Kûfî, İslâm’ın doğuşundan itibaren IV. (X.) yüzyıla kadar bilhassa mushaf
yazımında kullanılan İslâm yazılarına ve onun mimari eserlerin kitâbe ve
tezyinatında kullanılan celî şekline verilen isimdir.
Yazılı ve görsel kaynaklar incelendiğinde kûfî yazısının aşağıda belirtilen
üslûpları ortaya çıkmaktadır.
1. Câhiliye dönemi kûfîsi (cezm). Enbâr’da doğup, geometrik karakterini
müsned yazının etkisiyle Hîre’de kazanmıştır.
2. Asr-ı saâdet kûfîsi (Mekkî, Medenî). Hz. Peygamber döneminde Mekke
ve Medine’de yaygın olarak kullanılan, mushafların yazıldığı Arap yazısıdır.
3. Celî kûfî, Kûfînin kalemle yazılan mushaf yazısından başka dinî, askerî
ve sivil binaların kitâbeleriyle mezar ve menzil kitâbelerinde, oyma ve
kabartma suretiyle sert maddeler üzerine hakkedilen celî şekli gelişmiş,
böylece kûfî yazı hem binanın süsü hem de İslâm medeniyetinin en güçlü
belirtisi olmuştur. Bu üslûbun en güzel örneği Kurtuba (Cordoba)
Ulucamii’nin kitâbeleridir. Abdülmelik b. Mervân zamanında basılan paralar
üzerinde de bu tarz kûfî yazılar kullanılmıştır.
4. Tezyinî ve çiçekli kûfî. Kûfînin celî şekli daha tezyinî bir mahiyet
kazanmış, harflerin uçları ve yazı boşlukları yaprak kıvrımları stilize çiçek ve
hayvan motifleriyle bezenmiştir. Nâyin Camii’nin 960 yılında yazılmış
yazıları, Kahire’de 1356 yılına ait Sultan Hasan Medresesi yazıları bu tarzın
en güzel örnekleri arasındadır.
5. Örgülü kûfî. Celî kûfî yazıda dekoratif gelişmeler gittikçe
zenginleşerek yeni şekiller oluşmuş, elif ve lâm gibi dik harfler hatta
kelimeler dahi örülerek kûfînin bu tarzı ortaya çıkmıştır. Konya’da Sırçalı
Medrese, Karatay Medresesi’nin kubbe tezyinatı ve Sivas’ta I. Keykâvus
Dârüşşifası’nın pencere alınlıklarının lâcivert örgülü kûfî yazıları bu tipin en
güzel örnekleridir.
6. Ma‘kılî, bennâî, satrancî. Celî kûfînin bu şekli sade, bütün harfleri
köşeli ve geometriktir. Mimaride bir süsleme unsuru olarak günümüze kadar
kullanılmıştır. Bu tarzın mimaride sırlı ve sırsız tuğlalarla şekillendirilmiş
çok güzel örnekleri İran, Orta Asya, Selçuklu ve Osmanlı mimarisinde yer
almıştır.
Aklâm-ı Sitte.
İslâm yazıları arasında farklı üslûplara sahip altı çeşit
yazıya verilen addır (şeş kalem). Bu ana üslûplar, İbn Mukle ve İbnü’lBevvâb
tarafından müstedîr (yuvarlak) karakterli yazılar arasından seçilmiş,
her birine mânasına göre isim verilmiştir. Yâkūt el-Müsta‘sımî ile klasik
kaideleri ortaya konmuştur. Bunlar ikili grup halinde tevkī‘, rikā‘, muhakkak,
reyhânî, sülüs ve nesih yazılarıdır. Bu yazıları birbirinden ayıran bünye
farkıdır. Yoksa harf şekillerinin esası ve cevheri birdir.
Tevkī‘-Rikā‘.
Tevkī‘, hat sanatında sultanlara ait bütün belgelerin
yazıldığı, sülüs kalemi kalınlığında (3-4 mm.) yazı çeşidine verilen addır.
Tevkī‘ yazıda harflerin kaide ve biçimleri sülüs kalemine uymakla beraber,
aralarında bazı farklılıklar vardır. Sülüse nisbetle tevkī‘de harfler daha
yuvarlaktır. Yazı, satır çizgisinde yazı bitimine doğru yükselir. Tevkī‘ yazı
Dîvânü’l-inşâ’da çok kullanılması nedeniyle işlenip gelişmesini ilk
tamamlayan yazı üslûplarındadır. Ayrıca tevkī‘den onun kurallarına uyan
rikā‘ yazı çıkarılmıştır. Kalem kalınlığı 1 mm’dir. Rikā‘, hat sanatında
boyutları belirlenmiş küçük kâğıt ve parşömen parçaları üzerine süratle
yazılan yazının adı olmuştur. Osmanlılar’da bu rikā‘ yazısına hatt-ı icâze adı
verilmiştir.
