İnsanlığın ilk dönemlerinde tarım aletleri oldukça ilkeldi. Tohumlar toprağa delikler açılarak ekilmekte, ürünler çakmak taşından yapılan oraklarla biçilmekte ve tahıl, taş dibeklerde öğütülmekteydi. Topraklar, önce ağaç bir sapın ucuna takılmış basit taş çapalar ile işlenirdi. Dünyanın pek çok yerine yayılan çapaya dayalı bu tarım şekli, yerini daha sonra sabanlarla yapılan tarıma bıraktı. Hayvanları ehlileştiren insanlar, zamanla sulama kanalları da yaparak bunları tarım işinde kullanmaya başladı. MÖ 6000’lerde sığır cinsi
evcilleştirildi. Hayvanlar tarafından çekilen sabanlar, ilk kez MÖ IV veya III. bin yılda ortaya çıktı. Avrupa’da at beslemenin yaygınlaşması maliyetli olsa da bir süre sonra tarımda öküzün yerini almaya başlamıştır. Tarım tekniklerindeki bir başka değişim de XII. yüzyıldan itibaren daha pahalı demir araçların tarımda kullanılmasıydı.
İlk Çağ’ın ve Orta Çağ’ın geleneksel üretim kapasitesi, temelde insan ve hayvan gücüne dayandığı için düşük bir düzeyde kaldı. Tarım teknolojisinin geri olması ve ulaşımın kısıtlılığı gibi nedenlerle üretim, ticaret ve buna bağlı piyasa büyümedi; ekonomik faaliyetler asgari düzeyde kaldı. Ekonomideki bu
sınırlılığın doğal sonucu olarak İlk ve Orta Çağ’da toplumlar zenginliklerini belirli bir seviyenin üzerine çıkaramadı. Üretim ve ticarette yeterli aşama kaydedemeyen devletler; askerlik, savaş ve ganimet gibi siyasi yollarla zenginliği elde etmeye çalıştı.
Tek tanrılı dinler kadim medeniyetlerin iktisadi anlayışını ve uygulamalarını ancak Orta Çağ’da etkilemiştir. Zamanla kutsal metinlere dayanan dinler, geleneğin de belirleyicisi olmuş hatta onun üzerine çıkmıştır. Sonraki süreçte dinler, her ne kadar siyasi ve ekonomik alanın dışında tutulmaya çalışılsa
da geliştirdikleri ahlaki kurallarla sosyal alanda, taraftarları üzerinde etkili olmaya başlamıştır.