Kur’ân’da insanları ilgilendiren en önemli iki kavram, iman ve ameldir.
Ameli de salih amel ve kötü amel diye ikiye ayırmak gerekir. Diğer bütün
kavramlar bunların etrafında dolaşır. Aslında Kur’ânî kavramları zaten
birbirinden kesin çizgilerle ayırmak da mümkün değildir. Çünkü Kur’ân-ı
Kerîm insanı muhatap alır ve onun gerek bu dünya gerekse öteki dünyada
(ahrette) mutluluğunu ve onu mutluluğa götürecek yolları önüne koyar.
Burada kısaca Kur’ân’da insanı anlatmak istiyorum: Maddî yönüyle su
ve toprak olan insan; yapısıyla, doğasıyla, içeriğiyle ve edasıyla özetle
kendine özgü yaşam kuralları olan bir başka varlıktır. Kur’ân-ı Kerîm’de, bu
kendine özgü varlığın yaratılışı, onun hayatının ifade ettiği anlam ve önem,
kendi öz benliğini anlamada ve geliştirmedeki gücü veya güçsüzlüğü, inancı
veya inançsızlığı, yükselişi veya düşüşü, aklını kullandığında neler
yapabileceği ve aklını kullanmadığında bir pislik içinde bocalayacağı veciz
bir şekilde dile getirir. Çünkü insan Kur’ân’ın konusu ve muhatabıdır.
Bundan dolayı Kur’ân’ın hemen her yerinde insandan bahsedilmektedir.
Önce onun ilk defa varlık âlemine nasıl getirildiğinden, Allah’ın kendi
ruhundan ona üflediğinden, böylece ona diğer varlıklara verilmeyen bir
değerden ve ona verilen yeteneklerden bahsedilir.
Kur’ân-ı Kerîm’de insanın varlıklar içerisinde en güzel bir biçimde
yaratıldığı şöyle dile getirilir: “Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık (Tin
95/4). Buradaki yaratılışı fiziki bir varlık olarak algılamak mümkündür. Zira
onun hayatının her çağında ayrı bir güzelliğe sahip olduğunu vurgulamak
gerekir. Çocukların ne kadar sevimli birer varlık olduğu ortadadır. Onun
yavaş yavaş tepki vermesi, konuşmaya başlaması gerçekten harika bir
durumdur. Ergenlik çağına erişmenin insanda hem fiziki ve hem de düşünce
olarak önemli değişiklikler yaptığı da bir gerçektir. Bu da insanın başka bir
aşamasıdır. Sonra olgunluk çağı denen dönemde insanın kendisine olan
güveni ve aslında kendisine verilen yetenekleri kullanma noktasındaki çabası
her an takdir edilecek bir durumdur. Yavaş yavaş yaşlılık dönemine girince o
güne kadar elde ettiği tecrübelerden yararlanmak aslında insanlık için çok
önemlidir. Kısaca insanın hemen her anının ve her çağının ayrı bir özelliği ve
güzelliği vardır. Bunlar Kur’ân’da ya doğrudan ya da dolaylı olarak dile
getirilmektedir. Örneğin Kur’ân-ı Kerîm’in 31. Suresinde adı geçen
Lokman’ın çocuğuna tavsiyelerini okuduğumuzda yukarıda belirtmeye
çalıştığım her dönemin özelliklerini çok yakından görmek mümkündür.
Kur’ân-ı Kerîm’de insan bir yönden aciz, bencil, kibirli, nankör bir varlık
olarak tanıtılırken diğer yönden de bilen, aklını kullanan, şerefli, değerli, hür
ve özgür iradeye sahip bir varlık olarak da tanıtır. Bu iki zıt özelliklere sahip
olan insanın sorumlu olduğu ve sorumlu tutulacağı da ayetlerde açık bir
biçimde vurgulanır. Çünkü Kur’ân’da, mükellef insan iki şekilde ele alınır:
1. Müstakil bir fert ve mükellef bir varlıktır. Dolayısıyla onun hesap vereceği
ve bunun neticesinde de ceza veya mükâfat alacağı vurgulanır.
2. İnsanın toplum içinde yaşadığıdır. Bundan dolayı o toplumun bir ferdi
olarak da toplum içindeki tüm davranışlarına dikkat çekilir. Böylece
Kur’ân’da kişi, hem ferdi ve hem de toplumun bir üyesi olması nedeniyle
toplumdaki davranışlarından da sorumlu tutulacağı da belirtilir.
Kur’ân’da insanın psikolojik yönüne de dikkat çekilmektedir. Burada çok
önemli iki yöne vurgu yapılmaktadır:
1. Onun sıkıntı halindeyken başka, genişliğe çıkınca da daha başka bir tutum
içinde olduğu vurgulanarak bu durum eleştirilir ve yerilir: “Denizde bir
sıkıntıya düştüğünüz zaman Allah'dan başka yalvardıklarınız kaybolup
gider; fakat O sizi karaya çıkararak kurtarınca yüz çevirirsiniz. Zaten
insan pek nânkördür” (İsra 17/67).
2. Böbürlenmesine ve şımarıklığına da dikkat çekilir: “İnsana katımızdan
bir rahmet tattırıp sonra da o rahmeti ondan çekip alsak (hemen)
umutsuz bir nanköre döner. Başına gelen bir sıkıntıdan sonra ona bir
nimet tattırırsak "kötülükler benden gitti" der. Gerçekten o,
böbürlenen bir şımarık'tır” (Hud 11/9).
Bu tür duygular içerisinde her an günah işlemeye meyilli, hem kendisini
hem de çevresindekileri mutsuzluğa sürükleyici bir yapıda olan insan
bunlardan ancak aklını kullanmak koşuluyla kurtulabilir. Bunun için de
Allah’a tam anlamıyla inanmak, doğru, dürüst, güvenilir bir şahsiyete sahip
olmak, sözünde durmak, yaşamı boyunca fitne, fesat, hile, düzenbaz, yağcı ve benzeri insana yakışmayan hele hele bir mümine hiç yakışmayan tüm
davranışlardan uzak durmakla olacağını bilmek gerekir. Kısaca kaliteli ve
düzgün bir iş ve yaşam sürdürmek demek olan güzel ahlaka sahip olmanın
yanında bilgili olmak ve yararlı işler yapmak gerekir.