Âhiret âleminin gerçekleşeceğine inanmak İslâm dininin üç ana inanç
temelinden ve âmentü içerisinde yer alan altı iman esasından birini oluşturur.
İslâm’da Allah’ın varlığına ve peygamberlere iman ettikten sonra âhiret
âleminin kesinlikle gerçekleşeceğine inanmak gerekir. Kader ve kaza Allah
inancına, melekler ve ilâhî kitaplar da peygamber inancına dâhil edilir. Hatta
Kur’an-ı Kerîm’de inanç esasları Allah’a ve âhirete îmân olmak üzere bazen
iki şıkta toplanır. Çünkü peygamberler göndermek de Allah’a ait bir fiil
olarak değerlendirilir.
Âhiret Arapça bir kelimedir. Sözlükte son anlamına gelen “âhir”
kelimesinin “yurt, ikamet edilen yer” gibi anlamlara gelen “dâr” sözcüğüne
sıfat olmasından dolayı “ahiret” şekline dönüşmüştür. Buna göre âhiret “son
yurt” veya “son ikamet yeri” demektir. Ancak tamlama zamanla kısaltılıp
yalın hale getirilmiş ve sadece âhiret kelimesiyle ifade edilmiştir. İslâm
inançlarına ait bir terim olarak ise âhiret “Evrenin kozmolojik düzeninin
yıkılması anlamına gelen kıyâmetin kopmasının ardından Allah tarafından
ölenlerin tekrar diriltmesiyle başlayacak olan ebedî âlem” diye tanımlanır.
Âhiret âlemi inancı, ölüm ve kabir âlemi, kıyâmet alametleri, kıyâmetin
kopması, evrenin yeniden yaratılması, ölülerin diriltilmesi (ba’s ba’de’lmevt)
ve toplanma yerine sevk edilmesi (haşir), insanların hesaba çekilmesi
(ba‘s), yapılan eylemlerin ölçülmesi ve değrlendirilmesi (vezin) , sırattan
geçilmesi, cennet ve cehenneme giriş safhalarından oluşur. Bu ünitede bu
konular Kur’an’da ve hadislerde verilen bilgiler ışığında incelenecektir.
ÂHİRET ÂLEMİ
Kur’an-ı Kerîm’de âhiret âlemine inanmak Allah’a îmânın ardından
zikredilerek önemine dikkat çekilir ve iyi davranışlarda bulunmak şartıyla
inananların âhirette korku ve üzüntüden kurtulacakları bildirilir. Âhirete
inanamak bütün peygamberlerin insanları inanmaya çağırdığı evrensel bir
inanç esasıdır (el-Bakara 2/177; el-Mâide 5/69; el-Ankebût 29/36).
Âhiret âlemi hakkında Kur’an’da kullanılan farklı isimler, bu âlemin iç
yüzünü ifade edici mahiyettedir. Bunlardan anlaşıldığına göre âhiret gerçekleşmesi
hak olan, insanların kabirlerinden çıkarıldıktan sonra diriltilip bir
araya toplanacağı ve inançlarıyla davranışlarından hesaba çekilip karşılıklarının
verileceği, iyi davrananlarla kötü davranışta bulunanların ayırt
edileceği, dünyayı boşa ve yanlış işlerle geçirip gerekli hazırlığı yapmamaktan
dolayı pişmanlık duyacağı ebedî bir âlemdir.
Kur’an’da, âhiret âleminin gerçekleşeceğini kavramak için, ancak gayb
konuları hakkında bilgi edinmek ve evrenin geleceğini keşfetmekle
mümkündür. Nitekim Kur’an’da kıyametin kendilerine gelmeyeceğini ileri
süren inkârcılara verilen cevapta “Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki
kıyamet kesinlikle size gelecektir” (Sebe’ 34/3) denilerek Allah’ın gaybı
bildiğine ve evrenle ilgili her şeyin bütün olayları açıklayan bir gizli
kaynakta, yani Levh-i Mahfuz’da bulunduğuna dikkat çekilir. Dolayısıyla
evrenin geleceğine ilişkin bilgilerden yoksun bulunan inkârcıların âhiret
âleminin gerçekleşmeyeceğini iddia etmesi, uzak bir noktadan gaybı taşlamak
ve bir kanıta dayanmadan tartışma yapmaktan öteye geçmez (Sebe’ 34/52-
53).
Çeşitli âyetlerde gayb bilgisi noktasına değinilerek âhiret âlemine ilişkin
inkârcı iddiaların hiçbir kesin bilgiye dayanmadığı ve kesin kanıtlardan
yoksun bulunduğu şöyle ifade edilir:
“Âhiret âlemi konusunda inkârcıların hiçbir bilgisi yoktur, onlar sadece
zanda bulunur. Onlara apaçık deliller içeren âyetlerimiz okunduğu zaman
‘doğru söylüyorsanız (ölmüş) atalarımızı getirin (diriltin)’ demekten başka
bir delilleri yoktur” (el-Câsiye 45/24-25,32; ed-Duhân 44/34);
“Ölümden sonra diriliş bize ve daha önce atalarımıza vad olundu, bu ilk
insanların uydurduğu masallardan başka bir şey değildir” (en-Neml 27/65;elAhkâf
46/17);
“Geçersiz (ve iddialarını kanıtlama gücü bulunmayan kötü) delil âhirete
inanmayanlarındır (tezini kanıtlayan ve karşı tezi iptal eden) en üstün delil
Allah’ındır” (en-Nahl 16/60).
Kur’an’da ayrıca insanların çoğunun sadece dünya hayatının görünen
kısmını fark edip âhiret âleminden gafil olduğu bildirilir ve bunu akıllarına
sığdıramayanlara (er-Rûm 30/6-7; Hûd 11/7) yönelik olarak çeşitli aklî
delillere yer verilir. Bunları aşağıdaki şekilde bir araya getirmek mümkündür: