Meryem Aybike Sinan

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Meryem Aybike Sinan
« Yanıtla #10 : 08 Mart 2009, 22:43:30 »
   Er- Rahman

 
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma “Rahman “düştü.
                                               (Nurullah Genç)
                                             

“Er-Rahman”

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla...
                       
Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızken, ruhumda alevler tutuşmuşken başka çarem yok. Başka yörem yok yok, başka yönüm yok.Yaradanımsın, sana geliyorum. Sana sığınıyorum bir ikindi vaktinde. Çöllerdeyim. Ruhumda damar damar çatlaklarım var rahmetine muhtaç. Çöllerde seni sayıklayan bir mecnunum, Leylasını arayan. Tüm çölleri , tüm dağları, tüm yokuşları aşmak diler gönül dağım. Bir viraneyim dil hanesinde.
Senden merhamet diliyorum.
Kendimi görüyorum aynada. Bin mezarlık var kalbimin kadranında. Dar-ı dünya kederli, ben kederliyim. Yüreğim karanlık, sensiz seneleri ağırlıyor. Kötülükler firari yeni saatini kuruyor yeni sabahlara. Ben uyanıyorum. Yüreğimi açıyorum, ellerimi açıyorum arz-ı semaya...
 
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
 Cennetine, rahmetine, merhametine...
 
 
Rabbim,
Yağmur yağmıyor artık. Gönül kıyılarımız kurak kerbela misali. Göller kuruyor, çöller uyanık. Hayat uğulduyor son soluk. Çok incittik dünyanın haritasını. Bu yaşadığımız cümle mahlukatın bedduasıdır. Emanetti bütün kainat. Bütün karanfiller barıştı. Cennetten bir parçaydı bütün çocuklar, anneler. Hamisiz sanarak insanlığı, gaddar ve  yüreği kör eller yağmaladı dünya bağını. Dehşet ve hüzün yumağı kıtalar, denizler, yorgun nehirler senden himmet diler... Yanıyoruz rabbim. Rahmeyle cümle mahlukata.  Senin sonsuz  merhametin kucaklasın bizi. Rahmetinin sınırı yok. Şefkatinin denizi büyük. Bizi de kat denizine. İçimde devinen çağlayanlarla açıyorum ellerimi. Yüreğimi koyuyorum senin göklerine...
 
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
 Cennetine, rahmetine, merhametine... 
 
Rabbim,
Dünya kokularını üzerimden silmek ve bir yatsı zamanı gelmek kapına. Sonsuz bir secdeye kapanmak. Ellerimi bağlasam, huzurunda secdeye dursam ve donsam sonsuza kadar. Rüzgarlarına karışmak  yaprak misali... Bu sevdanın düşündeyim. Göğsümde düğümlenen sırlarımı çözsem. Dile gelse günahlarım huzurunda. Hüznüm son bulsa. Göğsüme iliştirdiğim ismin dışında hafızam unutsa bildiğim her şeyi. Duymasam, görmesem, ilişmesem yaşadığım hiçbir şeyi/e. Merhametin ilaç kanayan yüreğime. Sen Rahman’sın. Beni koruyan, gözetensin. Beni yalnız ve ıssız bırakmayansın. Hep yanımdasın. Bana benden daha yakınsın. Sonsuz merhametine sığınıyorum...
 
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
 Cennetine, rahmetine, merhametine...
 
 
Rabbim,
Sen Rahman’sın... Cümle mahlukatı kuşatansın. Şefkatten ,merhametten, rahmetten, iyilikten güzellikten yana ne varsa selsebil üstümüze yağdıransın. Ilık merhametin, ipekten şefkatin, gani gani rahmetin olmasa ben olmam. İnsanlık olmaz. Tufanım olur, tufanımız olur dar-ı dünya. Bir kadim gerçektir sana olan aşkım, aşkımız. Kaderim yanmaksa yıllarca yanarım. Erimek dilerim ateşinde pervane misali. Bu gönül sensiz neylesin nefes almayı. Yaşamayı. Ruhumun adresinde sen varsın. Doksan dokuz adın var. Hayatım kaderin dizginindedir. Sahibimsin, efendim, sultanımsın.Sahip olmadığın  hiçbir şeyim yok...
 
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
 Cennetine, rahmetine, merhametine...
 
