Ucurtmaya Adanan Lâl-ü Aşk...

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ucurtmaya Adanan Lâl-ü Aşk...
« : 18 Eylül 2008, 23:43:37 »
Ucurtmaya Adanan Lâl-ü Aşk...

--------------------------------------------------------------------------------

Susuyordu. Bir kucak dolusu közü yüreğinde taşıyarak susuyordu hem de. İnsanların gözlerine bakamayarak, tebessüm ede ede yürüyordu kalabalıkların arasında. İçinde bulunduğu sancıyı ifşa edememenin sıkıntısı içerisinde değildi, zaten sancısı ifşa edilmemeliydi…

Aşk, kelimelere sığdırılamazdı, anlatılamazdı. Sükût edilmeliydi…

Yitik yangınları arıyordu dağ taş demeden. Bir elinde lâl-ü aşkını resmettiği uçurtması ile kâinatta acizliğini ifade ediyor, diğer elinde taşıdığı yüreğiyle İbrahimî yangınları arıyordu.

Gök üstüne üstüne geliyordu, O ise aldırışsız devam ediyordu yürüyüşüne… Darağacından inip, çarmıhların yolunu tutuyordu. Derviş sabrı isteyen havayı teneffüs etmeliydi. Menekşe kokusuyla şefkat şefkat yeşerebilmeliydi gönüllerde, vuslat secdelerinde dua olmalıydı.

Sinesine çektiği ama gözlerinin taşıyamayıp peykânlarından süzdüğü katreler, düştüğü yerde çiğ tanesi olup sedef sedef açılıyordu. İnci inci gözyaşlarını topluyordu melekler. Mil çekilen özlemlerine kara taşlar basıyordu. Aşkından yuvarlanan taşlar O’nu arıyordu.

Yusuf’un kuyusuna vardı. Dolunayı içine çekerek mehtabın serzenişine ortak oldu. Nur oldu, aydınlattı karanlıkları. Mum oldu, aşkın huzmesiyle dağladı yürekleri. Alazlanmış sevdalara talip oldu. Rayihasıyla mest etti kâinatı…

Bir fecir vakti doğruldu ve kendisini Nil nehrinde buldu. İçi Musa dolu bir kundakta ilerliyordu. Firavunun sarayına doğru, karanlığı aydınlatmaya doğru ilerliyordu. Biliyordu ki kendisi Musa olursa, Rabbi denizleri ayağına getirirdi. Biliyordu ki “bittim” dediği yerde Rabbi “yettim” diyecek ve miraç fezasında ulvî düşlerine mazhar olacaktı.

Teslim olmalıydı. İbrahim gibi bir imana erebilmek, teslimiyetten geçiyordu. İsmail gibi teslim olursa bıçak kesmezdi. İbrahim gibi teslim olursa ateş yakmazdı.

Acının çığlık çığlık damıtıldığı yağmurlar altında ıslanmaktan geçiyordu yolu. Hüznün notalara dolandığı şarkılar mırıldanarak, mana âleminde yakamoz gibi parıldayarak geçti. Umutlarını her an tazeleyerek süzülüyordu fecre.

Lâl diliyle çöllerde yıldızlara tutunmayı diledi. Uçurtmasına adadığı lâl-ü aşkıyla rüzgârlara sesleniyor, ölümü ölüm ölüm içine çekiyordu.

Kazdığı mezarında toprakla hemhâl oluyor, yaratılışının hikmetine erebilmeyi diliyordu Rabbinden. Toprağın sırrına erebilmekse, nefsini ıslah edip özgürlüğe yelken açmakla mümkündü. Özgür olmalıydı. Tutsak sularda susuzluk yaşamamalı, nefsin zindanında esaret halinde bulunmamalıydı. Köpüğe aldanmamalı, köpüğün altındaki suyu ifşa edebilmeliydi.

Ve o an uykuyla uyanıklık arasında bir köprüden geçtiğini hissetti. Hüviyet ile mahiyet arasında, sonsuzluk ile yıldızların arasında kanat çırptığını gördü. Uçurtmasını gördü, uçurtmasına adadığı lâl-ü aşkla ölümün arefesinden geçiyordu.

Ceylan gözlerin, dilhûn yüreklerin arasında açtı gözlerini. Kevser havuzunun yanında, Anka Kuşuna tebessüm etti. Serçe yüreği gibi titreyerek doğruldu ve kumrunun nâmütenâhî zikriyle mest oldu.


