Abdürrahim karakoç ile söyleşi 1
Şiir nedir? Şiirlerinizi nasıl bir ruh haliyle yazıyorsunuz? Şairler nereden beslenmelidir?
Şiir nedir sorusu bir defa cevaplanmayacak bir sorudur.
Çünkü, tarih boyunca bunu herkes sormuş herkes bir cevap vermiş.
Verilen cevaplar da farklı doğrultuda olmuştur.
Bazı aklı hafiflerin kalıba falan döktüğü konuşmalardır.
Şair nereden beslenmeli ? Şair önce çevresinden, sonra ülkesinden ve sonra bütün dünyadan,
insanlardan, en doğrusu insandır zaten. Hitap ettiği de şairin insan olduğuna göre oradan beslenecek,
kaynak o olmalıdır. İnsana hitap ederken insani kaynaklar nedir bu tartışılır.
Biri der ki siyahtır biri der ki gridir, biri der ki beyaz.
Bunlar da artık şairin dünya görüşüne, ahlak görüşüne göre seçilir. Başka türlü olmaz.
Ben hangi ruh haliyle yazdığımı bilmem.
Ya çok öfkelenir yazarım ben şiiri ya çok rahat olup neşelendiğim zaman yazarım.
Bir de geceleyin çok yazarım ben. Sessizlik anı bana duygu verir.
Yani işte her zaman yağmur yağmadığı gibi, her zaman şiir de yazılmaz.
Benim ki, ya bir şiir üzerine yoğunlaşırım ya aniden gelir. Yazmaya gayret ederim.
Şiir için üst dildir deniyor. Peki sizce şiirde alt kültürle üst kültür birleşebiliyor mu?
VAllahi şimdi belirli bir kitleye hitap etmek gerek bence..
Alt kültür- üst kültür filan değil, herkese birden.
Yani şu tarlaya yağmur yağsın da şu tarlaya yağmasın demek olmuyor.
Ben mesela yazıyorum, yazdıklarımı bir profesör de anlıyor, severek okuyor.
Bir çoban da severek okuyor. Budur işte şiir.
Bazıları yazıyor profesörler anlasın, sırf edebiyatçılar anlasın diyor.
Ben bunu uygun bulmuyorum. Herkes anlamalı.
Şiir evrensel midir? Şiirin kalıcı olması neye bağlıdır?
Evrensel olabilmesi için güçlü olması lazım, imkanlar olması lazım.
Milli olmadan da hiçbir şey evrensel olmaz. Şairin gücüne, zarafetine, kullandığı imajlara bağlıdır,
neye bağlı olacak ki. Bir de içten yazılmasına samimiyetine.
Yürekten yazılan bir şey kalıcı olur. Hangi ülkenin insanına okutursan okut.
Bakarım mesela hiç tanımadığım bir adamın, bir yabancının memleketini de bilmiyorum
Edgar Allan Poe şairdir. “Anabella” diye karısına yazar ve ölür kendisi de.
Veremden ölmüş karısı. Kendisi fakir düşüyor ama müthiş bir şiir.
Burada benim ülkemde de var, bunlara benzeyen.
Mesela Kağızmanlı Hıfzı; iki şiiri var. İkisi de meşhur, çok yaşamamış zaten,
Ermeniler öldürmüş o genç yaşta. 25 yaşında. Amcasının kızına yazdığı bir şiir var.
“Sefil baykuş ne yatarsın burada
Yok mudur vatanın ellerin hani”
diye. Çok müthiş. O da Poe'nin yazdığı şiire benzer. İkisini de hiç ayırt etmem ben.
İkisi de insanı muhatap alıyor. İkisi de aynı konuyu, sevgiyi-acıyı dile getiriyor.
Şiir tahlilinde ölçü ne olmalıdır? Tahlil yapanlarda, yapmaya meraklı olanlarda hangi alt yapı olmalıdır?
Şiir yazmayan insanlar da şiir tahlili yapmalı mıdır?
Bilmiyorum da Türkiye de şiir tahlilcisi yok denecek kadar azdır.
Son zamanlarda bir Ahmet Kavaklı yapmaya kalkıştı. Daha önceden Mehmet Kaplan vardı,
daha başka kişilerde var da hatırlamıyorum çoğunu. Fakat şu anda hiç yoktur şiir tahlilcisi.
