Sanatın nasıl doğduğu, insanlık tarihi kadar aydınlatılması güç bir iştir.
Filozofları ve arkeologları bir hayli uğraştırmış estetik ilminin konuları
arasındadır. İnsan, güzellikleri duyabilen bir varlık olarak yaratılmıştır. İlk
insanın maddeye hükmetmeye başladığı andan itibaren, ruhunda tohum
halinde bulunan güzellik duygusu da uyanmıştır. Hayatını devam ettirmek,
bazı temel ihtiyaçlarını gidermek için tabiatı düzelten, değiştiren; toprağı,
taşı, ağacı işleyen insan, biçimlendirdiği eşyadan zevk almış, bu estetik
zevkini tekrarlayarak geliştirmiştir.
Sanatın doğuşunda ve tarih boyunca serpilip gelişmesinde insanın
yaratılışında var olan bu estetik zevkle beraber inançların da önemli rol
oynadığı kabul edilmiştir. Din, sanatın üstünde onu besleyen bir kaynak
olarak daima milletlerin tarihine, yaşayış tarzına, maddî mânevî kültür
faaliyetlerine hükmetmiş, şekil ve yön vermiştir. Yeryüzünde tarihten
günümüze ulaşmış göz kamaştırıcı âbideler, müze ve kütüphanelerde korunan
sanat eserleri, eşyalar, din ile sanat arasındaki ilişkiyi, aynı zamanda yüksek
dinî heyecan, inanç ve düşüncelerin maddî şekiller alabildiğini gösteren
örneklerdir. Büyük bir titizlikle korunan, ilgi duyulan camiler, mescidler
hıristiyan katedralleri hep inanmış insanların yaptığı dünya sanatının
zenginlikleri arasında yer alır.
Sanat, ruh güzelliğinin madde planında parlaması olduğuna göre, insanın
sanat eserine hayranlığı şekle sokulan ruha ve fikredir. Şekil, renk, ses ve
çizgiyle anlatılmak istenen ruhun ıstırapları, mutluluk ve güzellikleridir.
Sanat kökleri mâzide olan gelenek, inanç, ortak duygu ve düşüncelerin
dilidir. Bu dil evrenseldir. Değişik şekillerde her kültür çevresinde görülür.
Fakat sanat eserinden aynı kültür ve medeniyet değerleri içinde doğmuş,
yetişmiş insanlar daha çok zevk alırlar.
Sanatın doğuşunda din kadar milletlerin sanat, zevk ve hayat anlayışları
da sanat eserlerinin üslûp kazanmasında belirleyici bir etken olmuştur. Aynı
medeniyet çerçevesinde yer alan milletlerin müşterek dinî ve sosyal
ihtiyaçlarına bağlı olarak biçimlendirdikleri, sanat eserlerinde üslûp ve teknik
farklılıklar göze çarpar. Toprağa atılan tohum, şartlara ve iklime göre nasıl
özündeki gizli şekli gerçekleştirirse milletler de ruhlarındaki özü sanat
yoluyla ifadelendirir, kendi renklerini sanata yansıtırlar. Bu nedenle
medeniyetlerde zaman ve mekâna göre çeşitli usul ve malzemelerle
şekillenen pek çok dinî ve millî sanat dalı vardır. İnsanlığın tarih boyunca
çeşitli iklim ve coğrafyada kazandığı ve nesilden nesile aktardığı bilim ve
sanat alanındaki bu birikimleri, deneyimleri yeni oluşan medeniyet ve
kültürler içinde farklı kompozisyon ve farklı anlayışla devam ederek sanat
eserlerinin biçim ve estetik yapılarını tabii olarak etkilemiştir.