Ünite 8: Kur’ân’ın Manalarına Dair İlimler - Konu Özeti

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Uyanan Gençlik

  • ******
  • Join Date: Kas 2010
  • Yer: HATAY
  • 7462
  • +547/-0
  • Cinsiyet: Bay
Muhkem-Müteşabih
Muhkem- muteşabih Kur-an’da hem sözlük hem de
terimsel anlamda geçen önemli sözcüklerdendir. Kur-an
ayetlerinin muhkem kılınışı ayetlerin sağlam ve sabit,
nazım ve üslubunun kusursuz güzellikte olduğu kastedilir.
Âyetleri müteşâbih olan Kur’ân ise, bütün ayetlerin
doğruluk, sağlamlık, çelişkiden uzaklık, lafız ve mana
bakımından eş siz güzellik ve etkileyicilik gibi yönlerden
birbirine benzediği ifade edilmektedir.

Muhkem ve müteşabih sözcüklerinin terim anlamlarına
bakdığımızda ise muhkem delaleti açık, başka ayetlerle
manası karıtırılmayacak derecede açık olan ayetlerdir.
Müteşabih sözcüğünün terim anlamı ise bir çok manaya
gelme ihtimali olan ve bu manalardan birini verebilmek
için harici delile ihtiyaç duyulan ayetlerdir.

Âl-i İmrân suresinin 7. ayeti Kur-an’da muhkem ve
müteşabih ayetlerin olduğu konusunda bilgi vermektedir.
Buna göre bir kısım ayetler muhkem ayetlerdir ve Kuran’ın
özünü oluştururlar. Bunun yanı sıra bir kısım ayetler
ise müteşabihtir. Müteşabih ayetler açıklanırken de
muhkem ayetler temel alınır. Ancak kalpleri tam olarak
Allah’a teslim olmamış kimseler yalnızca müteşabihlerin
peşine düşerek hem kendilerini hem de başka insanları
yanıltırlar.

Kur’ân’da Muhkemler ve Müteşâbihler

Kur-an’da müteşabih ayetlerin bulunmasında insanlığın
ilerlemesi ve medeniyetlerin kurulması bakımında büyük
faydalar vardır. Müteşabihler bir taraftan arayış içinde
olmak, diğer taraftan hangi noktaya ulaşırsa ulaşsın son
noktaya ulaşamadığını bilmek gibi konuları bize bildirir.
Böylelikle zihinler sürekli işlemeye devam eder ve şu anki
bulunduğu noktadan hep ileriye doğru yönelir.

Muhkem ve Müteşâbih Âyetlerin Mahiyeti

Mücâhid’in İbn Abbâs’tan naklettiği görüşe göre
muhkemler, daha çok helal ve haramı açıklayan âyetlerdir.
İbn Abbas’dan gelen bir başka izaha göre de “muhkemler
nâsih, helâl, haram, hudûd, ferâiz gibi imân edilip amel
edilen hususlardır.

Müteşabihler ise şu üç kısımda incelenir:

• Bilinmesi mümkün olmayan mutlak
müteşâbihlerdir ki bunları ancak Allah bilir.
Meselâ kıyametin ne zaman kopacağını Allah’tan
başka kimse bilemez.
• İnsanın sebeplere sarılarak manasını bilebileceği
izâfî müteşâbihlerdir. Meselâ garib lafızlarla
muğlak hükümler böyledir.
• Bilgisi sadece ilimde derinlik kazanmış bazı
kimselere tahsis edilmiş müteşâbihlerdir.
Usul alimleri ise müteşabihleri iki kısımda
değerlendirmişlerdir:
• Muhkemlerle karşılaştırıldığında manası
bilinebilenler.
• Hakikatini bilmeye imkân bulunmayanlar.

Bu değerlendirmelerden anlaşılmaktadır ki insanlar bazı
müteşabihlerin anlamlarını ilim yoluyla anlayabilirken
bazı müteşabihlerin anlamlarını anlamak konusunda
yetersiz kalmaktadırlar.

Müteşâbih sıfatlar hakkında ulemâ iki mezhebe
ayrılmıştır. Buna göre selef mezhebi Allah’ın müteşâbih
sıfatları bilinir gibi görünse de, bu sıfatların Allah’a isnadı
beşer açısından imkansızdır. Halef mezhebi âlimleri ise
manaları sadece Allah tarafından bilinenler hariç,
müteşâbihlerin belli usul ve kurallar çerçevesinde te’vîl
edilebileceğini, Allah’ın zâtına yakışır bir manaya
hamledilebileceğini kabul ederler.

