Bu gruba giren kaynaklar daha önce de ifade edildiği üzere Türk-İslâm edebiyatı
araştırmalarında, bir başka deyişle bu edebiyatı tanımak, öğrenmek,
doğru ve anlaşılır biçimde günümüze, günümüzün her seviyeden okuruna
aktarmak için yapılacak araştırma ve çalışmalarda başvurulacak
kaynaklardan oluşmaktadır. Bu son kısma giren eserler için her tür araştırmada
rastlanılan bibliyografya, kaynakça, müracaat eserleri ve başvuru kaynakları
gibi terimler kullanıldığını hatırlamakta fayda vardır.
Türk-İslâm edebiyatı araştırmaları söz konusu olduğunda öncelikle şair ve
nasirler için İslâm telif geleneğinde tabakat adıyla anılan eserleri tanımak
özelliklerini bilmek, kullanımını öğrenmek gerekmektedir.
1. Tabakat
Bir telif tarzı olarak İslâm dünyasındaki ilk örnekleri, Araplar arasında ortaya
konulmuş ve onlardan İslâm kültürü etkisiyle Farslara intikal ettikten sonra
Osmanlı öncesinden itibaren Türk dünyasında da yaygın bir gelişme göstermiştir.
Tabakatlar zamanla farklı özellikler kazanarak gelişmişse de esas itibariyle
günümüzdeki ansiklopedik biyografi kitaplarına benzeyen bir telif tü-
rüdür. Bu grupta yer alan kitaplar Osmanlı sahasında daha çok terâcim/
terâcim-i ahvâl kitapları adıyla anılmıştır. Ancak aşağıda zikredilecek örneklerden
de anlaşılacağı üzere Osmanlı devrinde bu tür kitapların adlarında hemen
hiç rastlanmayan “tabakat” kelimesi gibi “teracim” de pek az kullanılmış,
bunların yerini “tezkire” kelimesi almıştır. Nitekim Mehmet Süreyya
Beyin Meşhur eseri Sicill-i Osmani veya Tezkire-i Meşahir-i Osmâniyye’nin
adında ise tezkire kelimesi yer almaktadır.
Bu tür eserlerdeki hal tercemeleri (terâcim-i ahvâl) ve biyografiler
(terâcim) genellikle alfabetik bir sıralamayla ve ele alınan kişinin kısaca ailesi,
hayatı ve yetişmesi, hocaları, önde gelen arkadaşları, beraber ders okuduğu
kişiler (ders şerikleri), ve eserleriyle bunların kısa tanıtımlarıyla biyografi
sahibinin, ilmî ve edebî hüviyetine dair bilgiler, hakkındaki bazı rivayetler,
şahsı ile ilgili nükteler, fikirleri ve sanatı üzerine bazı tenkidler, belli eserleri,
yazı ve şiirlerinden kısa örnekler aktarılmaktadır. Ancak tabakatlarda, bazen
yukarıda sayılan her hususta yeterli malumatın bulunması mümkün olamayacağı
gibi bazan da bilgi verilen konular, işaret edilen hususların ötesinde, çok
zengin ve çeşitli olabilmektedir. Bunun hudutlarını ise ele alınan kişi hakkında,
yazarın ulaşabildiği bilgiler yanında onunla çağdaş veya arkadaş olması
da belirlemektedir.
Osmanlı tabakat kitapları daha çok devlet adamları (vezirler ve sadrazamlar,
şeyhülislamlar, kaptanpaşalar, reisülküttaplar), alimler, şeyhler, şairler,
hattatlar, kitap sanatkârları başlığı altında toplanabilecek mücellit, müzehhip,
nakkaş, minyatürcü, mücellit vb. gibi üstadlar ile musikişinaslar hakkında yazılmıştır.
Bunların içinde en zengin Türkçe tabakat, şairlerle ilgili olandır.