Aşk oldu…


Yunus Emre Tozal

Çevrimdışı Leb-i Damla

  • La taknetû..!
  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: Sadabad
  • 2529
  • +270/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • UMUT Dünyası mı, UNUT Dünyası mı?
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Ucurtmaya Adanan Lâl-ü Aşk...
« Yanıtla #1 : 18 Eylül 2008, 23:51:48 »
Zaman yine tüm acımasızlığı ile sahnede... Benzim hüzün sarısı.. Gözlerimde bir ceylan ürkekliği... Kırık dökük alfabemin kayıp olan üç harfine eşitlemiştim adını... Oysa nicedir yürüdüğüm yollar yokluğuna çıkarmış, bilemedim...


Sahi ! Gittiğin yolların dönüşü var mı Lal-i Sevda ?


Seni götüren vagonun arkasından öylece bakarken yüreğim tökezledi "umuda" giden yollarda... Şimdi kör bir balıkçıyım oltasına takılmış umudu çıkarmaya çalışan... Ellerim kan revan...


Susma Lal-i Sevda...Sus(ma)... Söyle kaç celsede hüküm giyer Âşk... Daha kaç geceye bulaşır yokluğunun isi... Kaç kez daha işgal eder Şehr-i İstanbul'u hüznüm...


Biliyormusun Lal-i Sevda !... Ayaz değdiğinden beri gülümseme(ne)me küflü bir yalnızlık kaldı zulamda... Sırtımda kanlı gömleğim masamda kırık bir kalem...


Tabureler mi ? Onlar çoktan devrildi...

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Ucurtmaya Adanan Lâl-ü Aşk...
« Yanıtla #2 : 18 Eylül 2008, 23:57:30 »
Gece ve gündüzünü karıştırdığımdan beri hayatın, ıslak bakışlar bırakıyorum dağlara.
En içli sitemlerimi gönderiyorum umutlarıma.
 Ve bir ağıda tutuluyorum da, hıçkırıklar biriktiriyorum avuçlarımda.


Neden bu kadar kısıtlı kelimeler ve neden bu kadar anlamsız; ben kalemi elime alınca.


Yüreğimdeki yangın, ellerimdeki hasret ve dillerimdeki dua.


Neden anlatamıyorum hiç birini. Ve neden hep yanlış anlaşılıyorum?


Bak, belki yine asi, yine hüznî bir yazı işte, diyeceksin. Belki de artık hiç göz bile gezdirmeyeceksin.


Olsun...


Ben devam edeceğim her zaman ki gibi.


Kardeşlerimi yazacağım yine. Kardeşlerime yazacağım.


Ve bu sefer onlara değil, kendime ağlayacağım...


Doğduğumdan beri hep sürgünleri yaşadım, biliyor musun? Hep ayrılıkları,


Ve hep hayaller kurdum, en yakın geleceğe dair. Kardeşlerimi düşledim hep...


Tarih tarih notlarını düştüm; Önce Hattab, sonra birer birer diğer kardeşlerimin düşüşlerini,
toprağın kan kokan bağrına.


Tarih tarih notlar düştüm hayata&


Öyle kolay yazdığımı sanma bunca acıyı. Öyle kolay kabullendiğimi sanma.


Onlar gittiler ve ben kalakaldım. Onlar güldüler ve ben ağıtlarda kaldım.


Dedim ya... Anlatamıyor kelimeler yüreğimdekileri. Ve bir de Şamil de bırakıp gidince bizi.


Gökyüzüyle anlaşma yapıyorum ben de. Kelimelere inat, gözyaşlarıma yüklüyorum tüm anlamları.


Sonra,


Bir gökyüzü ağlıyor, bir ben.


Ve bir ben ağlıyorum, bir kelimeler...


Hüznümüze dağlar dayanmaz da, yol verirse bir gün.
Bir gün sevda çiçeklerimiz doğrultursa, bükülmüş boyunlarını.


Sonra, yine bir gün haber gelirse Yusuf'umuzdan ve biz alırsak ta uzaklardan, onun cennet kokusunu.


Yüreğimiz canlanıverir mi birden? Gözyaşından perde inen gözlerimiz açılıverir mi ve de?


Boş ver, boş yere umut tükettiğimizi zannetsin birileri.
Birileri anlam veremesin, onca imkânsızlığa rağmen, kaybetmediğimiz umudumuza.


Belki, Ömer'ce bir duayı etmeliyiz şimdi. Biz ona gidemezsek, Yusuf gelmeli ayağımıza, öyle değil mi?


Şahitçe bir yaşantının sonu, şehadetse eğer,


Belki de, hiç ummadığımız yerlerde konacak sevda, alınlarımıza.


Tıpkı, Ömer'in Medine'de şehid olması gibi.....



