TÜRK-İSLÂM EDEBİYATINA MUHTEVASINI
VE ÖZELLİKLERİNİ VEREN KAYNAKLAR
1. Ümmet Çağı Türk Edebiyatı nedir?
Cevap: Ümmet çağı Türk edebiyatı İslâm dininin ortaya
koyduğu hükümlere dayanır. Eski metinlerde hemen hiçbir
sayfa yoktur ki, içinde Kur’an’dan bir âyet, Peygamber
hadisinden bir cümle bulunmasın ve düşünceler bunlara
bağlanmış olmasın. Tefsir, Kelâm, Fıkıh gibi İslâmî
bilimler kültürün dayanağıdır. İman ve itikad, toplumun
başlıca özelliği olarak göze çarpar.
2. Eski Türk edebiyatının kaynakları hangi sınıflara
ayrılır?
Cevap: İslâm dini toplumu, hayatı ve değerleri bütünüyle
kuşatıcı olduğundan edebiyatı etkileyen unsurların,
doğrudan dinî olanlar ve doğrudan dini olmayanlar
şeklinde tasnifi daha isabetlidir.
3. Eski Türk edebiyatına doğrudan yön veren dini
kaynaklar nelerdir?
Cevap: İslâm dininin ve kültürünün Türk Edebiyatına
kaynak olmak bakımından önemi, araştırıcıların bu
edebiyatın kaynaklarını dinî ve din dışı olarak iki bölümde
ele almasında da görülmektedir: Dini kaynakların başında
gelen Kur’ân-ı Kerîm, bu edebiyatın şekle ait birtakım
özelliklerinden, muhtevasına ve bazı türlerin ortaya
çıkışına kadar hemen her alanda esas vasfını veren ana
kaynağı olmuştur. Hadis veya sünnet-i nebevî, kısas-ı
enbiya ve buna bağlı olarak eski kavimlerle ilgili tarihi
bilgilerle, tasavvuf şeklinde sıralanabilecek olan diğer
doğrudan dini kaynaklar da yine Kur’an’la yakın irtibatlı
ve ondan doğup gelişmiş alanlardır.
DOĞRUDAN DİNİ KAYNAKLAR
4. Kur-an’ı Kerim’in Eski Türk Edebiyatındaki yeri nedir?
Cevap: Kur’ân-ı Kerîm, İslâmî Türk edebiyatına
şeklinden, muhtevasına, sanat değerinin belirlenmesini
sağlayan edebi sanatlarla (belâgat) ilgili ölçülerinden, bazı
türlerin doğmasına kadar hemen her alanda esas vasfını
veren birinci ve en önemli kaynaktır. Ayrıca Kur’an’ın
belâgat yönüyle fevka’l-beşer, üstün bir îcaza sahip
olması, onu rehber edinen toplumların edebiyatları için de
her yönüyle en seçkin örnek kabul edilmesini sağlamıştır.
5. Tasavvufun, Türkİslâm Edebiyatındaki yeri nedir?
Cevap: Türk-İslâm edebiyatı metinlerinin büyük
çoğunluğu doğrudan veya dolaylı olarak tasavvufla
bağlantılıdır. Tasavvufî düşünce ve yaşama biçiminin
esası, Kur’anda zühd ve takva kavramları etrafında yer
yer almıştır. Bu konulara temas eden birçok sûre ve âyet,
âyet, manzum-mensur, lirik-didaktik tasavvufî veya edebî
edebî pek çok esere ve metne intikal etmiştir. Bu durum
durum âyetlerin tasavvufî manalarının daha geniş
çevrelere yayılmasına, mutasavvıf şairler yanında,
sanatkâr hüviyetleri gereği, sözün yoruma açık
söylenmesinden hoşlanan diğer şuarayı da farklı ölçülerde
etkilemesiyle neticelenmiştir. Hatta tasavvufla irtibatı olsa
da olmasa da bütün şairler, bu âyetlerden istifade etmek;
telmih, iktibas, istişhad, irsal-i mesel gibi sanatların
gösterilmesinde bu malzemeden faydalanma imkânı
bulmuştur. Bir başka deyişle tasavvuf edebiyatımıza her
yönüyle önce Kur’an kaynaklı olarak girmiştir.
6. Hadis-i Şeriflerin Türkİslâm Edebiyatındaki yeri nedir?
Cevap: Türk-İslâm edebiyatında başka hiçbir müslüman
milletin edebiyatında olmadığı kadar Hz. Peygamber
konulu manzum ve mensur tür ve eser ortaya konmuştur.
Bunların hemen hepsi peygamber sevgisinden doğmuştur.