Ardından ulema ve meşâyih hakkındaki eserler gelir. Dikkat edilirse bu sayı-
lan sınıflarda yer alan pek çok kişi Türk-İslâm edebiyatıyla ilgili manzummensur
eserler ortaya koymuş kişiler, bir başka deyişle, aynı zamanda şair,
nasir, âlim ve sanatkârlardır. Tabiî olarak bunlarla ilgili araştırma yapılırken
çeşitli meslek gruplarıyla ilgili tabakatları tanımak ve onlardan faydalanma
yollarını bilmek gerekir.
Bu alan çok zengin olmakla birlikte belli başlı tabakat kitaplarından daha
önce değişik ünitelerde temas edilenler dışında şunlar zikredilebilir:
Molla Cami’nin Farsça yazdığı bir sûfi tabakatı olan Nefehâtü’l-üns, önce
Ali Şîr Nevâî tarafından 170 kadar Türk ve Hind sûfîsinin terceme-i hali eklenerek
901’de (1495) Nesâyimü’l-mahabbe min şemâyimi’l-fütüvve adıyla
Çağatay Türkçesi’ne (nşr. Kemal Eraslan, İstanbul 1979), Bursalı Lamii Çelebi
tarafından da Fütûhul’-mücâhidîn li-tervîhi kulûbü’l-müşâhidîn adıyla
Anadolu Türkçesi’ne tercüme edilmiş ve otuz kadarı kadın olmak üzere 629
sufînin hayat hikayesini kapsamaktadır. Eser, Osmanlı çevrelerinde Nefehât
Tercümesi olarak tanınmış (İstanbul 1270,1289; bugünkü yazıyla 1970; S.
Uludağ’ın girişiyle tıpkı basım 1980) ve Lamiî’nin daha geniş çevrede tanınmasını
sağlamıştır.
Feridüddin Attar’ın yetmiş iki mutasavvıfın hayatına dair Farsça yazdığı
Tezkiretü’l-evliya’sı da Osmanlı sahasında çok rağbet bulmuş ve Türkçe’ye
Sinan Paşa (nşr. E. Gürsoy Naskali, Ankara 1987) başta olmak üzere birkaç
kere tercüme edilmiş sûfî tabakatlarındandır. En güvenilir Türkçe tercümesi
ise Süleyman Uludağ tarafından yapılmıştır (İstanbul 1984, 1991). Osmanlı
dünyasında rağbet bulmuş olan sufi tabakatlarına İsmail Hakkı Bursevî’nin,
Silsile-i Celvetiyye (İstanbul 1291), Sadık Vicdânî’nin Tomâr-ı Turuk-ı
Aliyye dizisi (I Melâmilik, İstanbul 1338; II Kadiriyye, İstanbul 1340; III
Halvetiyye İstanbul 1341; IV Sûfî ve Tasavvuf, İstanbul 1342) eklenebilir.
Osmanlı alimleri, edip ve yazarları, devlet adamları, sanat ve zanaatkârlarının
gerek alfabetik sıralama suretiyle gerek devirlere ve tabakalara ayrılarak
toplandığı tabakat türü pek çok eser değişik konularda tanınmış isimlerin bir
araya getirildiği genel tabakat kitaplarıdır ve farklı adlarla bu alandaki yerini
almıştır: Bunların başında Taşköprülü-zade’nin Osman Gazi’den başlayarak
Kanunî devri dahil olmak üzere on padişah zamanında Osmanlı coğrafyasında
yaşamış beş yüzden fazla alim ve şeyhi tanıtmak üzere on tabaka halinde
Arapça kaleme aldığı eş-Şaka’iku’n-nu’mâniyye fî ulema-i devlet’iOsmâniyyesi
gelmektedir (nşr. Ahmet Suphi Fırat, İstanbul 1985).
Bu tipteki eserlerin ilki sayılabilecek bu hacimli kitap daha müellifi hayatta iken Âşık
Çelebi, Hakî Efendi gibi isimlerin Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Ancak en
değerli tercümesi esere birçok kaynaktan derlediği yeni bilgileri ekleyerek telif-tercüme
suretiyle adeta yeni bir tabakat meydana getiren Edirneli Mecdî
Efendi olmuştur. Gördüğü rağbet üzerine eş-Şaka’iku’n-nu’mâniyye zamanla
Osmanlı sahasında tercüme, tezyil, telhis, ta’lik, tahşiye suretiyle kaleme
alınmış başka eserlerle desteklenerek bu vadide önemli
bir faaliyetin gelişmesine ve ortaya konan eserlerle türün zenginleşmesine yol açmıştır.