Raziye Nur TUNA

Çevrimdışı Arif Arslaner

  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: A'raf şehri
  • 4502
  • +1462/-0
  • Cinsiyet: Bay
  • Sen, Seni Sevdiğinle Bil Ey Can! "O" Seninledir.
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Ucurtmaya Adanan Lâl-ü Aşk...
« Yanıtla #3 : 19 Eylül 2008, 00:01:27 »
sabır....!

Belki Sen şu Anda çok Dertlisin..
Belki Artık Yeter Diyorsun...
Belki Kendinden Geçmişsin...
Belkide Ağlıyorsun...
Belki Bu Musibetlerin Sonunda
Eline Bir şey Geçip Geçmeyeceğini Düşünmektesin...
Duy!!! Rabbin Sana Söylüyor..
Sabredenlere Felaketlere Karşı
Dişlerini Sıkıp Göğüs Gerenlere
Mükafatları Hesapsız ödnecektir..
Belki De Onca Insanın Arasında
Neden Senin Seçildiğini Soruyorsun...
Oysa Rabbinin Seçtikleri Kıymetlilerdir...
"içinizden Mücahidlerle Sabredenleri Orataya çıkıncaya
Kadar Elbette Sizi Deneyeceğiz"
Hayat Bir Imtihan Değil Mi ?
Her Soru Ebedi Hayatında Yer Alan Bir Tuğla...
Nefes Alıp Verdiğin Her An Yeni Bir Soruya Gebe...
Onlar Olmasaydı Sonsuzluk Yurdunda
Sana Ait Hiçbirşey Olmayacaktı...
Derdin Yoksa üzül Asıl!
Dertliysen Bil Ki...
O Seni Seviyor....
Bak ! Svdiğin Ne Diyor ?
"Allah Hayrını Dilediği Kişiyi Sıkıntıya Sokar!"
Belki Sen Ashab-uhdud Kadar Acı çekmedin...
Hani Kralları Onları Iman Ettikleri Için
Ateş Dolu Hendeklere Atmıştı Ya...
Belki Sen Ebu Zer (r.a) Kadar Acı çekmedin...
Amcası Inandığı Için Onu Hasıra Sarıp Yakmıştı Ya...
Belki Sen Vahşi Kadar Acı çekmedin...
Sevgilisi Ona "bana Görünme!" Demiştiya...
Belki Sen Yakup (a.s) Kadar Acı çekmedin...
Yusuf'u (a.s) Elinden Alınmıştı Ya...
Belki Sen Hative(r. Anha) Kadar Acı çekmedin...
Muhammed (s.a.v) Yurdundan Kovulmuştuya....
Unutma! Rabbin Kimseye Dayanabileceğinden Fazlasını Yüklemez...
Belki Kalbindir Acıyan... Belki Bedenin...
Bekki De Ruhundur Kıvranan....
Belki Yokluktur Seni Saran....
Belkide Bin Bir Türlü Muamma...
Her Ne Durumda Olursan Ol,
Diline Yakışır Bu Dua...

La Ilahe Ente Subhaneke Inni Küntü Minezzalimin...

Senden Başka Ilah Yoktur!
Sen Bütün Noksanlıklardan Münezzehsin...
şüphesiz Ben Nefize Zulmedenlerden Oldum...
__________________

Gül kokundan uzakta, ne huzur var ne rahat,
bu garip ümmetine, eder misin sefaat?

Çevrimdışı Leb-i Damla

  • La taknetû..!
  • *****
  • Join Date: Eyl 2008
  • Yer: Sadabad
  • 2529
  • +270/-0
  • Cinsiyet: Bayan
  • UMUT Dünyası mı, UNUT Dünyası mı?
    • Uyanan Gençlik
Ynt: Ucurtmaya Adanan Lâl-ü Aşk...
« Yanıtla #4 : 19 Eylül 2008, 00:04:09 »
Alıntı
Hüznümüze dağlar dayanmaz da, yol verirse bir gün.
Bir gün sevda çiçeklerimiz doğrultursa, bükülmüş boyunlarını.


Sonra, yine bir gün haber gelirse Yusuf'umuzdan ve biz alırsak ta uzaklardan, onun cennet kokusunu.


Yüreğimiz canlanıverir mi birden? Gözyaşından perde inen gözlerimiz açılıverir mi ve de?


Boş ver, boş yere umut tükettiğimizi zannetsin birileri.
Birileri anlam veremesin, onca imkânsızlığa rağmen, kaybetmediğimiz umudumuza.


Belki, Ömer'ce bir duayı etmeliyiz şimdi. Biz ona gidemezsek, Yusuf gelmeli ayağımıza, öyle değil mi?

 gll 103 gull