
Şiir üzerine düşüncelerin ve teorilerin bütünü. Bu kelime eskiden Fransızca’da yalnız şiirin değil, güzel sanatların teorisini güzelliğin felsefesini, bir bakıma estetiği ifade ederken, bugün şiir sanatı anlamına gelen bir terim olmuştur. Batı dillerinde poetika konusuna giren bir çok eser var. Türkçede ise, bazı şiirlerin ve grupların bildiri niteliğindeki, genellikle savunmaya dayalı birçok ön sözü görülür. Necip Fazıl Kısakürek’in de bir Poetika’sı var.   

POTRE:
Bir kimseyi fiziksel görünümü, ruhsal durumu yönünden en belirleyici özellikleriyle betimleme; sözcüklerle onun tensel ve tinsel resmini çizme.

PRAGMATİZM:
Faydacılık.

PROLOG:
Ön deyiş.

PROZODİ:
Kelimelerin taşıdıkları seslerin değerlerine ve hecelerin taşıması gereken seslere göre söylenmesi. Tonlamaya, hecelerin vuruşuna kelimelerin uzunluk ve kısalıklarına dikkat edilerek söylenir.

PÜRİZM:
Dilde arıcılık.