Hatta Osmanlı medeniyetine şu veya bu şekilde katkı sağlamış her tabaka ve
alandan zevatın tercüme-i halleriyle âdeta müstakil bir vadi oluşturmuştur
(bk. Taşköprülüzâde). Bu genel manadaki Osmanlı tabakat kitaplarına çok
sonraları kaleme alınmış Mehmed Süreyya Bey’in Sicill-i Osmanî veyâ
Tezkire-i Meşahir-i Osmaniyye’si (I-IV, İstanbul 1308-1316; ) ile Bursalı
Mehmet Tahir Bey’in Osmanlı Müellifleri’ni (I-III, İstanbul 1333-1342)
ilave etmek gerekir.
Hacı Zihni Efendi’nin Meşâhiru’n-nisa’sı (I-II İstanbul
1294-1295) da İslâm öncesinden itibaren Arap, Fars ve Türk dünyasında
ilim, edebiyat, tasavvuf ve siyaset alanlarında meşhur olmuş 1165 kadınla
ilgili genel bir eserdir.
Türk mûsıkîsi alanında ilk tabakat Şeyhülislâm Ebûishakzâde Esad Efendi
tarafından Atrabü’l-âsâr fî tezkireti urefâi’l-edvâr adıyla kaleme alınmıştır.
Üzerinde Zeynep Sema Yüceışık’ın bir doktora tezi hazırladığı eser (b. bibl.)
XVII-XVIII. yüzyıllar arasında yaşamış Osmanlı musıkîşinaslarından yüze
yakın bestakârın kısa biyografisiyle eserlerinden bazı örnekleri ağır bir inşa
üslubuyla aktarmaktadır. Bu alandaki son ve mühim tabakat İbnülemin
Mahmut Kemal İnal’ın kaleme aldığı Hoşsada’dır (Ankara 1958).
Osmanlı hattatları hakkındaki tabakatların başında Gelibolulu Mustafa
Âlî’nin hattat, nakkaş ve mücellitler hakkında bilgi veren Menâkıb-ı
Hünerverân’ı (nşr. İbnülemin, İstanbul 1926) gelmektedir. Onun Künhü’lahbâr’ının
dördüncü rüknü de Osmanlı devlet adamları, alim ve şairlerinin
hayatlarına ait bilgiler ihtiva eden bir tabakat sayılır. Bu kısım Mustafa İsen
tarafından müstakil olarak Künhü’l-ahbârın Tezkire Kısmı adıyla (Ankara
1994) neşredilmiştir. Buna büyük Osmanlı biyograflarından Müstakimzâde’nin
Tuhfe-i Hattâtîn (nşr. İbnülemin, İstanbul 1928) adlı eserini ilave
etmek gerekir. Nefeszâde İbrahim Efendi’nin Gülzar-ı Savab’ı (nşr.
Kilisli Rıfat (İstanbul 1939), Suyolcuzâde’nin Devhatü’l-küttâb’ı
(nşr. Kilisli Rıfat, İstanbul 1942), Habib Efendi’nin Hat ve Hattâtân’ı (İstanbul 1305),
İbrahim İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın Son Hattatlar’ı (İstanbul 1955)
ile Nurullah Tilgen’nin Eyüplü Hattatlar’ı (İstanbul 1950) bu konudaki diğer
eserlerdir.
Osmanlı devlet adamlarıyla ilgili tabakat kitaplarının en önemlileri arasında
sadrazamlarla ilgili olarak kaleme alınmış bulunan Osmanzâde Taib’in
Hadîkatü’l-vüzerâ’sı gelir (İstanbul 1271, Freiburg 1969). Bu esere zeyil olarak
Dilâver Ağa-zâde Ömer Vahid, Şehrî-zâde Mehmed Said (Gül-i Zîbâ),
Cavid Ahmed (Verd-i Muattara), Bağdatlı Abdülfettah Şefkat, Ahmet Rıfat
(Verdü’l-hadâyık, İstanbul ts.; Freiburg 1970) gibi kitaplar yazılmıştır. Bu seriyi
İbnülemin Mahmut Kemal İnal’ın, Osmanlı Devrinde Son Sadrazamlar’ı
(14 fasikül, İstanbul 1940-1953) ile Mehmet Zeki Pakalın’nın Son Sadrazamlar
ve Başvekiller’i (I-V, İstanbul 1940-1948) tamamlar.
