Kaydırak
Yaşamak, 'kaydıraktan kaymak' gibi bir tecrübeyse eğer deyip, 'kaymak' ve 'yaşamak' üzerine bir analoji yapılabilir mi?
Kaydırağın merdivenleri çocukluk ve ilk gençlik yılları mesabesinde adım adım çıktığımız.
Merdivenlerin bitip de ayakta durduğumuz yerde solumuza baktığımızda gördüğümüz geride zorlukla çıkılmış basamaklar, sağımıza döndüğümüzde gördüğümüz ise yüksekten aşağıya doğru kıvrılan, pek çok tehlikeyi, riski, heyecanı ve bilinmezliği barındırdığı belli olan bir yol.
Ortada kalan/duran bu genç duruş, yönünü ve bakışını çocukluktan bu gizemli yola, kayışa çevirir artık...elleriyle kaydırağın iki yanından sağlamca ve sıkıca tutar ve yolculuk başlar..
Baştaki tedirgin ve ürkek kayışları sonra tecrübeyle yapılan kendinden emin kayışlar takip eder. Kaymanın doğasındaki 'hız', sonrasına duyulan 'merak', kayarkenki düşme 'korkusu' ve baş döndüren bir 'heyecan', aynı şekilde içkindir yaşamda.
Şimdi, geçmiş ve gelecek birbirinin o kadar içindedir ki, kayarken nasıl bunları birbirinden ayıramazsak hayatta da bu böyle.
Yaşarken 'an' dediğimiz şeyin 'anı' haline geçmesi, kaymanın aşamalarını düşündüğümüzde bir o kadar hızlı ve girift.
Bellek, algıladığı her unsuru kare kare, milim milim örerek taşır bu yolculukta, kayma sürecinin başlarında gördüğümüz 'kırmızı' ile ortalarda gördüğümüz 'kırmızı' aynı değildir kesinlikle. İlki renklerden bir renk, en alımlısı, en kışkırtıcısı ve 'kan' rengi, sonralarda algıladığımız kırmızı ise 'aşk', 'öfke' 'açlık' ve içinde 'kırmızı'nın geçtiği pek çok anı, kişi ve bir trafik kazası sesi belki...
Yaşam gittikçe yere yaklaşılan bir serüven, sonunda insanın ayaklarının 'yere' toprağa basacağı kesin olarak bilinen bir süreç.
Yaşadıkların, gördüklerinle, seni acıtan ve sevindiren 'an'larla sürdürdüğümüz bu 'dik aşağı' yolculuk,
tüm bunları arkamıza alarak hızlanarak devam eder, ta ki 'tak' diye ayaklarımız yere değene kadar...
Toprak yani 'asıl olan', çıktığımız ve vardığımız yer.
Bu sonun bir diğer okuması ise sıramızı arkamızda kaymak için sıra bekleyenlere verdiğimizdir.
Herkesin kendi yolu, kendi kaydırağı / Kesişme Noktaları
Yollarımız diğer kaydıraklarla bazı yerlerde kesişiyor, ama bu tıpkı alt ve üst geçitlerde ya da yonca kavşaklarda arabaların birbirlerinden bağımsız,
birbirlerine değmeden ama aynı zaman diliminde aynı atmosferden geçmeleri gibi.
Olayları algılayışımız bizim o an kendi yolculuğumuzda hangi yükseklikte ve açıda olduğumuzla çok ilintili...
Aynı durumu pek çok kişi kendi hayat kayışlarının farklı aşamalarından gözlemler ve
algılar herkesin taşıdığı 'yaşanmışlık' 'tecrübe' ve 'anı'larıyla o kadar farklılık arz eder ki, olay yorumlanırken ortak veya benzer bir dil kullanılmasını bırakın olayın resmedilmesi halinde ortaya farklı farklı tablolar çıkar.
Kayarcasına Yaşamak
Yani öylesine 'havadar', 'havalı' ve 'hoyrat' bir şey bu öyle 'uça uça', saçlarını rüzgârlar savura savura.
Aslında hayatın doğasındaki bu hız bize başka tarzda bir yaşama seçeneği de bırakmıyor.
Yaşamı ağırlaştıran, yavaş bir çekimde kaymaya geçmemize neden olan yaşadığımız bazı anların yoğunluğu olsa gerek.
Bir doğum veya bir ölümün kuşattığı tüm diğer durumlar, bunlarla ilintilendirdiğimiz tüm diğer haller,
kişiler ve mekânların ağırlığıyla hayatımızda bazı kesitler ağırlaşıyor.
Vites değiştire değiştire yaptığımız bu yolculukta kimi zaman kontrolü kaybediyor kimi zaman yanlış vitese takıyoruz 'kendimizi'.
Tüm kontrolü elimizde bulundurduğumuz vehmine kapıldığımız zamanlarda bir dış etken bizi bu yanılsamadan çıkarabiliyor.
İnişe geçtiğimizin farkındaysak belki de biz bazı anları yoğunlaştırmalı ve
'an'dan 'anı'ya geçerken çektiğimiz kareleri dondurarak şimdiden geleceğe kayarken daha 'dolu' bir geçmiş 'yaratmalıyız' kendimize.
Hale Sert