Hurûf-ı Mukatta’a (Kesik Harfler)

Kur-an’da bazı surelerin başında bazen bir bazen de birkaç
harfin birleşmesinden meydana gelen rumuzlar vardır.
Bunlara “el-hurûfu’l-mukatta’a” yani kesik harfler denir.
Bunlar: Elif lâm mîm, Elif lâm râ, Elif lâm mîm râ, Elif
lâm mîm sâd, Kâf hâ yâ ayn sâd, Tâ sîn mîm, Tâ sîn, Yâ
sîn, Tâ hâ, Hâ mîm, Sâd, Nûn, Kâf’tır.

Müfessir ve kelamcılar başta olmak üzere İslâm âlimleri
Kur’ân’daki kesik harflerin tefsîri hususunda ihtilafa
düşmüşler, çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Fahreddîn
Râzî hurûf-ı mukatta’anın ne anlama geldiği konusunda
temelde şu iki yaklaşımın bulunduğunu belirtir:

• Bu harflerin bilgisi sadece Yüce Allah’a aittir.
Bunların bilgisi başkalarından gizlenmiştir. Hz.
Ebu Bekir’in “her kitabın bir sırrı vardır, bu
kitabın sırrı da bazı sûre başlarıdır” şeklindeki
sözü bu yaklaşımı ortaya koyar.
• Bu harflerin manaları vardır ve bu manaların
araştırılmasında bir sakınca yoktur. Âl-i İmran
sûresinin 7. âyetinin yasakladığı husus,
müteşâbih âyetlerin manası ve tefsîrini aramak
değil, te’vîlini bilme iddiasıdır.

Müteşâbih olduğunda ihtilaf bulunmayan hurûf-ı
mukatta’a hakkında ileri sürülen görüşler, son derece
subjektif ve doğruluğu test edilemeyen yorumlardır.
Ayrıca batı dünyasında bu harflerin ne manaya
geldiklerinin yorumlarına da rastlanmaktadır.

Kur’ân’da Çelişki Vehmi (Müşkilü’l-Kur’ân)

Kur’ân’da hiçbir çelişki yoktur, çünkü̈ O, Allah kelamıdır.
Bu Kur-an’ın Yüce Allah’ın katından gönderildiğinin bir
delilidir. Hakikat böyle olmakla birlikte, henüz Kur’ân’ın
çeşitli özelliklerine vakıf olmayan ve bu konuda yeterli alt
yapısı bulunmayan bazıları onun birtakım âyetleri arasında
ihtilaf bulunduğunu zannedebilir. Böyle bir vehme düşmüş
kimseye cevap verilmesi ve vehminin giderilmesi gerekir.
Müşkilü’l-Kur’ân ilminde âyetlerin birbirine zıt
görünümlerini ortadan kaldırmaya yönelik çeşitli kaideler
geliştirilmiştir. Bu kurallar:

• Hüküm hususunda Medenî olanlar Mekkî
olanlara tercih edilir.

İki hükümden biri Mekkelilerin durumuna, diğeri
Medinelilerin durumuna âit olursa, Medinelilerin
ahvâli tercih edilir.

• İki hükümden birisinin zahir manası müstakil bir
hükme, diğer âyetin ise sadece lafzı bunu iktiza
ederse, müstakil hüküm ifade eden âyet tercih
olunur.

• İki âyetten her biri zahirde bir hükme işaret
ettikleri halde; âyetlerden biri umum, diğeri
tahsis olarak hükme işaret ediyorsa, bu durumda
tahsis içeren âyet tercih edilir.

Âyetler arasında zıtlık ve çelişki vehmi, cehaletten, bir
konunun çeşitli açılardan farklı şekillerde görülebileceğini
algılayamamaktan kaynaklanır. Çelişki vehminin
doğmasının nedenleri şu şekilde sıralanabilir:
• Ortaya çıkan hüküm, çeşitli şekillerde göründüğü̈
için çelişki vehmi uyanabilir.

• Konu farklılığı yani çelişki aynı konuya ait
hükümler arasında söz konusu olur.
• Fiilin farklı yönlerine işaret edilmesiyle ortaya
çıkan çelişki vehmi.
• Hakikat ve mecaz ayırımına dikkat
edilmemesinden kaynaklanan çelişki vehmi.
• Çeşitli vecihlerle oluşan farklılıklardan
kaynaklanan çelişki vehmi.