Şeyhülislamlar hakkındaki ilk tabakat Müstakimzâde’nin Devha-i
Meşâyih-i Kibâr’ıdır. Müellif eserine iki de zeyl yazmıştır. Ahmet Rıfat
Efendi’nin bu esere yazdığı zeyil ile birlikte hepsi Devhatü’l-meşâyih maa
zeyl adıyla yayımlanmıştır (İstanbul ts.; tıpkıbasım:İstanbul 1978).
Müstakimzade’nin eserine sonraki şeyhülislamların da ilâvesiyle zeyiller yazılmıştır.
2. Tezkiretü’ş-Şuarâ
Türk-İslâm edebiyatı araştırmalarına kaynaklık yapan eserlerin başında özellikle
XV. yüzyıldan sonra ve Osmanlı sahasında şairler hakkında bilgi veren
en önemli kaynaklar Sehi Bey’in Tezkire’sinden itibaren Tezkire-i Şuarâ
adıyla müstakil bir alan ve tür oluşturan tezkireler gelmektedir. Genel özellikleri
itibariyle tabakatlarla aynı hususiyetleri taşısalar da bunlar öncelikle
devirlerinde şiir ve edebiyatla doğrudan meşgul olmuş kişiler hakkında bilgi
vererek şiirlerinden örnekler aktararak sanatları hakkında değerlendirmeler
yaparlar.
Türk edebiyatın XV. Yüzyıl sonlarında Ali Şîr Nevâî tarafından Çağatayca
kaleme alınan ilk tezkiresi Mecâlisü’n-Nefâis 455 şairin hayat hikayesini
aktarır. Osmanlı sahasında ilk eser Sehî Bey’in XVI. asır Osmanlı şairlerinden
229’unu anlatan Heşt Bihişt’idir. Bu asırda kaleme alınmış tezkirelerin
ikincisi, Latifî tarafından kaleme alınan Tezkiretü’ş-şuarâ ve Tabsıratü’nnuzamâ
olup 334 şair hakkında bilgi vermektedir. Bağdatlı Ahdi ise Gülşen-i
Şuarâ’sında 384 şairi söz konusu eder. Ardından Meşâiri’ş-şuarâ adlı eseriyle
Âşık Çelebi gelir.
Hasan Çelebi ise Tezkiretü’ş-şuarâ adıyla yazdığı kitabında
631 şairin hal tercümesini ele almıştır. Gelibolu Mustafa Âlî ise Künhü’l-ahbâr
adıyla yazdığı tarihinin dördüncü rüknünü teracimi ahvale ayırmış
ve bu kısım devrin 130 kadar ulema, şuarâ ve fuzalasından bahseden önemli
bir tezkire değeri kazanmıştır. Tezkirecilik bu ilk ve önemli örneklerden sonra
başlıcaları, Beyânî, Riyazî, Faizî, Rıza, Yümnî, Âsım, Güftî, Safâî, Sâlim,
Beliğ, Râmiz, Şeyhülislâm Ârif Hikmet, Fatin gibi isimlerin eserleriyle iyice
zenginleştikten sonra, İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın Son Asır Türk Şairleri
isimli dört ciltlik eseriyle (İstanbul 1930-1941) XX. asra bağlanmıştır.
Sadettin Nüzhet Ergun’un tamamlayamadığı Türk Şairleri ise tezkirneler baş-
ta olmak üzere çeşitli tabakat kitaplarındaki bilgilerin derlenmesi ve şairlerin
şiirlerinden geniş çaplı örnekler aktarılmasıyla oluşturulmuş bir kaynaktır.