Bu konuda Türk toplulukları diğer İslam milletlerinden
daha farklı bir yere ve nasibe sahip olmuştur. Bunu Türkislâm
edebiyatında bu konuda ortaya konmuş eserlerin
hem tür olarak hem de sayıca zenginliği yeterince ortaya
koymaktadır.
7. Peygamber Efendimiz (sav)’e hürmeten yazılan başlıca
manzum ve mensur eserler hangileridir?
Cevap: Peygamber Efendimiz (sav) konulu manzum ve
mensur tür ve eserlerin başlıcalarını Na’at, Mevlit,
Miraciye, Hilye, Kırk Hadis, Siyer, Esmâ-i Nebi, Mûcizâtı
Nebî vb. olarak sıralamak mümkündür.
8. Siyer’in Türkİslâm Edebiyatındaki yeri nedir?
Cevap: Türkçe’de siyer, başlangıçtan, özellikle de
Osmanlı’dan Cumhuriyet öncesine kadar, tarih ilminin
konusu olmaktan ve bu alanda gelişmekten ziyâde,
edebiyat sahasına kaymış ve bu vadide şekillenmiş
görünmektedir. Kısas-ı enbiyânın genel olarak Türk
Edebiyatına, özel olarak da İslâmî Türk Edebiyatına en
zengin malzemeyi sağlayan dinî kaynakların önemlileri
arasında yer alması bunda derinden etkili olmuştur. Bu
sebeple sadece dinî ve tasavvufî edebiyatta değil, halk
edebiyatından divan edebiyatına varıncaya kadar Türk
edebiyatının hemen bütün devre, tür ve şekillerinde bu
zengin malzemeden en geniş biçimde faydalanıldığı, bu
konunun şair ve sanatkârların ilhamını besleyen lirik
unsurlarla daha da ilgi çekici hale gelmiş ana kaynak
durumuna yükseldiğini söylemek yerinde olacaktır.
9. Siyer-Mevlid türününün Türkçedeki ilk örneği nedir?
Cevap: Yazıcıoğlu Mehmed’in XV. yüzyıla ait
Muhammediye’si de Arapça Megâribü’z-zamân’ın Hz.
Peygamber’le ilgili kısmının Türkçe’ye nazmen
tercümesinden doğmuştur. Hatta çok beğenildiği için
eserin ilk kaleme alınmasından itibaren ezberlenerek dini
törenlerde ve sohbet meclislerinde okunduğu
bilinmektedir. Yine bu sebeple Muhammediye İslâmî Türk
edebiyatında siyer-mevlid türünün de ilk örneği kabul
edilmektedir.
10. Kısas-ı Enbiya’nın Türkİslâm Edebiyatı açısından
önemi nedir? Örnek vererek açıklayınız.
Cevap: Kısas-ı enbiyâ hakkında pek çok bilgi, Kur’an ve
hadiste mevcut olduğu halde onu müstakil bir kaynak
olarak zikretmemizin sebebi bu alanın İslâm dışı yazılı ve
sözlü başka kaynaklardan beslenen malzeme ile
zenginleşerek müstakilleşmesidir. Peygamber kıssaları
içinde en çok sevildiği için pek çok örneği kaleme alınan
“Ahsenü’l-Kasas / Kıssaların en güzeli” diye
vasıflandırılan Yusuf u Zeliha’lar da Kur’an ve Hadis
yanında diğer kaynaklardan da beslenen türün en dikkat
çekici, karakteristik ve sayıca zengin örneğidir.
11. Fusûsü’l-Hikem nedir?
Cevap: Bu anlayışın en müessir ve seçkin örneklerinden
biri Muhiddin İbnü’l- Arabî’nin Fusûsü’l-Hikem adlı
eseridir (Geniş bilgi için bk. M. Erol Kılıç, “Fusûsu’lHikem”
DİA, XIII, 230-237). Yirmi yedi peygamberin her
birinin hikmetlerine izâfeten yirmi yedi bölüm halinde
kaleme alınan Fusûs, aynı zamanda hem tasavvufun, hem
tasavvuf edebiyatının, hem de İslâmi Türk Edebiyatının
başlıca mevzuları arasında bulunan “hakîkat-i
Muhammediye / insan-ı kâmil” meselesi üzerine bina
edilmiştir. Nitekim ilk defa Ahmed Bican’ın Türkçe’ye
çevirdiği Fusûsü’l-Hikem, XV. asrın tanınmış mutasavvıf
şairlerinden ve esere ayrı bir önem verdiği için
“Fusûsîlerden” diye suçlananlardan Dede Ömer
Rûşeni’nin (ö. 982/1487) müntesiplerinden Bayezid
Halife, Arapça yazdığı Fusûs şerhinden hareketle eserin
bazı konularını daha sonra 5500 beyit halinde nazma
çekmiştir.