Kur’ân’ın Siyakı (Âyetler ve Sûreler Arası
Münasebet)

Siyak, bir ifadenin önünde ve arkasındaki birimlerle
sergilediği ilişkiler bütünüdür ve bu ilişkiler merkezî
ifadenin doğru ve sağlıklı anlamlandırılıp
yorumlanmasında çok önemli katkılar sağlamaktadır. Bu
açıdan siyak ilkesi Kur-an’ın doğru olarak anlaşılması ve
tefsir edilmesine çok önemli katkılar sağlayan bir ilimdir.
Siyak’ın Türkçe karşılığı ise bağlam sözcüğündür.
Kur’ân’a siyak açısından baktığımızda, onu en küçük
biriminden en büyüğüne kadar değerlendirmeye tabi
tutmak mümkündür. Bu çerçevede siyak ilkesi
çerçevesinde geliştirilen Kur-an sınıflaması şu şekildedir:
1. Ayet içi siyak münasebeti
2. Ayetler arası siyak münasebeti
3. Farklı konular arası siyak münasebeti
4. Sure içi siyak münasebeti
5. Sureler arası siyak münasebeti
6. Bütün Kur-an içi siyak münasebeti
Görüldüğü üzere Kur-an’ın en biriminden bütününe kadar
siyak münasebetleri bulunmaktadır. Bu bakımdan Kuran’ın
mana anlamaya ve açıklanmaya çalışılırken ayet içi,
ayetler arası, konular arası, sure içi ve sureler arası siyak
münasebetlerine dikkat edilerek en nihayetinde bir bütün
olarak Kur-an’daki siyak münasebetlerine dikkat edilmeli
ve Kur-an bir bütün olarak anlamaya çalışılmalıdır.
Nitekim daha önce de ifade edildiği gibi Kur-an içinde
çelişki bulunmayan apaçık bir kitaptır.

Kur’ân’ın İ’cazı (İ’câzu’l-Kur’ân)

Kur’ân’ın anlam alanıyla ilgili bir önemli konu da, onun
mucize oluşunu ifade eden i’caz maddesidir. İ’caz kelime
manası olarak âciz bırakmak, kararlı ve azimli olmak,
yaptığını iyi yapmak gibi manalara gelir. Bu bağlamda, bir
şeyin benzerini yapmaktan muhatabı âciz bırakan
olağanüstü duruma, hârikulâde işe mucize denir.

Kur-an Hz. Peygamber (sav)’in en büyük mucizesidir.
Nitekim hiç okuma yazması olmayan bir insanın böyle
mükemmel bir kitabı getirmiş olması Allah’tan vahiy
alması dışında hiçbir şekilde yorumlanamaz. Hz.
Peygamber (sav)’in bu mucizesine rağmen ona
inanmayanlar, kitabı uydurduğunu iddia edenler olmuştur.
Bu noktada inanmayan bu kimselere İsra suresi 88.ayet,
Hud suresi 13 ve 14. ayet, Yunus suresi 38. ayet ve Bakara
suresi 23. ayet ile cevap verilmiştir.

Bazı Mutezilî âlimlerin i’caz görüşü olarak karşımıza
çıkan “sarfe” teorisi, ilk asırlardan beri tartışılan bir
yaklaşım olmuştur. Bu teoriye göre Allah tartışmasız
kudretiyle Arapları Kur’ân’a muaraza etmekten
alıkoymuş; onların edebî yetenek ve kudretlerini
ellerinden alarak başarıya ulaşmalarına engel olmuştur.
Fakat Yüce Allah kudretini kullanarak meseleye müdahale
etmeseydi Arap edipler Kur-an’ın bir benzerini ortaya
koyabilirlerdi. Ancak üzerinde bir çok tartışma olan bu
teori alimlerin büyük çoğunluğu tarafından kanıtları ortaya
koyularak reddedilmiştir.

