Toplumsal Ahlâk İlkeleri - Yardımlaşma ve Dayanışma

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı D®agon

  • Ezberletmez Öğretir
  • *******
  • Join Date: Mar 2008
  • Yer: Ankara
  • 11656
  • +524/-0
  • Cinsiyet: Bay
    • Arif Hocam
Yardım, bir insana kendi gayretiyle elde edemeyeceği bir imkânı elde
etmesinde veya karşılayamayacağı bir ihtiyacı karşılamasında veya
defedemeyeceği bir belayı başından savmasında ona sözle, fiziki olarak veya
daha başka bir vasıta ile destek olmaktır. Yardımı hayr haline getiren, onun
nihai olarak insani varoluşu te'yid ve tahkim etmesi, onun muhafazası ve
gelişimine katkıda bulunulmasıdır.

Yardımlaşma, yardımın karşılıklı olarak gerçekleşmesidir.
Yardımlaşma toplumsal görevlerimizden biri, toplum
içinde yaşamanın, uymayı zorunlu kıldığı ahlâkî bir ilkedir. Dinimiz,
yardımlaşmaya büyük önem vermiştir. Kur’ân’da ve hadislerde yardımlaşma
sadece teşvik edilmemiş, aynı zamanda emredilmiştir. İnsanlar arasındaki
ilişkiler, yardımlaşma ile gelişir, dinimizin kazandırdığı kardeşlik duygusu da
yardımlaşma ile güçlenir. Kur’ân-ı Kerîm’de: “İyilik ve (Allah’ın
yasaklarından) sakınma üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerine
yardımlaşmayın.” (Mâide/5: 2) buyrulurken, yardımlaşmanın ilkesi
verilmekte ve sınırları çizilmektedir. Buna göre, insanlar ancak iyi olan
işlerde ve kötülüklerden sakınmak için birbiriyle yardımlaşmalıdırlar.

Yardımlaşmanın en güzel örneğini Hz. Peygamber vermiştir. O, hicret
ettiğinde Mekke’den gelenlerle Medînelileri kardeş ilân etmiştir. Medîneliler
Mekkeli kardeşlerine her konuda yardımcı olmuşlar, yurtlarını terk edip
başka bir yere göç etmenin onlarda doğurduğu sıkıntıları hafifletmeye
çalışmışlardır. Bu nedenle de kendilerine, “yardım edenler, yardımcı olanlar”
anlamında “ensar” denmiştir.

Kur’ân ışığında, yardım edilecekler önem sırasına göre şöyle sıralanabilir:
anne-baba ve yakınlar, fakirler, yetimler, yolda kalmış yolcular, esirler,
köleler, borçlular, ihtiyaç sahibi muhacirler ve kalbi İslâm’a ısındırılmak
istenen kimseler. Yardım edilmek öncelikle bunların hakkıdır. Onların
haklarını yemek, dinî ve ahlâkî bir vebaldir.

Zekât, yardımlaşmanın en güzel örneği ve uygulaması, yardımlaşmanın
ibadet niteliğini almış şeklidir. Gerçekten yardımlaşma, dinî ve ahlâkî bir
görev bilinciyle, tam olarak gerçekleştirilmiş olsa, sosyal denge sağlanacak,
toplumsal ve ekonomik huzur kendiliğinden sağlanacaktır.
İnsanlara yardım etmek için mutlaka zengin olmak gerekmez. Bir de
manevî yardımlaşma vardır: Üzgün ve canı sıkkın birine moral vermek,
sınava girecek arkadaşımıza başarılar dilemek, yakınını kaybeden birini
teselli edip yeniden hayata bağlamak, haksızlık karşısında susmayıp haklıyı
desteklemek vb. hepimizin yapabileceği, zor olmayan yardımlaşma
örnekleridir.

Tarihte önemli hizmetler vermiş ve bugün de vermekte olan vakıflar ise,
yardımlaşmanın kurumlaşmış biçimidir. Vakıflar Allah rızası için, iyi
niyetlerle, farklı alanlarda insanlara yardım amacıyla kurulmuştur. Tarihimizde
sadece insanlara hizmet için değil, yaralı kuşları tedavi için kurulmuş
vakıflar bile vardır.

Vakfedilen mal, arazi ya da bina vb. Allah rızası için, toplum yararına
kullanılmak üzere bağışlanır. Bağışlanan şey, bir bakıma ölümsüzleşmiş,
toplum yararına kullanılan sürekli bir hayır (sadaka-i câriye) haline gelmiştir.
Vakıflar, devlet elinin uzanamadığı konularda devletin yükünü hafifletmek,
sosyal yapıyı güçlendirmek ve sosyal adaleti gerçekleştirmek gayesiyle
kurulmuş hayır kurumları, kamu hizmetinin ve yatırımlarının
tamamlayıcısı olan sivil yapılanmalardır. Vakıflar, İslâm medeniyetinde
toplumsal yardımlaşma ve dayanışmanın sembolü olmuş, Hz. Peygamber
döneminden beri yüzyıllar boyu hizmet vermiştir. Bu hizmetlere örnek olarak
ordunun savaşa hazırlanması, gazilere ve şehit yakınlarına yardımcı
olunması, içme suyu temini ve dağıtımı, hastaların tedavisi, fakir ve
yoksulların yeme, içme ve barınma ihtiyaçlarının karşılanması, camilerin ya
da başka kamu kurumlarının yapımı, bakım ve onarımı, öğrencilere burs vb.
yardım, bilimsel çalışmalara destek, çevrenin ve hayvanların korunması vs.
verilebilir.

Vakıflar bu önemli görevleri, herhangi bir karşılık beklemeksizin
yerine getirmişlerdir. Bu açıdan bakıldığında İslâm medeniyeti adeta bir
hayır medeniyetidir. Vakıflar ise, hayrın ve yardımlaşmanın kurumlaşmış ve
somut olarak ortaya çıkmış halidir.