Korkmaktan Korkmayınız - Fobiler tedavi edilebilir mi?

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı drfm

  • ****
  • Join Date: Eki 2008
  • Yer: Antalya
  • 354
  • +32/-0
  • Cinsiyet: Bay
Fobi, mantıksız bir korkudur. Fakat mantıksız olan birşeyin,"sebepsiz" olması gerekmiyor.

" İşte bir leke daha!.. Melun leke... Acaba bu eller hiç temizlenmeyecek mi? Hâlâ kan kokuyor... Arabistan'ın tüm güzel kokuları ellerimi bu kan kokusundan kurtaramayacaktır."

Pislikten, kirden, mikroptan korkan birinin haykırışları bunlar...
Çevrenizde de görmüş olabilirsiniz, kapı kollarını bile tutmaktan çekinen, ikide bir lavaboya gidip, ellerini defalarca yıkayan kişileri... Konu bu doğrultuda gidince her zaman karşımıza çıkan o önemli ad, yani Freud, her zamanki gibi olaya farklı bir yorum getiriyor: "Suç işledikten ya da işlediğini zannettikten sonra duyulan vicdan azabının ve günahkârlık duygusunun simgesel anlatımı..."

Freud'u, kendi alanında bir başka deha Shakespeare doğruluyor. Yazıya başlarken okuduğunuz sözcükler, ellerindeki kan kokusundan deliye dönmüş bir kadının dudaklarından dökülüyor. O ki, eşini kışkırtarak kralı öldürmesini sağlamış "Lady Macbeth"den başkası değildir.

Fobi (phobie) sözcüğü bundan tam üç yüzyıl önce kullanılmış. Korku, kaçış, dehşet, panik anlamına gelen bu kavram, bir varlığa, faaliyete ya da duruma karşı duyulan mantıksız ve sürekli korkuyu tanımlıyor. Fobileri endişeden ayıran önemli özelliklerden biri ortada "mantıksız" bir korkunun bulunması. Ancak, mantıksız olan birşeyin "nedensiz" olması gerekmiyor. Fobiler, çoğunlukla hoş olmayan deneyimlerin sonucunda ortaya çıkıyor. Kimi kez nedeni ortalarda gözükmüyor. Fobi olarak adlandırılan "sürekli korku" cahilliğin de sonucu sayılmıyor, çünkü genellikle fobikler, korkularının gerçekle hiç ilgisi olmadığını biliyorlar.

Ya siz?.. Korku filmlerini sever misiniz?.
Yanıbaşınızda oturanların koltuklarında zıpladıkları sahnelere gülüp geçenlerden misiniz?.. Yoksa güle oynaya gittiğiniz her korku filmi sonrası uykusu kaçanlardan mı?..

Jenerik bir gece yarısı mezarlığın o kopkoyu fonuna düşe düşe sizi bir başka boyuta davet ederken, yani daha filmin başlarında, kalp atışları hızlanan, elleri soğuyan, gözbebekleri açılan, soluk almakta güçlük çeken, bir yandan terleyip diğer yandan titreyenlerden misiniz?..

Bu bulgulara nereden vardığımızı soracak olursanız; her fobik, fobisi ile karşılaştığında işte bunları duyumsuyor.

Tüm bunların farkına varan bir büyük usta bu yazının üçüncü ünlü konuğu oluyor. "Ornithophobia" terimi belki size birşey ifade etmeyebilir. Ama onun bir büyük efsaneye dönüşmesi için yalnızca bu sözcük yeterli oldu: "Kuş korkusu"... Tek bir fobi üzerine koskoca bir film çekmiş, o film ve daha birçoğunu sinema tarihine silinmez karelerle kazımıştı. Ardından gelen yönetmenler, romancılar, senaristler belki yalnızca onu taklit ederek çok seyredildiler, çok okundular, çok sattılar. Çünkü o bir tarz yaratmış ve korku imparatorluğunun tahtına kurulmuştu. Yüksek yerlerden, karanlıktan, örümcekten, keskin cisimlerden, hayaletlerden, farelerden ve ölümden birçoğumuzun ne kadar korktuğunu bize Alfred Hitchcock anlattı.

Araştırmalara göre her beş kişiden birinde fobiye rastlanıyor. Doğrusunu söylemek gerekirse bu yazıyı hazırlarken adıyla, sanıyla, latince karşılığıyla ve tanımıyla ikiyüzün üzerinde fobi olduğunu gördük. Bu uzun listeyi okuttuğumuz her beş kişiden birinin "İşte şu fobi bende var" demesinden çok, herkesin "Bu listedeki fobilerden en az beşte biri bende var" biçimindeki samimi itirafları ile karşılaştık.

