MUSAMMAT
Bendlerden kurulu nazım şekillerinin genel adıdır.
Bunlara nazım birimi bend olan nazım şekilleri de denilebilir.
Sözlükte “inci dizilen iplik, gerdanlık” anlamındaki sımt kökünden türeyen
musammat “inci dizisi” demektir. Arap edebiyatında daha çok müveşşah
adıyla ele alınan musammat, bünyesinde kafiyedaş kelimeler ve söz ve mana
bütünlüğü taşıyan beyitleri tarif etmek için de kullanılmıştır.
İran edebiyatında ilk defa müseddes şekliyle Menûçihrî tarafından kullanılan
musammat daha sonra Türk edebiyatına da geçmiş ve dört, beş veya altı
bendli olanları divan şairlerinin gazelden sonra en çok tercih ettikleri nazım
şekli olmuştur. Bu tercihte musammatlardaki kafiye örgüsünün şaire sağladı-
ğı imkânlar da rol oynamıştır. Kaside veya gazelde olduğu gibi beyit sonlarında
aynı kafiyeyi uygulamak yerine musammatta üç, dört, beş, altı ... mısradan
sonra aynı kafiyeye dönülerek vezinde ortak, ama bend içi kafiyede
farklı mısra grupları elde edilerek anlatım gücüne yeni ve zengin imkânlar
sağlanır.
Musammatlarda ilk bendin mısraları kendi arasında daha sonra gelen
bendlerin son mısraları ilk bendle diğerleri kendi arasında kafiyeli olursa buna
“müzdevic musammat”, bendlerin bütün mısraları kendi içinde kafiyelenir
ve sonlarındaki mısralar aynen tekrarlanırsa buna da “mütekerrir musammat”
denir. Genelde beş-yedi bend olarak düzenlenen musammatların
bendlerindeki mısra sayısı birbirine eşit olup çok nadir olmak üzere en az üç
ile en fazla on arasında değişen miktarda mısradan oluşmaktadır. Bu
musammatlar bendlerindeki mısra sayılarına göre müselles, murabba’ / terbî’,
muhammes / tahmîs gibi adlar alır. Musammatlar bir şair tarafından başka bir
şairin gazeli esas alınarak bu gazelin beyitlerine mısra ilâvesiyle de meydana
getirilebilir. Bu tarz musammatlarda şair, bir başka şairin gazelini aynı ustalıkta
veya daha üstün derecedeki mısralarla zenginleştirmek ve meydana getirdiği
musammat dolayısıyla kendi değerini ispatlamak amacını taşır. Şairlerin
kendi gazellerini musammata dönüştürdüğü örnekler de vardır.
Musammat üç büyük İslâmî edebiyat içinde (Arap, Fars, Türk) en yaygın olarak
Türk edebiyatında kullanılmıştır.
Hemen bütün kaynakların musammat başlığı altında tanımladıkları nazım
şekilleri şunlardır:
1. Müselles:
Her bendi üçer mısradan oluşur. Türk şairleri musammatın
bu çeşidine itibar etmemiştir.
2. Dört mısralı bendlerden oluşan musammatlar:
a) Murabba’:
Bend sayısı genelde beş-yedi arasında değişirse de daha çok sayıda bendden müteşekkil
murabbalar da mevcuttur. Aşk, ayrılık, bahar, bayram, savaş, ölüm
manzum mektuplar gibi değişik konularda yazılan murabba’ların pek çok örneği
mevcuttur. Bilindiği kadarıyla Türk edebiyatında ilk murabba’ Nesîmî
(ö.1418) tarafından yazılmış, XVI. yüzyılda Türk şairleri arasında murabba
yazma moda haline gelmiş, hatta birbirlerine nazîre murabbalar yazan şairler
bile görülmüştür. Mesîhî’nin (ö.1511) murabba’ şeklinde nazmettiği
bahâriyyesi türünün güzel örneklerinden olup Batı dillerine de çevrilmiştir.
Edirneli Nazmî (ö.1555’ten sonra) çoğu mütekerrir 519 murabba ile bu alanda
ilk sırayı alır. Onu Enderunlu Vâsıf 194, İlhâmî (III. Selim) doksan yedi,
Üsküdarlı Aşkî elli dokuz, Nâfiz elli bir, Nedim ve Şeref Hanım otuz beşer,
Muhibbî (I. Süleyman) otuz bir, Hayretî yirmi altı ve Taşlıcalı Yahyâ yirmi
beş murabba’ ile takip eder.
