Ünite 4: Türk-İslâm Edebiyatında Belâgat Başlıca Edebî Sanatlar
TÜRK-İSLÂM EDEBİYATI METİNLERİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİNDE VAZGEÇİLMEZ ÖLÇÜ BELÂGAT
1. Belâgat nedir?
Cevap: Arapça “be-le-ga” kökünden gelen belâgat,
sözlükte, sözün “fasih ve açık seçik olması” demektir.
Aynı kökten gelen “el-belîg”, fasih ve açık karşılığında
kullanılmış olup “sözün maksadı en güzel şekilde ifade
edebilme özelliğini” anlatır. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’de
bu özelliğe sahip olan kitap anlamında “el-belâgu’lmübîn/benzeri
ortaya konamayacak apaçık söz” olarak
adlandırılmıştır. Belâgatin bir edebiyat terimi olarak iki
manada kullanıldığı görülmektedir. Birincisi meleke ve
kabiliyet manasını taşır. Batı dillerinde
“eloquence/elokuans” kelimesiyle karşılanan belâgatin bu
yönü “bir fikrin yazılı ve sözlü olarak yerinde, yeterince
ve zamanında ifadesi” manasına gelir. Bu tanım klasik
belâgat kitaplarında “Sözün fasih olmak şartıyla muktezâ-
yı hâle mutabık olması” şeklindedir. Bu anlamıyla belâgat
insanda doğuştan var olan ve ona has bir melekedir.
Nitekim bu gerçek Kur’ân-ı Kerîm’de “Allah insana
beyânı (düşündüğünü açık bir şekilde ifade etmeyi)
öğretti” (er-Rahmân 55/3-4) âyetiyle ifade edilmiştir.
Kelimenin, batı dillerinde “rhetorique/retorik” terimiyle
karşılanan ve belâgat ilmini ifade eden ikinci anlamı ise
“en açık, akıcı, zamanında ve yerli yerinde söz
söyleme/yazma kâidelerini inceleyen” bir ilmî disiplinin
adı şeklinde tanımlanabilir. Bu tanım klasik belâgat
kitaplarında yine “Kelâmın fasih olmak şartıyla muktezâ-
yı hâle mutabık olmasının usûl ve kaidelerini bildiren”
ilim şeklinde yer almıştır.
2. Belagât kaç bölümden oluşmaktadır?
Cevap: 3 bölümden oluşmaktadır.
1. Meânî: Kelamın mukteza-yı hâle uygunluğunu
sağlamak için gerekli olanları bilme.
2. Beyân: Sözün açık-seçik, kolay ve
anlaşılabilmesini temin etme yolları.
3. Bedî’: Sözü güzel, süslü ve etkili söyleme
usulleri.
3. Meânî, Beyân ve Bedî hangi konuları ihtiva eder?
Cevap:
• Meânî konularının başlıcaları şunlardır: İsnad,
inşâ, dilek (temenni), emir, nehiy, ünlem (nidâ),
yüklem (müsned), özne (fail, nâib-i fail), cümle
ve unsurları, kısaltma veya daraltma (kasr),
bağlama (vasıl), ayırma (fasl), ölçülü söz
söyleme (müsâvât), sözü bir maksatla kısa
söyleme (icâz), maksadı gereğinden fazla sözle
ve uzun ifade etme (itnâb).
• Beyân konuları ise şöylece sıralanabilir: Lafzın
manaya delâleti, hakikat, mecaz, kinâye, teşbih,
istiâre, mecâz-ı mürsel, ta’riz vb.
• Bedî’. Vücûh-ı tahsin/ sözü güzelleştirme yolları
olarak da adlandırılan bu bahis genel olarak edebî
sanatları içine alır. Lafız ve mânâya ait olmak
üzere ikiye ayrılan bu sanatların başlıcaları
şunlardır: İrsâl-i mesel, tecâhül-i ârifâne,
mezheb-i kelâmî, tevriye, îham, teşhis ve intak,
hüsn-i ta’lil, mübalağa, nidâ, rücû, iltifat, tekrir,
istifham, telmih, iktibas, tazmin, mülemmâ,
tenâsüb, tensîk, cem ve taksim, leff ü neşr,
kelâm-ı edebî, cinas, kalb ve aks, secî.
