« : 18 Eylül 2008, 23:35:35 »
Düşün ki …
Bir kalp ülkesinde yaşıyorsun…
Düşün ki…
Bütün hayallerin ve ümitlerin bitmiş, tükenmiş…
O kalp ülkesinin tam ortasında yüce dağlar yıkılıyor, yerle yeksan oluyor. Fırtınalar kopuyor, yanardağlar bütün gücüyle lavlarını atıyor, seller üst üste basıyor şehrini.
Başımı ellerimin arasına alıp düşünmeye başlıyorum. Ağlıyorum ölümü istercesine
her şeyden geçiyorum. Serden geçiyorum sırdan kaçıyorum
Ben ki…
Dostluk yolunda yalnız, sevgi bağında çaresiz, sadakat bahçesinde gülsüz, kalan biriyim.
Ben ki…
Tek tek yıldızları saymaya çalışan, bana yalanlar söyleyen hayatın yolunda amelelik eden, kaptansız bir gemide; uzak diyarlara yelken açan bir tayfayım.
Ben ki…
Güneşi olmayan bir dünyada, bir kibritle yetinmeye çalışan, uykusuz gecelerin doğmayan sabahını bekleyen, gül bulamayıp dikenlere sarılan, yıldızların kayışını anlamaya çalışan biriyim.
Ben ki…
Hayatında hep yanlış dalları tutan, sürekli aldanıp, yaslandığı hayatın, duvarlarının enkazları altında hayallerinin ve sevgilerinin can çekişen bedeninde, en yakınlarına zarar vermekten korkan cılız biriyim.
Ben ki…
Tanımadığı hayata can havliyle atılan, bir şeyleri gerçekleştirip, hayata filozof mantığıyla bakmaya çalışıp, şapkasından tavşan çıkarmaya uğraşan bir hokkabazım.
Ben ki…
Bana örnek gösterilenler gibi olamayıp, sadece taklitlerde, amatör oyunca olarak kalan bir figüranım.
Ben ki…
Hayatın yolunda daha ilk yüz metresinde kaplumbağa gibi yorulup tavşanın geçmesini izleyen biriyim.
Ben ki…
Divanın gazelleri arasında dolaşıp, serbest şiirin ucundan düşen bir şairim.
Maestrosu olmayan bir orkestrada çaycı, tekerleri olmayan bir otobüste muavinim.
Hayatın sahnesinde verilen rolleri ezberleyemeyip oyun dışı kalan, diken dolu bahçede bahçıvanım. Dikenlerden, gül kokusu bekleyen.