12. Tasavvuf ve Tarikatların Türkİslâm Edebiyatındaki
yerin nedir?
Cevap: Yukarıda zikredilen üç kaynağın dışında, İslâmî
ilimlerin ortaya çıkması safhasında müstakil bir disiplin
olarak gelişmeye başlayan tasavvuf, tekemmülünü
tamamladıktan sonra fikri yönü yani teorisi, ilim ve sanat
tarafı yani literatürü ve edebiyatı yanında, pratiği yani
tekke zaviye gibi müesseseleri ve burada yaşanan
tasavvufî hayatın adabı ve merasiminden meydana gelen
özel ritüelleri, bu mekânlar dışındaki genel
yaşama/yaşanma biçimiyle, İslâmî Türk edebiyatında
yerini almıştır.
13. İlahi nedir?
Cevap: Tekke edebiyat ve musıkîsinde en kıymetli türünü
meydana getiren türdür. Tasavvufî ve dinî yahut tekke ve
cami ilâhileri olarak iki kısımda incelenebilecek olan bu
manzumeler, “Mağz-ı Kur’an ve lübbü ehâdis /Kur’an ve
Hadisin özü” tanımlamasıyla nitelenen evliya sözlerinden
oluşmaktadır. Burada söze ilâhî sıfatı verilmekle ondaki
rabbanî öze işaret edilmektedir.
DOĞRUDAN OLMAYAN DİNİ KAYNAKLAR
14. Ahbâr nedir?
Cevap: Arap kültüründen gelen malzemeyi İslâm
öncesinden intikal edenlerle başlatmak bazı cahiliye devri
şahıs ve olaylarının müslüman olan diğer milletler gibi
müşterek kültürümüz üzerindeki etkilerine ve yerine işaret
etmek içindir. Türk-İslâm edebiyatına da kaynaklık
yapmış bu malzeme kısaca Ahbâr veya Ahbarü’l-Arap,
Eyyâmü’l-Arap adlarıyla anılır. Araplarla ilgili olarak “Bir
kavim, kabile, şahıs, bir ülke, bölge veya şehir, bir hadise
hakkında naklolunan bilgiler ve sözler” şeklinde
tanımlanabilecek bu malzeme bazan kıssa diye
adlandırılmış ve “çok uzak mazide cereyan etmiş olaylar
olaylar ve hayalî unsurlarla süslenmiş remizli hikâyeler”
hikâyeler” suretinde de tarif edilmiştir.
15. Şehname nedir? Türk kültürüyle ilişkisi nasıl
gelişmiştir?
Cevap: Şehnâme aslında İran’ın Pişdâdîler, Keyanîler,
Eşkânîler, Sasanîler gibi eski devirlerinin tarihini ve bu
devirlerde hüküm sürmüş sülalelerine ait padişahların
efsanevî hayatlarını Farslar’ın gelenek, mitoloji, masal ve
menkıbeleriyle kaynaşmış kahramanlarını ve kahramanlık
hikayelerini, millî kimliklerini her şeyden üstün tutan bir
anlayışla anlatan bir destandır. Onda mevcut malzeme her
edebiyatın daima ihtiyaç duyduğu ve beslendiği efsanevî
ve destanî özellikleri her şeyden çok taşımaktadır. Hattâ
Şehnâme İranlılar ile Turanlılar arasındaki mücadelelerin
destani hikayesi olduğuna göre, belli miktarda da olsa
Türkler’le alakalı malzemeye de yer verdiğinden avam ve
havas tarafından kolaylıkla benimsenerek okunmuş, Türk
kültür ve sanatı üzerinde etkili olmuştur.