TÜRK-İSLÂM EDEBİYATI METİNLERİNDE
KARŞILAŞILAN BAŞLICA EDEBÎ SANATLAR
1. İnşâ nedir?
Cevap: İnşâ Türk, Arap ve Fars edebiyatlarında “Resmî
yazışmalarda kullanılan nesir dilini ifade eden edebî tür ve
dil bilimi” için kullanılmış, zamanla genel olarak her türlü
nesir ve düz yazı karşılığını da kazanmıştır. Bu çerçevede
inşâ “yazıların münşî adıyla anılan usta yazarların
beğenecekleri özelliklere sahip olması için bilinmesi
gerekenleri öğreten fen” olarak tarif edilmiştir. Dar
anlamda ise daha çok münşeât adıyla anılan her türlü
resmî yazışma ile bunların bir parçası sayılabilecek
mektup vb. metinlerin kaleme alınmasının yollarını ve bu
hususlarla ilgili kuralların bilgisini ifade eder.
2. Secî nedir?
Cevap: İnşa ile yakın ilgisi bulunan ve daha çok bir nesir
sanatı kabul edilen secî, söze güzellik ve süs katan
hususlardan biri kabul edilmiştir.
3. Itnâb nedir?
Cevap: “Bir düşüncenin gereğinden fazla sözle ifade
edilmesi” anlamına gelen bu belâgat terimi, hem olumlu
hem de olumsuz olarak ele alınmıştır. Genellikle “sözü
gereksiz yere uzatmak, lafı dolaştırmak” biçiminde menfi
mânasıyla anlaşıldığı için belâgat kitaplarında çok defa
“haşiv” yahut onun zıddı olan “îcâz” ile beraber
işlenmiştir. Ancak anlamı bütün yönleri kapsayacak
genişlikte ve kuvvetle belirtmek için yapılan gerekli
uzatmalar da ıtnâbla ilgili bulunmuş, böylece ortaya
makbul olan ve olmayan ıtnâb çıkmıştır.
4. Kaç türlü ıtnâb vardır?
Cevap: 3 türlü ıtnâb vardır.
1. Itnâb-ı Makbûl. Mânayı açıklığa kavuşturma,
pekiştirme, mübalağa ve tasvir amacına yönelik
bir fayda elde etmek üzere sözü uzatma veya
tekrarlamadır.
2. Itnâb-ı Mümil. “Bıktıran, usandıran uzun söz”
demek olan bu tabirle ya manzumede vezin
doldurma veya gereksiz yere sözü uzatma,
ifadeye lüzumsuz kelime veya cümle katma işi
kastedilmiştir. Bazı kitaplarda “ıtnâb-ı muhil”
şeklinde de zikredilmektedir.
3. Itnâbı Ma’nevî. Belâgat kitaplarında “haşv-i
ma’nevî” şeklinde de yer alan bu ıtnâb türü
“ifadede mânanın farklı lafızlarla tekrarı”
şeklinde tarif edilmiştir.
5. İktibas nedir?
Cevap: Kur’an ve hadisten alınmış bir ibareyi
beyte/mısraa/cümleye yerleştirmek demektir.
6. İktibas kaça ayrılır?
Cevap: 2’ye ayrılır.
1. Müstahsen iktibas: Söz veya yazıda dini ölçülere
aykırı düşmeyecek şekilde yapılan nakillerdir. Bu
türde esas özellik aktarılan sözün asıl anlamı
dışında kullanılamaz oluşudur. Müstahsen iktibas
da ikiye ayrılır.