Herkes kendi tayfasını, kendi grubunun adamlarının şiirini tahlil ediyor.
Böyle olmaz şiir, evrensel diyenler bir gruba mal ediyorlar onlarınkini.
Öbürlerini görmüyorlar, görmüyorlar. Görseler de göstermek istemiyorlar. Bu da çok yanlıştır.
Ha şu da var ki eleştirmenler yani şiir tahlilcileri hiçbir zaman büyük bir şair olmamışlardır.
O ayrı bir konu, ayrı bir meslek, tahlil ayrı bir meslektir. Şairlik ayrı bir meslektir.
Bana şiir tahlil et deseler ben edemem. Ama şiiri yazarım.
Hece şiirinin ömrünü doldurduğu söyleniyor?
Hece şiiri için “kalıplar içinde hapsediliyor, duygular sınırlanıyor” deniyor?
Hece de iç duraklara dikkat etmek gerekir mi yoksa iç duraklarda sapmalar olabilir mi?
Siz ne düşünüyorsunuz?
Türkiye de şiire meraklı, muktedir olamayan insanlar haklılar.
Hemi hece, hemi kafiye, hemi de maksadı nasıl yapacaksın?
Hece neden gitsin. Serbest yazanlara gitmediniz de buraya geldiniz o zaman.
O mahareti eğer o dörtlüklerle edeceği tarzda yazarsa onunda zevkini aldı mı da bırakamaz.
Ama bakınız bir çok insan şiirle başlar, heceyle falan başlar serbeste geçer.
Serbest kolay ne dersen de. Şu televizyonda Şebnem Kısaparmak mektuplar okuyor.
Ama şiir gibi okuyor, dinleyen şiir zanneder, değil.
Bütün mektupları şiir havasında okuyor şiir zannediliyor.
Bu bir çokları yazdıklarını şiir zannediyor ve bize dinletiyorlar.
Şiir değil onlar şiirin belirli kuralları olacak, belirli kalıpları olacak.
Hiç olmazsa kendini nesirden ayırt edecek bir unsur bulunacak içinde.
Ya nasıl ayıracağım ben senin şiirini? Hiç bir şey yoktur.
Eskiden bazen serbest yazan şairler vardı onlar dahi genellikle kafiye, iç kafiye, dış kafiye.
Serbest ama yeri geldi mi küt küt vururdu kafiyeye. Bugünkülerde oda yoktur.
Siz Arif Nihat Asya'yı okur musunuz? Serbeste benzer ama kafiyeli hep şiir, yani zor bu.
Henüz tarifi yapılmayan/yapılamayan ama günümüzde çok kullanılan “imge” sizce nedir?
Şiirlerde imgenin özellikleri neler olmalıdır?
Olması lazım da sadece imgeye boğmamalı.
Şiiri imgelere boğmak da doğru değil ama olacak içinde.
Latifeler şakalar nasıl olsun ya ResulAllah diyorlar,
Peygamber Efendimize yemekteki tuz gibi olsun diyor.
Ölçüye bakın siz fazla tuzlu da rahatsız eder insanı tuzsuz da. Şiirde de öyle.
Sembollere imgelere falan boğmayacaksın şiiri. Ama onsuz da olmayacak yeteri kadar.
Ölçüsüyle olacak her şey. Kararında olursa güzeldir.
Hicivde ölçü ne olmalıdır? Edebi aşan bir hicve aynı tarzda cevap vermek doğru mudur?
Hiciv zor bir sanattır. Şimdilerde de yazması pek mümkün değil, işte yazamıyorlar da.
Hele Türkiye'de hiciv yazan yoktu, ben başlattım onu Türkiye'de.
Tarihimize baktığımızda hiciv şairleri ya kelleyi vermişler ya zindanlarda yatmışlar.
Hicivi kime yazacaksın sıradan bir adama, bakkala ya da şuradaki bir komşuya değil.
Hiciv yazıldı mı devlet yönetenleri hedef alacak, zirvedekilere.
Zirvedekileri rahatsız edince de fincancı katırları gelip haşat eder çıkarlar. Hep öyle olursun.
Yalnız bunu usulüne göre yazarsan bazıları düpedüz ismini de veriyor. Hakaret ediyor.