Rabbim,
Efendim, Büyük Allahım...
Ulu yolculuğuma yok iken hazırlığım,  gürültülü bir  denizin içinde savruluyorum. Öylesine yalnız, öylesine kederliyim. Kuytularda kalmışım. Mevsimler bir bir geçiyor. Hep geçen baharları özlüyor yüreğim. Bahar akşamlarının  erguvani rengi ruhumdaki sonsuzluğu derinleştiriyor. Hüzünden feracemi giyiniyor  ve cumalardan bir Cuma bütün yaşadıklarımı topluyor, yola düşüyorum. Bu yol beni sana getirecek. Biliyorum. Sana inanıyor, güveniyorum. Diğer bütün yolları geçtim. Şimdi çöllerden geçiyorum.  Rahmetine kavrulmuşum. Dualarım bir yıldız şehrayini senin göklerine yol alan. Onları kabul buyur Rabbim. Beni bağışla sonsuz şefkatinle, merhametinle...
 
Rahman ve rahim olan Rabbim,
Bu dünya gurbetinde yalnızım, sana sığınıyorum...
Beni de kat sevdiklerine.
 Cennetine, rahmetine, merhametine...
 
Meryem Aybike Sinan

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Meryem Aybike Sinan
« Yanıtla #11 : 08 Mart 2009, 22:44:43 »
Mevlid Kandili


Kandile Düşen Yürekler
 
 
 
Düşüncelerim bin pareye bölündü. Aklımın çatlaklarına binlerce düşünce üşüştü.  Sonra dünyalık telaşlardan soyundum ve koştum sana doğru...
Caddeleri günah sularının arkından beslenen hüzünlü kentlerin üzerine ipil ipil bir yağmur yağıyordu. Sokaklar kalabalık ve dardı. Kimseler bilmiyordu bahçelerin baharı ağırladığını yavaştan. Gül mevsimi kapıdaydı. Bir sümbülün gözyaşları karışıyordu menekşenin hüznüne. Yüreğim kanıyordu ve ağlıyordum üstelik.
Geliyordu işte padişah bakışlı gece.
Kandil’e düşüyordu yürekler
Hayal ırmağı yükseğe akıyordu.
 
 
“Sevgililer Sevgilisi” bir kez daha düşüyordu kalplerin en mutena yerine. Onu söylüyordu ezgiler, ilahiler. Karanlık dünyaların içini ısıtan güneşin eli değiyordu yeryüzüne yeni baştan. Gül mağrur, emin, sevinçliydi... En sevgilinin kokusuna ayarlı gülzarın içine Yunus’un ilahileri yağıyordu. Bu kez mutluluktan deviniyordu masmavi gökyüzü. Her şey onun cezbesi içindeydi. Bir kutlu gecenin şafağı aydınlatıyordu kararan gökyüzünü.
Geliyordu işte sultan edalı gece.
Kandil’e düşüyordu yürekler...
Hayal ırmağı yükseğe akıyordu.
 
 
 
“Titredim efendim, seni andım dün gece” diyen ezginin sözlerine takılıyordu yüreğim. Hüznün melalinden bahtımıza yağan karın üstüne güneş doğuyordu bu kutlu gecede. Bir fesleğen bahçesine düşen gülün sevinci, ruhumdaki hicranın hıçkırık sesini bastırıyordu. Küskün akşamüstleri karşılıyordu gelen kutlu geceyi. Gün batarken en sevgili doğuyordu akşamın karasına. Nisan sürgünlerinin yeşili kucaklıyordu gözlerimi.
Sürgün yürekler dönüyordu yuvalarına.
Geliyordu işte nur takışlı gece...
Kandil’e düşüyordu yürekler...
Hayal ırmağı yükseğe akıyordu.
 
 
Kandil kandil yanıyordu gönül sarayı. Biliyordu artık hangi yüreğe sığınacağını. Hangi gülün solacağını, hangi günün geleceğini, hangi umudun öleceğini biliyordu artık gönül sarayı. Sürgün yürekler dönüyordu yurduna. Karadut tadında bir gecenin içine sığınmak duygusunu düşlüyordu. Bahar yağmurlarına galebe çalan gözyaşlarının dizginleri boşalmıştı. Kırk bir yana savurduğu, küllediği yürek yangınını söndürecek gecenin seline veriyordu hüznünü. Suya akıyordu. Duvara astığı benliğini unutup gidiyordu O’na doğru...
Geliyordu işte bedir akışlı gece.
Kandil’e düşüyordu yürekler...
Hayal ırmağı yükseğe akıyordu.
 