• Ahsen İktibas: İktibas edilen âyet veya hadis
arasındaki uygunluğun hoş bir tesir bırakması,
muhatapta heyecan uyandırması ve anlamı
güçlendirmesinin yanında öğüt özelliği de
taşımasıdır.
• Hasen İktibas. Nakledilen âyet veya hadisle
içinde zikredildiği ibare arasındaki ilginin öğüt
verme dışında yukarıdaki şartları taşımasıdır.
2. Müstehcen İktibas. Âyet ve hadislerden dinin
ölçülerine aykırı ve İslâm âdâbına uygun
düşmeyecek şekilde yapılmış aktarmalardır.
Özellikle hiciv ve hezel türü şiirlerde dinî esasları
hafife alan bu çeşit iktibaslardan kaçınılması
Sözlükte ''ödünç istemek, ödünç almak'' anlamına
gelen istiâre kelimesi bir
3. belagat terimi olarak, ''bir kelime veya ibarenin,
teşbihi kuvvetlendirmek, onu
4. abartarak muhataba daha güçlü yorum imkânı
sağlamak için benzeşme ilgisiyle
5. ve bir karîneye dayalı olarak gerçek anlamı
dışında kullanılması'' şeklinde
6. tarif edilmiştir.tavsiye edilmiştir. Bunun dışında
iktibas tam ve nâkıs olarak da ikiye ayrılır. Bu
türler, nakledilen âyet veya hadisin bütününün
yahut bir kısmının aktarılmasıyla ortaya çıkmıştır.
7. İstişhad nedir?
Cevap: Şair veya yazarın ifadeyi kuvvetlendirmek, anlamı
zenginleştirmek, sözü daha sanatlı hale getirmek gibi
amaçlarla âyet veya hadis, atasözleri, vecize, mısra ve
beyit zikretmesine denir.
8. Teşbih nedir?
Cevap: Klasik İslâm belâgatıyla Batı retoriğinde, mecazla
birlikte ele alınmış bir sanat olarak üzerinde çok geniş bir
şekilde durulmuştur. Teşbihle mecazın esas farkı
kelimelerin gerçek anlamıyla kullanılmasıdır. Türkçe’de
teşbih edatı günümüzde kullanılan “gibi” takısıdır. Ancak
eski edebî metinlerde bunun yanında “tek, sanki, nitekim,
çün, güya, gûne, mânend, kadar, sıfat, misal” kelimeleriyle
“-casına, -cılayın, -âsâ, -veş, -vâr” ekleri de çokça
kullanılmıştır.
9. Teşbihin kaç rüknü vardır?
Cevap: Teşbihin 4 rüknü vardır: Benzeyen (müşebbeh),
benzetilen (müşebbehün bih), benzeme yönü (vech-i
şebeh) ve teşbih edatı (edât-ı teşbih).
10. Teşbihin kaç çeşidi vardır?
Cevap: Teşbihin 4 çeşidi vardır:
1. Mufassal teşbih. Tam teşbih adı da verilen bu
çeşit teşbihlerde bütün unsurlar zikredilir.
2. Mücmel yahut muhtasar teşbih. Bu türde
benzeme yönü zikredilmez. Bu teşbih mufassal
teşbihe göre daha abartılı bir söyleyiş olup
belâgat açısından daha makbul sayılır.
3. Müekked (mûcez) teşbih. Diğerlerine daha
sanatlı ve üstün kabul edilen bu tür teşbih,
unsurlarının mümkün olduğunca azaltılmasıyla
ifadenin güçlendirildiği bir söyleyiştir.
4. Beliğ teşbih. Teşbihin iki ana unsurunun yani
benzeyen ve benzetilenin kullanıldığı teşbihtir.
Mana daha etkili ve abartılarak ifade edildiğinden
teşbih türlerinin en makbulü sayılır. Batı
retoriğinde “metafor” (istiâre) olarak tanımlanan
bu teşbihte benzetme niyetinden ziyade istiârede
olduğu gibi anlam aktarımı söz konusudur.
11. İstiâre nedir?
Cevap: Sözlükte ''ödünç istemek, ödünç almak'' anlamına
gelen istiâre kelimesi bir belagat terimi olarak, ''bir kelime
veya ibarenin, teşbihi kuvvetlendirmek, onu abartarak
muhataba daha güçlü yorum imkânı sağlamak için
benzeşme ilgisiyle ve bir karîneye dayalı olarak gerçek
anlamı dışında kullanılması'' şeklinde tarif edilmiştir.
12. İstiâre kaça ayrılır?
Cevap: 3’e ayrılır:
1. Açık İstiâre (istiâre-i musarraha): Yalnızca
benzetilenle yapılan istiaredir. Benzetilen unsur
açık olarak zikredilir.
2. Kapalı İstiâre (istiâre-i mekniyye): Yalnızca
benzeyenle yapılan bu türde benzetilen öğe
zikredilmeyip okuyucunun onu belirlemesini
sağlayacak bir ipucu mevcuttur.
3. Mürekkep istiâre (İstiâre-i temsîliyye). Batı
retoriğinde bu türe “alegori” denilmektedir. Bu
sanat istiârede yer alan bir unsurun değişik
yönleri ve özelliklerinin benzetme konusu
yapılmasıyla gerçekleştirilmiştir.
13. Mecaz nedir?
Cevap: Bir ilgi veya ipucu ile gerçek anlamı dışında
kullanılan kelime veya terkiptir. Mecazda esas olan
anlaşılır bir müphemiyettir. Yani kelimenin hakiki mânası
ile mecaz anlamı arasında bir taraftan bir ilginin, diğer
taraftan gerçek mânasının anlaşılmasına “karîne-i mânia”
denilen aklî bir engelin mevcudiyeti lâzımdır. Bu ise
sözün gerçek anlamında kullanılmadığını gösterir. Bu delil
bazen ibarenin içinde yer alır, bazen da “siyak ve sibak”
denilen sözün bağlamından anlaşılır veya hissedilir.
14. İrsâl-i Mesel nedir?
Cevap: “Îrâd-ı mesel” diye de adlandırılan bu sanat
manzum yahut mensur bir ifadede söze destek sağlamak,
onu daha kolay benimsetmek için herkesçe kabul edilmiş
bir başka sözü, özellikle “atasözünü kullanma” olarak
tanımlanabilir. Bu bakımdan iktibasa, kullanılan sözle asıl
anlatımdaki mana benzerliği dolayısıyla teşbihe ve
anlatımla örnek gösterilen öğelerin denkliği yönünden leff
ü neşre benzer.
15. Tazmin nedir?
Cevap: Tazmin “başka bir şaire ait olan mısranın bir
şiirde kullanılması”anlamına gelir. Eskiden nazım ve nesir
için müştereken kullanılırken gazeteciliğin yayılmasından
sonra tazmin nazma, iktibas nesre ait bir terim haline
dönüşmüştür.
16. Tecâhül-i ârifâne nedir?
Cevap: Osmanlı edebiyat çevrelerinda kısaca “tecâhül”
veya “tecâhül-i ârifâne” şeklinde anılan tecâhül-i ârif
sanatı, şiir ve nesirde, “bilinen bir hususun bir nükteye
bağlı olarak bilinmiyormuş gibi ifade edilmesi”şeklinde
tarif edilebilir. Batı retoriğindeki karşılığı ironidir.
17. Teşhis ve intak nedir?
Cevap: Tahayyüle bağlı sanatlardan olan teşhis
“varlıkların kişileştirilerek yeni kimlikler kazanması”
şeklinde tanımlanabilir. Genelde intak ile bütünlük
kazandığından her intak sanatına başvurulduğunda orada
teşhis de bulunur. İntak ise “konuşma, insan gibi dile
gelme” demektir.
