Hz.Ömer zamanında ihtiyar bir çalgıcının aç kaldığı bir gün
mezarlığa gidip Allah için çeng çalma hikayesi..
Bilmem işittin mi? Hz. Ömer zamanında pek güzel, pek latif çeng çalan bir çalgıcı vardı..Meclisleri, toplulukları onun nefesi süslerdi..Öyle bir çalgıcıydı ki, dünya onun yüzünden neşeyle dolmuştu..Onun çenginin sesinden, can kuşu kanatlanır uçardı..
Aradan nice zaman geçip de, çalgıcı ihtiyarlayınca, cana can katan güzelim sesi çirkinleşti.. Artık hiç kimse, o sese önem vermez oldu.
Zaten hangi hoşluk vardır ki, sonunda hoşluğunu kaybetmesin?..
Hangi tavan vardır ki yıkılıp yerlere serilmesin?..
Seneler geçti, çalgıcı çok yaşlandı ve çöktü. Artık hiçbirşey kazanamaz hale geldi, bir dilim ekmeğe muhtaç oldu. Bir gün içi yanarak Cenab-ı Hakk’a yalvardı da dedi ki:
“Allah’ım! Bana uzun bir ömür, tükenmez fırsatlar verdin..
Benim gibi değersiz bir kula nice ihsanlarda bulundun..
70 yıl günah işledim durdum; bir gün olsun rızkımı kesmedin, nimetini esirgemedin.. Artık kazancım yok; elim ermez-gücüm yetmez oldu..Ben bugün Senin misafirinim.. Seninim.. Bugün yalnız Senin için çeng çalacağım..”
Çengi omuzladı, Allah’a sığınmak, O’na çeng çalmak için, ah vah ederek Medine mezarlığına yöneldi..Kendi kendine dedi ki;
“Ben çalacağım çengin ücretini Allah’tan isterim, çünkü O, özü doğru olanları kabul eder, kerem buyurur..”
Bir hayli çaldı, ağladı.. Sonra çengi yastık yaptı, bir mezarın yanında başını çenge koyup yattı.. Uyku onu esir aldı, can kuşu hapisten kurtuldu..Ten esaretinden, dünya ızdırabından kurtulunca mana alemine ve can ovasına vardı.. -Rüyasında ona cennetlerden bir cennet gösterildi de mestoldu, orda ebedi kalmak diledi Rabbinden- Fakat ihtiyar çalgıcıya: “Burada kalmaya özenme, tama’ etme. Madem ki ayağından mâsivâ dikeni çıkmıştır, korkma, haydi git..” diye emir geldi..
O sırada Cenab-ı Hakk, Hz. Ömer’e öyle bir uyku verdi ki, uykudan başını kaldıramadı. Bu hale şaştı kaldı da; “Böyle bir uykuya alışık değilim, bu uyku sebepsiz değildir. Herhalde gizli âlemden geliyor..” diye düşündü.. Başını koydu yattı, uykuya daldı, bir rüya gördü:
Rüyasında Hakk tarafından bir ses geldi, bu sesi ruhu işitti...
“Ey Ömer! Bizim kulumuzu ihtiyaçtan kurtar! Bizim has ve muhterem bir kulumuz var. Onu görmek için mezarlığa git. Herkesin hakkı olan Beytü’l-Mâl’den 700 dinar al. O parayı ona götür de de ki: “Ey bizim seçkin erimiz şimdilik bu kadar getirdim, bunu al harca, tükenince yine buraya gel!..”
Hz. Ömer, rüyasında işittiği sesin heybetinden uyandı, yerinden sıçradı kalktı ve bu hizmeti görmek için hazırlandı. Para kesesi koltuğunda mezarlığın yolunu tuttu. Koşa koşa Allah’ın has kulunu aramağa başladı.Mezarlığın çevresinde bir hayli döndü-dolaştı. Fakat o ihtiyardan başkasını göremedi..Kendi kendine: “Bu olmasa gerek.. Cenab-ı Hakk; “tertemiz, arı-duru, hizmete layık bir kulum var” diye buyurmuştu.. İhtiyar bir çalgıcı nasıl olur da Allah’ın has kullarından olabilir?..”
“Ey Allah’ın sırrı! Sen ne kadar hoşsun, ne kadar garipsin.” Dedi.Yine arandı da o çalgıcıdan başkasını göremeyince:“Karanlıklar içinde nice nurlanmış gönüller vardır..” dedi.
Sonra geldi ihtiyar çalgıcının yanına büyük bir saygıyla oturdu, uyanıp ondan korkan çalgıcıya: “Benden korkma, ürkme; sana Hakk tarafından müjde getirdim..” dedi.
“Hakk’ın sana selamı var, senin halini-hatırını soruyor, hadsiz-hesapsız zahmetler, kederler, gamlar yüzünden nasıldır, ne haldedir diye soruyor.. İşte zarûri ihtiyaçların için bir kaç altın. Bunları harca yine buraya gel.”
İhtiyar bu sözü duyunca titremeye, elini ısırıp dövünmeye başladı;
“Ey eşi benzeri olmayan Allah’ım!
Zavallı ihtiyar kulun utancından su kesildi..” diye feryad etti..
Bir hayli ağladı; derdi, kederi haddi aştı. Nihayet çengi yere vurdu, parça parça etti.Parçaladığı çenge seslenerek dedi ki:
“Ey Rabbimle benim arama perde olan!
Ey hakk yolundan beni saptıran! Ey benim yolumu kesen!
Ey 70 seneden beri kanımı içen! Ey kemal sahibi insanlar yanında beni küçük düşüren, yüzümü karartan!..”
“Ey ihsan ve vefa sahibi Allah’ım!
Cefalarla, suçlarla geçen ömrüme sen acı! “
“Allah bana öyle bir ömür lûtfetti ki, o ömrün bir gününün bile kıymetini kimse bilemez, ona değer biçemez..Ben ise hayatımı, kıymetli ömrümü boş yere harcadım.
Bana verilen sayılı nefeslerimin hepsini de, tiz ve pes seslerle tükettim, gitti...
Ben nağmelerle uğraşırken, ırak perdesini düşünürken, firak zamanını düşünemedim, yani dünyadan ayrılacağım zamanın acılığı hatırımdan çıktı gitti..
Yazıklar olsun ki, zir efgend hurd makamının tizliğinden, bunu düşünüp, onunla meşgul oluşumdan, gönlümün ekini, gönlümde bulunması gereken manevi duygular kurudu; gönlümse öldü.
Eyvahlar olsun ki, şu 24 perdenin sesiyle ömür kervanı geçti gitti. Gün akşam oldu..
Allah’ım! Verdiklerine razı olmayan, sızlanıp duran, feryad eden nefsimin elinden feryad ediyorum..
Başkasından şikayette bulunmuyorum..
Sen’den, maddi çıkarım için yardım isteyen kendimden sana şikayette bulunuyor, adalet istiyorum..
Kimsecikten adalet beklemem, derdime çare bulamam; ancak bana benden yakın olandan adalet bekler, çare bulurum..
Çünkü bu benlik, bu varlık her an bana ondan gelmekte; bu varlık vehmi azalacak, bitecek olursa, başka bir şey kalmayacağı için yalnız onu görürüm..”
Hz. Ömer, çalgıcıya dedi ki:
“Senin bu ağlayıp sızlayışın, kendinde oluşunun, ayıklığının belirtisidir..”
Mesnevi tercümesi 1/2 Cilt Tercüme: Şefik Can/Ötüken Yayınları