Yıpratan bir rüzgâr kırıp geçiyordu dallarımızı. Hicap ediyorduk unutulmuş duyguların kuytusunda. Yıldızı alınmış gecelerin karanlığında bir nura muhtaçtı gözlerimiz ruhumuz.  Peygamber sözleri, bir yıldız şöleniydi yolumuzu aydınlatan.
 Bu gecede, bu gelen gecede... Onun kokusu var uzak yollardan esen... Onun için açmak yüreklerimizi ardına kadar. Bir asr-ı saadet büyüsü gibi doldursak içimize. Bir ashap şenliğine dönüşse yuvalarımız. Ruhumuzun esrarı çözülse kördüğümleriyle. Yürüsek en sevgilinin ardından ötelerin ötesine...
Müjdecimiz, kurtarıcımız, efendimiz desek...
Yansak, yanılsak, dursak... Kandil kandil tutuşsak yanası…
        Geliyor işte Peygamber kokuşlu gece...
        Kandil’e düşüyor yüreklerimiz...
        Ve…
        Hayal ırmağı çok ötelere akıyor.
 
Meryem Aybike Sinan

Çevrimdışı insanlar_alemi

  • ****
  • Join Date: Ara 2008
  • Yer: Avusturalya / Ankara
  • 503
  • +42/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • İnşAllah derse yakaran inşaa eder YARADAN...
Meryem Aybike Sinan
« Yanıtla #12 : 09 Mart 2009, 01:27:13 »
 e103 aro1 11-01

Çevrimdışı Gelincik

  • ****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: Hatay
  • 310
  • +16/-0
  • Cinsiyet: Bay
Meryem Aybike Sinan
« Yanıtla #13 : 09 Mart 2009, 11:03:22 »

Kandile Düşen Yürekler    11-01   tşkk

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Meryem Aybike Sinan
« Yanıtla #14 : 10 Mayıs 2009, 21:27:12 »
Vahşetin eli değdi yüreğimize

Orda bir köy var uzakta, şimdi ağlamaktadır…

Kara haber tez geliyor, sarıyor gönlümün ağlarını…

Şaşırıyorum aklım donuyor, kalakalıyorum çaresiz. Kollarım bağlanıyor, yekinip varıyorum hüznün ülkesine… Büyük bir suskunun içine çekiliyorum ansızın…

Ebu cehil devrinden arta kalan insanlar kana buluyor baharı, günü, neşeyi… Yediden yetmişe günahsız suçsuz çocukların, dedelerin, anaların, eli kınalı kızların matemi var yüreğimde… Bu kin ve öfkeyi hangi insanın gönlüne sığar, hangi bilim dalı izah eder?  Bilmiyorum ah! bilmiyorum. Böylesine bir vahşeti yüreğim yürek diyen her yürek anlatamaz. Her yürek taşıyamaz böylesine bir cehli…

Çöllere vuruyorum yüreğimi, çöl yanmak demek… Çöl hasret demek, çöl Hüseyin demek… Çöl bilge demek, çölün bildiğini ben de bilmek diliyorum. Çöl derin bir uykuya dalıyor, çöl yangınları başlıyor yüreğimizde.  Sabrın kanatlarına sığınıyor dualarım.  Bundan böyle ne söylesem yarım kalacak, avuntusuz bir akşamın içindeyim. Savruluyorum ilden ile. Bağrı yanan anaların yüreklerine yağıyorum çöle düşmüş yağmur misali… Orda bir köy olduğunu Ebu Cehil duyurdu bize, vahşette ne aşamalar kaydettiğini bir de.

Ağlıyorum bağrı yanan, ocağı sönen analarla.

Yüreğim yanıyor, dil utanıyor,

Büyük bir suskunun içine çekiliyorum.

Orda bir köy var uzakta, şimdi yastadır…

Ebu Cehil dağlar başında, masum insanları katlediyor.

Dağlar dağımız bizim, bağlar bağımız, bu vatan bizim, bu katledilen yavru fidanlar bizim, bu analar bizim, bu düğün dernekler bizim… Acılar bizim, kan ağlayan yürekler hepimizin. Dayanılmaz acılar var bağrımızda, bizi yaralayan, paralayan, dağlayan.

Şimdi dilimizde sızılı Anadolu türküleri, giden gitti kalan sağlar bizimdir diyen dillere inat, en soylu ağıtını söylemek üzredir… Güneşlerimiz batmış, dağlar kararmış, ruhumuz kıyamdadır. Dicle hala akmaktadır arlanmayası. Fırat kükremededir Anadolu olup. Kenanlı yıldızlar sönüyor, hüzne düşüp. Bilmem kaç kişi duydu acısını, kayan yıldızların hikâyesini kaç kişi bildi, kaç yürek harmanlandı hüzün elinde dağ dağ…

Soğuk rüzgârlar esiyor üzerimize bir bahar günü…

Karalanıyor, şafağın eli. Baharın yeni elbisesi kirleniyor. Kan tutuyor yürekleri.
Kırklarımız katledilmiştir dağlar başında… Ebu Cehil uzaktan gülümsüyor müstehzi.

Yüreğim yanıyor, dil utanıyor, düşüyor ellerimden zamanın sırçası…

Büyük bir suskunun içine çekiliyorum.

