Bir gün bir köye eşekli misafir gelir. Ahırları yoktur. Hayvanı avluda suni olarak havuza benzetilen bir su çukurunun başına bağlarlar. Gelin şimdi olayı kendi ağzından dinleyelim.
Ortaokul imtihanlarına çalışıyordum. Gece geç saatlere kadar ders yapmam gerekirdi. Ama ne mümkün? Eşek bir saniye durmuyordu ki… Bir anırdı mı sesi gecenin karanlığında, yedi mahalle öteden duyuluyordu. Susturmam lazımdı. Ya Rabbi ne yapayım? İçeriye girdim; bulgur çuvalını yavaşça açtım; bir sahan bulgur aldım; önüne koydum. Birkaç dakika sustu; biraz sonra yine yeri göğü birbirine katmaya başladı. Çıktım. Zırlıyor da zırlıyordu. Bir yumruk attım. Karanlıkta neresine geldiyse, elim kırıldı sandım. Yumruğum ağzımda içeri girdim. Dövmek için bir şeyler araştırdım; karanlıkta bulamadım. Tekrar çıktım. Kulağımın dibinde avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Kan beynime sıçradı. Boynundan kavradığım gibi bir çelme taktım paldır küldür, ikimiz birden su çukuruna yuvarlandık. Ben altta, o üstte. Bereket ki çabuk kalktı. Mevsim kıştı. O saatte ateş yoktu. Üstümdekileri çıkardım; yatağa girdim. Yorganımı başıma çektim; kendi nefesimle ısınmaya çalıştım. Bana nispet yapar gibi hiç durmadan zırlıyordu. İşi iyice azıtmıştı. Ya Rabbi ne yapacağım. Bununla başımız dertte… Bulgur veriyorum susmuyor. Yumruk atıyorum, benim elim acıyor. Kafakola alıyorum, üstüme düşüyor. Kalktım, avludan çıkarıp bahçenin dibine götüreyim dedim. Belki sesi az gelir diye düşünüyordum. Ben tam ipinin bağlı olduğu kazığı el yardımıyla bulmuşken, yine başlamasın mı anırmaya… Hem de ne zırlama… Hırsla kazığı yerinden çekmişim. Bir vurdum. Kazık vurduğum yerde kaldı. Çektim çektim çıkmadı. Ben de bıraktım. Hayret… Susmuştu. İki yandaki kapıları kapadım. Sabaha kadar avluda gezindi durdu. Buna çoktan razıydım. Çalışmaya başladım. Kim bilir ne zaman geçtikten sonra uyumuşum.
Sabahleyin anamın sesiyle uyandım. Misafire sesleniyordu:
- Gel hele, gel hele; senin bu eşeğin niye böyle gülüyor?
Bir terslik olduğunu anladım. Ondan önce fırladım. Garip şey. Eşeğin ağzı bir karış ayrık… Etrafa sırıtarak bakıyordu. Yaklaştım dikkatlice baktım. Alt çenesi ile üst çenesi arasında dimdik bir şey duruyordu. Ağzı bu yüzden kapanmıyormuş. Birden anladım. Elimi soktum ve O dik şeyi tutup çektim. Karanlıkta elime gelen kazıktı. Hayvan tam anırırken ağzının içine sokmuşum. Kazık orada dimdik kalakalmış. O da ondan susmuş.
Hayatımız o kadar acı ki… Sefalet edebiyatı yapmış olmamak için, olaylara bazen mizahi açıdan bakıyorum. Hayatımıza yön ve şekil verenler… Onları rahmetle anıyorum…