Hakaret hiciv değildir. Ölçülü böyle mizah olacak.
Hiciv demek mizahla karışık oldu muydu hem güldürür hem düşündürür hem de karşıdaki insanı yaralarsa. Hiciv budur.
Bunları ne edeyim ben. Ben bazı şeyleri yazarken içine katıyorum katmamak olmuyor.
Çünkü benim yaradılışımda hiciv var. Ama hicivi bir küfürleşme, sövme değil.
Benim büyükler bilir diye bir şiirim var duydunuz değil mi onu?
“Yalan dolan ile devran sürmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Milletin başına çorap örmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Rüşvet vermek rüşvet almak nasıl şey
Hazineden para çalmak nasıl şey
Terlemeden zengin olmak nasıl şey
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Erken palazlanıp erken ötmeyi
Değirmenler kurup baş öğütmeyi
Hele... meydan meydan adam gütmeyi
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Anlamayız kopya nedir, asıl ne
Perde, sahne, solo, koro, fasıl ne
Üçkağıtta erkan nedir usul ne
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Viski, votka çekip keyif çatmayı
Dansöz kucağında stres atmayı
Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Seyrettikçe ana-baba filmini
Hissederiz baskısını zulmünü
Lisans üstü maskaralık ilmini
Biz ne bilek beyim büyükler bilir
Adettir gerekmez malumu ilam
Taklide günaydın, asıla selam
Ne hınzırlık varsa hasıl-ı kelam
Biz ne bilek beyim büyükler bilir”
Hatta bir yerinde de,
“Milleti bölmeyi, vatan satmayı
Biz ne bilek beyim büyükler bilir”
Büyükler vatanı da satar milleti de böler ama biz yapamayız onu.
Çünkü hukuk yakamıza yapışır. Ha kimse demiyor ki bana denmiştir.
Dava açmıyorlar. Öyle kalıyor demek ki hiciv yerine oturuyor.
Hiciv böyle yazılıyor. Ha edep, edep her yerde lazımdır.
Hicivde de lazımdır da hicivde bazen o kuralların dışına çıkacağın zamanlar olur.
Çünkü Karşındaki muhatabın sana o şiiri yazdıran öyle bir abesle iştigal ediyor ki zorlar seni.
Bana ne söylersen söyle demiş. Küfür bile söylersin.
Günümüz Türkiye şiirini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Pek okumuyorum. Günümüzde nasıl şiirler yazılıyor, ne ediyorlar bilmiyorum.
Bana çok şiir kitapları geliyor gazeteci olduğum için tanıtmam için de.
3-5 güzel parçalar görebiliyorum. Bazen var, yani hiç yok değil, gençler, onlarında elinden tutan yoktur.
Herkes kendine göre bir göl bulmuş orada işte büyük balıklardan istifade ediyor,
onların gölgesinde dolaşıyor. Bazıları var ki hiç suyun kenarına yaklaştırılmıyor ama iyi kabiliyetler.
Bu insanların verimli olabilmesi için imkanlar olacak, imkanlar da ellerinde yoktur.
Günümüz şiiri de yok demiyorum çok değerli şairler de var da hangisini anlatacağım.
Hep parça parça bölünmüşler. Siyasi, ideolojik, her biri bir yere hizmet edince,
metanetli olmuyor ,birbirlerini de gölgeliyorlar maalesef.
Şair kadınlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Kadınlar şair olabilir mi?
Olur niye olmasın. Bugün kadınlar milletvekili oluyor, kasap oluyor, doktor oluyor, hekim oluyor,
hakim oluyor, futbolcu oluyor da şair neden olmasın ki. Fakat size şunu da söyleyim,
tarihimizde hiç meşhur kadın yoktur ,şairlerimizden onlar çok hassastır.
Kadınlar çok hassastır. Her şeye şefkat ile bakınca olmuyor şiirin tadı kaçıyor.
Şefkatle olmuyor bu iş. Şefkatle baktığın ama yazarken bir de şu olsun.
Ha Güzel şiir yazanlar oluyor belki de dediğim gibi kalıcı olmuyor.
Demin dediniz ya kalıcılık önemli diye. Siz bana söyleyin büyük bir şair söyleyin.
Osmanlı da Türkiye de yahut da yabancı dilde yok sayamazsınız.
Leyla AKGÜL