Muhakkak-Reyhânî.
Muhakkak, kalem kalınlığı sülüs kadardır (3-4mm.).
Sülüs harflerine nisbetle muhakkak yazının harfleri daha büyüktür ve
yayılma istidadı gösterir. Kâseler düzümsü ve geniştir. Büyük boy Kur’ân-ı
Kerîm ve diğer kitaplarda, celî tarzı XVI. yüzyıla kadar mimari eserlerin
kitâbelerinde kullanılmış bir yazıdır.
Reyhânî, muhakkak yazıya bağlı, onun karakterinde; fakat nesih gibi ince
ve küçük yazılan bir hattır. Kalem kalınlığı 1 mm’dir. Daha çok mushaf
kitâbetinde ve kitap sanatlarında kullanılmıştır. Ancak nesih yazıya nisbetle
bazı harfleri geniş ve büyüktür. Her iki yazı da gelişmesini tevkī‘ ve rikā‘dan
sonra tamamlamıştır.
Sülüs-Nesih.
Sülüs, hat sanatında genellikle ağzı 3 mm. genişliğindeki kamış
kalemle yazılan kıta, beyit, kaside ve mushaf yazımında çok işlenmiş en eski
yazı çeşididir. Kûfî gibi sülüs yazı da İslâm yazılarının kaynağı (ümmü’l-hat)
olarak kabul edilmiş ve hat öğrenimine sülüs yazı ile başlamak gelenek haline
gelmiştir.
Nesih, kalem kalınlığı sülüsün üçte biri kadardır (1 mm.). Sülüsün üçte
ikisini kaldırmış, biriyle de ona tâbi olmuş bir yazıdır. Kaideleri kırılarak
yazılan neshe, nesih kırması adı verilir. XVI. yüzyıldan sonra da kitap ve
mushaf yazmak için en çok nesih kullanılmış, reyhânî tamamen
terkedilmiştir. Bugün İslâm âleminde kitap yazısı olarak okunması ve
yazılmasındaki kolaylık sebebiyle nesih benimsenmiş ve diğer yazılara tercih
edilmiştir.
Celî, müselsel, müsenna ve gubârî gibi hat terimleri bir hat çeşidi olmayıp
bir cins yazının karakteri ve sıfatıdır.
Bazı araştırmacılar İran’da ortaya çıkan nesta‘lik yazıyı da aklâm-ı sitteye
ilâve ederek kalemlerin sayısını yediye çıkarmışlardır. Bu yazılardan başka,
bilhassa Osmanlılar’da geliştirilen divanî, siyâkat ve rik‘a yazıları da İslâm
kültür ve sanat hayatında önemli yeri olan yazılardır. Yalnız bir hat nevi
olmayıp bir cins yazının karakteri veya sıfatı mahiyetinde gubârî, celî,
müselsel, müsennâ gibi hat terimlerine veya bazı eserlerde hiçbir sanat değeri
olmayan hatt-ı şecerî, alev yazısı, hatt-ı sünbülî gibi uydurma yazı isimlerine
de tesadüf edilir.
Bir yazı karakteri olarak “ince toz” mânasına gelen gubârî, nesih yazının
okunamayacak kadar küçük yazılan şeklidir. Müze ve kütüphanelerde
gördüğümüz pirinç tanesi üzerine yazılmış sûre, âyet veya küçük Kur’ân-ı
Kerîm nüshaları gubârî hatla yazılmıştır.
Müselsel birbiri ardınca, zincirleme devam eden yazıdır.
Bünye itibariyle daha çok tevkī‘ ve rikā‘ yazıları bu tarza müsaittir.
Ancak sülüs yazıyla da müselsel terkiplere rastlamak mümkündür.
Müsennâ, simetrik veya aynalı yazı, bu tarzda bir yazı türü
olmayıp bir yazının normal ve ters yazılmış şekliyle yapılmış
kompozisyonlardır. Daha çok sülüs yazıda uygulanmıştır. Resim-yazı, bazı
hattatlar veya halk tarafından folklorik mahiyette yapılmış levhalarda yazı ile
çiçek, hayvan, insan ve eşya şeklinde kompozisyonlar yapılmıştır. Böyle
eserlere resim-yazı denilmiştir.