18. Hüsn-i Ta’lil nedir?
Cevap: Türk edebiyatında hüsn-i ta‘lîl’e, ''hüsn-i tevcîh''
de denilir. Hüsn-i ta‘lîl, “bir olayın gerçek sebebinin göz
ardı edilerek heyecan unsurunun ön plana çıkarılması”
şeklinde tarif edilebilir.
19. Tenâsüb nedir?
Cevap: Sözlükte “uyum, orantı, yakışma” anlamına gelen
tenâsüb kelimesi, edebiyat terimi olarak “aralarında
karşıtlık dışında bir ilgi bulunan iki veya daha çok
kelimenin anlam güzelliğini ve bütünlüğünü sağlamak
amacıyla aynı sözde bir araya getirilmesini” ifade eder.
Eski belâgat kitaplarında aynı veya yakın anlamda
“cem‘iyyet, mürâât-ı nazîr, tevfîk, telfîk, i’tilâf” gibi
terimler de kullanılmıştır.
20. Leff ü Neşr nedir?
Cevap: Sözlükte ''toplama, dürme, bükme'' anlamına
gelen leff ile ''dağıtma, yayma'' mânasındaki neşr
kelimelerinden oluşan leff ü neşr “cümlenin kuruluş ve
dizilişiyle ilgili, anlama güzellik katan” söz sanatlarından
biri olarak tanımlanabilir. Bu sanatta önce iki veya daha
fazla unsur ayrı ayrı yahut kısaca zikredilir. (leff),
ardından bunların her biriyle ilgili öğeler anılır (neşr). İlk
bölümde yer alan öğelerin ikinci bölümdeki unsurlardan
hangisine ait olduğu açıkça belirtilmeden aralarındaki
ilgiye göre, bunları belirleme işi okuyucuya bırakılır. Leff
ü neşr, kelimelerin zikrediliş sırasına göre ikiye ayrılır;
sıraya riayet edilmişse ''mürettep”, edilmemişse “gayr-i
mürettep” diye ayrılır.
21. Telmih nedir?
Cevap: Arap-Fars-Türk kültür ve edebiyatına ait “bir
metinde bu kültürlerin örnek gösterilecek değerlerine
sahip kişi ve olaylarla âyet, hadis kelâm-ı kibar, atasözü
vb. kalıplaşmış ibarelere gönderme yapma sanatı” olarak
tarif edilebilir.
22. Ebced nedir?
Cevap: Arap alfabesinin “ilk tertibi ve harflerinin taşıdığı
sayı değerlerine dayanan hesap sistemi” olarak
tanımlanabilir. Ebced tertibinde sıralanan harflerin
oluşturduğu kelimelerin ilk üçü birler (âhâd: 1-10),
ortadaki ikisi onlar (aşerât: 20-90) ve son üçü de yüzler
(miât: 101-1000) basamağında bulunan rakamları
gruplandırır.
23. Tarih düşürme nedir?
Cevap: Türkçe’de tarih manzumesi yazarak vuku bulan
hadiselerin tarihlerini zikretmeye “tarih düşürme, tarih
yazma, tarih söyleme” denilir. Tarih düşürme sanatı, XII.
yüzyılda önce Fars edebiyatında ortaya çıkmış, XIV.
Yüzyılda Türkler’e, XV. yüzyılın ortalarından sonra ise
Türkler’den de Araplar’a geçmiştir.
24. Tarihler kaç şekilde düzenlenir?
Cevap: 3 şekilde:
1. Lafzan (lafzî/sûrî) tarih. Tarihi verilecek olayın
rakamla değil sözle zikredildiği tarihtir. Buna
“düz tarih” adı da verilir.
2. Mânen (mânevî) tarih. Olayın tarihinin ebced
hesabına göre harflerin sayı değerlerinden
çıkarıldığı tarihtir. Zor söylenmesine rağmen en
çok kullanılan şekil budur.
3. Lafzan ve mânen tarih. Söylenmek istenen yılı
hem sözle hem de harflerinin sayı değerleriyle
ifade eden tarihtir.