Çünkü, çiçekten arıya, yürümekten yatmaya, çıplaklıktan sekse, konuşmaktan dokunmaya, yağmurdan buluta o kadar çok fobi çeşidi var ki... Karanlık korkusu (achluophobia), yükseklik korkusu (acrophobia), açık alan korkusu (agoraphobia), kapalı mekan korkusu (claustrophobia), kalabalık korkusu (ochlophobia) ilk başta akla gelenlerden.

Bir gökdelenin en üst katından aşağıya bakarken ya da yüksek şiddetli bir deprem anında yaşanılan korku veya bir gerilim filmini seyrederken hissettiğimiz duygular bilim adamlarınca normal sayılıyor. Korkunun birtakım tehlikelerden korunmak için -şu ünlü çocuk ve kızgın soba örneklemesinde olduğu gibi- öğrenilmesi gerekli bir uyarıcı olduğu da gerçek... İlkel toplumların gök gürlemesi, şimşek çakması,    yer sarsıntısı, yanardağ patlaması gibi doğa olaylarını tanrısallaştırması da hep bilinmeyene duyulan korku nedeniyle değil midir? Ancak, hızla değişen yaşam koşulları, tek nolojinin ilerlemesi, parasal ve mesleki kaygılar, medya, politika, nükleer savaşlar derken, sıradan korkularımız yerini giderek sayıları artan fobilere bırakıyor.

Fobiler çoğunlukla erken çocukluk çağında ortaya çıkıyor. İleri yaşlarda görülen fobilerde kadın ve erkek ayrı ayrı türlerini yaşamakla birlikte şiddetleri aynı oluyor. Her iki tarafın en büyük korkusu "denetim kaybı", ikincisi erkeklerde "başarısızlık", kadınlarda "istenmeme"... Fobikler, çoğu kez aşırı heyecanlı ve hiperaktif bir çocukluğun ardından, yetişkinlik döneminde esnekliği olmayan, tutkulu ve çok fazla eleştiren kişilikler olarak karşımıza çıkıyorlar.

Fobileri dört ana başlık altında toplayabiliyoruz: Bıçak, iğne, ilaç, hayvanlar, böcekler, mikroplar gibi "nesnelerden" korkma; kapalı yer, meydanlar, asansör, karanlık, gök gürültüsü gibi "belirli durumlardan" korkma; karşı cins, kalabalık, kimi insanlar gibi "kişilerden" korkma ve yüz kızarması, soluk alamama, kötü hastalığa yakalanma gibi "bedensel işlevlerle ilgili" korkular.

Patolojik korkuları şöyle de sınıflandırabiliyoruz: İnsanların bulunduğu açık bir alanda panik krizi ile karşılaşmaktan korktukları için evlerinden çıkmaları güçleşmiş kişilerin duyduğu, korkma korkusu olarak da adlandırılabilecek "agorafobi"; belirli maddelerden, faaliyetlerden ya da durumlardan sürekli olarak ve mantıksızca korkulan "basit fobiler"; topluluk karşısında konuşma, gülünç duruma düşme gibi halleri kapsayan "sosyal fobiler" ve son olarak hayvan ve böceklerden kaynaklanan "hayvan fobileri"

Fobiler tedavi edilebilir mi?
Uzmanlara göre "Evet!" Freud'un ortaya koyduğu yöntem karşısında daha öncekiler katı ve duyarsız kalmışsa da, bir noktadan sonra onun yolu da insanın niçin korku duyduğunu bilmesine karşın fobilerinden kurtulamaması nedeniyle yetersiz kalmıştır.

Uzmanlara göre fobilerin tedavisinde en önemli faktör erken teşhistir. Bu konuda özellikle ailelerin çocuklarının korkuları konusunda dikkatli olmaları öneriliyor. Fobilerin tedavisi yönünde değişik tezler öne sürülüyor. En başta geleni psikanaliz. Ancak, bilinçaltına ulaşılarak yapılan tedavi biraz sabır gerektiriyor. Bunun yanısıra ilaçla tedavi, grup terapileri, kişinin korkusuyla yüzleştirilmesi, amino asitler, vitaminler ve minarellerin kullanılması sayesinde vücutta yaratılacak denge ile fobilerin yok edilmesi konusunda çalışmalar geliştirilerek sürdürülüyor.