Divan edebiyatı ve şiiri için XVI. yüzyıl bir ihtişam dönemi, bir altın çağı
mesâbesindedir. Bu yüzyıl, aynı zamanda Divan şairlerinin istiklâllerine kavuştukları
bir yüzyıldır. Bu yüzyılın başta gelen şairleri, başta Âzerî lehçesiyle
şiir yazmakla beraber, yüzyıllar boyunca bütün Türk ülkesinde tanınan, sevilen
ve okunan, şiirdeki kudret ve şöhretleriyle yaşadıkları çağı aşan Fuzûlî
(ö. 1556) ve gazelde ileri giden ve İstanbul Türkçesi’ni genel bir şiir dili hâline
getirerek yüzyıllar boyunca unutulmayan Bâki (ö. 1600) olmak üzere, geniş
hayal gücüne sahip olan Zâtî (ö. 1546), aşk ve rindâne hayatın usta sözcü-
sü Hayâlî (ö. 1557), sâde diliyle Nev‘î (ö. 1599), insan ruhunu tahlilde gerçekten
başarılı olan tenkitçi ve terkîb-i bendleriyle isim yapmış olan Rûhî-i
Bağdâdî (ö. 1605) bu yüzyılın usta şairleridir.
Fuzûlî Divan’ı, Leylâ vü Mecnûn mesnevisi ile önem arz ederen,
devrinin “sultânü’ş-şuarâ”sı olan Bâki Divan’ı ile, Câmî-i Rûm lâkabıyla anılan
Lâmii Çelebi (ö. 1532) Şevâhidü’nNübüvve,
Nefehâtü’l-Üns Tercümesi, Risâle-i Tasavvuf ve Hüsn-i Dil gibi
eserleriyle şöhret bulmuştur. Yine Fuzûlî, hamse alanında önem arz eden
Taşlıcalı Yahya (ö. 1582), Lâmiî Çelebi ve Kara Fazlı (ö. 1564) mesnevi tarzında
eser yazan şairlerin başında gelmektedirler. Bu yüzyılın diğer önemli
şairleri olarak Emrî (ö. 1575), Figânî (ö. 1532), Hayretî (ö. 1534) ve büyük
bir aşkın mahsûlü olan ve Hz. Peygamber’in fizikî yapısı, tavrı ve ahlâkı
hakkında hadislerden derlediği esasları genişleterek mesnevî tarzında kaleme
aldığı Hilye’siyle Hâkânî Mehmed Bey (ö. 1606) sayılmalıdır. Bu yüzyıl, nesir
alanında da önemli temsilcileri olan bir yüzyıldır. Tezkire alanında Sehî
Bey (ö. 1548), Lâtîfî (ö. 1582), Âşık Çelebi (ö. 1572), Kınalızâde Hasan Çelebi
(ö. 1603), Beyânî (ö. 1597) ve Ahdî (ö. 1593); tarih alanında Lütfi Paşa,
Hoca Sadeddîn (ö. 1599), Gelibolulu Mustafa Âlî (ö. 1600) ve
Kemâlpaşazâde (ö. 1534); denizcilik alanında Seydi Ali Reis (ö. 1562) ve Pîrî Reis (ö. 1554); münşeât alanında Feridun Bey (ö. 1583) Osmanlılarda nesrin
birdenbire gelişmesinde yardımcı olmuşlardır.
Bu yüzyılda, Edirneli Nazmî (ö. 1555) ve Tatavlalı Mahremî (ö. 1535),
Arapça ve Farsça’nın dil ve edebiyatımıza en çok girdiği bir sırada, yepyeni
bir iddia ortaya atmışlardır. Bu iki şair, aruzla yazdıkları bazı şiirlerde Arapça
ve Farsça kelime ve terkip kullanmayarak Türkî-i basit adını verdikleri yeni
bir tarz oluşturmuş ve sâde Türkçe ile şiir yazmışlardır. Bu iki şair, dil açı-
sından oldukça önemli olan bu Türkî-i basit hareketini, bir yandan arûzla
öztürkçe şiir yazmanın güçlüğü ve bu veznin Türkçe’ye uygulanabilmesinin
mümkün olmayışı, diğer yandan, şairlik yönlerinin zayıf olması nedeniyle, bu
Türkî-i basit hareketini bir heves olmaktan öteye götürememişlerdir.
M. Fuat Köprülü’nün “Millî Edebiyatın İlk Mübeşşirleri” diye vasıflandırdığı
ve haklarında makâle yazdığı bu iki şairden biri olan Tatavlalı Mahremî,
Türkî-i basit hareketinin öncüsü kabul edilmektedir. Âşık Çelebi, Mahremî’nin
biyografisi hakkında bilgi verirken, onun Türkî-i basit tarzında şiir
yazmasını hiç önemsemeden, şöyle diyor: “...ve bir Basit-nâmesi vardır ki
elfâz ve teşbîhât ve temsîlâtı Türkî’dir; içlerinde lafz-ı Arabî ve Acemî yoktur.
Bu uslûbla bir iki gazel dahi derc eylemişti. Bu dahi andandır: “Gördüm
seğirdir ol ala gözlü geyik gibi / Düştüm saçı tuzağına bön üveyik gibi”.
Görüldüğü gibi Âşık Çelebi, Mahremî’nin Basit-nâme isimli bir eserinden ve
manzum veya mensur mu olduğu bile anlaşılamayan bu eserin “elfâz ve
teşbîhât ve temsîlâtı Türkî” olduğundan söz edilmekte ve hiçbir önem atfedilmemektedir.
M. Fuat Köprülü, Tatavlalı Mahremî için, millî edebiyat tarihinde ona ayrı bir
yer verilmesinin gerektiğini vurgulayarak şöyle demektedir:
“Her nereden mülhem olursa olsun, önce Türkî-i basit ile şiirler yazdığından,
millî lisan ve edebiyat cereyânının âdeta ilk müjdecisi sayabileceğimiz bu şair
için, Millî Edebiyat tarihimizde çok mühim bir yer ayırmak mecbûriyetindeyiz.”
(Köprülü 1986: 281 vd.)
Durum böyle olmakla beraber, sonradan bazı şairler, Türkî-i basit çeşidi
de bulunsun diye bu tarzda da birkaç şiir yazmışlardır.
İbrahim Gülşenî (ö. 1534), Ahmed Sârbân (ö. 1546), Muhyiddin Üftâde
(ö. 1580), Şah Hatâyî (ö. 1524), Vâhib Ümmî (ö. 1595), Pir Sultan Abdal (ö.
1590), Hâşimî Emir Osman (ö. 1595), Şemseddin Sivâsî (ö. 1597), Kul
Himmet ve Muhiddin Abdal bu dönemin mutasavvıf şairlerindendir.