Murabba’larda daha ziyade “fâilâtün fâilâtün fâilâtün fâilün” veya
“feilâtün feilâtün feilâtün feilün” gibi hece vezninin 4 + 4 + 4 + 3 = 15’li kalıbına
veya bunların bir tef’ile eksiğiyle 4 + 4 + 3 = 11’li kalıbına (feilâtün
feilâtün feilün) uyan işlek kalıplar tercih edilmiştir. Bunun en önemli sebeplerinden
biri, murabbaın eski Türk şiirindeki koşukla bunun halk şiirindeki
uzantısı olan türkü veya koşmaya çok benzemesidir. Nitekim aruzla da yazan
halk şairleri şiir söyleyecekleri zaman mütekerrir murabba tarzını tercih etmişlerdir.
b) Terbî’:
Bir şairin yazdığı gazele ait beyitlerin önüne aynı vezin ve kafiyede
iki mısra ilâvesiyle meydana getirilir. Terbîin mütekerrir türüne rastlanmaz.
Terbî’de ilâve mısralar beyitlerin arasına konursa “taştîr” adını alır.
Son bendde hem gazel şairinin hem de onu musammata dönüştüren şairin
mahlasının yer aldığı terbî’lerde bazan gazel beyitlerinden birkaçının atlandı-
ğı da olur. Mehmed Aydî Baba’nın (ö. 1865) tanınmış şairlerin gazellerine
yaptığı terbî’ler meşhurdur.
c) Şarkı:
Türk halk şiirindeki türkünün karşılığı olup yalnız Türk edebiyatında
görülür. Genelde dört mısralı bendler halinde ve bestelenmek için yazılan
şarkılarda daha çok aşk ve ayrılık konuları işlenir. Mûsiki literatüründe
bu bendlerin ilk mısraına “zemin”, üçüncü mısraına “miyan” (miyanhâne),
sonda tekrarlanan mısraına “nakarat” denir. Bestelenmek maksadıyla yazıldı-
ğı için şarkıların dili oldukça sadedir. Bend sayısı çoğunlukla iki-beş arasında
değişir. Şarkı adıyla yazılan ilk musammatlar XVII. yüzyılda ortaya çıkmış,
daha önceki dönemlere ait aşk konulu mütekerrir murabba’ların gittikçe daha
yalın dille söylenmesi ve besteye uygun şekle dönüşmesi şarkının yaygınlaş-
masına yol açmıştır.
Murabba’ ile şarkıların kafiye düzeni aynıdır.
XVII. yüzyıldan itibaren şarkıların ilk bendindeki kafiyeleniş biçiminde büyük bir
zenginlik görülür. Türk edebiyatında şarkı formuna uyan ilk şiirleri Nâilî, en
güzel şarkıları Nedîm, şarkı formunda en çok musammatı (211 adet) Enderunlu
Vâsıf kaleme almıştır. Şeyh Galib, Enderunlu Fâzıl, İlhâmî (III. Selim),
Leylâ Hanım, Şeref Hanım, Osman Nevres şarkı formunda musammatlar yazan
diğer şairler arasında sayılabilir. Bazı şairlerin özellikle iki-üç bendden
oluşan şarkılarında mahlas kullanmadıkları olmuştur.
3. Beş mısralı bendlerden oluşan musammatlar:
a) Muhammes:
Aynı vezinde ve genellikle dört-sekiz bend halinde yazılır. Konuları çeşitli olmakla
birlikte hikemî, tasavvufî düşünceleri, aşkı ve övgüyü ele alan muhammesler
çoğunluktadır. Altmış bir şiirle Edirneli Nazmî Türk edebiyatında en çok
muhammes yazan şairdir.
b) Tahmîs:
Bir gazelin her beytinin önüne aynı vezinde
üç mısra ilâve edilerek yazılır. Tahmîsin başarısı, esas alınan beyitlerle
ilâve edilen mısralar arasındaki anlam bütünlüğünün derecesine göre ölçülür.
