Eski Mısır’da krallara Firavun adı verilirdi. Hz. Musa’nın (a.s.) doğduğu zamandaki Firavun halka zulmediyordu. Hz. İbrahim’in (a.s.) soyundan gelen İsrailoğullarına da türlü işkenceler yapıyordu. Gördüğü bir rüya sebebiyle bütün erkek çocukların öldürülmesini emretti. (45 bk. Kasas suresi, 4. ayet.)
Firavun’un askerleri bu emri uygulamaya başladı. Hz. Musa (a.s.) tam bu sırada dünyaya gelmişti. Yeni doğan Musa’yı Yüce Allah bir lütuf olarak elbette kurtaracak ve onun emniyetini sağlayacaktı. Yüce Allah Hz. Musa’nın
(a.s.) annesine “…Onu emzir, başına bir şey gelmesinden endişe ettiğinde onu nehre bırak. Korkup kaygılanma. Biz onu sana geri döndüreceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız…” diye vahyetti. (46 Kasas suresi, 7. ayet.)
Bu vahye uyan anne, yavrusunu Firavun’un askerlerinden korumak için nehre bıraktı. Ablasına da “Onu izle.” dedi. (47 bk. Kasas suresi, 11. ayet.)
Musa’yı (a.s) taşıyan sandık, dalgalarla sürüklenerek Allah’ın (c.c.) izniyle Firavun’un sarayına ulaştı. Firavun’un karısı çocuğu görünce kalbinde ona karşı bir sevgi doğdu. Firavun ise onu öldürmek istedi. Kur’an-ı Kerim, bu olayı şöyle anlatır:
“Firavun’un karısı, ‘o, senin ve benim göz aydınlığımız, muradımız olsun! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur veya onu evlât ediniriz.’ demişti. Onlar işin farkında değillerdi.” (48 Kasas suresi, 9. ayet.)
Yüce Allah Hz. Musa’yı (a.s.) korudu ve annesini ona sütanne olarak kavuşturdu. Kur’an-ı Kerim, bu olayı şöyle anlatır: “Biz önceden onun, başka sütanneleri kabul etmesini engellemiştik. Bunun üzerine ablası, ‘Sizin adınıza onun bakımını üstlenecek, üzerine titreyecek bir aile bulayım mı?’ dedi. Böylelikle biz annesinin gönlü rahatlasın, gam çekmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin diye onu annesine geri verdik; fakat oradakilerin çoğu bunu bilmiyorlardı.” (49 Kasas suresi, 12-13. ayetler.)
Böylece Allah’ın (c.c.) takdiriyle Hz. Musa (a.s.), Firavun’un sarayında fakat kendi annesinin kucağında emniyet içinde büyüdü. Firavun ailesinin sevgisini kazandı. Olgunluk çağına geldi.
Musa (a.s.) olgunluk çağına gelince Medyen şehrine gitti. Orada bir su kuyusunun etrafında hayvanlarına su içiren insanlara rastladı. Bu durum Kur’an’ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Medyen suyuna vardığında orada hayvanlarını sulayan bir grup insanla karşılaştı. Onların biraz ötesinde de hayvanlarının suya gelmesini) engelleyen iki kadın gördü. Onlara, ‘meseleniz nedir?’ diye sordu. ‘Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (hayvanlarımızı) sulayamayız; babamız da çok yaşlıdır.’ dediler. Musa (a.s.) onlara yardım etti ve hayvanlarına su içirdi. Sonra gölgeye çekildi: ‘Rabbim! Doğrusu bana indireceğin hayra muhtacım.’ dedi” (50 Kasas suresi, 23-24. ayetler.)
Bu iki kızın babası Hz. Musa’yı (a.s.) evine davet etti. Aralarında bir anlaşma yaptılar. Hz. Musa (a.s.) bu anlaşma gereği bu adamın yanında on yıl çobanlık yaptı ve kızlarından biriyle evlendi. On yılı tamamlayınca Mısır’a geri dönmeye karar verdi. (51 bk. Kasas suresi, 27. ayet.)
Musa (a.s.) bu süreyi doldurup eşiyle birlikte yolda giderken Allah (c.c.) tarafından kendisine peygamberlik görevi verilmiştir. Firavun’u ve Mısır halkını Allah’ın (c.c.) varlığına ve birliğine inanmaya çağıracak bir elçi olarak seçilmiştir.52 (52 bk. Kasas suresi. 30. ayet.)
Hz. Musa (a.s.) bu görevin ne kadar ağır bir yük olduğunu biliyordu. Onun için Allah’a (c.c.) şöyle dua etti: “Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da benimle birlikte, beni doğrulayan bir yardımcı olarak gönder. Çünkü ben, onların beni yalanlamalarından korkuyorum.” (53 Kasas suresi, 34. ayet.)
Yüce Allah da onun bu duasını “…Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve size öyle bir güç vereceğiz ki, bu sayede size erişemeyecekler, mûcizelerimizle siz ve size tâbi olanlar üstün geleceksiniz.”54 buyurarak kabul etti. (54 Kasas suresi, 35. ayet.)
Yüce Allah, Hz. Musa’nın (a.s.) kardeşi Harun ile birlikte Firavuna gitmesini ve onu hakka davet etmesini isteyerek şöyle buyurmuştur: “İkiniz beraber Firavun’a gidin, çünkü o sınırı çok aştı. Yine de ona söyleyeceklerinizi yumuşak bir üslûpla söyleyin, ola ki aklını başına toplar veya içine bir korku düşer.” (55 Tâhâ suresi, 43-44. ayetler.)
