İnancın Korunması ve Davranışlardaki Süreklilik

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ders Hocası

  • Hocanın Biri
  • *******
  • Join Date: Eki 2016
  • Yer: Hatay
  • 63863
  • +526/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Arslaner
İslam’da inanç ve gönül alanından çıkmamış bir hakikatin davranış olarak
çok fazla bir değeri yoktur. Gönül dünyamızda parlamış olan inanç ışığının
daha güçlü bir şekilde çevresini aydınlatması ve varlığını devam ettirmesi
ibadet ve taat gibi davranışların sürekliliğine bağlıdır. Eğer insanın iman
hayatında davranışlar istikrarlı bir çizgi izlemiyorsa güçlü bir şekilde
varlığını devam ettirmesi zordur. Hatta böyle bir inanç, bir takım vesveseler
ve dışarıdan gelebilecek olan etkili itiraz ve eleştiriler karşısında
tutunamayabilir.

Davranışlar hem inancı kuvvetli hale getirir, hem de mü’minin âhiret
azabından kurtulmasına ve ebedi mutluluğa kavuşmasına vesile olur. Her ne
kadar İslam’ın asgarisi Yüce Allah’tan gelen ilahi öğretiyi kalben kesin
olarak tasdik etmek ise de, sürdürülür bir inancın korunması davranışlarla
beslenmesine bağlıdır.

İslam inanç sisteminde kesin tasdikin mahiyeti de gönüllü olarak
benimseme ve kabul etmektir. Ö yüzden tasdik bir çeşit teslimdir. Bunun en
kuvvetli delili de “Sen bizi tasdik edici olmadın” (Yusuf 12/17) âyetidir.
Tasdikin özel yeri kalptir, dil onun tercümanıdır. Kalb ile olan her tasdik aynı
zamanda inkâr ve itirazları reddedip her seferinde daha güçlü bir şekilde
bağlanmak demektir. O halde iman, hakikî olarak kalbin tasdik etmesi,
mecâzi olarak da tasdikin gereklerini organlarla yerine getirmektir. Zira
davranışlar da inancın bir ürünü ve meyvesi gibidir. Bundan dolayı,
davranışlarla süslenen bir inancın etkisinin yüksekliği unutulmamalıdır.

Bir kavramın mutlak kullanımıyla bağımlı ve sınırlı kullanımı arasında
ayrım gözetilmelidir. Meselâ Kur’an’da iman sözcüğü sınırlama olmaksızın
kullandığında kavram en geniş (doğal) anlamında anlaşılmalıdır. Öyleki bu
anlam genişliği dini davranışları ifade eden İslâm kavramını da içerir. Fakat
iman ve İslâm kelimeleri yanyana geldiklerinde, iman sözcüğünün anlam
alanı sınırlanır. O zaman iman kalbin iç eylemi olur. İmanın meyveleri olan
davranışların her biri de onun muhtelif sonuçları haline gelir. Sonuçların yok
sayılması hiçbir zaman inancın da yok sayılması anlamına gelmez.