Orda bir köy var uzakta, derin bir matemdedir…

Ebu Cehil şimdi dağ köylerindedir, bir karabasan gibi…

Küçük kızların, rükûda düşen omuzların acısı yakıyor kalbimin kadranını… Titriyor içim, bütün kadınların, genç kızların çığlığını duyuyor can evim. Bir derin matem yakalıyor beni, tutuyor ellerimden sürüklüyor, sürüklüyor Bilge Köyüne…
Önce gözlerimdeki bulutlar donup kalıyor. Sonra ruhuma yakan dondurucu karlar yağıyor. Savruluyorum. Bütün evlerin matemindeyim. “Göğsüm daralıyor/ yüreğim yanıyor/ olmasaydı sonumuz böyle” diyen bir ağıta takılıyorum.

Ebu cehil sırtını vermiş barbarlığın en köhne duvarına… Taş devrinden arta kalan sözde insan kalıntıları, taze baharlar devşiriyor dağlar başında utanmayası, arlanmayası, uslanmayası… Rabbim diyorum, ne umutlar tükenmiş, ne yarlar verilmiş vahşetin ortasında… Sevdalar yarım kalmış,  bebekler hamisiz karanlığın ortasında. Mahşeri andıran bir hüzün var şimdi bağrımda.

Yastayım, karanlıktayım. Çok, çok uzaktayım… Doğmamış bebeklere şimdi ağıt yakılıyor. Orda bir köy var uzakta, şimdi ağlamaktadır, yastadır, ziyandadır… Alev alev hardadır. Düyanın görmediği bir vahşeti tanımaktadır. Kavuşmadan ayrılan gelin düşüyor yâdıma.  “Buluşmalar kaldı mahşere diyor” şair…

Gelin ve güveyi kara mezara taşıyor, cehaletin kara eli. Ebu Cehil şimdi her yerde. Bir nisan akşamında kem haberler geliyor, vahşetin eli değiyor yüreğimizin üzerine.

Ebu Cehil şimdi düğün dernekte, insan kıyıyor, rükûdaki canlara mavzer sıkıyor…

Yüreğim yanıyor, göğsüm daralıyor, düşüyor ellerimden zamanın sırçası…

Büyük bir suskunun içine çekiliyorum.

Orda bir köy var uzakta, zifir karalıktadır…

Bir köyün ağıdını söylüyor yüreğim, kayan yıldızların izini sürüyor gönlüm, bir çaresiz efkârdayım… Televizyonların içi boşalmış bültenlerinde bu vahşete bakıp vah vah! Diyenler çoktan unuttu, çoktan daldı dünyanın telaşına, dedikodusuna…

Oysa orda bir köy var uzakta, yüreği yanmaktadır.

Yürekler intizarda, eller duadadır.

Ateş düştüğü yeri yakarmış…

Bizi de yakmalı, bizi de sarmalı acı, bizi de yaralamalı… Bu cehaletin bedelini biz de ödemeliyiz. Huzur medeniyetini unutturduk. Boşalttık içini her ne varsa. “Sevgi, şefkat, merhamet” idi bizi insan yapan, bizi biz yapan…

Biz unuttuk… Çokça unuttuk.

 Bizi biz yapan her ne varsa yele verdik, ellerimizle büyüttük Ebu Cehil’i. … Riya medeniyetinde Ebu Cehil yangınlarını biz körükledik, saldık dağlar başına.

Bir gün sürüyor, matemimiz, acımız. Bu ülkede ağıtlar dakikalık, sevinçler saniyelik, vefa anlık, merhamet tadımlık… Gidenlerin ardından saniyelik acılar yaşıyor vefasız kalbimiz,  bir gün yasını tutuyoruz, unutuyoruz. Çokça unutuyoruz. Kör hafızlar şaşkın, yürekler şaşkın, akıl perişan.

Biz böyle değildik…

Hayretler içindeyim, biz böyle değildik. Peygamberler aşkına, Hakk’a duranlar aşkına, elif aşkına ve sad aşkına biz böyle değildik! Kirli bir el gezinmiş ruhumuzun üzerinden, kirletmiş akça pakça düşüncelerimizi, fikrimizi, kirletmiş bizi, zikrimizi… Biz böyle değildik.

 Yüreğimde onulmaz bir volkan patlıyor, dağılıyorum. Bizi, ıslah et, bizi yeni baştan sağalt, durut, arıt Allah’ım, diyorum, ağlıyor, ağlıyorum.

Acılardayım, dertliyim, bizarım,
Büyük bir suskunun içine çekiliyorum.


Meryem Aybike SİNAN / Haber 7