Hz. Musa’nın (a.s.) davetini kabul etmeyen Firavun onu zindana atmakla tehdit etti. Yüce Allah Hz. Musa’yı (a.s.) birtakım mucizelerle destekledi. Asâsı kocaman bir yılan oldu. (56 bk. Tâhâ suresi, 20. ayet.)
Elini koynuna sokup çıkarınca gözleri kamaştıran bir nur gibi parlayıverdi. (57 bk. Neml suresi, 12. ayet.)
Bu mucizeler karşısında şaşkına dönen Firavun iman etmemekte direndi.
Bunun üzerine en ünlü sihirbazlarını toplayarak Hz. Musa’yı (a.s.) mağlup edebileceğini düşündü. Sihirbazlar Hz. Musa’ya (a.s.) karşı halkın önünde yarışa giriştiler.
“(Sihirbazlar), ‘Ey Mûsâ! Ya önce sen at ya da önce atanlar biz olalım.’ dediler. (Mûsâ), ‘Siz atın.’ dedi. Bunun üzerine onlar (ellerindekini) atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük bir sihir yaptılar. Biz de
Mûsâ’ya ‘Asânı at!’ diye vahyettik. Bir de baktılar ki bu, onların uydurduklarını yakalayıp yutuyor! Böylece gerçek ortaya çıktı ve onların yaptıklarının asılsız olduğu anlaşıldı. İşte Firavun ve kavmi orada yenildiler ve küçük düşüp yarıştan çekildiler. Sihirbazlar derhal secdeye kapandılar. ‘Âlemlerin Rabbine, Mûsâ ve Hârûn’un Rabbine iman ettik.’ dediler.” (58 A’râf suresi, 115-122. ayetler.)
Sihirbazların iman etmesi Firavun’u iyice kızdırdı ve onları ağır işkenceler altında öldürmekle tehdit etti. Ancak sihirbazlar Allah’ın (c.c.) kudreti karşısında Firavun’un hiçbir gücü olmadığını, Allah’ın (c.c.) her şeyden üstün olduğunu anlamışlardı. Firavun’un tehditlerine aldırış etmeden Müslüman oldular ve böyle ölmenin en büyük şeref olacağını söylediler. (59 bk. A’râf suresi, 126. ayet.)
Hz. Musa (a.s.) ve Hz. Harun (a.s.), Firavun’un iman etmesi için çok çaba sarfettiler. Ancak Firavun bir türlü yola gelmedi ve küfürde ısrar ederek insanlara karşı zulmünü artırdı. Bunun üzerine Hz. Musa (a.s.) kavmini toplayarak Filistin’e doğru yola çıktı. Firavun bu durumu fark edince ordusuyla beraber Hz. Musa (a.s.) ve İsrailoğullarını takip etmeye başladı. İsrailoğulları Firavun ve ordusunu görünce korkmaya başladılar. Çünkü önlerinde deniz arkalarında ise gaddar bir kral ile ordusu vardı. İsrailoğulları “Yakalandık ey Musa!” diye sızlanmaya başladılar. (60 bk. Şuarâ suresi, 61 ayet.)
Bu olayın devamı ayette şöyle geçmektedir: “Musa: Asla! dedi, Rabbim şüphesiz benimledir, bana yol gösterecektir.” dedi. Bunun üzerine Musa’ya, “Asân ile denize vur!” diye vahyettik. Deniz derhal yarıldı, her parça koca bir dağ gibi oldu. Ötekilerini de oraya getirdik. Mûsâ’yı ve beraberindekilerin hepsini kurtardık...” (61 Şuarâ suresi, 62-65. ayetler.)
Firavun ise ordusuyla birlikte onların peşine düştü ve hepsi denizde boğulup gitti. (62 bk. Tâhâ suresi, 78. ayet.)
İşte böylece Yüce Allah yeryüzünde bozgunculuk yapanları cezalandırmış, Allah’a (c.c.) inanıp peygamberinin peşinden gidenleri ödüllendirmişti.
Hz. Musa (a.s.), Allah’ın (c.c.) çağrısı gereği kardeşi Hz. Harun’u (a.s.) yerine vekil bırakıp kavminden bir müddet ayrıldı. (63 bk. A’râf suresi, 142. ayet.)
Kırk gün sonra geri döndüğünde halkının Samiri adlı birinin ayartması ile ziynet eşyalarını eriterek buzağıya benzeyen bir put yaptığını gördü. (bk. Tâhâ suresi, 85. ayet.)
Hz. Harun (a.s.) onları engellemeye çalışmıştı ve onlara:
“…Ey kavmim! Siz bununla yalnızca imtihan edildiniz. Doğrusu sizin Rabbiniz ancak Rahmân’dır. Öyleyse bana uyun ve emrime itaat edin.” demişti. (Tâhâ suresi, 90. ayet.)
Hz. Musa (a.s.) bu manzarayı görünce çok öfkelendi ve önce kardeşi Harun’a kızdı. Arkasından kavmine dönerek: “… Ey kavmim! Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Peki size bu süre çok mu uzun geldi, yoksa Rabbinizin gazabına uğramak istediniz de onun için mi bana verdiğiniz sözden döndünüz!” dedi. ( Tâhâ suresi, 86. ayet.)
Hz. Musa (a.s.) çocukluğundan itibaren Allah’ın (c.c.) koruması ve gözetmesi altındaydı. Kardeşi Harun da o peygamber olduktan sonra onun en büyük destekçisi oldu. Hz. Musa (a.s.) ve kardeşi Hz. Harun (a.s.), dünya yaratıldığı günden beri devam etmekte olan hak ve batıl mücadelesinin iki büyük peygamberidir. Firavun gibi bir güç karşısında Allah’ın (c.c.) yardımıyla sergiledikleri vakur, asil ve sabırlı duruş kötülüklerle mücadele konusunda hepimiz için güzel bir örnektir.