16. Havas nedir? Türk edebiyatıyla ilişkisi nedir?
Cevap: Bunlar astroloji (ilm-i tencim), simya, büyü (sihir)
vs. gibi havas yahut gizli ilimler denen alanlara ait
bilgilerdir. Devrinde avam-havas ayırımı yapmadan
Padişahından sade vatandaşa kadar hemen herkesi
ilgilendiren bu ilimler de edebiyatımıza, alanlarının önde
gelen isimleri, eserleri ve kavramlarıyla girmiş
bulunmaktadır. Bu alanların çoğunu beraberce ilgilendiren
ve kabaca gelecekten haber vermeye yönelik bir alan olan
fal ve bunun edebiyata aksi olan fal-nâme karakteristik bir
örnektir. Havas ilimlerine ait pek çok özelliğe dayanan bu
alanda ortaya konan eserlerden bir kısmı İmam Ali, İmam
Cafer (Cafer es-Sadık), Muhiddin Arabî gibi dinî hüviyeti
önde gelen kişilere atfedilirken, bazıları da Kur’an
falnâmeleri, Falnâme-i nebî/esmâ-i nebî, Kur’a
falnameleri, Çiçek falnameleri gibi manzummensur
eserdir. Bunun yanında Hz. Mevlâna’nın Mesnevi’si ile
Divan-ı Kebir’i, Sa’dî’nin Gülistân’ı, Hafız-ı Şirâzî’nin,
Yunus Emre ve Niyazi-i Mısrî’nin divanlarıyla,
Ahmediye, Muhammediyye ve Envârü’l-Âşıkîn gibi
eserler de tefe’ül maksadıyla başvurulan diniedebî
metinlerdir.
17. Türkİslâm Edebiyatının temel türleri nelerdir?
Cevap: Divan, mesnevi, mecmua, cönk ve müntehâbât
(seçki, antoloji), münşeât temel eserlerdir.
18. Divan ve Divan Tertip etmek nedir?
Cevap: Türk şiirinin en önemli yazılı kaynaklarının
başında Divan denilen şiir kitapları gelmektedir. Bir divan,
“bir şairin hayatı boyunca yazdığı şiirleri toplayan kitab”
şeklinde tarif edilebilir. Yani Türk-İslâm edebiyatı şairleri
şiirlerini bir yönüyle anonim bir ad altında tek kitapta
toplamışlardır. Divanlarda çoğu kere şairlerin eski ve yeni
bütün şiirleri bir araya getirilmiştir. Buna divan tertib
etmek denir. Bazı şairler divanlarını kendileri tertib
ederken bazılarının şiirleri ölümlerinden sonra yakınları
tarafından derlenmiştir.
19. Divan Şiirleri hangi kriterlere göre sıralanmaktadır?
Açıklayınız.
Cevap: Divanlarda şiirler nazım şekillerine göre sıralanır.
En başta büyük nazım şekilleri yer alır: kasideler (Tevhid,
na’t, münacaat, medhiye), terkib-bend, terci'-bend ve
musammatlar. Ardından orta hecimde şiirler sayılacak
gazeller yer alır. Bu bölümdeki şiirlerin her biri
kafiyelerine göre elif’ten ye’ye kadar sıralanır. Hemen
hemen her harfte bir gazel yer almışsa bu divan mürettep
kabul edilir. Divanın son kısmında küçükten en küçüğe
doğru şu nazım şekilleri yer alır: rubâî, kıta, nazım,
müstakil beyit ve mısralar.
20. Mesnevi nedir? Açıklayınız.
Cevap: Bir nazım şeklinin de adı olan mesnevî, Türkİslâm
edebiyatında “kahramanları hep aynı olan aşk
maceralarının anlatıldığı uzun manzumeler” olarak
tanımlanabilir. Mesneviler klasik edebiyatın divanlar
kadar önemli ve onlardan hacimli metinleridir. Mesnevî
bir nazım şekli olarak başlangıçta Arap edebiyatında
yoktur. Kökü Pehlevî edebiyatına kadar giden bu şekil,
Fars edebiyatının İslâmî devrinde X. asırda Rûdegî gibi
şairlerin eserleriyle ortaya çıkmış, Firdevsî ile büyük bir
gelişme gösterdikten sonra Araplar'a geçmiştir. Türk
edebiyatına da İran şiirinden gelmiş olması
düşünülebilirse de Dîvânü lugati't-Türk'teki manzum
parçalar arasında rastlanması, Türk şiirinin İslâm öncesi
devresinde bu nazım şeklinin bilindiğini ve kullanıldığını
göstermektedir. İslâmî Türk edebiyatının bilinebilen ilk
büyük manzum eseri Kutadgu Bilig'in mesnevi şeklinde
oluşunu, böyle bir birikime bağlamak mümkündür.
21. Mecmua nedir?
Cevap: Mecmualar, aynı veya farklı türden seçilmiş
çeşitli büyüklükteki metinlerin ve risâle denilen küçük
kitapçıkların derlenip bir araya getirilmesiyle oluşturulan
ve bazen derleyicisi belli çoğu kere de derleyeni
bilinmeyen eserler olarak tarif edilebilirler. Kelime,
sözlükte “dağınık şeyleri bir araya getirmek, toplamak”
anlamındaki cem’ masdarından türeyen mecmû’
kalıbından (bir araya getirilmiş, toplanmış) gelmektedir.
Mecmûanın yanı sıra mecâmî’, mecma’, câmi’ gibi aynı
kökten türemiş kelimelerle -yalnız Osmanlı Türkçesi’ndecüzdan,
defter ve cerîde isimleri de aynı mânada
kullanılmıştır. Ancak bu isimlerden herhangi birini
taşımadığı halde mecmua özelliğine sahip pek çok eser
bulunmaktadır.
22. Cönk nedir?
Cevap: Genellikle âşık edebiyatı, halk edebiyatı ve folklor
ürünlerinin toplandığı anonim mahiyette bir mecmua türü
olarak tarif edilen bu gruptaki eserlere ad olan kelimenin,
sözlüklerle ansiklopedilerde aslı, mâna ve muhtevası
hakkında farklı bilgiler verilmektedir. Cava ve Malaya
dillerindeki djong (conk) kelimesinden gelen cönk batı
dillerine de yakın bir telaffuzla geçmiş olup, “Çin
denizlerinde kullanılan dibi düz ve dört köşeli, puruvası,
çıkıntılı baş bodoslaması ve kıç pupası, dümeni muallakta
olan yelkenli gemiler için de genel bir ad olmuştur.
23. Müntehabât nedir? Mecmua ile farkları nelerdir?
Cevap: Sözlükte “seçilmiş, seçilerek bir araya getirilmiş”
anlamındaki müntehab kelimesiyle çoğulu olan
müntehabâtın İslâm dünyasında bir telif türünü ifade eden
terim olarak yaygın bir kullanım alanı vardır. Geniş
hacimli eserlerin içinden belirli kısım veya konuların
seçilmesi, tekrarlardan arındırılıp özetlenerek bazan
müelliflerince yeniden düzenlenmesiyle meydana gelen
kitaplarla tanınmış müelliflerin eserlerinden yapılmış
manzum-mensur derlemelere müntehab (müntehabât) adı
verilmiştir. Aralarında bazı küçük farklar bulunmakla
birlikte mecmûa, muhtâr / muhtârât, muktetaf / muktetafât
gibi adlar taşıyan derlemelerle muhtasar / muhtasarât,
mülahhas, telhîs, hulâsa, tehzîb, zübde başlığını taşıyan
eserlerin bir kısmı da bir tür müntehabât sayılır.
TÜRK-İSLÂM EDEBİYATI ÇALIŞMALARIND
BAŞVURULACAK KAYNAKLAR
24. Tabakat nedir?
Cevap: Bir telif tarzı olarak İslâm dünyasındaki ilk
örnekleri, Araplar arasında ortaya konulmuş ve onlardan
İslâm kültürü etkisiyle Farslara intikal ettikten sonra
Osmanlı öncesinden itibaren Türk dünyasında da yaygın
bir gelişme göstermiştir. Tabakatlar zamanla farklı
özellikler kazanarak gelişmişse de esas itibariyle
günümüzdeki ansiklopedik biyografi kitaplarına benzeyen
bir telif türüdür. Bu grupta yer alan kitaplar Osmanlı
sahasında daha çok terâcim/ terâcim-i ahvâl kitapları
adıyla anılmıştır. Ancak aşağıda zikredilecek
örneklerdende anlaşılacağı üzere Osmanlı devrinde bu tür
kitapların adlarında hemen hiç rastlanmayan “tabakat”
kelimesi gibi “teracim” de pek az kullanılmış, bunların
yerini “tezkire” kelimesi almıştır. Nitekim Mehmet
Süreyya Beyin Meşhur eseri Sicill-i Osmani veya Tezkirei
Meşahir-i Osmâniyye’nin adında ise tezkire kelimesi yer
almaktadır.
25. Tezkiretü’ş-Şuarâ nedir?
Cevap: Türk-İslâm edebiyatı araştırmalarına kaynaklık
yapan eserlerin başında özellikle XV. yüzyıldan sonra ve
Osmanlı sahasında şairler hakkında bilgi veren en önemli
kaynaklar Sehi Bey’in Tezkire’sinden itibaren Tezkire-i
Şuarâ adıyla müstakil bir alan ve tür oluşturan tezkireler
gelmektedir. Genel özellikleri itibariyle tabakatlarla aynı
hususiyetleri taşısalar da bunlar öncelikle devirlerinde şiir
ve edebiyatla doğrudan meşgul olmuş kişiler hakkında
bilgi vererek şiirlerinden örnekler aktararak sanatları
hakkında değerlendirmeler yaparlar.