Kur’ân’ın i’caz için yeterli olan miktarı hakkında İslâm
âlimlerinin çeşitli görüşleri vardır. Bunlar şu şekilde
özetlenebilir:

• Kur’ân’ın bir kısmı, i’caz için yeterli değildir.
• İ’câz Kur’ân’ın azına da çoğuna da şamil olabilir.
• Bir kaç âyetle Kur-an i’câzının gerçekleşebilir.
Kur’ân’ın i’câzını, sadece dil, üslup ve fesâhat gibi belli
yönlere hasretmek isabetli değildir. Çünkü̈ i’caz; ilim,
siyaset, ahlak, psikoloji, sosyoloji, gaybî ve kevnî haberler
gibi pek çok yönde tecelli edebilir. Bununla beraber

Kur’ân’ın, şu ana kadar tespit edilen mucizevî yönlerini
maddeler halinde şöyle sıralayabiliriz:
• Dil ve Nazım Yönüyle İ’caz
• İlmi İ’caz
• Gaybî İcaz
• Medeniyet İnşası Yönüyle İ’caz
Üslûbu’l-Kur’ân
Kur’ân’ın üslubu denildiğinde mesajlarını, hükümlerini,
tespitlerini, öykülerini vs. anlatırken izlediği anlatım tarzı,
ifâdey-i merâm yöntemi anlaşılır. Kur’ân’ın kendine özgü̈
bir üslubu vardır ve bu tarz, alışılagelmiş üsluplardan
farklıdır. Kur’ân için nesir veya şiir diyenler olmuşsa da,
ilmî incelemeler bu iddiaları geçersiz kılmıştır. Nazmın ve
nesrin ötesinde olan Kur’ân üslubunun her halde en iyi
tanımını “Kur’ân ne şiir, ne de nesirdir, O sadece
Kur’ân’dır” diyen Tâha Huseyn yapmıştır.

Diğer taraftan, bu üslubu, tanıyıp bildikleri telif
üsluplarına indirgeyemeyen bazı oryantalistler Kur’ân’ın
düzen ve tertipsiz bir kitap olduğunu iddia etmişlerdir.
Oysa Kur’ân üslubu, hayatın renkliliği ve canlılığı
oranında çok özgün bir çeşitliliğe sahiptir ve doğrusu bu
yönüyle de hayli çekicidir. Kur-an’ın bu çekici üslubu
inansın ya da inanmasın, insaf sahibi olan herkesi
kendisine hayran bırakmaktadır.

Gönüllere hoş gelmesi, dış dünyayı gözleme ve tefekkür
etme çağrısı yapması, insanın madde ve ruh alanlarına
hitap etmesi ve onları doyurması, sözlerini yerli yerinde
kullanması, tekrarlarını her seferinde bağlamsal rötuşlarla
zenginleştirmesi ve muhatapları bıktırmaması, âyet
sonlarındaki akustik ahenk ve doğal secileri, ilmî sırları,
gaybî haberleri, bireyi, toplumu ve aileyi ayakta tutacak
ahlaki ilkeleri, en güzel kıssaları, geçmiş asırların tarihi,
oluş ve varış hususundaki tespitleri, askeri talimatı, devlet
ve devletler arası hukuk ilkeleri, tabii güzellikleri yanında
bediî güzellikleri, soyutu somut şekilde zihinde
canlandıran temsilleri, güzel hitapları, ikna sistemi,
delillerinin ve mantık kurgusunun kuvveti, insanlığa her
iki âlemin mutluluğunu temin eden kaide ve kurallar
sunması gibi pek çok unsur yine Kur’ân’ın eşsiz
üslubunun niteliklerindendir.

Kur’ân’ın Gramer Yapısı (İ’râbu’l Kur’ân)

Gramer kuralları her şeyden önce doğru anlama ve
anlatma için gerekli olan yol haritasını çizer. Çünkü̈ bu
kurallar, aynı sistem içinde hareket eden fertler için, bir
bakıma, ortaklaşa kullandıkları trafik işaretleridir.
İ’rabu’l-Kur’ân ilmi, Kur’ân kelimelerini ve cümlelerini
gramer yönünden incelemekte ve tahlil etmektedir. Bu
sayede cümlenin fiil, fâil, meful, mübteda, haber gibi
temel ögeleri yanında yardımcı unsurlar belirlenir,
haziflerin olup olmadığı ortaya konur ve böylece
Kur’ân’ın doğru olarak anlaşılıp tefsir edilmesi sağlanır.

Kur’ân’ın sağlıklı bir şekilde anlaşılmasını doğrudan
ilgilendirdiği için Hz. Peygamber (sav), Kur’ân’ın
gramatik yapısının ve kelimelerinin taşıdığı manaların iyi
öğrenilmesini teşvik etmiştir.