İman bir kuruma kayıt yapar gibi bir defalık olay olmayıp, sahibini âhirette
ebedi kurtuluşa erdirmesi gereken bir husustur. Ancak imanın âhiret
yurdunda kurtuluşa vesile olabilmesi için bazı şartlar vardır. Mümin bu
hususları dikkate alarak yaşantısını sürdürdüğü takdirde hem bu dünyada
hem de âhirette kazançlı çıkacaktır.
İmanın geçerli olmasının şartları şöyle sıralanabilir:
1. İman son nefeste veya ihtimallerin tükendiği ümitsizlik (ye’s) anıyla
sınırlı olmamalıdır. Bu kimselerin imanının kabul olunmayacağı hem
ayetlerde hem de hadislerde belirtilmiştir: “Azabımızı gördükleri vakit
imanları kendilerine fayda vermeyecektir” (el-Mü’min 40/85) ayeti ile
“Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz. Güneş batıdan doğup insanlar
bunu görünce toptan iman edecekler fakat önceden iman etmemiş kişilerin
imanlarının artık kendilerine fayda vermediği zamandır” (Buhârî, “Fiten”, 25;
“Rikak”, 40) hadisi ümitsizlik halinde iman etmenin geçersizliğini
bildirmektedir. Akıl ve beden sağlığı yerindeyken, karar ve davranışları kendi
irade ve kontrolünde bulunurken iman etmeyenin çaresizlik halinde buna
yeltenmesi iç dünyasının tam olarak yansıtmayabilir. Allah Teâlâ, gerçek ve
samimi olan davranışları kabul eder.
2. Kişide mümin niteliğinin devam etmesi için dinin esas ve hükümlerini
yok sayan veya yalan ve sahteliğe kaçan bir davranış sergilememelidir. Dini
hükümler hafife alınmamalı, alay konusu yapılmamalı ve üzerinde ulu orta
konuşulmamalıdır. Mümin, kesin inanç esaslarını veya farz olduğu bilinen
hususlardan birini inkâr etmemelidir. Kötü bir alışkanlık olarak devam ettiği
içki içmeye besmele ile başlamak veya namazın, orucun farz olduğunu inkâr
etmek gibi.
3. Hz. Peygamberin getirdiği dini hükümlerin tamamını hiç yüksünmeden
bir bütünlük içinde kabul etmelidir. İslam’ın inanç ve ibadetleri arasında bir
ayırım yapmadığı gibi ahlâk ve muamelat hükümleri arasında da bir ayırım
yapmamalıdır. Dinî gerekleri yerine getirirken büyüklük göstermemeli,
gururla dini esaslardan birini veya birkaçını inkâr sayılabilecek bir inanç veya
davranış içinde olmamalıdır. İlahî emir ve hikmet gereği gönderilen dinî
esasların hepsini severek ve isteyerek yerine getirmelidir.
4. Mümin olan kimse alçakgönüllü olmalı, Allah’ın azabı bana isabet
etmez, diye düşünmemelidir. İbadet ve taatim yerinde, Allah benden daha iyi
kul mu bulacak? gibi düşünmemelidir. Allah tarafından hiç kimsenin yaptığı
zayi edilmeden münasip karşılık verileceğinin idraki içinde davranmalı,
azabından emin olmamalıdır. Buna mukabil, Allah’ın rahmetinden ümit
kesmemelidir. Benim kurtuluş ümidim kalmadı gibi düşüncelere kapılmamalı
ve Allah’ın kullarına merhametinin çok olduğunu unutmamalıdır. Ayetlerde
kulun durumu ne kadar ümitsiz olursa olsun Allah’ın onu af edebileceğini
hatırlanmalıdır. Nitekim bir âyette “ De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi
aşan kullar! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün
günahları bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir” (ezZümer
39/53) denilmektedir.