Tahmîslerin son bendinde her iki şairin de mahlası yer alır. Kasidelere yapı-
lan tahmîslerde bend sayısı beyit sayısı kadar olabilir. Musammatlar içerisinde
en çok örneği bulunan nazım şekli olan tahmîse XV. yüzyıldan itibaren
hemen her şairin divanında rastlamak mümkündür. Şeyh Galib (17), İzzet
Molla (12) ve Leylâ Hanım (12) en çok tahmîs yazan şairlerdir. Fuzûlî ve
Bâkî gibi şairlerle I. Süleyman ve III. Selim gibi şair padişahların şiirleri çokça
tahmîs edilmiştir.
c) Taştîr:
Bir gazelin beyitleri arasına aynı vezinde ve anlam bütünlüğü-
nü koruyacak şekilde iki, üç veya dört mısra ilâvesiyle yapılır. Bunlardan üç
mısra ilavesiyle yapılanlarına “Tahmîsi mutarraf” da denilir. XVIII. yüzyıldan
sonra pek kullanılmamıştır. Dört mısra ile yapılmış taştîrler beş mısralı
taştîrler kadar yaygın değildir. Türk edebiyatında Nedîm’in Nedîm-i Kadîm’e,
Yahya Kemal’in Bâkî’ye ait gazeller üzerindeki taştîrleri meşhurdur.
İslâm edebiyatında pek çok şair Kâ’b b. Züheyr’in Kasîdetü’l-bürde’sine
tahmîs ve taştîr yazmıştır.
d) Tardiye:
Aslında bir mesnevi içinde gazel veya kaside yazmanın adı
iken Şeyh Galib’in Hüsn ü Aşk’ında musammat şekliyle kullanılmış ve bu
isimle anılır olmuştur. Muhammesin özel bir şekli olup aruzun yalnız
“mef’ûlü mefâilün feûlün” vezniyle nazmedilir ve her bendin ilk dört mısraı
kendi arasında, beşinci mısraları ise diğer bendlerin beşinci mısralarıyla kafiyelidir.
Diğer bir ifade ile kafiye düzeni aaaab, ccccb ... biçiminde olup âşı-
kane konularda yazılmıştır.
4. Altı mısralı bendlerden oluşan musammatlar:
a) Müseddes:
Aynı vezinde ve genellikle beş-yedi bend arasında veya daha çok sayıda bendden
(.bazan on iki) oluşmaktadır. Müseddesin mütekerrir şekli yaygın olup terkibbend
gibi son iki mısraı kendi arasında kafiyeli olanlar daha çok tercih edilmiştir.
Hemen her konuda yazılabilirse de tasavvufî düşünceleri işleyen
müseddesler daha fazla itibar görmüştür. Muhammes ve murabbadan sonra en
çok kullanılan musammat şekli olarak müseddesin hemen her divanda örnekleri
bulunabilir. Türk edebiyatında en çok müseddes yazan şair yirmi iki
manzume ile Şeref Hanım’dır. Rûhî-i Bağdâdî’nin ve Cevrî’nin divanlarında
yedişer, Şeyh Galib’in divanında sekiz müseddes yer alır.
b) Tesdîs:
Bir gazelin her beytinin önüne aynı vezinde dört mısra ilâvesiyle
düzenlenen tesdîs, çok kullanılan bir musammat şekli değildir. Türk şiirinde
bu nazım şeklini daha çok Fevrî (ö.1571) meşhur etmiştir.
5. Yedi mısralı bendlerden oluşan musammatlar:
a) Müsebba’:
Genellikle beş-yedi bend halinde tertiplenir. Türk edebiyatında örnekleri az olup
bunlarda da nakaratla bağlanan mütekerrir şekli kullanılmıştır.
b) Tesbî’:
Bir gazelin beyitleri önüne aynı vezinde beş mısra ilâvesiyle
yazılır, ancak Türk edebiyatında hiç kullanılmamıştır.
İzzet Molla Fuzûlî’nin, Leylâ Hanım da İzzet Molla’nın birer beytini tazmin
yoluyla nakarat gibi kullanarak tesbî’ etmişlerdir.
6. Sekiz mısralı bendlerden oluşan musammatlar:
a) Müsemmen:
Bend sayısı değişken olan müsemmenin müzdevic örnekleri pek azdır.
Mütekerrir şekli daha çok terciibendlerle karıştırılmış ve divanlarda bu adla
yer almıştır.
b) Tesmîn:
Bir gazelin beyitleri önüne aynı vezinde altı mısra
ilâvesiyle yazılır. Nâdir rastlanan örneklerinde ise bir gazelin matlaının tazmin
yoluyla tesmîn edildiği görülür.
7. Dokuz mısralı bendlerden oluşan musammatlar:
a) Mütessa’:
Türk edebiyatında tek örneği Refîi Kalâyî’ye aittir.
b) Tetsî’:
Bir gazelin beyitleri önüne aynı vezinde yedi mısra ilâvesiyle yapılan tetsîin Türk edebiyatında
örneği bulunmamaktadır.
8. On mısralı bendlerden oluşan musammatlar:
a) Muaşşer:
Aynı vezinde ve genellikle beş-yedi bend halinde tertiplenir.
Çok mısralı musammatlar içerisinde
müseddesten sonra en çok kullanılanıdır. Bunun bir sebebi de tercî-bend
ile olan yakın benzerliği ve sürekli onunla karıştırılmasıdır. Pek çok şairin sonradan
tertip edilen divanlarında tercî-bend başlığı altında yer alan manzumelerden
bazıları gerçekte birer muaşşerdir. Türk edebiyatında Yahyâ Bey, Hayâlî Bey,
Rûhî-i Bağdâdî, Muhibbî, Üsküdarlı Aşkî ve Pertev Paşa’nın mütekerrir
muaşşerleri bu şeklin güzel örneklerindendir.
b) Ta’şîr:
Bir gazelin beyitleri
önüne aynı vezinde sekizer mısra ilâvesiyle tanzim edilir. Bazan bir gazelin matla’
beytini tazmin yoluyla da ta’şîr elde edilebilir.
Türk edebiyatında örnekleri nâdirdir.
Yahyâ Bey’in Muhibbî’ye ait “(devlet) gibi” / “(sıhhat) gibi” redifli gazeli
ta’şîri bu şeklin güzel bir örneğidir.
Terkib-bend:
Bentlerle uzun bir nazım biçimidir. Hayattan-talihten şikâyet;
hikemî düşünceler, dinî-tasavvufî konular ve toplumsal yergilerin işlendiği
şiirlerdir. En az beş, en fazla on bentten oluşur. Her bent de beş-on beyitten
oluşur. Bentlerin kafiye düzeni gazele benzer. Her bendin (terkib-hane) sonunda vasıta beyti denen bir beyit vardır. Bentlerin sonundaki vasıta beyitleri
farklı farklıdır. Bunlar bentlerden ayrı olarak kendi aralarında kafiyelenir.
Bentlerin kafiyelenişi gazeldeki gibidir. Yani şematik olarak aa xa xa xa xa
xa bb/ cc xc xc xc xc xc dd/ … (aa aa aa aa aa aa bb/ cc cc cc cc cc cc dd)
şeklindedir. Edebiyatımızda Bağdatlı Ruhî ve Ziya Paşa bu türün iki önemli
şairidir. ikisi de toplumsal konularda yazmıştır.
Tercî-bend:
Kafiyeleri gazel biçiminde düzenlenmiş “hane” adı verilen beş-on
beyitlik şiir parçalarının (genellikle 5-12 hane) “vasıta” denen ve sürekli tekrarlanan
bir beyit ile birbirine bağlanmasından oluşan nazım biçimidir. Bent sayısı ve
bentlerdeki beyit sayısı bakımından terkib-bendle aynıdır. Beyitler terkib-bend
gibi kafiyelenir. Tercî-bendde bentleri birbirine bağlayan vasıta beyiti her bentten
sonra aynen tekrarlanır. Bu nazım şeklinin terkib-bendden farkı vasıta denilen
beytin aynen tekrarlanmasıdır. Burada vasıta beyiti aynen tekrarlandığı için konular
arasında uyum olması gerekmektedir. Dolayısıyla tercî-bendde konu bütünlüğü vardır.
Vasıta beyitinin kafiyelenişi ise farklıdır.